bugün

turkiye de fasizm

Türkiye'de faşist hareketlerin yaklaşık 70 yıllık bir mazisi vardır. Bu mazi, faşizmin en ilkel ve insanlık dışı fikirleriyle, binlerce devrimcinin, işçinin, ilerici aydının kanıyla, sayısız katliam ve kıyımla doludur. Faşizmin her ne kadar bütünlüklü ve tutarlı bir ideolojisi olmasa da, sonuçta muradını ortaya koymaya yetecek kadar yapacakları açık ve nettir. Amaç devrimci sınıf hareketini ezerek burjuvaziyi krizden kurtarmak olduğundan, zaten kendi içinde tutarlı bir ideolojiye de ihtiyacı yoktur.

Faşizm söyleminin temel unsurları, burjuva devletinin ve düzenin kutsanması, koyu bir milliyetçilik, militarizm ve azgın bir anti-komünizmdir. Ülkücü-faşist hareket söz konusu olduğunda da durum aynıdır. Ülkücü-faşizmin ideolojisi de, devleti kutsayan, komünizmi milliyetçiliğe ve burjuva devlete karşı olduğu için en büyük düşman ilan eden, Türk ırkını üstün ırk olarak gören ırkçı ve şoven bir anlayışa dayanır.

Türk faşizminin ideolojik kökü Türkçü-Turancı düşüncede ve Alman Nazizminde aranmalıdır. Sonradan* islami motifler de işin içine katılmış ve bir Türk-islam sentezi yaratılmaya çalışılmıştır. Ancak bu, temelde yatan ırkçı-milliyetçi düşünceyi ve faşist bir devlet düzeni idealini ortadan kaldırmamış, yalnızca ona bağlanmıştır.

Devlet kavramı, ülkücü-faşist hareket açısından merkezi ve hayati bir önem taşır. Bu açıdan, ülkücü-faşizmin tarihsel ve kendine göre ideolojik olarak bağlandığı Türkçü-Turancı düşünceye bakıldığında, akımın temelinde devleti korumak ve kurtarmak refleksinin yattığı görülür.Bu refleks, ülkücü-faşist hareketin tüm dönemlerine damgasını vurmuş ve burjuva devletin hizmetinde, onun yardımcı veya sokaktaki gücü olmak pratiğiyle de gerçekleşmiştir.

Ülkücü-faşist ideolojinin bir diğer unsuru olan Turan ülküsü de, devleti kurtarma refleksinin uzantısı olarak Türk ırkına dayalı bir milletin oluşturduğu bir devlet kurma fikrinin somutlanışıdır. Son derece uçuk bir tarihi fantezi olsa da, dönemin en önemli siyasi gücü olan ittihat ve Terakki Partisi tarafından sahiplenilmesi, Turancılığın resmi ideoloji ve Turan idealinin de devlet politikası haline gelmesine yol açmıştır. birinbi dünya savaşının yarattığı sonuçları itibariyle Turan idealinin Turancılık fikriyle beraber sönümlenmesini sağlamış, fakat bazı ırkçı-Turancı düşünürler bu akımı yeniden canlandırarak 1930'lara kadar taşımış ve Avrupa'da yükselen Alman Nazizmi ile harmanlayarak ülkücü-faşist hareketin düşünsel temellerini atmıştır.Bu tarihten itibaren faşist kadrolara Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Orhon Seyfi Orhon gibi isimler de katılmıştır. Özellikle Nihal Atsız'ı, faşist hareketin Türkiye'deki kurucusu ve ideologu olarak anmak yanlış olmaz.

1944 yılından itibaren Nazi ordularının Sovyet güçlerince püskürtülmesi ve Almanya'nın yenilgisinin kesinleşmesi üzerine her şey bir anda değişti. işin aslı, başından beri savaşı kazanacağına inandığı Almanya tarafına oynayan burjuva devlet, savaşın sonucu belli olur olmaz Nazi ve faşizm karşıtı tavırlar ortaya koydu. asıl belirgin tavır, ünlü Turancılık Davası ve aralarında Alparslan Türkeş'in de bulunduğu ünlü isimlerinin yargılanmasıdır.

Sonuç olarak, 1944 yılına kadar geçen süreç, Türk faşizminin ideolojik mayalanma dönemi olarak nitelendirilebilir. Türkçü-Turancı fikirlerin mirasıyla yetişen 40'lı yılların faşist kadroları, bu fikirleri Alman Nazizmi ile harmanlayarak bu akımın ideolojik altyapısını oluşturmuşlardır. 40'lı yılların başındaki yükselişe kadar faşist hareket dar bir kadronun başını çektiği bir fikir akımı karakterini korumuş ve daha çok Türkçüler Derneği ile Ergenekon, Gökbörü, Tanrıdağ, Orhun, Çınaraltı, Kopuz gibi dergiler etrafında örgütlenmiştir. 40'lı yıllarda ise Nazi Almanya'sının ve devletin desteğiyle daha örgütsel bir yapıya kavuşarak, fikir akımından örgütlü bir harekete dönüşme imkanı bulmuştur. 1944'te aldığı göstermelik darbe sonucu küçük bir sarsıntı geçiren ve itibar kaybı yaşayan faşist hareket, Turancılık davasından mahkum olanların itibarlarının 1947'de iade edilmesine rağmen, 60'lı yılların sonuna kadar nispeten durağan bir sürece girer. Bu yıllarda faşist kadrolar önce Fevzi Çakmak'ın Millet Partisi'nde, daha sonra da Osman Bölükbaşı'nın 1954'te kurduğu Cumhuriyetçi Millet Partisinde ve daha sonra * Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi etrafında toplanırlar.

Kriz ve emperyalist savaş atmosferindeki dünyada yaşanan genel siyasi gericileşmeyi de arkasına alan milliyetçi-şoven dalganın yükselişi ülkede özellikle daha sonralarda kurulan mhp ile halen devam etmektedir. Tehlikenin farkına varmanın ve ona karşı mücadelenin ön şartı, faşizmin burjuvazi açısından işlevini ve neler yapabileceğini iyi kavramaktır. Faşizm, burjuvazi açısından vazgeçilmez bir silahtır ve ülkedeki ülkücü-faşist hareketin tarihi bunun en iyi kanıtıdır.