bugün

kendini devrimci yetiştirmek

--alıntı--
En büyük facia şudur: insan, yüce ve anlamlı bir dünya görüşünün, ilerlemiş ve değer dolu bir varlığın faktörü olan, insana anlam veren tapma, aşk ve irfana dayanmada zühde yönelmenin esiri oldu. Adalete aşık olmada Marksist bir sistemin tutsağı oldu. Marksist sistemde ise ilk reddedilen ve yok edilen şey, insanın özgürlüğü ve varlık değeridir. Bu düzen, insanlardan birtakım bilyeler ve boncuklar yapar ki bu makinede beşeri toplum; devlet, lider, ekonomi ve maddeyi öne çıkarmak suretiyle, beşeri varlığı maddi bir olay olarak açıklamakla ve ekonomi temelli bir yaslanma neticesinde yok olur; inkar, red ve terk edilir. Yani komünizm, ekonomizme ve ekonomi bağından başka bütün insani içeriğini burjuvaziden almış olan; acımasız bir devletçi diktatörlüğe müptela olan; Proudhon'un deyimiyle, bir polis dinine, polisçilik dinine tutsak olan bugünkü komünist insana dönüştü. Hatta bir devlet komisyonu, düşünceyi, felsefeyi, bilimi, profesörlerin ders vermesini, ressamın resim yapmasını, şairin şiir söylemesini, insanların zevklerini, elbiselerini, aile ilişkilerini kısaca her şeyini tayin etmeli ve bilim diyalektik materyalizm esası üzere olmalıdır. Yani insanın, feodalite, kölelik ve insanlık dışı pis kapitalizm döneminde bile koruduğu imkanlarını bu dönemde elden çıkarması gerekmektedir.

Burada ne yapmamız gerekir? Ya beşerin fatihasını okuyup bütün ihtiyaçlarını, bütün varlık boyutlarını uzaklara atmamız ve şüphecilik, nihilizm ve Hayyamcı bir sufiliğe ne olduğunu görmemiz ya da eğer insana karşı sorumluysak, Allah'ı, dünyada resmi din namıyla var olan bu donuk hurafe mecmuasından; aşk, irfan ve değer yaratmanın, insana anlam vermenin temel kaynağı olarak varlık, yaşam, adalet, ve özgürlüğü kapitalizmin elinden; insani eşitliği de Marksizm'den kurtarmamız gerekir. Bu bir insanın üç misyonudur...

--alıntı--