bugün

gerçek kadınlar gerçek erkekler gerçek aşklar

ölümümü düşünürüm çoğu gece. hatta sevişmediğim her gece. can çekişme anımı. bir trafik kazası sonucu ya da afetten ölmediğimi farzedip bir hastanede ya da ailemin yaşadığı evde can verme anımı.
evdeyim. annem, babam, abim ve ablam tepeme dikilmiş ümitsiz gözlerle bana bakıyorlar. çok sevdiğim teyzem sol yanımda. onun o hep kendine has güzelliği ve özelliği ise hafifçe gülümsememe neden oluyor. dudaklarımı aralayıp bir şey söylemek istediğimde söyleyemiyorum. o ara dini ritüellerden dolayı babam yasin-i şerif'i okuyor kolay can vereyim diye. ya da can vermeyeceksem ruhen ferahlayayım diye. bense ölümden korkuyorum. ve azrail'in hangi taraftan geleceğini kestirmeye çalışıyorum. tabi ki bilmiyorum. bilemiyorum. o ara nasıl oluyorsa çıkıyor bedenimden ruhum. ben, fantastik filmlerdeki gibi 1 metre yukarıdan kendime bakıyorum. yavaş yavaş soğuyan ve solan yüzüme. ellerime, boynuma, alnıma...
annem bir feryat koparıyor, babamsa dişlerini sıkıp dudaklarını ısrarak ağlıyor. teyzemin elinde hala sol elim. abim ve ablamsa o anın vehameti ve acısıyla hemen sokağa fırlayıp bağırıyorlar.
komşulardan önce akrabaların diğerleri geliyor. sonra komşular. birileri bir yerlerden bir bıçak bulup getiriyor. ve şişmeye başlayan bedenimi rahatlatmak için midemin üzerine koyuyorlar. yaşlılardan birisi ayaklarımı ve çenemi bağlıyor. üzerime beyaz bir örtü örttüklerinde canım acıyor. hem de bedenime bir metre yukarıdan bakarken.
islamiyette ölüyü hemen defnetmek sünnettir. tez elden başlıyorlar bedenimi yıkamaya. bir anlık reaksiyonla uzuvlarımdan her hangi birisi kıpırdıyor. dudaklarım.
hep bir şeyler anlatmaya çalıştığım dudaklarım. hep öpmeye, hep koklamaya çalıştığım dudaklarım. korkuyor bedenimi yıkayanlar. hafif geri çekildiklerinde din görevlisi rahatlatıyor onları. sonra kefene sarılıp tabuta koyuluyor bedenim. tabutla birlikte musalla taşına. imam cenaze namazımı kıldırdıktan sonra helallik istiyor. herkes hakkını helal ediyor. ama ben etmiyorum. edemiyorum. fakat kimse duymuyor.
üzgün ve yarım adımlarla mezarlığa götürüyorlar beni. önceden kazılmış 2 metrelik, kıbleye bakan ve iç kısmı az daha içe doğru kavisli bir çukura. babamın ve abimin elleri arasında indiriliyorum oraya.
o çok sevdiğim teyzemin kocası amcam bir çığlık basıyor. ciğerli adamdır. dayanamaz ölümlere. en son diğer amcamın oğlu trafik kazasından öldüğünde komaya girmişti kendisi. ve daha sonra üzüntüden kanser oldu.
yıkılıyor olduğu yere. ancak tahammülsüz, hayatta kalan diğerleri. zira insanın dirisi kadar ölüsü de korkutucu. hemen beni sağ yanım üzerine o çukura koyup kürek kürek toprak atıyorlar. üzerimi tamamen örtüp gittiklerinde imam kalıyor sadece başımda.
kendisi, telkin adı verilen islami ritüeli uygulayıp gittiğinde yapayalnız kalıyorum. ruhumla birlikte cansız bedenim de hapis o iki metrelik çukurda. münker ve nekir'i bekliyorum. ve onların o zorlu sorularını. fakat ne gelen var ne de giden. zira kişi nasıl yaşarsa öyle ölür. nasıl ölürse öyle hesaba çekilir. ben hep aşkla yaşamış bir adamım!aşk nasıl tek kişilik bir günahsa, cenneti de öyle cehennemi de demek ki. yaşadığım gibi ölüyorum! öldüğüm gibi... neyse.