bugün

sözlük yazarlarının hayatlarını değiştiren olaylar

sözlük yazarlarının hayatlarının aldığı yönü, meyilini ve mecrasını değiştiren olaylardır.

bundan sekiz yıl evvel hayatı bildiğin karışık, yarrak gibi giden bir adamdım. sürekli eve beni görmeye gelen kızlara tahammülüm kalmamış, bu sebepten dolayı aile halkıyla bir bir küsen eş dost yüzünden annemden fırça yemekteydim.

en son beni görmeye getirilen kız yüzünden pek değerli ailem en yakın dostlarıyla ters düşmüştü. bunun neticesinde anneme "bırakın da ben birini bulayım gelmeyin üstüme ipne olup çıkacam en sonunda" dediğimi çok net hatırlıyorum.

o dönem daha 26 yaşında körpecik bir delikanlıyken evde kaldığımı sanıp başını dağa taşa vuran annem bunca sözün üzerine kulis çalışmalarını sürdürmeye devam ettiyse de ben pek oralı olmamıştım.

en son benimle evlenme merakında olan bir hemşire hatun ile mecburen buluşmuş, bir şekilde ortamdam tüymüştüm. ismini hatırlamadığım bu hatun yanına iki adet hemşire arkadaşını da almış beraber sikindirik bir yerde çay içelim güzelleşelim umuduyla bensiz sohbete dalmıştık.

halamın çok yakın bir hemşire arkadaşı olan nesrin denen zat-ı şahanelerinin sevimli mesai arkadaşını bana yamama ön çalışmaları kendilerince iyi, benim tarafımdan da çok boktan bir şekilde ilerlemekteydi.

nesrin: eee cokacayipsey, ne var ne yok ?

cokacayip: nossun be nesrin abla, iş güç işte.

yamandırılan hemşire hatun : demek otomotiv sektöründesiniz ?

cokacayip: evet, ne olsun işte lastık, motor...

yancı diğer hemşire: benzer sektörler.

cokacayip: ne gibi ?

yancı diğer hemşire: biz insanlarla, siz arabayla uğraşıyorsunuz.

cokacayip: haklısınız. ( dimağını sikeyim ya )

nesrin: tüm gün nöbetteydim, kafam kazan gibi.

yamandırılan hemşire hatun: evet ya nesrin abla ben de dün tüm gün nöbetteydim.

yancı diğer hemşire: bugün iki ağır yaralı hasta geldi...

nesrin: tarfik kazası değil mi ?

yancı diğer hemşire : evet, serumuydu, dikişiydi, bir yandan akrabalarıydı...

yamandırılan hemşire hatun : bu aralar acayip çok kaza olayı geldi.

nesrin: sormayın ya....

bu üçü sanki ben yokmuşum, sanki orda hayvan oturuyormuşcasına hunharca sohbete daldılar, beni unuttular iyi mi ?
aslında fena da olmadı. bu durumu fırsat bilip acilen bir prizon birek planı yapmalıydım.
aklıma ilk gelen, sahte telefon görüşmesi planı oldu ve bu üç sığır sohbet ederken telefonumun melodisini çaldırdım,
sanki bir şey olmuş, sanlki senatodan kötü haber gelmiş sanki süpermen klark kent kostümüyle yakalanmış rolu kesip ortamdan kaçar adım uzaklaştım.

ha bu arada çayların parasını da ödedim.

bu son evlendirilme vaadiyle kandırılan canım hemşire hatun da olmamış annemle yine papaz olmuştuk.

nesrin denen hemşire insanı halamı aramış "sizin çocuk çok ayıp etti, iki lafın belini kırdırmadı, bir telefon görüşmesi yapıp apar topar kaçtı, halbuki daha hiç konuşmamıştık, kıza da ayıp oldu, insan bir telefon numarasını bırakır da giderdi"

hayıflanması tarafımca pek siklenmemiş, halamın da bu işlere daha fazal burnunu sokmaması için anneme tehdit dolu sözler söylemiştim.
annem bu tehdtileri pek sallamış olacak ki kulis çalışmalarına devam ediyordu...

bu karışıklıklar devam ederken ben de bir yandan hayatıma devam ediyordum. o dönem sabah akşam beraber gezdiğimiz ve çok iyi anlaştığımız bir kız arkadaşım vardı.
bildiğin her yere beraber giderdik. erkek arkadaşlarımla bu kadar dolaşmazdım.

neyse, bu arkadaşım beni bir akşam evlerine davet etti.

evde kendisinden başka kız kardeşi ve yine el kadar etek giyen bildiğinn tiky görünümlü ama daha sonra akıllanan bir kuzeni daha vardı ve hava sıcak, mevsim normallerinin üzerinde seyreden bir yaz akşamıydı.
bursa'nın o yaz mevsimini bilmeyeneler için anlatıyorum, öğlen saatlerinde bırak asfaltı, toprak zemine yumurta kır omlet olur o derece.

misafir olarak ve arkadaşca sohbet etmek amacıyla gitmiş olduğum arkadaşımın evinde gayet güzel karşılanmış,
bildiğin aileden biri gibi muamele görmekteyken, misafiri olduğum arkadaşım telefonla aranmış, bir kaç arkadaşı tarafından dışarıya davet edilmiş, ayak üstü bir şeyler konuşmaları gerektiğinden benden izin istemişti.

birinin evine misafir oluyorsunuz ve ortamda bir tek onu tanıyorsunuz o da bir sebepten dolayı ortamdan uzaklaşmak zorunda kalıyor.
tuhaf tabi, yok olmaz bu yaptığın saygısızlık diyecek halim yok ya. eh napalım kıvamında izin verdikten sonra, daha önce hiç görmediğim
iki insanla bir şekilde aynı ortamda kalmış olmanın verdiği tedirginlikle saçma sapan televizyon programları arasında gezinirken,
bir yandan da saatimi gözlüyordum.

kendisi giderken "en fazla on dakika sonra dönerim" demesinin üzerinden on beş dakika geçmiş iyice canım sıkılmıştı.

sürekli saate baktığımı fark eden kız kardeşi, çay ister misin, kahve içer misin, soğuk bir şey alır mısın
şeklinde ev sahipliği yapmakta haklı kızgınlığımı yumuşatmaya çalışmaktaydı.

aradan tam otuz dakika geçmiş ve kendimce belirlediğim "yarım saat içinde gelmezse giderim aga" sözümü tutmak için müsaade istedim.

kız kardeşi ve kuzeni, içinde bulunduğum duruma hak vermiş olmalarına rağmen ısrar ettiler ver fakat bu kızgın adamı durduramadılar.

güya misafir olarak gittiğim evden ayrıldım ve kendi evime gitmek üzere ortamı terk ettim.

yolda kendi kendime bir ton küfür ve sinir harbiyle uğraşıp "ulan gerizekalı onca kız seni görmeye geliyo sen birini bile siklemiyorsun ama elin kzı göt gibi ortada bırakıyor" şeklinde kendimi sike sike eve vardım.

bu olay o hemşire görüşmesinin akşamında gerçekleştiğinden dolayı evin önünde denk geldiğim annem;

- ooo yakışıklı oğlum, ne oldu nasıl gitti, beğendin mi hemşireyi ?

+ ne hemşiresi anne ya ? ( hala şoktayım amk, hemşireyi hatırlayan kim)

- nesrin ablanın arkadaşıyla görüşmedin mi ?

+ ha....görüştüm. bilmiyom ya beğenmedim kızı ( yalanımı sikeyim, yüzüne bile bakmadım )

bu diyalog devam ederken evimizin bulunduğu sokağın alt tarfından koşa koşa biri gelmekteydi.
yaklaşıtıkça kim olduğunu tanımaya çalıştığım bu hatun kişisi beni az evvel evinde tek başıma piç gibi ortada bırakan arkadaşımın ta kendisiydi.
şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemedim.

yanıma geldi ve;

- çok özür dilerim, ne desen haklısın, sana kendimi ancak bu şekilde affetirebilirdim ve arkadan geldim. ( kan ter içinde )

+ tamam sorun değil...( şaşkınlıktan ne diyeceğimi bilemedim )

komşular balkonda bizi gözetliyor, dedikodunun kralı dönüyordu.

sonra uzun uzun konuştuk ve gecenin bir vakti evine yalnız gitmesine izin vermeyip arabamla onu evine bırakmıştım.
bunca olan olayın ardından sırf özür dilemek ve kabahatini affetirmek için evime kadar gelmiş ve içindeki gizli aşkı bana hissettirmişti.

kader denen bu olay neticesinde ben de kendisine karşı bir şeyler hissetmeye başladım ve nihayetinde bir bursa akşamında kendisine direk evlenme teklif ettim.

o dönem hiç aklımdan geçmeyen ve garip bir olay neticesinde hayatıma dahil ettiğim bu insan şimdiki eşimden başkası değildir.

seni seviyorum.