bugün

belirli bir durum üzereyiz uyuyup uyansak da, bayilip ayilsak da; ” Var”iz biz. Var oluşu yönetme hakkıyla; özgür bir irade. Var olmak belirginligiyle isgal ettigimiz her noktada, irade eylemiyle doldurdugumuz her anda, eylemin, varlığın parca veya bütününe leyhi yönüyle ifadesi, özgürlük.

bütünden ayrılmanın mümkün olmadığı yaratılış sisteminde
daha açık bir ifadeyle; sonuçlara katlanma zorunluluğudur özgürlük.
O zaman;
özgürlük = zorunluluk

maalesef insan, zorunluluk gibi bir kat'iyatın gölge oyununda özgür değildir.
"Özgürlük rahatça sevişebilmek midir?"
"Ailen baskı yapmayınca özgür olacağımız kanaatine varabilmekte nedir?"
"Rahatça takılmak, çalışmamak veya okula gitmemek gerçekten özgür hissettirir mi?"

Bu sorulara tek bir cevabım var sanırsam:
"Özgürlük, gördüğüm kuşların hiç bir engele takılmadan hava da uçma azmidir belki de."
Kuşlar, insan varlığının aklı kadar aklı olmamasına rağmen nasıl biz insanlara "Biz özgürüz bakın uçabiliyoruz." diye mesaj verebilmişler? Veya nasıl oluyorda kuşlar uçarken onlara el uzatıp ve gülümseyip:
"Nasıl da özgürler, kuş kadar beyinleri olsa da nasıl özgürler..." diyip dertlenebiliyorum?
Ben, özgürlüğü kendi iç dünyamda kanatlanabilip uçarak buldum aslında.
Kuşlar, artık beni ziyaret etmeye başladı. işimde çalışırken o minik kafalarına bakarak onlara imrenmeye bayılıyorum. Ve küçüklüğünden gözükmeyen gözleri hep parlıyor. Gözleri hep bana bir şey anlatmak ister gibi. O parıldayan küçük gözlerine baktığımda, onların iç dünyasına giriyorum.

Havadayım. Uçuyorum...
Kanatlarım hiç yorulmuyor, yani ne kadar çırpsam da bu kanatlarım niye bu kadar güçlü? Sorguluyorum. Hala mantıklı bir cevap bulamıyorum. Beni kim yarattı veya ben nereden geliyorum?
Boşverelim, kanatlarımı çırpmaya devam ediyorum. Özgür değilim baksanıza, yaşamak için yemek yiyebilmek, üremek için sevişmek, uçmak hep kanat çırpmak zorundayım! Aynı insanlar gibi..
Ama insanlar akıllı olduğu için daha çok gereksinim duyuyorlar. Her şeyi istiyorlar. Daha çok, daha çok.

işte o an işimi yaparken tak ediyor kafamda bir takım düşünceler. Kendime geliyorum.
Biz, insanlar olarak neden bir minik kafalı tatlı kuşa imrenebiliyoruz? Özgür olmak için şansımız var iken, neden karamsar olarak yok ediyoruz çözümlerimizi? Hayır. Kendimizi kötü hissetmeyelim. Bakın kuşun gözlerinin içine süzüldüğümde "Kanatları var özgürce uçabiliyorlar." diye imrendiğimiz kuş kanat çırparken de sorguluyormuş meğer neden özgür olmadığını. Öyle değildir belki de. Öyleyse olasılıklıkları sorgulayalım. işin özüne gelelim. Eğer kuşunda bizim gibi zekası olsaydı hayıflanmaz mıydı neden özgür değilim diye?
Yeniden süzülüyorum gözlerinin içine. iç dünyamda kanatlanıp o kuş gibi süzülüyorum minik gözlerine.

Sizin özgür sandığınız kadar özgür değilim...
Neden insanların arabasının üstüne pislediğimde bana sövüyorlar? Neden o an yakalasa öldürebilecek derece de sinirleniyorlar? Bana özgür demeyin. Sizin gibi düşüneyim ben de:
"Beni kısıtlamayın, istediğim gibi pisleyeyim arabalarınızı da özgür olayım!"

O an yine bir takım şeyler tak ediyor kafamda.
Hala işimi yapmaktayım.
Nasıl oluyor da biz insanlar, bu kadar sorgulayabiliyorken özgür değilim diyebiliyor? Neden yaşamak için gerekli olan gerek duyduğumuz para için çalışıyorken köleyim gibi laflar ediyoruz? Tek bir cevabı var:
"Bencillik!"
ilk insanlardan bu yana her zaman insan bir takım etkenlerden dolayı kısıtlanmıştır. Özgür olamamıştır. Biz insanlar her şeyin güzel olacağı bir gezegen de hayal edebiliyoruz. Benim dostum minik kuşta edebiliyor. Hadi bu kuşun gözlerinin içinde ki ütopik gezegene de bakalım. Kimse korkutmasın ister. Yuvalarının en akıllı varlık olan insanların tarafından harap edilmesini istemezler. Yumurtalarının çalınmamasını veya başka hayvanların onları rahatsız etmemesini isterler...
Olasılığı çok düşüktür bu ütopik gezegenini yaşamaşı kuşun. Ama onlar dümdüz yaşarlar hayatlarını. Umuda koşarlar azimle, küçücük yumurtalar bırakıp bu hayattan göçüp giderler, kanat çırparlar giderler. Tekerlekler altında kalır ezilir giderler. insanlar tarafından yenir, yine giderler. Gel gelelim bizler, hala "Özgür değilim, özgür olmak istiyorum. Rahatça öpüşemiyorum bile bu ülke de. Ne kadar da cahil var." derken bunları düşünemez ve hala "Kuş kadar beyni var. Peh!" diyip kahkaha atar ve dalga geçeriz birbirimizle. Beyin somut bir organ. içinde ki dünya ise soyuttur. Görünmez. Kendin oluşturursun iç dünyanı. iç dünyanda da yaşadığımız somut gezegen Dünya gibi, gelip geçenler olur. Sokaklarda yürüyen prens ve prenses kedilerde olur...
Özgür olmamız için kafeslerden kaçıp uçmamıza, rahatça sevişmemize, sarılmamıza, öpüşmemize, ona, buna veya şuna gerek yok. Özgür olabilmek için kuş kadar beynimiz olsa bile yeterli. Önemli olan biz insanlar için, düşünebilmek ve sorgulayabilmek. Kendini sorgulamamız yeterli.
Burada ince bir çizgi var. Hayatın etkenleri.
Hayat etkenleri ne kadar yaşamına etki ediyorsa sen azmi sevmezken. Düşünemezken veya umuduna kendin karamsarlık koyarsan. Sen ne kadar kurallara aksi gelsende özgürlüğü tadamassın bile. Minik beyinli kuş bile, hayatın etkenlerine mahrum kalıyorsa, onca ciddi anlamda var olan akıllı insanlar arasında nasıl etkensiz kalmayasın?
işte özgürlüğün tanımı burada bitiyor. iç dünyanda yol alırken, bir kasırga veya bir kocaman duvar engelini aşabiliyorsan eğer, sen özgürsündür. Umutlarına ulaşmak için her engeli geçmeye azimleniyorsan eğer, sen özgürsündür. Bırakın, "farklı" olmayalım. "Farklılıklarımızla" insanların işine yaramayalım. Bırakalım birbirimizin gözlerimize güzel gözükmeyi. Yüreklerimize güzel görükelim.
işte o zaman, etkenler azala azala özgür hissedeceğiz. Farklı olmayı istemek bir şeye yaramaz. Yüreklere güzel görükmek isteyelim bizler.
Eğer yüreklere güzel gözükmek istersek, "kuş kadar beyni" olan minik kafalı gözleri nokta kadar olan güzel kuşlarada güzel gözükebiliriz. Kedilere el uzattığımızda, bize sarılırlar. Böceklere dokunduğumuzda tırsarak kaçmazlar. Ağaçlar hep yeşil olur, hiç kel kalmazlar. Ağacın hayat etkenidir yapraklarının dökülmesi. Nasıl bizim gibi üreme, yeme gibi ihtiyacımız var ise kel kalmazlar derken ağacın kendi iç dünyasından bahsettim. Çünkü bizim yüreğini sevdiğimizi düşünürler...
Bitti. Camlar parladı. Kontrol ettim güzel gözüküyorlar. Melekte kontrol etsin.
Yine bir kuş kondu aynı yere. Ah parıldıyor nokta gözleri özgürce...
Özgürlük nedir?
Hadi bir daha kuşlara, kedilere, ağaçlara el uzatalım ve onlara gülümseyelim. Bu dünya da yüreği güzellere gülümseyelim. Okullara gidelim. Çalışalım. Ama umutlarımız tükenmesin. Hadi bunların bir de hayatın güzel ve gerekli olan etkenleri olduğunu düşünelim bir de! Mesela üreme, yemek ve barınmak gibi. Önemli olan meleğinde söylediği gibi:
"Hayata dolu tarafından bak!" Özgürlük budur.
Özgürlük nedir?
Bir daha nefes alıp verelim. Sorgulayalım. Ellerimize bakalım, oynatalım parmaklarımızı.
Ölümü de düşünelim tabii ki! Ama karamsarlıkla değil.
Özgürlük budur.
Özgürlük belki de:
"Gördüğüm kuşların hiç bir engele takılmadan hava da uçma azmidir."
görsel
evet özgürlük çok hoş bir kelimedir.kim istemezki deriz.şöyle bir gerçek vardırki göt isteyen bir eylemdir.insan özgürlükten korkar ağır ve aşırı sorumluluk gerektiren bir eylemdir.bu özgürlük birşeyden özgürleşmek manasında değildir.ne olursa olsun tüm sorumluluğu üstüne almaktır buda göt isteyen bir durumdur.kötü birşey oldugunda vardır bir hayır deriz.hayırlısı olsun.bir babayiğit çıkmazki hayır bu benim elimdeydi benim yüzümden oldu.olmaması gerekirdi.
(bkz: cesur yürek)

görsel
yalnızlıktır.
geldiği gün ölmek yasak. (bkz: Cemal süreya).
''iki şeye hakkım var: özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim, çünkü kimse beni canlı tutsak edemez''.

E. Che Guevara
umutların kaybolduğu yerdedir. umutların kaybolduğu yere gidin, biraz zor olacak orayı bulabilmeniz. iki sokak öteden dönün, o iki sokak öteden 10 sokak ötesine dönün, o 10 sokak ötesinden döndüğünüzde 5 tane yol göreceksiniz birbiriyle kesişen, biri düz giden, biri sol tarafa biri de sağ tarafa giden. zaten siz ters yönden geldiniz. umutların kaybolduğu yer tam olarak 5. yol. biraz yukarısı. çok yukarısı. baya yukarısı. oraya ulaşabilmeniz için kanatlarınızın olması gerek..
özgürlüğün de zincirleri var. ne kadar görünmezse o kadar ağır.
hiçbir şeyle değişilemeyecek kutsal şey.
Tuz kadar gereklidir..
Bedel ödeyerek elde edilir.
finallerin bitmesidir. yaşasın özgürlük, yaşasın yaz tatili!
Bir şeyi yapmak zorunda olmamak da tutsaklıktır. aslında özgürlüğün tam bir tanımı yoktur demek en doğrusudur.
herhangi bir koşulla sınırlanmama, zorlamaya, kısıtlamaya bağlı olmaksızın düşünme ve davranma durumu.
Fakat ülkemizde pek mümkün değildir. En can sıkıcı noktalarından biri 22.00dan sonra tekel bayisinden biranı alıp açık alanda içmemektir.
Özgürlük baskalirin haklarina girmeden ve zarar vermeden gerçekleştirileren her turlu faaliyetlerdir.özgürlük içinden gelerek ve karsindakine zarar vermeden yaptigi her turlu faliyettir.
Ozgurluk bir omur yatmaktir.
artık teknoloji ile beraber kısıtlandığını düşündüğümdür.
Şimdiki egemen sınıfın 100 senede elde ettiği şey.
Şimdilerde sırtına semer vurulmuş, kırbaçlanıyor.
bir haftaya kalmaz kavuşacağımdır...
hasretini çektiğimdir...

olmazsa olmazımdır...

kafadadır aslında ama ne demişler,

önce kafayı sonra bedeni kurtarmalı mümkünse.

az kaldı.

ya sabır, ya ali, ya muhammed mustafa!
Özgürlük keyfilik değildir.
Düşünce özgürlüğü.
Herkes tarafından kabul görülmesi gerekendir.

Senin doğrun benim yanlışım olabilir.

Bir düşün demek istenendir.
Özgür olduğunu sanmaktır. Doğumun sana verilen bir ceza ölümün ise elinde olmadan gerçekleşen bir olay. Zaman ve mekana sıkışıp kalmış bir insan için özgürlükten bahsedemeyiz.
güncel Önemli Başlıklar