bugün

Sözleri kurşun gibi bir Mabel Matiz şarkısı.
yakup kadri karaosmanoğlu'nun kurtuluş savaşı yıllarını konu alan romanı. köylü - aydın çatışmasını konu alan roman türk edebiyatının ilk tezli romanıdır. anadolu halkının milli mücadeleye bakışını, hatta kayıtsız kalışını aydın gözüyle anlatır.

(bkz: ahmet celal)
Ortam dışı.
1. yakup kadri karaosmanoğlu‘Nun 30’lardan bu yana fazla ileri gitmediğimizi gösteren, realist betimlemelerle bezediği mükemmel romanı.

2. ilk çıktığı zaman pek sevmediğim, sevemediğim mabel matiz‘in, mükemmel düzenlemesine aşık olduğum, sözleri ile de adamı vuran, maya Albümünün en iyilerinden. Ayrıca bakınız,

(bkz: korhan futacı)
çiçeğimin suyu çöle karıştı bak
yıkıldı dağım
ve dağıldım, dağıldım da
kendi sırrımın koynuna girip
bulduğum ummanda
boğuldum, boğuldum da
şu hâlime gam görünmeye
kendi kendime ettiğim nedir?
ağlasın anam
gayrısı yalan.

Anladım tamam
hepsi benim yaram
sövdüğüm sahi sen değildin,
değildin ah
hep mi başa döner, öğrenemiyorsan
bildiğim kurşunla vuruldum,
vuruldum da...

Bütün sözler mi güzel olur napiyorsun Mabel.
5 günde bitirdiğim kitap.

yakup kadri realizm bulutları üzerinde seyrederek yalın üslûpla millî mücadele dönemi'nde anadolu'nun ahvalini aktarmış. eksiği var, fazlası yok.

64 doğumlu babamdan bile pek çok kez duyduğum gerici hoca, şeyh ve cahil halk hikâyelerinin aynısını okumak şaşırttı. anadolu 1921'de neyse, 1970'te de oydu hattâ şu anda bile.

not: ekleme.
yakup kadri'nin ölümsüz eseri.

20. yy başında anadolu ahalisi'nin türk olduğundan dahi haberi olmadığını gördüğümüz bu eser aslında türk aydını'nı suçlar. asırlarca ihmaledilen anadolu karanlığın ve cehâletin merkez üssü konumuna gelmiştir. hâlâ daha bu imkânsızlık içinde yapılan kurtuluş savaşı mucizesi'ne dil uzatanlar oluyor. allâh büyük ne diyeyim!
bir yakup kadri romanıdır.

kitapta "beyim, köy yerinde her gün her gün saç taranır mı hiç? insanlar seni garipseyecek elbette." benzeri bir muhabbet geçiyordu. o olayda cidden insanların yaşayış biçimleri arasında ne denli büyük farklar olabileceğini anlamıştım. bir kişiye göre çok sıradan hatta zorunluluk haline gelmiş bir davranış, diğer insanlar için hayret edilecek bir olay olarak görünüyor. okuyun derim, çok hoş bir romandır kendisi. anadolu'yu anlamak açısından ufkunuzu genişletir.
ben bu kitabı rüyamda gördüm yahuu ahahah. ne alaka neyse.

önsözü pek güzel kitaptır.

"köylülerin eğitimsizliği konusunda aydınların hiç mi suçu yok"tan dem vurur.
şuan okumakta olduğum kitap.
Anadolu köylüsüne aydın gözüyle bakan realist roman.ahmet celal karakteriyle yakup kadri kendisini ve türk aydınını eleştirmekte.köylüyü tek başına bırakılan bir yabani otlara benzetilmekte.romanda aydınları köylüyü aydınlatmadığı ve kendi başına bıraktığı için eleştirmekte.milli mücadele döneminde kendi derdine düşmüş anadolu köylüsü düşman toraklarına gelene kadar tehlikenin farkında değildir.amaç kurtuluş bilinci değil geçim derdidir yoklukta.türk edebiyatının en gerçekçi romanlarından.
memleketimizin içinde bulunduğu durumun nedeninini merak edenlerin okuması gereken Yakup Kadri Karaosmanoglu romanı. Her satırı, her cümlesi ayrı güzel. Lakin, bu satırlar cok sey anlatıyor;

----spoiler----

"biliyordum ki, toprak katı ve tabiat zalimdir ve insan, cinsi bozuk bir hayvandan başka bir şey değildir; biliyordum ki, insan hayvanların en kötüsü, en bayağısı ve en az sevimli olanıdır. evet, bilhassa en az sevimli olanıdır."

----spoiler----
başrollerinde müjde ar ve murat soydan' ın rol aldığı "adalı kız" bu filmden 3 yıl sonra çakması olarak osman f. Seden tarafından itina ile çekilmiştir..
Herkese renkli günler
istanbul-anadolu, aydin kesim-halk arasindaki hayati yorumlama, yasama amaci gibi farkliliklari cok guzel anlatan bir roman. seneler once yazilmis olmasina ragmen bugun de turkiye'nin cesitli kesimleri arasindaki farklari daha iyi anlayabilmek icin bu kitabin okunmasi fayda saglar, anadolu halkinin devlet dusncesine bakisini gostermeye calisir; guzeldir.
ilk yerli belgesel özel kanalımız.
http://www.youtube.com/wa...mp;v=0B6HtqZ9cGM&NR=1
bunun mersini var denilen tamlayici kelime.
güzel ama sonu saçma bitirilmiş kitap. okuduğum için mutlu olmuştum, okunmaya değer.
fazla gerçekçi oluşuyla biraz korkutan, o gerçeklerle yüzleştikçe cesaret aşılayan deha ürünü roman. sessiz, dingin, bağırmadan bu kadar derinden anlatılabilirdi kurtuluş'un nelere mal olduğu...
(bkz: yakup kadri karaosmanoğlu)

ösym tarafından pekçe sevilen kitaptır. edebiyat bölümünde fazlaca sorulmuştur.
yarım bıraktığım nadir kitaplardan biri. kötülüğünün sebebi yakup kadri'nin milletin efendisi türk köylüsü imajını yıkması ya da siyasi düşüncelerini dayatıyor oluşu değil, bunları ucuz yoldan yapıyor olması.
yakup kadrinin anadolu kokan romanı, acıklı ve güzel.
"içerisindeki cinsel içerik var bunu çocuklara okutmayın" diye bir veliden eleştiri aldığım romandır.
hey allahım yaban romanında da cinsel içerik olduğunu duydumya artık ölsem de gam yemem.
yeni yılın ilk gününde* uludağ'da bir orman köyünde bulduğumuz gerçek hayat karakteri. dizi film, sinema filmi karakteri falan değil bak, gerçek hayatta var böyle bir adam. biz bulduk, hem de yılın ilk gününde...

dağa çıkmışız yılbaşı olaylarına girmek için. neyse eğlenildi falan, sabah 6 gibi millet yattı. ben de yattım, derken odaya arkadaşım girdi ve eldivenlerimle beremi istedi. "napıcaksın" diye soramadan "biz çıkıyoruz" dedi ve gitti. aklım da onda kaldı hani bu saatte nereye çıkıyorsunuz falan diye düşünürken uyumuşum...

telefonun çalmasıyla uyandım. saate baktım önce, uyuyalı yarım saat olmamış. açtım hemen, arayan az önce çıkıyoruz biz diyen gerzek. şarampole yuvarlandık diyor. şok oldum, kalktım hemen üzerimi giyip evde kalanları uyandırdım ve durumu anlattım, diğer arabayla çıktık yola. nerede olduklarını öğrendik o sırada ve aramızdan bursa'lı olan ve dağı iyi bilen birisi bizi rahatlattı;

-hee iyidir iyi köye yakınmış...

ne köyü falan diye düşündük önce tabi ama arabayı kaldığı yerden çıkarmamız lazımdı. bunu olay yerine gidince anladık. önce kendimiz uğraştık çıkarmak için, başaramadık. sonra köye gidip yardım çağırmaya karar verdik ve gittik. köy dediğim 3 haneden oluşan bir yerleşim yeri. bir tane traktör mevcut ve bu entry'i girmeme sebep olan traktörün sahibi evin tek 2 katlı evinin 2. katında yaşamakta.

evin kapısını bulamadık. biraz durup düşündükten sonra bekleyemeyeceğimize karar verip cama taş atmayı falan düşündük. bir iki denemede uyandıramadık. sonra ben etrafıma bakınırken bir merdiven gördüm ve koşup merdiveni getirip cama dayadım. çıktım merdivenden, cama tıkladım 3-4 kere. derken perde açıldı ve karşımda gördüğüm manzara, bildiğin yaban karşımda!

elinde baltayı kaldırmış bana bakıyor. saç sakal uzun, karışmış, altında pijama falan... gülmek istedim gülemedim de... adamın elinde balta var lan, cama baltayla bakıyor... gerçi o anda onu da anlamak lazım sonuçta sabahın 7'si, 2. katta uyuyorsun ve biri ya da bir şey cama tıklıyor ne yaparsın?... haklı adam yani. balta...

neyse açtı camı, saçlarını yüzünden arkaya doğru attı,

+ben de seni ayı sandım!

aşağıda gülüşmeler...

-yok abi ayı değilim ben...

+hee anladım... noldu sabah sabah?

-abi şey biz şarampole yuvarlandık da...

+nerede?!

-biraz ileride abi...

+tamam sen geç içeri ben hazırlanayım çıkarız...

-geçiyim abi... nereden?

+gir camdan gir camdan...

-peki abi.

neyse girdim içeri ısındım biraz... bir kaç ormancı malzemesine ilişti gözüm, onlara bakarken açıkladı durumu kendisi;

+ormancıyım ben. ağaç keserim, yoluma bakarım... ekmeğimdeyim yani!

-anladım abi...

+istanbullusun dimi?

-evet abi?

+solcu musun?

-anlamadım abi?

+neyse, baltamı al da çıkalım...

-ta-tamam abi...

öyle işte...
romandan alıntı yapmadan geçemeyeceğim bir cümle:

"gün geçtikçe daha iyi anlıyorum: Türk "entelektüel"i, Türk aydını, Türk ülkesi denilen bu engin ve ıssız dünya içinde bir garip yalnız kişidir."

okunasıdır vesselam.