bugün

bildiğim en underrated film. bu film üzerine kitaplar yazılmalı, belgeseller çekilmeli , dünyanın her yerinde konuşulmalı derken bakıyorsun ki tek tük izleyenler var. çoğu da bir şey anlamayarak sıkılmış, yarıda bırakmış.

bir istanbul filmidir. doğrusunu söylemek gerekirse yönetmenin diğer hiç bir filmi uzaktaki tadı vermiyor. biz şehir çocuğuyuz ağam. uzağız o hayatlara. hadi ben yakınım da. yine de sıkıyor işte köy kasaba. köy olmamalı. köylü olmalı. yusuf gibi.

ortaokul yıllarında kasabadan evimize gelen ve denizi ilk defa odamın balkonundan gören uzak akrabayı hatırlatır bana yusuf. o diken saçlı biraz yaramaz, biraz utangaç çocukla aynı sofrayı paylaşmak, onu geçtim aynı odada uyumak işkenceydi resmen. telefonumu eline aldığında ses çıkarmasam da içten içe öfkelendiğim anları tekrarlatmıştı bu film. o zamanlar her ne kadar kendime kızarak bu davranışların yanlışlığını o yaşta dahi idrak edebilsem bile derinden yaşadığım tiksinme ve paylaşamama duyguları çocuğun köyüne dönüşüyle beraber kendimi yapayalnız bulmamla yüzüme bir tokat vurmuştu.

işte böyle olmalı. kasaba hayatı bize göre değil demiyorum. böyle olmalıdan kasıt, izlerken duygular ayağa kalkıp yürümeli sadece. kasabada da yaşadık. orada insanların bağ, bahçe ve hayvandan başka dertleri yok. bundan konu çıkmaz da demiyorum. çıkıyor elbet. gayet de çıkmış. ama diyorum ya izlerken şaşırmalı, hissetmeli, öfkelenmelisin. aynen öyle olmalı. mahmutu izlerken yüzün kızarmalı. yaşamalısın.

kar yağmalı. dağlar hep beyaz zaten. marifet orada değil. apartmanların doldurduğu ara sokaklar, taksilerin belediye otobüslerinin geçtiği asfalt yollar beyazlamalı.
'ben fotoğrafı bırakıp sinemaya geçicem, tarkovski gibi filmler yapıcam.'-diyordun noldu hani?

yakın zamanda bir ortamda tartıştığımız ertelenmiş cinsellik konusu üzerine izlediğimde yönetmeninde bazı sahneleriyle bana hak verdiğini düşündüğüm nuri bilge ceylan filmi. ilginç olan ise bazı filmler bazı sahneleriyle gerçekliklerini yitirirken uzak filmi bazı sahnelerindeki gerçeklikle film olma özelliğini yitiriyor gibi. bir noktadan sonra iki kişiyi gizli kamera ile izliyormuşsunuz gibi
bir gerçeklik sunuyor size. hareketler, oturmalar, kalkmalar, hatta yan rollerin birer cümlelik replikleri bile öyle doğal oynanmış ki. Evet bir şeyi sadece övmek sağlıklı bir eleştiri olmaz ama kendi adıma başka bir şey yazsam filme haksızlık etmiş olurdum. Bir de mahmut film izlerken tarkovskinin sekanslarının filme dokunuşu, stalker'a burada da rastlamak, ayrı bir güzellik.

not: evet iç sesim haklısın. uzun süredir ismet özel okumuyoruz. eksiğiz.
Uzak bir yalnızlık filmi.Evet bu film tam bir yalnızlık ve insanlardan uzaklaşmış biri veya birilerinin hikayesi.Aslında temel olarak taşra-şehir veya taşralı-şehirli çatışması diyebiliriz bu film için ama benim için bu film insanlara soğuk,yalnız ve uzaklaşmış birinin hikayesini anlatıyor.Durağan bir film,izlediğim diğer iki Nuri Bilge Ceylan filmine göre (Üç Maymun ve Bir Zamanlar Anadolu'da) daha yalın bir hikaye daha yalın bir anlatım tarzı var bu filmde.Oldukça durağan,az diyaloglu ve yalın bir hikaye içermesine rağmen ben filmi izlerken hiç sıkılmadım zaten nedense Nuri Bilge Ceylan filmleri her ne kadar durağan olsa bile sıkılmadan izliyorum,fakat eğer festival filmi veya durağan filmlerden hoşlanmıyorsanız Uzak size göre değil bunu da belirtmeliyim.Bu filmi izledikten sonra anladım ki Nuri Bilge her filminde biraz daha üstüne koyuyor çünkü şunu söylemeliyim ki hem Üç Maymun hem de Bir Zamanlar Anadolu'da filmlerini bu filme göre daha çok beğenmiştim,Uzak filmini niyeyse tam olarak sevemedim,evet içerik olarak insanı derin düşüncelere sevk eden bir film ama izlediğim diğer iki Nuri Bilge filminden daha çok etkilenmiştim.Film genel olarak baştan sona iki erkek karakterin yaşamlarından biri kesiti anlatıyor; biri taşradan yeni gelmiş,diğeri yıllar önce taşradan gelerek şehir insanı olmuş ve yalnızlığa bürünmüş.Açıkçası ben diyalogları ve oyunculukları pek beğenmedim niyeyse bana biraz yapay geldi belki oyunculukları pek beğenmedim için olsa gerek izlediğim diğer Nuri Bilge filmlerine göre bu filmden daha az etkilendim.Her zamanki gibi filmdeki özellikle dış mekan çekimleri çok başarılı,istanbul'un karlı sahneleri oldukça kasvetli ve etkileyici.Son olarak Uzak ilk başta da belirttiğim gibi yalnızlık ve kendi kabuğuna çekilenlerin filmi diyebilirim,ben içerik olarak beğensem de filme tam olarak baktığım zaman fazla etkilendiğimi söyleyemem,Nuri Bilge Ceylan veya festival filmi severlere tavsiye ederim.

6.5/10
sahi uzak ne kadar uzaktır?
oruç aruoba kitabıdır.

Her ölüm dünyada bir çatlak açar – bir boşluk bırakıp gider her kişi: öteki
kişiler de, şimdi, o çatlağı kapatmakla, o boşluğu doldurmakla görevlendirilmiş
hissederler kendilerini.
Oysa, zamanla, çevre dokunun da çatlaması ve boşalmasıyla, o çatlak belirsiz öteki
çatlaklardan ayırt edilemez- hale gelecek; o boşluk da, zaten yokolacaktır. Ama
kişiler bunu düşünmezler: uğraşıp dururlar o çatlakla, o boşlukla- ama faydasızdır bu
çaba: çatlak kapanmaz, boşluk dolmaz; uğraşıp durur kişiler, kendileri de birer çatlak,
birer boşluk olana dek – o zaman da görevi yeni kişiler
devralmış bulacaktır kendilerini…
Oysa önemli olan, çatlağı açıkça görebilmek, boşluğu
olduğu gibi yüklenebilmekti.
Çünkü ölüm, onmaz; yaşam, onarılamazdır.
2015 yılı 14 Şubat gecesi ilk defa izleyeceğim film.
nuri bilge ceylan'ın belki de kendini en iyi anlattığı filmidir.
yine harika bir nuri bilge ceylan filmi. izlediğim bütün filmlerin dvd sini alıp saklayacağım.

--spoiler--

--spoiler--

köyden iş için gelen akrabasını evinde 1 haftalığına barındırmak ister. ancak akrabasının çakallığı, dağınıklığı ve berduşluğuyla ayrıca uğraşıyor.

en son iş için söylediği söz şu olur ev sahibi abimizin;

"taşradan gelmişsiniz, işiniz gücünüz torpil aramak !
bi vasıf filan bulmak diye bi derdiniz yok. amcaydı dayıydı bakandı, milletvekiliydi cart curt. herşeyi hazır bulmaya çalışıyorsunuz."

gayet yerinde söylenmiş bir sözdür. insanların tırnaklarını kazımadan, birşeylerin bedelini ödemeden istediği şeye uzanmasının en güzel cevabıdır.
mesafelerin en büyüğünün insanın içinde oldugunu gösteren, yalnızlıgı, aşkı, yabancılaşmayı anlatan harika film.

iki zıt karakter, ikisine de üzülüyor ikisine de acıyorsunuz.
http://galeri.uludagsozluk.com/r/394486/

bir saat 45 dakika bu fotografa bakın. filmi izlemiş gibi olursunuz.
"özlem her şeyi yakandır. ancak da her şeyi yaktığında özlemdir."
bir nuri bilge ceylan filmi.

mutlu olmak isteyip de mutlu olamayan ve bundan dolayıdır ki canları çokça sıkılan iki insanı ele alan film; taşradan kente göçmüş bir adamla, uzun süredir kentte yaşayan kentli bir adamın akrabalık ilişkilerini anlatır. birbirlerine yabancılaşmayı, ve ötekileştiklerini sanırlarken aslında taşra ve kentin 'insani' duygular olarak aynı çatıda kesiştiklerini anlatır, modern hayatı eleştirir. mahmut'un tarkovski izleyerek yusuf'u dışlama ve kendisini elitleştirme çabasının, porno izlemesiyle suya düştüğünü görürüz. yani teknolojik aletler, kent ve taşrayı ayırmak için çok pratik bir yöntemdir; her gün televizyon karşısında tarkovski seyretmek insanı kentli diye adlandırabilir. fakat bunun altında çok farklı etkenler yatabilir, çünkü shekaspeare'nin de dediği gibi, ''insan, insandır.'' kentin iş imkanlarına adapte olamayan yusuf'un, duygularını tatmin etmek için gördüğü çeşitli kızlarda aşkı araması da sonuçsuz kalır.
zaman ilerledikçe geçmiş olaylara tutunma isteği mahmut'un içini kemirir, yusuf'a kızdığı tembellik konusunda kendisi en öndedir; karısına 'gitme' diyemez, fotoğraf çekmek için durduğunda üşenir, arabadan inmez. yani film boyunca aslında kendisini kandıran bir adam seyrederiz.

--spoiler--
mutlu olmak için kendini dahi kandırabilen iki insanın yolları, yusuf'un farenin acı çekmemesi için onu öldürmesi misali, kendisi de bu azaba katlanamaz ve evi terk eder; ayrıldıktan sonra, mahmut'un sigara içme sahnesiyle ortam şenlenir: mahmut, karısının gitmesini engelleyemez, mutlu olma umudu elinden kaçırır. bundan dolayıdır ki geçmişe, bıraktığı sigaraya başlar, ama 'içmiyorum' dediği sigaraya. sigara burada kuvvetli bir metafordur, mahmut'un iç sıkıntısının hiç geçmeyeceğini ve iki karakterin de yalnızlığa ve kendi ideallerine mahkum oluşunu anlarız.

anlarız: mutlu olmak cesaret ister. kendine gerçekleri söyleme cesaretine sahip olmayan insan can sıkıntısının azabından kurtulamaz.
--spoiler--

nuri bilge'nin kamerasını iyi kullandığı bir film, yine klasik olarak tablo gibi planlar var fakat iş kurguda biraz aksamış, ani kesiş ve birkaç saniye sonrasına atlayıştaki sallantı, ha sallantı demişken, kameranın bazı yerlerdeki gereksiz sallantısı; zaman duygusunun seyirciye yeteri kadar aktarılamaması, yani sahnelerin iyi bağlanmaması, ve çok kötü ses yönetmenliği filmin kalitesini düşürüyor.
çok kuvvetli bir senaryosu olmadığı gibi, yönetmenlik mahiyetinde de çok bir numara yok; ama 'iyi' niteliğini hak eden bir görüntü yönetimi mevcut.

türk sineması için çok iyi, n.b.c. sineması için eh işte, genel olarak da ortalama civarı bir film diyebiliriz.
atmosferi çok kuvvetli bu arada, onun da hakkını yemeyelim...
bazen fiziksel, bazen ruhsal mesafeyi ifade edendir. ne kadar uğraşsanız da kimi zaman insanlar arasındaki duvarı yıkamazsınız.
çok güzel bir tarkan şarkısı.

http://www.youtube.com/watch?v=Ls0g5EcQj2U
iki nokta arasındaki mesafenin göreceli olarak fazla olması durumu. kişiden kişiye değişebilir. kesin bir yargı değildir. uzak olan şeyler somut olduğu gibi soyut da olabilir.
hayatta istediği şeylere karşı kayıtsız kalmayı seçenlerin filmi.
*~
mahmut karakteri üzerinden gidersek eski karısı giderken havaalanına kadar gidip izlemesine rağmen karşısına çıkıp gitme demediğini görürüz. bu noktada onun boşvermişliği hem pasif bir hayatı tercih edişinden hem de bir gurur-özgüven sıkıntısı yüzündenmiş gibi hissettirdi bana.
~~
Uzan fotoğrafından uzan gözyaşımı sil
Nerde olduğumu sorma uzak olduğumu bil
Dört duvarın ortasında gencecik bir ağaç
Ne sesi var ne yüzü dargın olduğumu bil

Alır ipini elime gecenin
Oturup kenarına pencerenin
Biraz sabır biraz tütün
içim anlatır içimi dinlerim

Kapatıp erkenden ışıkları
Dönerim sırtımı seslere
Saklar kendimi bir sır gibi
Görünmem kimselere

Ellerin iklimler mesafesinde
Kim bilir hangi çağın ceplerinde
Ellerin beni unutmuş da olabilir
Dokunsam tanımaz belki de

Şimdi bir şehir düşün etrafında duvarlar
Yalanlarla yaşayan yapayalnız insanlar
Üşürüm arasında bu soğuk hengâmenin
Sarar bütün ömrümü sarmalar yabancılar

Alır ipini elime gecenin
Oturup kenarına pencerenin
Biraz sabır biraz tütün
içim anlatır içimi dinlerim

Kapatıp erkenden ışıkları
Dönerim sırtımı seslere
Saklar kendimi bir sır gibi
Görünmem kimselere

Ellerin iklimler mesafesinde
Kim bilir hangi çağın ceplerinde
Ellerin beni unutmuş da olabilir
Dokunsam tanımaz belki de

Ellerin olsaydı tutardım
Bir şeyler anlatırdım
Ellerin olsa cebime koyardım
Öykünü bir ıslığa anlatırdım.
Nuri Bilge Ceylan'ın sağlam filmi. Sağlam dedim zira sinemada sağlamlık iyi bir tahlil ile mümkün olur.
tarkan'ın verme ile beraber bendeki yeri ayrı olan bir diğer şarkı. bunun söz müziğini kendi yapmadı ama yapsa bu kadar olurmuş diyebileceğim bir eser.
hiçbir şey anlamadığım bir film. izlerken çok sıkıldım. adam televizyon izliyor, onu çekiyorlar falan beni pek sarmadı. anlaşılan sanat filmi izleyicisi değilim.
görsel

'Çünkü paranın mutlu etmediğinin farkındasın. Sen şu masada geçmişini arıyorsun. Bize derdin ki, ben Tarkovski gibi filmler yapacağım. insanlar kendileriyle yaşar kendileriyle ölür. Sen ölümünü erken ilan ettin.'

2002, Nuri Bilge Ceylan.
Muhteşem bir kent şarkıları şarkısı. Hem sözleri, hem bestesiyle sevdiğinden uzak olmayı her hücrenize işleyen şarkı. Sözleri:

Uzan fotoğrafından, uzan gözyaşımı sil
Nerede olduğumu sorma, uzak olduğumu bil
Dört duvarın ortasında gencecik bir ağaç
Ne sesi var ne yüzü, dargın olduğumu bil

Alır ipini elime gecenin
Oturtup kenarına pencerenin
Biraz sabır biraz tütün
içim anlatır içimi dinlerim

Kapatıp erkenden ışıkları
Dönerim sırtımı seslere
Saklar kendimi bir sır gibi
Görünmem kimselere
Ellerin iklimler mesafesinde
Kim bilir hangi çağın ceplerinde
Ellerin beni unutmuş da olabilir
Dokunsam tanımaz belki de

Şimdi bir şehir düşün, etrafında duvarlar
Yalanlarla yaşayan yapayalnız insanlar
Üşürüm arasında bu soğuk hengamenin
Sarar bütün ömrümü, sarmalar yabancılar

Alır ipini elime gecenin
Oturtup kenarına pencerenin
Biraz sabır biraz tütün
içim anlatır içimi dinlerim

Kapatıp erkenden ışıkları
Dönerim sırtımı seslere
Saklar kendimi bir sır gibi
Görünmem kimselere
Ellerin iklimler mesafesinde
Kim bilir hangi çağın ceplerinde
Ellerin beni unutmuş da olabilir
Dokunsam tanımaz belki de

Ellerin olsaydı tutardım
Bir şeyler anlatırdım
Ellerin olsa cebime koyardım
Öykünü bir ıslığa anlatırdım
Sana uzağım , kilometrelerce. Ne yaparsın, ne edersin, neler yaparsın, bilemiyorum. Seni özlüyorum. Bir daha göremeyeceğimi bilsem de belki, özlüyorum seni. Yüreğimde bıraktığın o manevi tat beni huzurlu kılıyor. Keşke her zaman senin enerjini, sevgini ve desteğini yanımda hissedebilsem. Senin teveccühüne daima layık olabilsem. Yüreğindeki o tek tertemiz yerde ben olabilsem. Bir gün senin için kardeşten de öte bir anlam ifade edebilsem keşke. Kendine dikkat et, iyi ol, iyi hisset. Seni seven bir kardeşin ( nasıl istiyorsan , sen nasıl görüyorsan ) var. Hep burada.. Kendini değerli bil, değerli hisset. Bir insana , bir insan kuluna bu hissettirdiklerin o kadar yüce ve güzel ki.. Ayağına taş değmesin. Seni tanımak, o güzel yüreğine rastlamak benim için hayattaki birçok şeyden daha önemli oldu , olacak...
Bir nuri bilge ceylan filmi.

Özeti : "bi 2 dakka da şu duvara bakayım"
kış ve kar zamanları izlenesi filmlerden biridir. ülkedeki entel zevatın ne mal olduğunu anlattığı bir diğer film. nbc herkesle ve her şeyle dalga geçen bir yönetmendir.