bugün

bundan yaklaşık 2 yıl kadar önce habertürk köşe yazarlarından uğur ipekçi'nin(sanırım fake bir isim) kaleme aldığı, ülker ailesinin geçmişiyle ilgili tüyler ürperten iddialar içeren yazısı. gerçi işin içine habertürk gibi kolpa bir portal girince kıllanıyor insan ama bazı şeylerin doğruluk payı var gibi. bi okumak da fayda var.


Sevgili dost Faruk Bildirici'nin Mesut Yılmaz'ın hayatını kaleme aldığı Hanedan'ın Son Prensi kitabını tanıtırken, Yılmaz Ailesi'nin gelinlerine dikkat çekmiştim. (bakınız Uğur ipekçi Habertürk sitesi arşivi),

Mesut Yılmaz'ın babaannesi Kırım'lıydı.

Tesadüf: Yine bir aile öyküsünde, yine bir Kırım hikayesiyle karşılaştım.

Ve yine karışık bir soyadı hikayesiyle. (Biliyorsunuz; Mesut Yılmaz'ın babası Yılmaz, amcası ise Akçal soyadını almıştı.)

Tıpkı Yılmaz Ailesi gibi kafamda onlarca soru oluşturan bu aileyi de sizlere tanıtmak istiyorum.

Adı:islam'dı.

Çocuklarının biyorafisinden anlıyoruz ki, 20. yüzyılın başında Kırım'dan Türkiye'ye göçediyor.

Kırklareli'nin Kara Mehmet Köyü'nde Numanzadeler'in kızı Şakire ile evleniyor. 1911 yılında oğlu Asım dünyaya geliyor.

Aile sonra tekrar Kırım'a dönüyor.

ikinci çocukları Sabri 1920 yılında Kırım'da doğuyor.

Ara not: Klasik, resmi tarihin bize dayattığı bilgiler dışında (1792-1860-1864-1891-1902 gibi)Kırım göçleriyle ilgili ne biliyorsunuz?

Örneğin, Kırımçaklar'ı (Kırım Yahudilerini) bilir misiniz?

Özet bilgi: Hazar devletinin yıkılmasından sonra Musevî Hazarların bir kısmı Kıpçaklar tarafından Rusya'nın içine sürüldü. Ruslara karışan bu Musevî Hazarlar, zorla Hristiyanlığı kabul ettiler. Ancak uzun süre gizlice Musevîliklerini sürdürdüler.

Sürgüne gönderilenlerin dışında kalan Hazar Yahudileri bir süre sonra kendileri için daha emin olarak gördükleri Kırım'a göçettiler. Kırım'da bu şekilde ortaya çıkan yeni cemaatin içinde Hazar asıllılar, Kıpçaklar, Kalizler vb. boylardan insanlar vardı. Ortaya çıkan bu yeni cemaat, karma bir cemaat olduğundan Hazar veya Kıpçak adı ile değil de bağlı bulundukları mezhep ismiyle anılmaya başlandılar.
Bilindiği üzere Hazarların kabul etmiş olduğu Yahudi mezhebinin adı Karaim idi. Dolayısı ile yeni ortaya çıkan bu topluluk, Karaim cemaati olarak anılmaya başlandı. Hazar lehçesi yerine Kıpçak lehçesi ile konuşuyorlardı. Fakat konuşulan dil tam bir Kıpçakça değildi,Hazarca kelimelerin de içinde bulunduğu, ama Kıpçakçanın hakim olduğu farklı bir Kıpçak lehçesi ki, buna dilciler Karaim Türkçesi ismini vermektedirler.

Bu mezhepte başlangıçta sadece israil kavminden insanlar vardı, ancak kısa sürede başka ırklardan insanlar bu mezhebe girmeye başladılar ve bu başka ırklardan insanlar giderek çoğunluğu sağladılar. Bir süre sonra israil kökenliler tamamen yok oldukları gibi, Türklerin dışındakiler de zamanla azınlığa düştüler. XIX. yüzyılın sonlarına doğru mezhep mensuplarının nerede ise tamamını Türklerden oluşturmaya başladı. Dolayısıyla kelime artık bir dini veya mezhebi ifade etmekten çok, bir Türk kavmini temsil etmeye başladı.

Yahudiliğin Karaim mezhebine mensup olan Türk cemaatine Karay deniyor. Zamanla Karaylar kırım'dan da ayrıldılar. Karayların bir kısmı direkt olarak istanbul'a gelip yerleşirken, diğer bir kısmı Kırım'dan , önce Romanya'ya, oradan Edirne'ye ve oradan da istanbul'a gelip yerleştiler. (Örnek: Refik Halit Karay)

Bu ufacık bilgiden sonra tekrar hikayemize dönelim:

islam Bey, Kırım'dan Kırklaeli'ne geliyor. Sonra tekrar Kırım'a dönüyor. Neden döndüğü konusunda da ne yazık ki bilgimiz yok; ancak tarihsel sürece bakarak tahmin edebiliriz:

Elimizdeki tek bilgi; 26 Aralık 1912 tarihinde, Kırım'a bağımsızlık yolunun açan bir gelişmenin olması. Bu tarihte, Kırım Halk Cumhuriyeti'nin ilan edildi.

islam Beyin ülkesinin bağımsızlık kazanmasıyla birlikte topraklarına döndüğünü düşünmemiz güçlü bir ihtimal.

Ancak. Kırım 1920'de Bolşevikler'in eline geçti. 1921'de Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Sovyet Birliği'ne katılma kararı verdi.

Yahudi Tarihi yazarı Yusuf Besalel, sosyalist devrimin ilk yıllarında Yahudi talebelerinin kendi dillerinde eğitim gördüğünü, Stalin döneminde ise Yahudilere baskıların arttığını yazmaktadır.

Ne tesadüftür ki o yıllarda islam Bey Tekrar Türkiye'ye dönme kararını aldı.

Eşi Şakire, üç oğlu, Asım, Sabri ve ailenin en küçüğü -ve genç yaşta vefat eden- Hakkı. Ile birlikte, 1929 Ağustosunda istanbul'a geldi.

21 Haziran 1934 tarihinde soyadı kanunu çıktığında, islam Bey "Berksan" soyadını aldı.

Ancak gelin görün ki, iki oğlu Asım ve Sabri nedense 1953 yılında "Berksan"soyadını bırakıp, soyadlarını "Ülker" olarak değiştirdiler.

(Mini not: Sabatayistler (Yahudi dönmeler) arasında Berksan soyadlı çok kişi var.)

Ve yine ne gariptir ki, Asım Ülker'in iki oğlu Selçuk ve Ömer Faruk Berksan soyadında ısrarlıdırlar ve soyadlarını bırakmazlar!

Bu ailede bir "isim sorunu"; vardır! islam Beyin gerçek adından kuşku duymaktayım.

"Hikayeye" devam;

Baba islam Berksan vefat edince ailenin bütün yükü Asım'ın omuzuna bindi.

Sabri'nin okulunun bitimiyle birlikte iki kardeş 1944 yılında Ülker'i kurdular.

Türkiye'de radyoya ilk reklamı veren kurum Ülker'dir. 1950'lili yıllarda, Türkiye'nin haberleri, hükümet bildirilerini merakla beklediği saat 19.00 ajansının hemen önünde Ülker reklamı yayınlanırdı: 'Önce güneş, hava su. Sonra bol gıda gelir, akşama babacığım unutma Ülker getir...'.

Ne diyelim, ticaret Ülker kardeşlerin "genlerinde" var!

Bu ailenin "öyküsü" mutlaka yazılmalıdır. Örneğin, "dinci" olarak bilinen Ülker Kardeşlerin önünü hep "LAiK" askeri darbeler açıyor:

Yıl 1960. Ülkede döviz sıkıntısı had safhada, hatta döviz yok. Askerler, Ülker'e 250 bin dolar döviz tahsis ediyor. Ülker Kardeşler, bu dövizlerle 2 makine alıyor ve fabrikaları kurmaya başlıyor.

12 Eylül 1980. Ülker, 24 Ocak kararlarıyla, ihracaata (Libya ve Kuveyt) yöneliyor; aldığı vergi iadeleriyle büyüyor.

Son 28 Şubat "laik darbe" de, Ülker önce "yasaklı şirketler" arasında gösteriliyor, sonra hemen affediliyor. Bu arada şirket talep patlaması yaşıyor!

Ülker kardeşlerin en belirgin bir özelliği de anti-komünist olmaları:

Asım ve Sabri Ülker kardeşlerin adı, şirketlerinden önce, soğuk savaş döneminde anti-komünizmin "kaleleri" Aydınlar Ocağı, ilim Yayma Cemiyeti gibi kuruluşlara yaptığı maddi yardımlarla duyuldu.

Ne ilginçtir, Sovyetler Birliği'nin "çatırdamaya başladığı" 1987 yılında Ülker kardeşler bölündü:

Asım Ülker çocuklarıyla birlikte Kardeşler Şirketler Topluluğu nu kurdu. Ancak -vardır mutlaka bir hikmeti -grup adını 1990 yılında Kar Şirketler Tupluluğu olarak değiştirdi.. Ailenin bu ad altında 23'ü yurt içinde 8'i yurt dışında olmak üzere 31 şirketi ile 1 vakfı vardı.

Uzatmak istemiyorum ama yazmadan geçemeyeceğim:

Soyadlarını değiştirmeyen Selçuk ve Ömer Faruk Berksan Kardeşler, bu şirketleri adına ve şirketlerini de birbirlerine kefil yaparak, bir çok bankadan kredi aldılar. Ödeyemediler. Benzerlerini yüzlerce kez gördüğümüz bir oyunu bu kez onlar "sahneye" koydular.

Mallarının bazılarını başkalarına devrettiler. Eşlerinden boşandılar.. Kalan mallar ise zaten finansal kiralama yoluyla alındığı için, haczi mümkün olmadığından, alacaklılara karşı işi bu şekilde kılıfına uydurdular.. Nihayet Asya Finans'ın kurulmasından bir kaç gün sonra, Kar Grubu'nun malları, Asya Finans'ın 800.000.000.000.TL.lık, (yani, yazıyla:sekizyüz milyar-liralık) alacağından dolayı haczettirildi. Asya Finans'ın haczinden sonra yasal işlemlere girişen alacaklı bankalar ise, karşılarında sadece lesanigli mallar ile söz konusu haczi gördüler. Yani hiç birşey yapamadılar.

Peki Asya Finans'ın 16 ortağı arasında Berksan Kardeşlerin olmasına ne dersiniz?

Yeğenlerin durumu böyle de, amca Sabri Ülker farklı mı:

6 Haziran 2002 gazetelerden bir haber:

"içişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri, Faisal Finans Kurumu'nun el değiştirerek ''Family Finans'' adını almasının ardından, bu kurumun faaliyetlerini mercek altına aldı. Müfettişlerin, Family Finans Kurumu Başkanı Sabri Ülker'in de aralarında bulunduğu 34 yönetim kurulu üyesi hakkında, ''cürüm işlemek için teşekkül oluşturma, dolandırıcılık, Bankalar Kanunu'na muhalefet etme ve sahtecilik'' suçlamasında bulundukları 20 Şubat 2002 tarihli raporu dikkate alan Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı, Ülker Gıda'nın sahibi Sabri Ülker ile oğlu Murat'ın da aralarında bulunduğu Family Finans Kurumu'nun yönetim kurulu üyeleri hakkında soruşturma başlattı."

Uzatmaya gerek yok. Sabri Ülker bugün Türkiye'nin sayılı zenginleri arasındadır. En çok nakit paranın Ülker Grubu'nda olduğu söyleniyor.

Spordan (Ülkerspor), staretejik araştırma merkezi (ASAM); din araştırmalarından (Diyanet Araştırma Merkezi), vakıflara, derneklere vb. maddi yardımı esirgemeyen Ülker Grubu, son yıllarda en büyük desteği AKP'ye verdiği biliniyor.

Eh, bu kadar desteğin bir karşılığı da olmalı, değil mi?

Oldu da:

Sabri Ülker, bugünlerde Yapı Kredi Bankası'na taliptir. Aracı ise AKP Hükümeti'dir!

Hayırlı olsun diyelim mi?

Sonuç: Sizi kandırıyorlar!
(bkz: komplo teorileri)
(bkz: efendi)
Yine alışık olduğumuz habertürk hezeyanı.
(bkz: cafer sıçtı bez getir)
(bkz: sıctı cafer bez getir)
(bkz: cafer sıctı bez getir cıvık sıctı tez getir)