bugün

antakyada o gün arkadaşla takılayım dedim biraz, ayakkabı imalatı yapılan yerlere gidiyoruz, imalatçılarla görüşüyoruz falan. sohbet ediyoruz, sektörle ilgili bilgiler topluyoruz.

şimdi; ayakkabı dediğiniz ürün eğer imitasyon deriden yapılıyorsa fiyatı 4,5 tl den toptancıya satılıyor, gerçek deri ve çok güzel bir ayakkabı mesela 200-250 tl'ye satılan ayakkabı 25 tl'den toptancılara veriliyor.
ayakkabıyı üreten adamın 25tl'den sattığı ayakkabı; vitrinde 200-250 tl. bunun adı da ticaret. yüzde 1000 kar edilen bir ticaret ama. üstelik 25 tl'ye ayakkabıyı alan adamların koydukları vade 8 ay ile 24 ay arasında değişiyor. bu adamlar hem 25 tl ye ayakkabı alıyor hem 200-250 tl'ye satıyor; hem de aldıkları ayakkabıların paralarını o ayakkabıyı sattıktan en az bir yıl sonra ödüyorlar üretici garibanlara.
(bkz: hortumculuk)
ülkenin 100 milyar dolar'a tekabül eden altın stoğunu 80 darbesinde yurt dışına çıkarmak mesela.

hala hadiseyi yargılayan, soran yok. yazıklar olsun.
görsel

işte o atölyelerden bir tanesi. burada baba ve oğul ayakkabı üretiyorlar. çocuğa bakın gençler. ya 7 ya da 8 yaşında, bu adamların ne sigortası var ne de kazandıkları para adam gibi para. bu insanlar aç ve güvenceleri yok.

resimde gördüğünüz duvarlar, ayakkabıyı yapıştırmak için kullandıkları fırçaları temizlemek için; duvarlara sürtmekten o hale gelmiş. 102 tane atölye gezdik; hepsi aynı durumda insan olan o şartlarda çalışmaz. resmen modern kölelik. adamlar karın tokluğuna ayakkabı üretiyorlar.

çoluk çocuk ne ararsan hepsi orada. adamların derdi ekmek. adamların derdi karnını doyurmak.
diğer taraftan bazı pu.tlar bu çocukların geleceğini çalmakta hiç tereddüt etmiyorlar. bu çocukların geleceğini çalanları ortadan kaldırması gerekenler elleri kolları bağlı garip bir suskunluk içindeler.
fakire her bok suç, ekmek çalmak, baklava çalmak vs, ancak zengin yapınca kliptomani oluyor sempatikleşiyor. eee azizim bunun adı kapitalizm, yorumlama bile parana göre.
(bkz: düzeltme) *
görsel

bu resimdeki amca 76 yaşında, eski bir pehlivan. kendini bildi bileli sayacı. yani ayakkabı diken kişi, bu amcamla uzun uzun muhabbet etmiştik. anadolu insanı, babamız, dedemiz gibi aslan gibi adam. adam ömrünce çalışmış, neden emekli olmadın dedim, bu adamın bir tek gün bile sigortası olmamış. 76 yaşında hala sayacılık yapıyor, günde iki takım ayakkabıyı elde dikiyor. karnını doyurmak için başka hiç bir çaresi yok. yapabileceği bir şey de yok. ölene kadar çalışmak zorunda olan bir kişi.

yani bu adamın emeği, hayatı, geçmişi, geleceği her şeyi çalınmış, bundan kimse utanç duymuyor. kimse garipsemiyor. kimse düzeltmek için bir çaba sarf etmiyor.

bu adam ve bu adam gibi milyonlar resmen köledirler. kölelik hukuken yasak olsa da fiilen devam eden bir kurumdur.
bir ayakkabı aldığımızda ödediğimiz para, bu insanların hayallerini, umutlarını çalan insanların ceplerine sermaye olarak giriyor. kar olarak dönüyor. bu adamlar köpek gibi koşullarda yaşarken, artı değeri götürenler, kendi oluşturdukları gettolarda, bir ellerinde viski kadehleri bir ellerinde paracıklar güzel güzel yaşayıp gidiyorlar.

insan bu ülkede en ucuz şey. emeği ucuz, canı ucuz, hatta bedava!
Toprak hırsızlığıdır. Eline silah alan dağa çıkıyor, ödül olarakta ayrıcalıklar tanınıyor. şekil 1a da görüldüğü üzere.

(bkz: şekil 1a)
kalp hırsızlığı.
bu alanları saptayıp kötü emelleri için kullanmak isteyen insan kokan bi hal aldı burasıdır. ne o ne iş ?
siyasal islamcı dinci sahtekarların buhar ettiği trilyonları getirir akla; herhangi biri ceza almamıştır bunlardan aksine ödüllendirilmiştir.
insanların hayatından Çalmak.
emek hırsızlığı.
(bkz: kalp hırsızlığı)

nasılım kızlar?
bir örnek de tekstil sektöründen verelim de, ticaret adı altında cebimizden paraların nasıl yürütüldüğünü daha net anlatmış olalım.
bugün iyi bir kot minimum 150 tl civarında satılıyor. peki bunun üreticiden çıkış fiyatı nedir? armani gibi markalara üretim yapanlar 11 usd gibi paralara satıyorlar ürettikleri kotları. yani diğer markaların satış fiyatları da aşağı yukarı 11- 12 tl civarında.
yine karşımıza % 1000 gibi yüksek karlar çıkıyor. bir pantolon 150 tl olsa, siz indirim zamanı gidip % 70 indirimle dahi almış olsanız dahi adam % 300-400 yine kar elde etmiş oluyor.

hep beraber alıyoruz veriyoruz, ekonomiye can veriyoruz. kapitalistlere can veriyoruz, canlarına can katıyoruz.
şimdi gelelim türkiyenin efsane batışına; liseliler üniversiteliler pek hatırlamazlar, ama abileriniz, babalarınız anneleriniz hatırlarlar.
5 nisan 1994.
bu tarihi unutmayın dostlar. bu ülkenin baştan ayağa kadar soyulduğu bir tarihtir. donumuzu dahi çaldılar, götürdüler bu ülkeden.
gerçi bir çoğunuz o tarihten sonra doğmuş olabilirsiniz. o günleri hatırlamanız mümkün değildir. ama özeti şudur, akşam zengin yattın sabah fakirsin. özeti budur. bir anda tüm ülke soyuldu, hepimiz fakir olduk, ülke öyle bir cendereye girdi ki toparlanması için, maaşları azaltmak, insanları işten çıkarmak, yeni vergiler koymak gerekti. tabi devalüasyon ve azan enflasyonu hiç anlatmaya gerek yok.
tam bir ekonomist gibi analiz yapamayacağım ama bildiklerimi anlatmakla yetineyim ben, daha detaylı bilgiler isteyenler 5 nisan kararları diye yazarlar internetten araştırırlar.

1993 yılında ülkede bol miktarda yabancı sermaye borsaya girmiş, borsada değeri yükseltmişti hatırladığım kadarıyla; 1994 yılı başlarında ise devletin cari açığı çok büyümüş, devlet borçlarını ödeyemez hale gelmişti. yabancı sermaye ufak ufak türkiye'den yani borsadan elini eteğini çekmeye başlayınca, doğal olarak paralarını dövize çevirerek gitmek istediler. döviz bir anda patladı. aşırı dövize talep, dövizin fiyatını akıl almaz seviyelere getirdi, ne dövize talep bitiyor ne de merkez bankasının piyasaya sürdüğü dövizler dövizin ateşini düşürmeye yetiyordu. dolar 18.000 tl den yukarı doğru çıkmaya başlamış gün içerisinde değişikliklerle 100 binleri görmüştü krizin başında.
maaşını alan hemen piyasaya koşuyor, elindeki pulu dövize çevirmeye çalışıyordu. tabi döviz bulabilirse. bir anda ülke karışmıştı. herkesin eli telefonda gözü döviz satılan yerlerde, dolar kaç paranın peşindeydi. piyasa o kadar hızlı değişiyordu ki bankalar kur güncellemekte çok geç kalıyorlardı.

o nedenle bankalar döviz satış işlemlerini askıya alıp, verdikleri kredilerin peşine düştüler. borsa dip yaparken faizler ve döviz çıldırmış yukarı çıkıyordu. öyle basamak basamak değildi bu çıkış.

bir gün içerisinde bankadalardan gelen faksların özeti şuydu:
faiz oranlarımız % 400 oldu, en kısa sürede borcunuzu ödeyiniz.
faiz oranlarımız % 1000 oldu, borcunuzu ödeyiniz
faiz oranlarımız % 2500 oldu borcunuzu ödeyiniz
faiz oranlarımız % 5000 oldu borcunuzu ödeyiniz.
iyi borcumuzu ödeyelim de nasıl ödeyelim, alan yok ki satasın, herkes işyerlerini kapatmaya başladı. alsan satamazsın, satsan sattığını geri alamazsın, fiyatlar saniyede değişiyor. her şey bir anda yükseliyor, düşünün ki arabanıza benzin koyuyorsunuz o hızla fiyatlar değişiyor.
türkiye de suç sayılmayan çok suç var.

fakat borsada (bkz: keriz silkeleme) denilen olay aslında suç. lakin bu insanlar, kırk yılda bir yakalanıyor. bu nedenle suç sayılmaz. bu işi en iyi yapan insanlar. görsel
Devletin yediği ekmekle karın doyurup, devletin yaptığı kaldırımları söküp devlet bize bakmiyi diyerek devletin polisine atmak, devletin getirdiği benzinle molotof yapıp, devletin otobüsüne atıp, suçsuz insanların hayatlarını çalmak suç değildir mesela.
(bkz: taş atan çocuklar yasası).