bugün

şehir merkezinden uzakta bir petrol ofisinde benzin aldım, arabayı uygun bir yere park ettikten sonra bagajı düzenlemeye başladım,

bakar mısınız, ile irkildim,

yirmili yaşların sonlarında bir kadın elinde telefonu üzerinde alkol kokusu ve bozuk türkçesi ile kontörünün olmadığını, telefonumla arama yapması gerektiğini söylemeye çalışıyor, aynı zamanda alkolün etkisiyle ayakta güçlükle duruyordu, etrafıma göz attığımda yüksek sesle konuşmasından mütevellit herkesin bize baktığını fark ettim, kendisini market kapısına doğru yönlendirip, 2017 yılında kontör var mıydı veyahut ne yaptığımı bilemeden önce pompacıya tabureyi getirmesini söyledim, sonra o'na telefonumu verdim, aradı yerini tarif etti, ağlamaya başladı, sigaranız var mı dedi, sigara ve soğuk su aldım yanına oturdum.

siz evli misiniz dedi,
hayır dedim,
peki sevdiğiniz birisi var mı, dedi?
tebessüm ettim.
gerçekten seviyor musunuz peki,
siz evleneceksiniz ve sonra bak buraya yazıyorum dışarılara gideceksiniz aldatacaksınız aldatmayın
buraya yazıyorum siz de aldatacaksınız,
iyi misiniz dedim,
iyiyim iyiyim hem ben trabzon'da yaşıyorum zaten, farklı farklı cümlelerinden ve aşırı kokudan ciddi alkol aldığı çok belliydi.
sonra benim kızım var ve çok güzel, fotoğrafını göstereyim mi derken telefonunu yere düşürdü, batarya vesair dağıldı telefon, topladım, önce kedisinin sonra kızının fotoğrafını gösterdi.
alkolün etkisiyle sohbet edelim, güzel gülüyorsunuz, şurada oturalım mı burada oturalım mı gibi sorular sordu...

o arada pompacının aptal gülüşü satır arası atlayıcılıklarını bakışlarını fark ettim, aynı zamanda babam yaşında bir amcanın dilini dişlerin arasına sokup svwewt cvuut gibi sesler çıkararak o arabaya bende gelirdim deyişi ve sırıtmasıyla, insanlığımdan utandım.

her şey üst üste gelmişti ve pompacı halen konuşuyordu ağabey dedi ben tanıyorum bilmem ne ve çeşitli iftiralar atmaya meyillenirken yersiz sahiplenme içgüdüsüyle, iki kez üst üste birader seni gözüm görmesin terbiyesizlik yapma, kaybol! deyiverdim.

ağabey yanlış anladın derken,

bir bahane ile kalkıp, o'nun aradığı numarayı aradım,

neyse ki telefonu açtı adam, beyefendi, hanımefendi şu semtte şu petrol ofisinde yanımda, pek iyi görünmüyor biraz alkol almış deyip durumu özetlemeye çalışırken, sözümü bitiremeden
sen kimsin ulan! niye geleyim deyip hakaret etti adam.

çatmıştık yani gece gece...

çok fazla alternatif kalmamıştı, yabancı uyruklu olmasından mı, o'nu tanımadığım hikayesini bilmediğim halde hadiseyi içselleştirmiş olmamdan dolayı mıdır bilemiyorum ama polisi aramak yerine, yürüyerek bir şekilde evini tarif etmesini sağladım, ne yapıp edip evini altındaki restoran'a bırakıp bir kahve söyledim, her şeye rağmen hakaretler eden adama konumu ve durumunu bildiren mesaj attım,

adam,

- teşekkür.

diye yanıt verdi mesajıma.

kabalıklarını satır atlamış dna kodları veyahut libido tutkularını karşı tarafın kıyafetlerine bağlayan, duygusuzluklarını bu kılıfla örten insanlardan tiksiniyorum.

şimdi eve geldim, polisi aramadığım ve böyle insanlarla aynı ülkede yaşadığım için pişmanım.
Çok Kitap Okuyorum ama Konuşacak insan bulamıyorum . Hepsi Gerizekalı...
Bahtsız bedevi benim.
Game of thrones izlemiyorum hatta nefret ediyorum bu diziden neden mi amk izleyenler o kadar abartiyor ki sanırsın sanat şaheseri o vıcık vıcık dialoglari toplu taşımada bile duyunca midem bulanıyor popüler kültur zevkinizi gondikliyim.
Bu başlığa girilen entry sayısı rahatsız ediyor beni. Bak benimle bir tane daha arttı. Bu arada. Kilo aldım canım acıyor.
içimde bir huzursuzluk var.. içinde bulunduğum ruh halini kendime bile anlatamıyorum, anlatırsam içinde boğulacağım mutsuzluktan korkuyorum… korktukça üstüme yıkılıyor kurduğum bütün hayaller.. enkazlar altında kalıyorum kimseler duymuyor sesimi, herkes gitmek zorundaymış gibi sanki… değersizleşiyorum aldığım her nefesle, inancım azalıyor… ruhum çekiliyor vücudumdan… hayatın getirdiği bütün o gereksiz hareketlilikler yoruyor beni, oysa ben yalnızca yatağımdan kalkıp, bir vakitte geri yatıyorum… içimde kopan fırtınalara inat, sessiz, sedasız yığılıyorum her gün oturduğum masaya, kalkasım gelmiyor, açtığım bir pencereden izliyorum etrafı… insanları görmüyor pencerem, seviniyorum.. görmeye tahammülüm yok çünkü insanları, onlar gülüştükçe, kendi içimde ki yaralar gülmeme engel oluyor, sızlıyor… elim kolum bağlanıyor bütün gün, bıkkınlık hissi baş gösteriyor, düşünemiyorum güzellikleri.. takılı kaldığım düşünceler her gece çöküyor üstüme, sabahlar olmuyor.. gündüzleri farklı, gündüzleri nefes alıyorum sanki ya da bana öyle geliyor… kendimi bulduğum her geceyi biraz daha uzatmak istiyorum, sonra biraz daha, biraz daha.. zamanla sadece geceleri yaşamak istiyormuşum gibi geliyor, gündüzleri saymıyorum… gündüz vakti yapılan görüşmeler ciddiyetsiz, dinlenilen müzikler hadsiz, içilen içkiler geceye ihanetmiş gibi sızlatıyor içimde ki yalnızlığı… kendimi bulduğum her gece biraz daha yalnızlaşıyorum… her gece biraz daha bitiyorum.
Kuzenim temmuz başında trafik kazası geçirdi, hepimiz için zor zamanlardı ve 20 gün yoğun bakımda kaldı. Bayağı %1'lik ameliyattan sapasağlam çıktı eşi vefat etti filan.
Bir süre göremedim yaklaşık bir hafta kadar bugün yanına gittiğimde bir insan bu kadar mı değişir önceden maldı biraz ortamın idare edileniydi şimdi bildiğin ortamı yöneten kişi olmuş, bayağı komik neşeli biri olmuş. henüz tam toparlanamadı ama hakikaten her şerde bir hayır olabilirmiş.
Tabi eşinin öldüğünü henüz bilmiyor bu da bir faktör yoğun bakımda olduğunu filan sanıyor.
Cok asikim sozluk gece gece yine dank etti. Belki burdan birine sesleniyorumdur. Tulaayyy.
Hiç uyumak istemiyorum.

Canım sıkılıyor sözlük, dilimin ucunda hepsi ama anlatsam da beni anlamazsınız.
Aklım ile kalbim yine bambaşka konuşuyor. insanlar gururları için yaşar yani bence yaşamalı. Zamana mı ihtiyacım var bilmiyorum şu işler yoluna girsin daha doğru düşünebilirim sanırım.
Yoldayken hic mi uykusu gelmez bir insanin arkadaş. Karnimda acikti zaten of..
en ufak şeylere çabucak sinirlenip insanları anlamadan dinlemeden kırıyorum. sonrasında kendi kendime düşünüp çok pis vicdan azabı çekiyorum. bu gurur denen illetin gözü kor olsun derdi babam. sahiden öyle gururun gözü kor olsun. pişmanım.
Saçma gelen şeyler ne kadar mantıksız olsa da insan kendine engel olamıyor yada olmak istemiyor. Bu sistem içinde aslında yapmam dediğin şeyleri yapıyorsun yada en kötü yapmayı düşünüyorsun. Yapmayı düşündüğün şeyleri yapmıyorsan ise tek şey toplum baskısı yada kendi gururun. Peki soru şu 2 günlük dünya da neyin gururu yada neyin gurursuzluğu. Bu ikilem insanı o taraftan diğer tarafa sürüklüyor. Söyleyeceklerim bu kadar, teşekkürler.
yapacak hiçbir şeyim yok gibi hissediyorum. şuan farkettim itiraf edecek bir şeyim bile yok şaka gibi.
Galiba başaracak gibiyim. Büyük bir adım attım..
korkuyorum. yine başka tenlerde onu öldürdüğümü zannederken öleceğimden. başkasına güzel bakarken aslında boş bakacağımdan. sevgi gösterisi yaparken içimin kan ağlamasından korkuyorum. En çokta kalbimin artık kan pompalayan bir organ olarak kalacağından korkuyorum...
Vaktiyle tek amacımız annemizin göğsünde bir yudum huzur bulmakken ne zaman bu kadar hırslı ve acımasız olduk? Ayağa kalkmak için sıcak bir ele muhtaç iken ne oldu da uzanan elleri reddeder olduk? Neden çok konuşur ama az anlaşılır olduk? Kendimizi daha çok lafla anlatmak isteyişimiz neden? Neden sözümüz gümüş de sükûtumuz beş para etmez oldu?
dün akşam bir masada 16 yaşında bir çocuğun hayatının sikilişine tanık oldum.

huzursuz bir ev, huzursuz bir okul ve onun mutlu olacağına inandığı bir yerde yaşayabilme imkanının hayata geçirilme aşaması.

tamamen alakasız o kızın üzerinde zerre söz hakkına sahip olmayan iki çok bilmiş adam diyor ki "o daha lise okuyor. lise türkiyenin her yerinde aynı. çok istiyorsa üniversiteyi kazansın da gitsin. bence bahane sunuyor. okuyan het yerde okur."

annesi de diyor ki. "ben istemediğim bir okulda boşu boşuna üç sene okudum. çocuğuma bunu yaptırmak istemiyorum. her istediğini yaptığımı söylüyorsunuz. iyi ki de yapıyorum. geçen sene bacağında tümör çıktı. yine çıkmayacağı ne malum? ben kardeşimin de her istediğini yaptım. 25 yaşında öldü. yapacaksan yaşarken yapacaksın."

hala diretiyorlar. daha küçük, o bilmez. bre amklarım. sen daha mı iyi biliyorsun başkasının ne hissettiğini? daha diyorlar ki "üniyi kazansın öyle gitsin. kazanırsa ona lafımız yok."

yalaaannn!! "ben kazandım, neden göndermediniz o zaman?" dedim.

"para yoktu." dediler.

"araba değiştirecek paran vardı ama. bahçe alacak paran vardı." dedim.

bi beş dk sustular.

sonra yine başladılar.

bunlar benim babam ve kardeşim.
müdahale ettikleri, istemediği yerde okusun dedikleri ise kuzenim.

oturup bir kez bile muhabbet etmediler o kızla. ne düşündüğünü, nasıl bir insan olduğunu bilmezler. bilse de umursamazlar gerçi. beni de umuraamamışlardı. ama anında "gönül eğlendirmek için gitmek istiyor. giderse okumaz." teşhisini de koydular.

abimi seviyorum. çünkü biliyorum biraz konuşsam o en azından dinler beni.

ama babamdan nefret ediyorum. duvara konuşsam üzerinde bi iki çizik olurdu en azından. yok sözlük, olmuyor. tek bir değişiklik yok. sadece kendisi doğru, başkaları bok biliyor. egosunu siktiğim.
Soylemek istedigim cok sey var ama onlari soylemeye cesaret edecek atilganliga sahip degilim..
Uzun zaman sonra yine abim yok krizine girdim. Bu iyi hissettirdi. Diğer problemlerimin yükü hafiflemiş demek ki zihnim bu saçma problemi anımsayabilecek kadar tasasız.

Neyse, bir abi istiyorum ben. Biri bana abisini satsın pls.
Şu kafayla öyle itiraflar yazarım ki... piuuuvvvv! Yazanı gondikliyim ama.

Kafamız nasıl güzel!
Göz altlarının siyahlığına bile dokunmak istiyorum.
Beşiktaş bu sene tökezlicek diyenlere aynen aynen deyip geçiyorum.
sözcüklerle aram iyi değil sanırım. hissettiklerimi anlatamıyorum. "ne hissettin?" diye sorulunca "bilmiyorum" cevabını veriyorum. sonra kendime kızıyorum, üzülüyorum ya da başka bir şey. bilmiyorum.
aslında sandığınız kadar zengin değilim, çok daha fazlası var inan.

aslında sandığınız kadar mutsuz değilim, çok daha fazlası var inan...