bugün

Kiz olduğumu itiraf etmek istemezdim. Gerçekten. Ama ana itirafimi edince bu da otomatikmen aciga cikiyor zaten. Evet kizim. Kiz olmanin bu kadar zor olduğu bir dünyada kizim maalesef. Ve evet, kapaliyim. Türkiye deki kapalilarin yarisindan fazlasi gibi ailemden görüp kapanmadim. Annem bana sadece tavsiye etti. Ben de der demez kapanmadim tabi. Annem de olsa hatalari vardir dedim ve kuran in kapanmayla ilgili ayetini okudum. Zaten dinimi önemseyen bi insandim ayetin de ne dediği ortadaydı. Evet annem de basin kapali olsun istediğini giy makyajini yap kafasinda. Kendi yapmiyor ama ben genç olduğum için mubahmis gibi davraniyor. Ben annemin istediğinden çok daha fazlasini yaptim. Allahin istediğini yaptim. Tam manasiyla kapandim. Kapali olmamin her alanda zorluğu var evet ama bana en çok koyan şey, her kapaliyi cecelist idealleri olmayan aksama kadar çocuk bakip esra erol izlemeyi seven olarak görüyorlar. Bu insanlara kendimi kanıtlamak zor olacak.
görsel

Boş boş dışarı çıktım.Ne yapacağımı,ne yapmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yokken.
Sevdiğim insanlar yolumu kesti.içlerinden birkaçının da kafası bozuktu,belliydi.
Geldik işte.
Az ileride dertleşiyorlar.derdim var diyemedim.
Daldım zifiri karanlığa,kulaç attı fikirlerim bu basık havada.
Şimdi ateşe bakıyorum da,mutluluk veriyor.
Yarıp gidiyor karanlığı.sonsuz ucu bucağı olmayan güce karşı umursuzca var oluyor,tüm zorluklara rağmen.
Hayat zorluklarla dolu değil mi?
Belki de hepimiz mutsuzuz.
Acaba dedim kendime.mutsuzluğum bu anlarımda mutlu olduğumu bilmememden mi kaynaklanıyor.
Mutsuz değilim,mutluda değilim.
Bakıyorum ateşe taparcasına.uzatıyorum elimi ateşe.Uzatıyorum da elimi,yanan elim mi yüreğim mi anlayamıyorum.
Ne fark eder ki yanıyorum işte.Geldim 23 e pişiyorum diyorum kendime.

Pişmanlığım yok hiçbir hatam için.
Vicdanım rahat her eylemim için.
Hatalarımla ben oluyor,vicdanım ile var olmaya devam ediyorum.
Üşümeye başladım sözlük.şimdilik gidiyorum.

Gidiyorum dediğime bakmayın.Her defasında aynı yere çıkıyorum.
Aynı yere çıkınca görüşürüz sözlük.
beni neden sevmedi ?
Kardeşimin minik kalbini kırdım.çok üzgünüm.
insanlara saygı göstermek ya da sevmek bok! Herkese haddini bildirmek gerek !
onca zamandan sonra hala yeni birini sevme gücüne sahip değilim.
iki probis arasına halis muhlis çiçek balını yayıp gömüyorum.
perdelerimi kaldırınca kedi gibiyim.
Gaziantep'in bir köyünde öğretmenim. Ve biraz önce evde bir kertenkele ile göz göze geldim. Korktum. Akrep ya da yılan görmemeyi umuyorum. Hayat köyde daha zor ama güzel. Burayı seviyorum, gelirseniz beklerim.
ösym'ye küfür içerikli mail attım.
yarın istanbula gidiyorum ve çok korkuyorum.

görsel
yeni bir ev tuttum sayılır yalnız 1100 tl kira ödeyeceğim. ama ev çok güzel lan sokayım parasına.
Yalnız kalınca ağlıyorum bazen.
ilk kez yeni üniversiteme başlıyorum ve çok korkuyorum ya kimse beni sevmezse ya kimse benle arkadaş olmak istemezse.
hayatım boyunca yalnızdım.
bir kaç kız hariç hayatımda kimse de olmadı.
ihtiyacım oldu
ama olmadı.
teselli edilmeye çok ihtiyacım var şu an.
sanki herkes çok başarılı, hiç endişesi olmayan, mutlu insanlar ama bi ben ezik, hiç bi istediğini elde edemeyen ve asla umut beslenmesi gereken biri gibi hissediyorum.
geçenlerde bipolar bozukluğumun olduğunu öğrendim sözlük ve ne yapacağımı bilemiyorum üstüne üstlük şizofreni ve paranoyam varmış ben mutlu bir insandım ne oldu ki birden bire...
Bazen içimde dolmakta olan bardağın taşması gerektiğini düşünüyorum. Sanki o bardağa düşen her damla, bir sonraki damlanın gelmesini bekler gibi hareketler yapıyor. Yorgunum sanırım tükenmenin eşiğine geldim ve bardak boşmuş rolü yapmaktan sıkıldım. istediğim bir şey var ki o da bardağı tutup, fırlatıp, atomlarına ayırıp, bir daha hiç birleşmemesini sağlamak. Teşekürler sözlük.
Hala hiç arkadaşım yok.
Herkes gibi benim de bir iki arkadaşım var tabi. Ama samimiyetsiz, soğuk bir ilişki doğru düzgün arkadaş bile değil yani. Hakkımda kimse hiçbir şey bilmiyor. Bir kız vardı, ne oldu lan acaba ona diyorlar arkamdan, kulağım çınlıyor, sanki duyuyor gibiyim. Sanırım bu koskoca dünyada, beton yığınlarının ve benim gibi suratsız insanların ortasında, kulaklığım, elimdeki kitabım ve ben yalnız kalmaya mahkumuz.
Hala biraz umudum var, aşk meşkten yana hiç umudum yok ama. Dünya çirkini olduğumdan ya da tripli kaprisli bir insan olduğumdan değil. Lisede bile arkadaşımla bahçeye çıktığımda bahçedeki tüm oğlanlar yanımdaki kıza bakarlardı dik dik, ben sadece yanındaki kız olurdum orada. Kuzenlerimle yolda yürürken yine sadece yanlarındaki kızdım. Görünmez, silik, sıradan, ezik büzük, ufacık. Ve değersiz.
Bunu hep tipimden, boyumdan posumdan oluyor sanırdım. Kendimi evrimin kayıp halkası gibi görüyordum özetle, fakat zamanla insan öyle olmadığını da anlıyor. Yanımdaki kızlar da afet-i devran olmadığına göre bu işte bir yalnışlık var. Erkekler bana baksın diye yandığımdan değil, ama kim olsa rahatsız edici bir durum olduğunu düşünür ve üzülürdü. Takmıyorum artık, yani sanırım. Bir şeylerin değiştiği yok gerçi hala görünmezlik pelerinini atamadım üzerimden.
Az evvel kanal d açıp beyaz Show'da Tarkan aradım. Oytun Karan dönmüş. Evet.
Messenger da son görülmem 1 haftayı geçecek. Çünkü "o" mesaj attı ve ben mesajı açacak cesarete sahip değilim.
Beni hiç tanımayan akıllı biri ile dertleşmek isterdim daha sonra da onu bir daha hiç görmemek beni çok rahatlatırdı. içimden geçen her şeyi açık açık söylemek.
Aforizmalarım bazen alman panzerinden daha delici oluyor sözlük. Öyle sağa sola saçıp ürkütüyorum insanları. Farkındalıktan çok (bkz: korkundalık) yapıyorum. insanlar dünyaya neden geldiklerini bulduklarında ya da bulduklarını sandıklarında aydınlanıyorlar. Kimisinin Tanrısı kimisine göre sanrı.

Ah ulan sözlük eskiden ne masumdum, dizimi sokakta kanatmadan eve gelmezdim. Şimdilerde psikolojik ve kitlesel deneylerle insanların ruhlarını emiyorum. Eskiden çok güzel efendiyi oynardım. Şimdi onu da yapamıyorum. Ne oldu be sözlük ? Neyimizi kaybettik? Çok mu ileri gittik, ne yaptık amk ? Söyle söyle... De ki: Bütün pislikleri bütün güzel insanlara yaptın de. De ki: insanlara hayal satıp her şeylerini ellerinden aldın de. De ki: Kağnılar kaza yapmazlar. De ulan de !
En son gül böreğini tam olarak bundan 486 gün önce galiba bir pazartesi sabahı yemiştim. Hayatımda yediğim en güzel gül böreğiydi. Unutmadım.

485. Günün gecesinde uzak bir şehirde, gelecek otobüsümü bekliyordum. Karnım acıkmıştı. Pasta börek satan adamın yanına yaklaşıp patatesli gül böreği olup olmadığını sordum. Adamın konuşma butonu benim sorumla birlikte aktif hale gelmiş gibi sorumun ardından konuşmaya başladı. Otobüsüm gelene değin onu dinledim. Birçok şeyden bahsetti. Sanıyorum hayatımda gördüğüm, ilginçliğini nasıl anlatacağımı bir türlü bilmediğim, en ilginç insanlardan birisiydi. Giderken "gül böreği?" Diye sorumu yineledim. "Yok" dedi. Bana poğaça getirdi. "Patatesli mi? " diye sorunca alaycı bir tonla "bunların içindeki her şey sembolik, Ne patatesi ne peyniri" diye söylenip bana uğurlar olsun diledi.

***

Yanımdaki adamla ilk muhabbetim çakal dağının eteklerinde başladı. Çoktan gece ilerlemişti. tanıştık. Trabzon'un bir yaylasında oturuyormuş. Düzenli bir iş bulmak için istanbul'a bir umutla gittiğini söyledi. Beşiktaş'taki sgk binasında bir akrabasının kendisine kadrolu bir iş bulacağı ümidiyle 15-16 saatlik yola çıkmıştı. "Oralar bırakılıp bu şehre gelinir mi?" Diye defalarca sordum. Üstelik ne evliydi ne de çoluğu çocuğu vardı. Her defasında sorumu duymazdan geldi. Yol boyunca genellikle sıradan sohbetler ettik. Arkamızdaki koltukta oturanlar sakarya'da inince ben arkaya geçip uyumaya çalıştım. Uyandığımda hala varamamıştık.
Bir yerden istanbul'a gelmenin en kötü yanı, geldiğiniz yer neresi olursa olsun, istanbul sınırına kadar olan yolculuğun yorgunluğu istanbul sınırından ineceğiniz yere kadar olan yolculuğun yorgunluğundan daima daha az oluyordu. istanbul'u sevmemek için bir neden daha! istanbul'u zaten sevmiyorum. Sevseydim zaten bütün bunlar başıma gelmezdi.

***

Gözlerimi açtığımda talas ovasında bir yerde durmuştuk. Çoktan ezan okunmuştu. iftar etmek için herkes bir lokantaya doğru yürüyordu. Yanımda istanbul'da bir inşaat şirketinde kamyon şoförlüğü yapan orta yaşlı birisi vardı. Yıllardır istanbul'da çalışıyormuş. Karısı ve evlatları memleketindeymiş. "Ayda bir yanlarına gitmeye çalışıyorum" dedi. Aklım almıyordu. Geçinmek bu kadar zor muydu? insan ailesinden Bin kilometre ötede nasıl yaşayabilirdi? Etrafta hiç mi iş yoktu? Adamla konuşunca uzakta iş tutmasının nedenini anlamıştım. istanbul'da kendisine verilen maaş etraftaki yerlerde verilen maaştan çok daha fazlaydı. Adama kızamadım fakat evlatlarını yalnız bırakmaması gerektiğine dair ağır örnekler vererek tavsiyelerde bulundum. Sesi kırılarak beni dinledi. Biraz daha konuşsam iyiden iyiye memleketine dönmeyi planlamaya başlayacakmış gibime geldi. Bu haline dayanamayıp sustum.
Lokantaya yemek almak için girdim. Ağır ağır ilerleyen sırada böreklere de göz attım. Gözlerim onu arıyordu. Yine de görevliye sordum. Garip gözlerle karşılandım. Yoktu. yalnızca çorba alıp dışardaki masalardan birine oturdum. Sonra ise Adama çorba ve pilav üstü kuru getirdim. Sonradan neden benim yalnızca çorba içtiğime takıldı. Ne kadar ısrar etsem de vazgeçmedi ve gidip bana yemek aldı. Parasını vermek için ısrar etmeme rağmen duymazlıktan geldi. Teşekkür ettim. Otobüs kalktı. ineceği yere otobüs gelince bana numarasını verdi. Başım sıkışınca aramam için söz istedi, verdim. Aramadım.

***

Aramızda yalnızca kültürel bağ olan bir arkadaşla konya ovasındaydık. Uzun uzun dolaştıktan sonra kendimizi aksaray'da dar bir sokaktaki lokantada bulduk. Saatlerdir açtık. Gül böreği yemeyeli Kaç ay geçmişti hatırlamıyordum. Lokantaya uğramadan börekçi tezgahlarına bakmıştım ama yine yoktu. Olsa yer miydim? Bilmiyorum. Arkadaşla oturup yine çorba içtik. Eski bir lokantaydı. Oradan çıkıp bize garip garip bakan gözler arasında bir kahveye oturduk. iki çay söyledik. Çayları yudumlayana değin bakışların garipliği devam etti. Çaylar yudumlandıktan sonra sanki bir düğmeye basılmış gibi her şey olağan akışına dönüverdi.
Arkadaşla o gün ayrıldık. Ben nevşehir tarafına doğru yola çıktım. O ise birkaç saat daha dolanıp konya üzerinden tekrar istanbul'a dönmeyi planlıyordu. O arkadaşla yaklaşık bir ay sonra bir kere daha görüştük. Yanımızda ise edebiyata bir hayli meraklı iyi birisi vardı. ikimizde kendinden emin bir şekilde sustuk. Bir süre ağır abiler gibi takıldık. Konuşmaya başladığımızda üsküdar-beşiktaş vapurunda üçüncü turumuzu atıyorduk. Görevliler bize yine herkes gibi "garip" gözlerle bakmaya başlayınca kalktık. Dağıldık. Bir daha öyle konuşamadık.

***

Otuz yaşına değecek olan(evet o artık otuz yaşında) bir arkadaşımla manisa girişinde bir yerde durduk. Mart ayının başlarıydı. Ve evet ben yine börekçi aradım, yine onu bulamadım. Kaç gün olmuştu unuttum.

Gecenin bir yarısı izmir'e geldik. Arabayla anılarının geçtiği sokakları dolaştık. Pek bir şey diyemedim. izmir'i sevmeme rağmen kıskanır diye sevdiğimi de söyleyemedim. izmir'i öylesine seviyordu. Ben hiçbir şehri böyle sevemedim. Denedim ama olmadı. Karşıyaka'da bir yerde oturduk bir şeyler yedik. izmir-aydın otobanında bir an ölümle burun buruna geldik. Yıllarca arabalar hız yaparken yüreği ağzına gelen ben alabildiğine rahattım. Şaşırdım. Bir şey olmadı. Ne takla attık ne burnumuz kanadı ne de yüreğim ağzıma geldi.

Ertesi gün aydın-nazilli arası turunçlar, yeşeren acıpayam ovası, dağlar, zeytin ağaçları, zeytin ağaçları, zeytin ağaçları "altında sen", bedri rahmi, leyla, leyla, leylim ley... gidelim.

***

Birkaç ay sonra evde uyuyordum. Küçük bir kız gelip uyandırdı. Sonra kardeşim geldi. Misafirler gelmiş ve onlar için bizimkiler pasta börek yapmışlardı. Kardeşim "Çayla birlikte börek getirelim mi aç mısın?" diye sordu. "Olur" dedim. Birkaç dakika sonra önümde bir bardak çay ve iki tane gül böreği vardı. Durdum. Tüylerim diken diken oldu. Etrafa bakındım kimseler yoktu. Hep istedim ama o Böreğe yine dokunamadım. Kapıyı sessizce kapattım. gözlerim doldu. ağladım. 486 gün oldu.
hayatı o kadar ciddiye almışım ki. aman allahım, öyle böyle değil ama. o ne der, bu ne düşünür, ya bi şeyleri yapamazsam, ya şu bana bık bık derse.. ya birini kırarsam ya birinin tersine iş yaparsam.. ben önceden böle değildim.

koyverdim gitti, o kadar rahat ki kafa. yapamazsam bi dahakine yaparım, kızarsa kızsın geçer, salak olduğumu düşünsün çok da lülü, o bunu demiş gitsin aynaya baksın önce. içimden ne gelirse onu yapıyorum bi haftadır. hayatımın en güzel haftalarından biri olabilir bu.

diyorum ki şu an problem arz eden şeyin bi beş sene sonra ne önemi olacak benim için? şimdiye kadar önem arz eden bir şey olmadı. umarım da olmaz. ve kendimi o kadar hafife alıyormuşum ki. bildiğin kendi kendime eziyet ediyorum. hep insanlara derim kendine iyi davran diye, ben de yapsam hiç fena olmayacak.