bugün

Bir kaç aydır hergünümü birşeye geri sayıyormuş hissi ile yaşıyorum öyle hissediyorum. Ve bugün bir gün daha bilmediğim bu meçhule yaklaştım.
iyi değilim.
Yıllardan yollardan yabancı kollardan gel.
Bin kere tövbe etsen bin kere bozsan gel.
'Adamın biri' ile henüz sevgili olmamışken;

(Dışarıda çıkıp çay-kahve içmek isteyeceğim cinsten bile bir adam olmadığına kanaat getirdiğimde)
beni canevimden vurdu ve o tatlı soruyu sordu " sinemaya gidelim mi?"
Kabul ettim, ee vakit de geçiresim varmış demekki.

Nitekim biz 'adamın biri' ile sinema salonuna gittik lakin istediğimiz filme koltuk kalmadığı için, gidemedik.

Ve beni nasıl olduysa saçma sapan bir 3d bilim kurgu- savaş filmine girmeye ikna etti. (gerçekten adını bile hatırlamadığım saçmalıktaydı.)

O gözlüklerle saçma sapan bir filmi izledik. Film arasında sigara içtik, film hakkında kesinlikle konuşmadık.

sonrasında benimle otobüs durağında beklerken film nasıldı diye bir soru sorma gafletinde bulundu, benim cevabım:

"Bir daha seninle görüşmenin gereksiz olduğunu düşünüyorum" dedim.

Aşırı derecede bozuldu, anlatamam. Ama gururlu çocukmuş beni bir daha aramadı ve aynı ay içinde bir sevgili bulmuştu zaten. iki buçuk senedir aynı kadınla birlikte. Diyeceklerim bu kadar.

itiraf ediyorum bu kadar süre sadık kalabileceğini bilseydim belki bir şans olurdu be ikimiz için.
Bugün birtakım yanlışlar yaptım. Mantığı bir günlüğüne kenara bıraktım. Evet tetikleyen bir-iki şey vardı ancak yine de yapmamam gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Eh hoşnut kalınmayacak sonuçlar doğurdu bu elbette.

ihtiyacım vardı böyle bir şeye. Duvarlarla karşılaşsam da karşılaşmaya ihtiyacım vardı. Bazı yanlışları daha yapmadan yanlış olduğunu bilirsiniz ama yapacağınızı da bilirsiniz. Öyle bir gün işte. Bir kere başladı mı devam ediyor istemsiz bir şekilde. Tutacak gücü bulamıyorsunuz kendinizi her zaman.

Yolunu kaybeden çıkmaz yollara gireceğini bile bile girer o yollara, kaybettiği yolu arar. Eh kaybettiğim yolları bulamadım, duvarlar çıktı yine yoluma ama daha da biliyorum artık yolu kaybettiğimi.
Beşiktaş'ı ve götü kalkmış beşiktaş taraftarının haddini bildiğimiz için çok mutluyum. Sizi üçüncüler sizi. Evet.
Beşiktaş şampiyon olacak. bu böyle biline!
küçükken hep yatağa işerdim. bu itirafı yapmamın zamanı gelmişti artık saklayamıyorum.

edit not: sorun yatağa işemem değil 12 yaşına kadar devam etmesi.
sözlükten bir kız beni acayip kıskanıyor hissediyorum. ve bu durum çok hoşuma gidiyor.
aslında bana neden buraya yazma isteği geldi hiç bilmiyorum ve var sayıyorum ki buraya yazacaklarımı benden başkasını önemsemeyecektir.

önceden hep hayaller kurardım kafamda, güzel ve kendim için büyük hayaller ama hayallerimi gerçekleştirmek için kılımı dahi kımıldatmazdım. kendimi sevmediğim zamanlardı. bu durumu değiştirmek için harekete geçmiştim ve bu durum bundan tam 1 sene 6 ay kadar önceydi. ben her zamanki gibi kendimle kavgalı, mücadeleli bir gün geçirirken onu gördüm. fakülte merdivenlerinden yukarı doğru çıkıyordu. birden gözüme çarpmıştı ve ben hayatımın bu kadar değişeceğini tahmin dahi edemezdim. o da benim gibi ders yerini karıştırmıştı ve kader bizi aynı mekanda karşılaştırdı. onla konuşmak için iyi bir fırsat diye düşünmüştüm. hem asosyalliğimi üzerimden atmak için hem de pek konuşkan bir tip olmadığım için. ayrıca ilk görüşte ondan hoşlanmıştım. bundan daha iyi bir fırsat bulamam diye düşünmüşdüm o an. hemen gidip tanıştım onla ve dersin başka yerde olduğunu söyledim. birlikte sınıfa gittik. daha ilk anlardan itibaren beri şaçmalıyordum onun karşısında. acemi bir aşık gibiydim her an onun karşısında. diğer insanlar karşısında oldukça iyiydim ama onun karşısında her an saçmala modundaydım. ama o beni hiç yadırgamamıştı. o...

neyse böyle böyle sohbetimiz ilerledi. her gün sohbet ediyorduk, mesajlaşıyorduk. sohbetimiz ilerledikçe ona her gün daha fazla bağlanmaya başladım. her şey aslında çok güzel gidiyordu ben ne kadar çoğu şeyi batırsam da . bir gün cesaretimi toplayıp ona açılma kararı verdim ve onu bir yere bir şeyler yapmaya çağırdım. buluşunca duruma göre ona açılacaktım. o da kabul etti tabi. tam ben aklımdan ne yapayım, nasıl edeyim derken, arkadaşları vasıtasıyla hala aklında eski sevgilisi olduğunu öğrendim ve benle görüşürken eski sevgilisiyle de görüşüyormuş. bir an ondan vaz geçmeyi düşündüm. hatta o da beni kendinden uzak tutmaya çalışmıştı. lakin sayın dostlar ondan uzak duramadım. onda beni ona çeken bir şeyler vardı hala anlamadığım. hep onu etkileye bileceğimi düşündüm ve tam bir sene belki aramızda bir şeyler yaşayabiliriz diye çabaladım. en sonunda eski sevgilisiyle arkadaşlık oynarken araları bir olaydan dolayı bozulmuş ve artık tamamıyla sevdiğim kız eski sevgilisini hala ne kadar çok sevdiğini yazan twitler atıyordu. işte o an başımı feci bir araba kazasında bir taraflara çarpmış gibi hissetim o günlerde. darmadağın ve sersemlemiş haldeydim her zaman ama kimselere belli etmedim. o twitler atarken ben o cümlelerin her hecesini her harfini zihnime kazıyordum. defalarca okudum neler yazdığını. ben onun karşısında ona kalbimi verebilmek için herkesin içinde türlü maymunluklar yaparken, o hala eski sevgilisine deliler gibi aşıkmış.

bu olaydan sonra ikimizde bir birimizden ister istemez uzaklaştık. ben onu severken, o başkasına aşk itirafları yağdırıyordu. bir birimizin yüzüne bakacak halimiz yoktu. ben ona kızgındım elbet ama galiba ben ona karşı yaptığım onca fedakarlıklara rağmen, onca şeye katlandığım halde beni umursamıyordu bile.

bu olaylardan sonra araya yaz tatili girdi. hepimiz farklı yerlere dağıldık. ben hala kendimi değiştirmekle uğraşıyordum. bilirsiniz bir şeyi takıntı haline getirdiğinizde onu yapmayı bırakamazsınız. o ayrı yerde be ayrı yerde yaşıyorduk işte ama ben içimdeki öfkemi yenemedim. bu kez her geçen gün ona olan öfkem arttı.

aradan aylar geçti. okullar açıldı. bu sefer kader bizi ilk karşılaştığımız yere yakın bir yerde tekrar karşılaştırdı. bu sefer onu ilk gördüğümde kızgınlık ve nefret hissetmiştim. her fırsatta onu ya görmezden geliyorum ya da tersliyordum onu. en sonunda kantinde baş başa kalmıştık ve ona baya kötü darandım. en son onu yanımda istemediği mi söyledim ve kapıyı gösterdim. o da hem şaşkın hem de beni anlar bir bakışla kafasını sallayıp çekip gitti. çünkü o sıralar nedense bana yakın olmaya çalışıyordu. sadece baktı ve gitti. o andan itibaren bir daha hiç konuşmadık.
belli bir süre bunu yaptığım için baya sevinmiştim. kendimi kendi gözümde baya büyülttüm. bir süre sonra fark ettim ki değişime fazla takmışım. olmak istemediğim bir kişiye doğru yönelmiştim. tabi bunun farkına varmamda sadece bu olaylar etkili olmadı. başka olaylar da yaşadım. asla yapmayacağım dediğim şeyler yaptım, yaşadım.

şimdi ise kendimi değişmiş hissediyorum. artık ben eski ben değilim tamamıyla lakin durumum alis harikalar diyarında hikayesinde gibi. belli yolların ayrımında gibi hissediyorum kendimi. zihinim hikayedeki kedi gibi nereye gittiğimi soruyor bana ama bir türlü cevap veremiyorum. aklım allak bullak. belki de kedinin dediği gibi; mutlaka bir yere varacağım, eğer yeterince uzun yürürsem.

bakalım hayat bizlere başka neler gösterecek.
Ya ben bu leonardo dicaprionun oscarına çok üzüldüm ne biliyim biraz da hüzünlendim aynı kaderi paylaşmıştık seneler önce.
ilkokul beşinci sınıfta deneme sınavında okul ikincisi olmuştum. Baya çalışkan bi öğrenciydim kimse sonumun böyle olacağını tahmin edemezdi. Neyse ödül alcaktık işte. Birinci bizim sınıftandı ben de ikinciyim ya ödül bekliyorum hatta ne verirler diye düşünüyorum. Bana ödül vermek yerine karşı sınıfın birincisine verdiler. Üstelik o okulda ilk beşe bile girememişti.

Eve gittiğimde anlamsız bi şekilde banyoda ağlamıştım. Dedim bunu unutmucağım. insan unutıyo işte ertesi sene yine ödül zamanı adım okundu ama örnek öğrenci adına. Hiç sevinmedim hatta elimden gelse ödülünüzü götünüze sokun demek isterdim yine eve gittim bi de tuvalette buna ağlayarak verdikleri sikindirik saati kırdım.

Demem o ki o sene bileğinin hakkıyla ikinci olan kıvırcık gözlüklü kızı üzdüler. Geriye anlamsız bi zamanda anlamsız niyetle verilen ödülle kaldım.
Leonardo eminim sende öyle oldun hakkettiğin halde alamadın oscarı şimdi göstermelikte olsa verdiler. Acın acımdır umarım o jürinin oscar götünde patlar.

Yazım tüm hakkı yenen insanlara itaftır.
Buraya baktıkça ekşi'deki devamını okuyayım butonu gelsin istiyorum.
Cevizlibağdan binmişim metrobüse.
Ama metrobüs leş.
Berbat bir koku, Camlardan o buhar su olmuş akıyor.
Neyse.
Geçtim koltuğun arkasındaki camın önündeki boş alana.
Birkaç durak sonra 160 bile olmayan bir adam durdu yanımda. Benim boyum 170 yani adam omuz seviyemde bile değil belki de.
Şüpheli hareketleri vardı ben de kardeşimi aradım.
Maça gitmişti, maç muhabbeti yaparız adam kendine çekidüzen verir diye düşündüm.
Telefonu kapattığım gibi adam suratıma bakarak "kim yenmiş?" dedi baya hızlı bir telaffuz ile.
Dedim "fener 2-0 yenmiş"
"Oh Allah oh oh oh çok şükür" Dedi.
Sonra bana baktı tekrar "Fenerli misin" Dedi "yok" dedim. "Beşiktaşlı mısın" Dedi "yok" dedim. "Hangi takımlısın o zaman" Dedi. "Eskişehirsporluyum"dedim. "Ooo memleketinin takımı ha" Dedi. "Yok" dedim.
"Lan sus rezil ettin beni" diyemedim.
Velhasıl metrobüsteki herkes maç sonucunu öğrendi ama baya da güldü halime.
Not: Ediz bahtiyaroğluna olan sevgimdendir es esliyim demem. Eskişehirli değilim.
Çok uzun olmadığı sürece tüm yazarların entrylerini mümkün olduğunca okumaya çalışıyorum.
bazen sevdiğim kızla konuşurken ona sımsıkı sarılmak istiyorum. ama kankayız maalesef.
Olmak istemediğimiz kalıplara tıka basa sıkıştırılmış insanlarızdır bazen. Kırıp çıkmak istesekte, tutsağızdır bazen. Kaçasım var bu hayattan ve herşeyden.
O kar'ı o dağ'a yağdırmayacaktın.O kar'ı o dağ'a yağdırmadan önce düşünecektin..Ki; beni gerçekten tanısaydın..O kar'ı o dağ'a yağdırmazdın...
Sınav: BENi ÇALıŞ BENi ÇALıŞ.
internet: DiNLEME O SÜRTÜĞÜ.
Yine yeni yeniden başım ağrıyor. Hep başım ağrıyor.
siz benim gibi yapmayın...
bir şarkıyı örneğin ya da bir filmi, göğüs kafesinize saplayıp saplayıp durmayın; kalkıp pencerenizi açın...
bir ecinniden kaçar gibi kaçmayın gün ışığından...
kahveyi kararında için ve küllük aşındıran on binlerce sigaranın basamaksız kuyuya inmekten başka birşey olmadığını bilin...
annenizi kırmayın ve babanızı sayıp kardeşlerinizi asla yalnız bırakmayın.
karanlık bir dairenin dehlizlerinde hayallere sarılmanın kolay olmadığını fark edin.
ve yollara, yollara bu denli müptela olmanın bir firar denemesi olduğunu bilin; bitimsiz bir hüsran...
bir hayalin esrarına vurulmanın elbet ayrı bir hakikati vardır, lakin bıçak keskindir; siz yönünüzü mehtaba çevirin.
kalabalığın aptallığına meze olun demiyorum ama ben gibi de iki elin, iki kan, kemik ve kas sisteminin sıkıca kavuşmasından doğacak samimi huzura da bu denli yabancı olmayın, birliktelikten bu denli öğürmeyin...

sevin...
sevinin...
sevindirin...

heyulalar, hülyalar ve zaman;
tik tak, tik tak, tik tak...
işte ızdırabım benim...
beni mürekkepten alıkoyacak kadar pıhtılaşan yüreğim...

sorgu odasına çevirmeyin, bu denli hırpalamayın hayatınızı...
siz insansınız, yel değirmenleri de yel değirmeni...
unutmayın istedim sadece...
Bu gece de mutlu uyuyacaz reyiz.
Hayatımdaki boşluklar ayın yüzeyinde bile yok. Yine de baş etmek istedim. Sevgi güzel şeymiş, benim için hep kötüydü ve neresinin güzel olduğunu görmek istiyordum. Güzel kılmak için uğraşacaktım . Uğraştım da. Neleri aştım kendi içimde aşamadığım, tek başıma yapamadığımı onunla yapmaya başlıyordum. Tam bu anda gidişi yıkım olurdu. Oldu da. Gitti mi bilmiyorum aslında burada ama bana sorarsanız çoktan gitti. Gelmem için çok bekledi ve ben geldiğimde gitti. Haksız ayrılık girsin literatüre. Ama olmadı. Sebepsiz mutsuzluk girdi yeniden. Zaman çok küçüktü, rahme yeni düşmüştü mutluluk, doğumda ölmek de neydi ?
Bizi biz kılmak için her şeye hazırdım, sen dur dedim öylece dur dedim ben hallederim dedim. Var mı böyle benimsemek?
Ilaçlar alacaktım, ilaçlara kendimi satacaktım. Yapma dedi ben varım. Ilaçlar aldım, ilaçlara kendimi sattım. Gözyaşlarım gözümde yandı, uyandım, gözyaşlarım gözümde dondu. Aşık olmayın, aşık olmayın arkadaşlar. Hormonlarınızın elinize kalem vermesine izin vermeyin. Bir sperm kadar küçüğüz. Döllenmeyin arkadaşlar.
kendi buhranını yaşayan modern toplumun insanları. dinleyin iki çift lafım var. elde avuçta hiçbir şey yok. tüm duygulara uzaklaştık sanki avuç avuç prozac yutar gibi hissizleştik ama aşk desem belki bir titreme olur derinlerde bir yerlerde. olduysa eğer lütfen okumaya devam edin.

bu bahsettiğim duyguyu rezil etmeyin dostlar. acaba o farklı mı düşünür diye her an vazgeçmeye hazır bir şekilde hoşlanıyorum gibi yavşakça laflar etmeyin. bekleyin. aşık olduğunuzda anlarsınız zaten yaz günü üşümek nedir, kış günü montsuz gezmek nedir. eğer durum bundan ibaretse korkmanın alemi yok artık. neden insanlar ben sana aşığım diyemiyor artık? neden? bu kadar da onursuzlaştı mı duygular ki herkes ben yaralanmam tek başıma sevmem tavırlarıyla dolaşır oldu?
Hayatım boyunca okulda hiç tuvalete gitmedim.
kabul ediyorum, insan vücudu çalışmaya elverişli, her gün de çalışabilir. başarılı olabilir, güzel kazanımlar elde edebilir lakin, yaşamadıktan sonra kendine vakit ayırıp, kitap okuyup, müzik dinleyip, yön duygusunu yitirmiş şekilde otomobil kullanıp umutlarına çiçek açtıramadıktan, 'gülüşü güneş dalgacıklar' ile karılaşamadıktan sonra

başarılı olsan ne, olmasan ne...

yurt dışına çıkmayı planlıyorum, paris akabinde londra,

zira

papatya mevsimi, pastel renk zamanı geldi de geçiyor.