bugün

Bana yol göster, de ki "bak şuradan devam edeceksin abi..." de ben giderim. Bayılıyorum yolculuk yapmaya. Bir keresinde bursa'ya en büyük ağabeyimin yanına gitmeye karar verdim. eskihisar'dan arabalıya geçicez sonra işte yalova, bursa falan gidicez. neyse, geldik eskihisar'a arabalı sırasına geçtik. sabahın 9'u. Sıra var. Sırada da bir tane cip var. Millet gelip gelip önüne el sallıyor. Belli ki ünlü bir arkadaşımız arabalıya binecek. Her vatandaşımız gibi bakmaktan kendimi alamayacağım iki şey var: inşaat ve ünlü. indim otobüsten, bi sigara yaktım ama ünlünün arabasına gidip camından bakmak da saçma geldi. belki çıkar diye beklerken ünlü çıktı: beyaz. neyse, vatandaşlar koşturuyor, fotoğraf çektiriyor falan. bi tane dayı büyük kendini kaybetti. 300 metreden bağırarak geliyor adam. "ulan helal olsun sana be! çok seviyorum hastasıyım! yürü be!" falan. ben de hıyar gibi izliyorum. dayı geldi, sayıldı, fotoğraf çektirdi, beyaz'ı öptü, bir daha sarıldı, kolunu falan tuttu, (herkesin manitasal ünlü beklentisi farklı oluyor haliyle), belki uzaktan duymamıştır bir de kulağına, "çok seviyorum!" diye bağırayım beyaz'ın dedi. o sırada gözleri beni yakaladı, bana baktı "seviyorum!" dedi beyaz'ı gösterip. eyvallah dedim. "bak bunu çok seviyorum! seni neden seviyorum?" dayı resmen beyaz'ı iyice yalamak için beni de arada harcadı. alla allaaa.. tanısan beni de seversin belki! lan o laf benim içime oturdu. bak aradan yıllar geçti, aklımdan çıkmadı. o dayıyı tanıyan varsa veya dayının bizzat kendisi okuyorsa burdan ona bir çift lafım var: ben de seni sevmiyorum!
yalnız..

çok sağlam içtim be.....

çok sağlam......

görsel
Kendi içimde ben de çok acı çekiyorum. Ama frida kahlo kadar popüler acılara sahip değilim. Yazdıklarım konuştuklarım acım ağrım dilden dile dolaşmayacak. Bi on yıl sonra kimse bilmeyecek. O yüzden frida teyze sen resim yapıyosun ben akşama nerden hangi yemek söylesem diye düşünüyorum.
Bugün bir kere daha neden birilerine duygularımı açmamam gerektiğini anladım. Derdini söylemek pişmanlıktır ya da benim çevrem kocaman bir hiç sürüsü. Öteki tarafta böyle diyeceğim.
yalnızlığımı şöyle tanımlıyorum...

sadece geri pas atılan barselona kalecisi gibiyim.. arada bir iki pas ya da aut atışı, bi iki kontratak denk geliyor o kadar.. tamam bende bi messi değilim ama yine de arda gibi sonradan oyuna dahil olsam bir iki asist yapsam kötü mü olur? tüm takım çatır çatır paslaşırken ben bençten ya da kaleden izlemek zorunda kalmak istemiyorum.. sürekli kenarda ısınıyorum ama teknik direktör hiç çağırmıyor.. bizde insanız canımız çekiyor.. eski takımlarımdan hep memnun ayrılmıştım oysa ki... neyse önümüzdeki maçlara bakıcaz artık...
ve evet biliyorum eninde sonunda yalnızız.
biri yardım etsin ben bu çocuktan çok hoşlanıyorum ve beni takmıyor. 6 tane jager bomb içtim. sinirliyim kafa açıyolar.
Bu sevgi içime sığmıyor sözlük.
Coşkudan ağlamak istiyorum. Onu çok seviyorum.
şu anda eski entrylerimi okuyorum. eskiden ne kadar düzgün bir yazarmışım lan. trollüğün t'si yokmuş.
"Sonra göğe doğru yükseldi, gölgem."
öpüşmeyi özledim amk!
Bu saatte ne karga ne ben kahvaltımızı yapmadık çünkü ikimizde yalnızdık. Ve huzurlu olmayı özledim. Yalnızlıkla hursuzluğun var mı bir bağlantısı?
2 tane BMW'em var ehliyetim yok. Dram resmen amk. Varlık içinde yokluk çekiyorum.
Söylenecek o kadar çok şey var ki
bu yüzden sanırım, susmayı tercih ediyorum.
Dikkatimi çekmesi gerekmeyen çaylaklar ve yazarların dikkat çekme amaçlı yaptıklarına gıcık oluyorum. Özellikle çaylak ise. Bunu düşündüğüm için de bir yanım üzgün ne yapsam ne hissetsem bilemedim.
Gebersem de inadımdan vazgeçmem.
Sevdiğimi sanmışım, nefretmiş içimdeki duygu.
şu hayattaki en büyük zevkim 5 aydan beridir zuhal topalla izdivaç izlemek.
o değil de çok sıkılıyorum be sözlük. birilerine la bi siktir git diyip gülesim var beraber.

edit: beğeni sallıyorsunuz ama bi selam verin olmadı.
Çok yalnızım, en ufak bir heyecan yok. ot gibi yaşıyorum bu sıralar umarım bir mucize gerçekleşir artık.
tükendim. Bütün enerjim sömürüldü. hissizleştim.
geçenlerde bir akrabamızın ziyaretine gitmiştik. 2-3 seneden beri görmüyordum. onlardan birinin çocuğu 48 yaşında fakat 8 yaşında çocuk gibi davranıyor. küçükken havale geçirmiş. gözlemlerime bakarsak ; ailesinin ona yılların getirdiği bir bıkkınlık vardı sanki. sanki küçümsüyorlardı. bunları görünce üzülmüştüm. her seferinde "beni döversin değil mi abi?" diyor. ben de "yok oğlum ne dövmesi yok öyle bir şey."diyip sırtını sıvazlayıp geçiştiriyordum. doğru düzgün yemek yemez. televizyon karşısında çekirdek çitlemeyi çok sever. bir pot kırdığında tebessümle karşılık veririm hep. şu zamana kadar hiç dışarı çıkmaz , gezmez. en fazla yetiştirdikleri meyve sebze bahçesine çıkar. Bu duruma duyarsız kalmak istemiyorum ve bu yaz yazlığımıza getirmeyi planlıyorum. kimbilir belki deniz'in ruhu ona iyi gelir...
yokluğunda güzel şarkılar biriktirdim. Sensiz dinliyorum, bir güzellik; diğer bir güzellikten habersiz. bu nasıl bir dünya. Keşke hayalimde canlandırdığım biri olmayı başarabilseydin..
Hem itiraf hem danışman gerekiyor, yazın bana bi.
Ne azim ne çalışma isteği hiçbiri yok içimde. Ne kadar cabalasamda kurtulamiyorum bu durumdan. Ben yoruldum hayat diye diye bomboş geçiyor günler