bugün

çocukluğumda dindar bir ailede bulunmama rağmen bayramları hiçbir zaman sevemedim. "ailen mi değişti olm yoksa yoldan mı çıktılar, ne demek zamanında dindar ailedeydim?" lafına da açıklık getireyim, yoldan çıkan ben oldum kendileri hala öyledir eheh.

arkadaşlarımı da hep kıskandım, içimde bir ukteydi. hayatımın rekoru 120 liraydı, bunu söylediğimde arkadaşlarım gülüp kendi paralarını koydular masaya; hani şöyle tofaş alacak kadar parası vardı hepsinin birlikte. benim paramla da 500 kilometre yol giderlerdi belki o zamanlar. uzakta akrabalarımız yoktu ki beni özlesinler de gittiğimde her biri 100 lira versin. babam elini öpen çocuklara bile 1 liradan fazlasını verememişti, bana elini öptüğümde "kimse açlıktan ölmez oğul" demişti, ne demek istediğini çok sonraları anladım; bayramda uzaklardaysak ve elini öpecek bir çocuk yoksa belki bana 5 lira verirdi. zengin akrabalarımız vardı ki onlar bayramdan önce binliklerini "çocuklara vermek" için bozdurur, kapıya gelenlere bile 20'şer verirlerdi; öylelerdi onlar.

benim dedelerimin biri yoktu, diğerinin parası olmadı. bayramda alabildiğim tek şey bonbon şekerdi, anneannemin belki de aylar boyunca bana verebilmek için biriktirdiği 10 lira! evet o bana 10 lira veren tek insandı.

hiçbirine bir şey demedim, o zaman dahi "para versenize eşooleşekler" diye düşünmedim. arkadaşlarım benim gözümün önünde büyüklerine az para verdikleri için küfredebiliyorlardı, çocuklardı ne de olsa, "eheh çok ayıp" diyip geçiştiriliyordu, hatta bazen fazla para veriliyordu. hiçbirini yaşamadım. arkadaşım gibi "bayram paramla play station alcam" diyemedim, çünkü tüm bayramlarda topladığım para buna ancak yetebilirdi. üstelik bana 1 lira bile veremeyen bir babam varken, annemin paraları bana bırakması pek mümkün değildi; durumumuz iyi olmadığı için alırdı paramı hep.

***

şikayetim, kızgınlığım yok da; şimdi bayramlarda düşünüyorum, ben niye hiç o kadar para toplayamadım? şimdi zaten vermiyorlar, hatta bayramlarda genellikle ailemden de akrabalarımdan da uzakta oluyorum. şimdi hesabıma baktım, onda da 2$ para var.

her bayramda her şeyden çok bunu düşünür ve üzülürüm sözlük. benim dedem niye 100'lük vermedi?
sözlük yavaşlayınca baştakilere sövüyorum. *
itiraf ediyorum sözlük. takip butonunu daha yeni keşfettim.
ulan bir yaz tatili de böyle geçip gidiyor anasını satiyim. bir değişiklik olsun be , bi kere be!

kaç gündür evdeyim sözlük. herşey üstüme geliyor artık. annemin ilgisinden de sıkıldım.

bi yandan da ilgi istiyorum sözlük. ama farklı insanlardan. yeterince tanımadığım...

sürekli ağlak şarkılar dinliyorum sözlük. johnny cash'in hurt adlı şarkısını dön dolaş kaç kez dinledim kim bilir?

bazen onunla ilgili hayaller kuruyorum. bazen demeyelim şuna hadi, sık sık. o uzakta, ama bir gün onunla normal bir şekilde görüşeceğim günün hayalini kuruyorum. arkadaşça ya da değil, bu durumun somutluk kazanmasını diliyorum. ama şu sıralar onun sohbetleri bile boğuyor artık beni.

bazı geceler yatağımda ağlıyorum sözlük, nedenleri kendime bile itiraf edemediğim bir halde ağlıyorum.

ve tabii her daim mutlu görünme imajından çok sıkıldım!
yediği elektrik akımından kalp ritmi bozulmuş biri olarak şunu söyleyebilirim yüzünü görmediğim sevgilim için dileklerde bulunurdum hep. kendimden ya da bilmediğim birilerinden derdim ki içimden'' ona bir şey olacağı varsa eğer olmasın bana olsun, benim canıma olsun derdim'' ama bugün anladım ki ne yazık keşke hiç anlamaz olsaydım benim hayatımın onun için ne kadar değesiz olduğunu.
aradım ve buldum.

(bkz: sozluge bornozla girmek) böyle bir başlık var. itiraf ediyorum sözlük; sözlüğe banyodan çıkmış bornozlu haliyle entry giren benim gibi daha nice yazar var. gerçi bu başlıkta bir entry var ama benzer başlıklar da açılmış. hatta çırılçıplak entry girenler bile varmış.
sözlük ben norveççe biliyordum.

3 yıl sonra tekrar bir norveççe gazete okumaya kalkınca unuttuğumu fark ettim. evet, ben resmen unuttum; sorana söylüyorum, "e hani biri eksik?" diyor, "eheh abi norveççe'yi unuttum ya" diyorum.

zeka seviyem hakkında yanlış şeyler düşünmeye başladılar lan...
5 kilo verdim lan sözlük. az buz değil. açlıktan bayılma durumuna gelerek verdim bu kiloları. biliyorum sağlıksız ama yapabilecek başka bir şey yok. zira öyle bir metabolizmam var ki hayvancık "ay çalışsam mı, ay yine yemiş bu bişeyler yakmasak olur mu hacı" gibi cümleler kurabilcek kadar tembel ve yavaş. neyse konumuza dönersek 5 kilo daha vermem gerek sözlük. ama ben-bak acıma nolur- yaklaşık 2 aydır ekmek kırıntısı yememiş bir diyetzedeyim. sözlük 2 aydır tost yemedim, patates kızartmasının kokusunu bile unuttum, makarna pilav saymyorum bile, şekerin rengini hatırlayamıyorum, yağınkini çıkarıcam ama tam da olmuyor. o derece fenalardayım sözlük.

bak aç mısın de, yo değilim. sebzedir meyvedir geçiştiriyoruz bir şekilde ama, lahmacun, kurabiye, kek, börek, kebap, taze ekmek, baklava, künefe, hamburgerler falan tabak tabak süzülüyor önümden sözlük. benim elimde şu bisküvi kisvesi altında satılan samanlardan var bu arada. sözlük o kadar kötü durumdayım ki o samanları bile seviyorum, duygusal bağlar kurduk zamanla. sanki sadek dostlarım gibi bakıyorum onlara. ah sözlük ah, annem de kaşarlı köfte yapmış ayıptır söylemesi. dur lan ne ayıbı, karşımda löpür löpür götürüyorlar söylemesi mi ayıp olucak ya? sözlük o kokuda insan nasıl kabak yer ben sana soruyorum ha.

bu entariyi de sırf içimi dökmek için yazdım. hiç bir amacım yok. şimdi canım çükülata istiyor sözlük.

not:ulan metabolizma, ağzını burnunu kırıjam senin.

not2:ya sandviç falan da mı yasak be sölük, şöyle diyet peynirli olsa? hı ne olmaz mı? öff tamam kapatıyorum öpt kib bys cnim.
itiraf ediyorum;

eski kız arkadaşının başkasına kaçıp evlenmesi dahi adama çok kötü koyuyor.
hep öğretmen olmak istediğimi savundum lakin eminim ki içimde bir yerlerde biri tiyatroda oynamak istediğimi bas bas bağırmakta...bugün facebook'dan aldığım mesajda tiyatro fabrikasına işçi aranıyor yazısını gördüğüm vakit gözlerim dolunca bunu daha iyi anlamış oldum...iyiki 2 sene gibi az bi vakit de olsa o alkışları duyabilmişim...
iPod'umda grup hepsi'nin 2 şarkısı var.
bugün acilen şehir dışına çıkarken nilüfer yerine metro turizmi tercih ettiğim için kendime çok kızdım. yol boyunca ne yiyecek ne içecek verdiler.aç-susuz kaldım. iki kere otobüste kavga çıktı. yanımda 5 yaşında hiperaktif bir çocuk oturuyordu. ve ben hastaydım. onu öldürmek istedim bugün. cidden bunu yapmak istedim.
itiraf ediyorum, askin tanimini artik yapamiyorum. sadece fiziksel ve düsünsel olarak begendigin bir insana duyduğun hayranlık mı, yoksa sadece varolan hormonların yer, zaman ve kisi onemi olmadan aktif calismasi mi? ve evet, nolurdu sanki ikisini birden barindiran bir insan yaratabilsem.
*
aslında bazen uykum gelmiyor degil ama ustume uyku çökmüyor. yatsam kacacak kadar geliyor. ben de uykum kacınca sınırlenırım ya ondan yatamıyorum. yoksa belki de yatsam kacmayacak. deneyıp görmek lazım.
kuf, rutubet, ceset ve islak toprak kokulari libidomu cok fazla yukseltiyor.
ta bizim eve gidip ekmegi kapıya baglayıp(hem de ciçek ekmek ve sımıt) geldım. usenmedım. ama dayı kesin kahvaltı yaptıktan sonra farkedecek, tam da dısarı cıkarken. yaptıgım ıyılıklerın bosa gitmesinden nefret ediyorum. sanırım her seyın bosa gitmesinden nefret ediyorum.
dün çakmakla bira açmayı öğrendim sözlük. sanki eksik parçam tamamlandı, oldum ben.
ip üstündeki cambaz gibiyim sopam yok düşmek de istemiyorum.
konserve mısır bağımlısıyım.
yarın dördüncü kez aldığım genel matematik dersinin vizesi var ve ben hala, evet hala bazı yerlerde takılıyorum. çünkü dört dersi de dört farklı hocadan aldım. elimde üç kaynak var, ve hiç birisinin soru çözümü diğerini tutmuyor. ya rakamlar benimle oynuyor yada ben kafayı yiyorum.
30 yaşına merdiven dayamış biri olarak aynı yaşlardaki bir iki arkadaşımla ps3 salonlarına gidip pes oynuyorum. gol olunca bağıra çağıra gol sevinci yaşıyorum...
ben çok duygusal oldum la sözlük. **

bizim firmanın hemen yanında başka bir firma daha var. taş satıyorlar. istanbul'un en büyük yapı marketlerine buradan gidiyor malzemeler falan. işte burada yaklaşık 10 gündür bir çocukcağız çalışıyor. böyle tıfıl, esmer, kabak kafalı, 10-12 yaşlarında bir çocuk. sevimli velet. kuvvetle muhtemel çalışanlardan birinin çocuğu, yaz tatilinde haytalık etmesin diye babası getirmiş, çalıştırıyor. çocuk bu temmuz sıcağında bir içeri, bir dışarı elinde koca bir tepsi, çay servisi yapıyor, su taşıyor. her seferinde de benim penceremin önünden geçiyor. her gördüğümde üzülüyorum haline. bir de sessiz, sakin... geçenlerde arabanın arka koltuğunda uyuyakalmış.

aslında bu yaşta hayatı öğrenmeye başlaması iyi bir şey. ama yine de kıyamıyor insan, çocuk ya nihayetinde.
böyle nedensiz bir şefkat besliyorum içimde. yaş ilerledikçe daha da katı olmak istemiştim ben halbuki. bu ne şimdi?
sözlük bugün kafam acayip bozuk,inan ki sana sırf stres atmaya girdim.
ceo'yu ceo diye okuyorum. normalinin sio olduğu söyleniyor, buna inancım da tam ama ceo'da niyeyse ısrarcıyım.

bir de çocukken çizgi film falan izlerken "the end" yazısı çıkardıya, her 5-8 yaş arası çocuk "tihe ent" diye okur onu şimdi biliyoruz onu, hatta yaş sınırı bile yükselebilir. heh işte o yaş sınırı bende 19 hala. "di end" saçma geliyor ya, "tihe ent" deki akıcılığa baksanıza.

galiba bu yüzden 2 yıldır ingilizceyi veremiyorum. bu yılda veremem tamam.
dün sıcaktan balkonda uyudum gece, bünyem olduğu gibi tutuldu, şu anda feci halde t.şak malzemesiyim sözlük.