bugün

Bazen susmak gerekir, konuşsan her şeyi anlatabileceğini bilsen bile,
Bazen daha anlamlı gelir bu lanetli eylem canının yanacağını bile bile.
Çok üzgün ve çaresiz hissettiğim zamanlar içime kapanıp yaptığımdır.
süreklisi iyi olmayan bir şeydir. ama içinizdeki her şeyi söyledikten sonra, suskun kalmanın karizması başkadır. daha doğrusu, yerinde bir cümle konuştuktan sonra. patlama anını bilmediğiniz için, suskunlara temkinli yaklaşılır. kadın, bu suskun durumunu tribe çevirebilir, normal karşılanırda, erkeğin suskunluğuna bariz net bir yorumun favoriliği yoktur. yani nedeni hemen anlaşılır ama nedeni değişken olur.
içe Kapanık olmanın dışa vuruş şeklidir. Onca kalabalık ortamlarda suskun kalırız. Kimi zaman suskunluk sayesinde mutlu oluruz. Ama çoğu zaman bize negatif etki verir suskunluk.
Yorgunluğun yorgunluğunu direkt aktaran durumdur.

Boşluk zamanın dokunamadığı tek olgudur ve zaman kendi içinden bile geçip gidiyorken ağırlığını geçmişe bırakır. Oysa boşluk hafifliğiyle buz gibi yapışır içine aldığı her gidişe.

Gitmek gitmektir işte.
Suskunluk zamana okunan meydandır.
Deliliğin belirtisidir. Kişi suskunluğunu bozmazsa anlayamaz ve düşüncelere hapsolursunnn.
bir yaşam şeklidir. gereksiz görülür ve çoğu cümleden tasarruf edilir. atasözleri ve deyimler sözlüğü gibidir suskun kişiler.az sözle çok manayı anlatmak isterler. hikmet doludur bakışları asildirler.
çeşitli nedenleri olabilir ön yargılı yaklaşmamak lazım.
Suskunum!
Çünkü haykırıyorum dünyaya feryadımı..!
Yüzüne... öyle dümdûk....!!!!
Arada olandır. Bazen hayata küsüyor insan.
Suskunluğundan tanırım O'nu... Yüzünde her daim nöbete duran ve içindeki depremi maskeleyen gülücüğü bilirim.
O depremin yüreğinde açtığı derin yarıklardan en küçük bir iz yansımasa da yüzüne, aşinayım ketumiyetine...

Bilirim ki, kabil olsa da, ters çıkarılmış bir kazağı düzeltir gibi içten kavrayıp dışa çevirseniz ruhunu, sanki yıllar yılı söylenmeyip saklanmış, dilin ucuna kadar gelip tutulmuş, tam haykırılacakken içe atılmış yüzlerce sözcük, hafızaya kelepçelenmiş binlerce söz, dile getirilmemiş on binlerce itiraz, akıtılmamış onca gözyaşı ilmek ilmek çözülüp saçılıverecektir ortalığa...

Ama o konuşmaz.

Sabırla dinler, sitemsiz kabullenir ve ruhunun derinliklerine gizlediği çekmecelerde özenle saklar içine attıklarını...

Sadece kendisiyle baş başayken açar onları...

Kimi zaman gizli bir günlüktür çıkan çekmeceden... Yazar; ...kimi zaman da sırdaş bir silahtır... Sıkar.

* * *

Niye bazıları ağzına geleni söyleyip rahat uyku uyurken, "içine atan", sessizliğe gömülüp kendi dehlizlerinin karanlığında yapayalnız kâbuslar görmeyi seçmiştir?
Anlatmazlar ki bilesiniz...

Kimi nasıl diyeceğini bilmediğinden, kimi bildiğini de diyemediğinden, kimi dediği halde kıymeti bilinmediğinden, kimi bir kez deyip yanlış bildiğinden, suskunluğun o huzurlu kuytusuna sığınmıştır.

Sesini en çok yükseltenlerin en haklı sayıldığı bir dünyada, sürüye uyup gürültüye katılmaktansa sessizliğe gömülüp haksız sayılmayı tercih ederek tevekkülle içine kapanmıştır. iç kanamaları zaman zaman ağzından kaçırıverse de, dudağının kenarından sızanın "kızılcık şerbeti" olduğuna inandırır herkesi...

Oysa ne kadar gizlemeye çalışsa da, içindeki fırtınanın birilerine fark edileceği umudunu hep korur. Suskunluğunun her şeyi anlattığını sanır. Sanki onca gürültü içinde birileri gözbebeklerini okuyacak ve konuşmayı bilmeyen bir çocuğun derdini anlar gibi, iç dünyasında çağlayan nehrin sesini duyacaktır. Başını sessizce öne eğişinden, sitemkâr imalarından, dargın yalnızlığından derdini anlayacak, şifresini çözüp sessizliğini sese çevirecek birini bekler umarsızca...

Oysa gürültünün çağında, kimselerin vakti yoktur, anlatmayanın derdini anlamaya...
Kimse kimsenin gözbebeğine bakıp konuşmaz; yüreğini dinlemeye yanaşmaz.

Öyle olunca da hepten içine kapanır "içine atan"... Maddi varlığını dibe çeken bu manevi yükün ağırlığıyla yaşamayı öğrenir. Yükünü sırtlayıp, kendi iç sesiyle sohbet ederek yürümeye koyulur. Kendine yazılmış mektuplar, meçhule karalanmış satırlar, sadece yastığının bildiği sırlarla örer kozasını...

Sabah oldu mu, sahte gülümsemesini yüzüne yapıştırıp hayata karışır.

Anlaşılmadıkça artar ketumiyeti... Rahat hesaplaşanlara özenerek erteler hesaplaşmalarını... Geciktirilmiş her sohbet, vazgeçilmiş her itiraf, gösterilmemiş her tepki birbirine yapışıp koca bir ura dönüşür içinde... Sonra kanser gibi sarar bünyesini...

içindeki yara, yüzünde gülümseyen maskeyi aşağı çekmeye başlar zamanla... Artık ya içindekileri kusacak, ya da hepten susacaktır.

işte o zaman, "iç" denilen o dipsiz derinlik, o ne atsan dolmaz sanılan kuyu taşar aniden... Yük, taşınmaz olur. Yıllar yılı sabırla bastırılan volkan, ya umulmadık bir tepki, ya katılırcasına bir ağlama nöbeti veya gizlenmiş bir silah olur, gürültüyle patlar.

"içine atan"ları bilmeyenler, kestiremezler bu ani tepkinin nedenini... Yanlış yerde ve son günlerde ararlar ipucunu... Oysa onca yılın suskunluğuyla kaynaya kaynaya dolmuştur yanardağ... Ve gün gelmiş patlamıştır.

intiharı, doğumudur "içine atan"ın... ilk kez yüksek sesle konuşmuştur ve çoğu kez, son olur bu...

Artık geride bıraktığı efsane konuşacaktır, kendisi yerine...

* * *

Tanırım O'nu...
Sessizliğin erdem sayıldığı bu özel dünyanın suskunları bilirler birbirlerini...
Çareyi de bilirler.
Gözbebeklerine bakıp ruhunda kaynayan volkanı sezecek ve şefkatle "içeri" sızıp O\'nu yukarı çekecek bir dost elini umutla beklerler.
Beynine ancak o dost eli uzanabilir.
O yoksa yedeği bir kurşundur.

alıntı.
Mevlana nın asaletine bağladığı durumdur. Aslında her lafa verilecek cevabı vardır. Ancak önce lafa bakar laf mı diye, sonra da söyleyene bakar adam mı diye. Muhtemelen laf laf değildir, söyleyen de adam değildir ki suskunluğu seçer.
aslında söylenecek çok şey, anlatılıp açıklanacak çok fazla konu vardır ama karşındaki ahkam kesmekten keyif alan, dinlemeyi bilmeyen ya da lafın gelişi dinleyen biriyse zamanın ve sabrının mahvolmasını istemez, susar, uzaklaşırsın.
sevgili insanların tahammülsüz ve yorucu yapısından kaynaklanandır.
kadının en vurucu küfrüdür. ne zaman kadın susarsa başım ağrır.
"suskunluk nedir söylenmemiş sözlerden başka"
(bkz: füruğ ferruhzad)
Yeterince uzun sürerse sinir krizlerine neden olabilecek pasif aktivitedir. Bazılarımız bu anı bekler.
herzaman asalet belirtisi olmayabilir, kisi agir mal olabilir. okadar maldir ki dusunup soyleyecek bisey bulamaz ve susar. cok tehlikeli bi maskedir o yuzden suskunluk. en aptalini bile cok iyi gizler.
bazen en iyi cevap olabilir çünkü susarken kimse size yenildiğinizi söyleyemez.
asalettendir.
" suskunluklar iç kanamasıdır ilişkilerin " murathan mungan
değeri bilinmeyen bir eylem yahut bir eylemsizlik hali. ismet özel "dilce susulup bedence konuşulan bir çağ." olarak tanımlamıştı geçtiğimiz çağı. şimdi hem dilin hem bedenin sustuğu, hayata ekranlarımızla ve tuşlarımızla bağlandığımız bir çağdayız lakin suskun olmayı beceremiyoruz.
dilsiz değildir suskunluk , çok şey anlatır anlayana. kelimelerin anlatamadıklarını haykırır aslında. bir kaçış falan değildir , bir bakıştan çok daha fazlasıdır. sessiz çığlıkların bir adım ötesidir. hayata olan öfkenin , insanlara olan kırgınlığın ve daha nicesi saklıdır içinde bu sessiz duruşun.

söylediklerimden çok sustuklarımda saklıyım.

ve gizlediklerimde gizliyim..

beni anlamak için;

konuştuklarımdan çok

sustuklarıma kulak verin.

aklım sukütu sever benim..

çünkü çok ağır ödeştik biz hayatla..

ben sonu olmayan çok yollardan geçtim.

üç noktalar koymaz bana.
suskunluk en büyük isyandır, konuşursa devrim olur.
--spoiler--
suskunluk tehlikeli bir silahtır.
lütfen sevilenlerin ulaşamayacağı yerlerde saklayın !
--spoiler--
* *
dilini bilmediğin biriyle aynı evi paylaşmak zorunda kalmaktır.