bugün

yaşı 50 'lere dayanmış, ömrü elverirse zar zor doçent olabilecek şahıstır.
bu zamana kadar kıdemli asistanlık yapmıştır.
bu kişiler, albaylıktan emekli olmak zorunda kalmış bir askerden farksızdır.
üds' yi geçme ümidi kalmamış yüksek lisans öğrencisi de bunun alt versiyonudur.
asistanlığını yürüttüğü hocasına yalakalık yapmadan akademik olarak bir yerlere gelemeyeceği gerçeğini anlamaktan uzak ve bu işlerde dönen dolapları bilmeden kendi halinde çalışarak hak ettiği makama ulaşabileceğini sanan temiz ve saf yurdum insanıdır fakat burası Türkiye'dir, o halde artık değil profesör doçentlik bile elde edemeyeceğini çok geç anlamış olan öğretim görevlisidir.
yardımcı doçentlikle prof arasındaki fark;

birinde kendi üniversiten torpil karşılığı seni atar.(yardımcı doçent)

diğerinde farklı üniversitelerin ünlü profesörleri tarafından girilen sınavdan alnının akıyla çıkmasıyla doçentlikten profesörlüğe atanmak.(profesör)

ama apayrı bir konu olarak hiç bir zaman sizi dinlemezler. burunları havadadır . cümle düşüklüğü yapmıştır ama tırsıklığınızdan düzeltirken özür dileyerek düzeltirsiniz. oysa ki sizin yazınızı bombok eder karışır saçmalar ama kesinlikle sesinizi çıkaramazsınız. istediğiniz şeyi yapamazsınız çünkü o danışmanınızdır siz sadece peki hocam dersiniz. demek zorundasınızdır. sonradan niye özgür düşünce yok derler.

edit: yardımcı doçent sınavında üniversite kadroyu açar ve atama yapmak istediği kişiyi girdirebilir(!)

profesörlük için ise doçentlik sınavından başarıyla geçmek zorundasındır ki asıl en zor olanı ve bilgiyi yoklayan budur. sonra profesörlüğe atanır.
amaçsız kalmaktır, bundan sonra afrika ya gidilip soyu tükenmekte olan kertenkelelerle uğraşılır, çiçek böcek toplanır.
gözü dönmüş hocadır. sakat durumdur, dikkatli olup suyuna gitmek lazım.
bol bol nasihat dinleyeceğiniz abinizdir. işleri hep ters gitmiş, prof olma umudunu hep basit şanssızlıklar yüzünden kaybetmiştir. proflar onun kadar bilgili değil, bilakis ona soruyordur.
ingilizce karşılığı assistant professor yani yardımcı profesör olan bu abiler genelde* fabrika sahibi adamlardır, epey zenginlerdir, prof olamamak pek umurlarında değildir, üniversitede hocalık yapmayı bir nevi hobi olarak görürler.
(bkz: bülent ekici)
(bkz: mehmet hakan akyüz)
(bkz: yarkoç)
istanbul sbf'nin güzide hocasıosman zeki çetinkayabu guruba girer.
sürekli pışpışlanması* gereken kişidir. kendisi son turun, son düzlüğünde benzini biten formula aracı kadar bahtsızdır.
Ankara siyasalın mimli hocası faruk alpkaya'da bu güruhtandır. Gerçi kendisi henüz dr konumundadır.
yabancı dil sınavını bir türlü geçememiştir.
(bkz: sertaç serdar) *
lisans ve lisansüstü eğitimini taşra üniversitelerinde yapmasına rağmen kendini inanılmaz derecede geliştirmiş, yaşı kadar makale yazmış, alanında profesörlere taş çıkartacak derecede bilgili olup da sırf dil sınavını geçemediği için doçent olamadıysa ve aynı odayı paylaştığı, malların malı olan diğer hoca sırf yurtdışında doktora yapmasının verdiği avantajla kısa sürede doç olduysa depresyonun dibine vuracak hocadır.

böyle bir hocamız vardı, nasıl üzülmüştük be...
ender gelişen osasuna atakları gibidir. bir akademisyene yardımcı doçentliği üniversite verir ama doçentlik ünvanı ve gerisini akademisyen kendi bileğinin hakkkıyla alır. bunun için önce doçentlik sınavını geçmeli doçent olduktan sonra ise en az beş sene bekledikten sonra profesör kadrosuna atanabilir.
hıncını öğrencilerden çıkartır.