bugün

modernizme karşıt olarak doğan, her türlü sanatsal ve fikri aktivitede kuralsızlığı benimseyen; gilles deleuze, michel foucault gibi düşünürlerin başı çektiği akım.
geçmişte modern hayatın insanların midesini bulandıran yalanlarını , günümüzde din ve özgürlük sosuna bulayıp yumuşatarak tekrar yutturulmasını amaç edinen büyük sermaye sahiplerince amerikan düşünce kuruluşlarında yıllardır kurgulanmış ve hayata geçirilmiş akım.

tüketilecek mal aynı , geçmişten farkı ise malın ambalajı , reklam ve pazarlanması değişmiş oldu.
modern'i anlamadan anlamaya çalıştığımız süreç. aslında samimi olmak gerekirse böyle bir sürecin varlığı dahi şüphelidir, kimin kararıyla hangi geri dönüşlerle hangi kırılmalarla bu sürece karar verilmiştir? modernin aşıldığının sağlamasını nasıl yaptık? bunların hepsi muamma ama illa üzerine konuşmak gerekecekse şahsen ibm'in, microsoft'un ve "www"'nin sonrasına bu ismi uygun görürdüm, hani illa bi isim koyma telaşındaysak.

modern sonrası süreç sadece teknoloji-sanayi üzerinden değerlendirilmemektedir elbette bunlardan önce modern'in ve post-modern'in tetikleyicisi en başta linguistiktir, hermenüetiktir, semiyolojidir hadi bunları da geçtim ekonomi kritiklerine bakmak gerekmektedir. kant-bentham kısmen geride kaldı evet ama ama bu aksiyolojinin günümüzde ne kadar büyük bir olgu sorunu (hadi niçe'nin diliyle ifade edelim) ya da "yorum" sorunu olduğu ortadadır.

okullar, ekoller ve günümüz kürsüleri ya da hepsini salla günümüz homo-economicus'u modern'i anlayamamış -bir adım geri gelelim-: tanımlayamamıştır. anlama ve tanımlama hiyerarşisine dikkat etmeden yazdım ama her neyse post-modern'in büyük bir ilüzyon olduğunu söyleme götüm yemez ama şunu net bi biçimde ifade edebilirim: post-modern eksiktir, tanımlanması yoludna büyük sıkıntılar mevcuttur zira modern'i bitirdik mi gerçekten? bilmiyoruz. daha zaman var diyebilirim o nedenle post adı altındaki tüm tartışmaların modern başlığı altına alınmasını rica ediyorum. kabul edenler? etmeyenler kabul edilmiştir. tişikkirlir.
şu adresten bilgi sahibi olabileceğiniz akım: http://oyuncu251.blogspot...i-postmodernizm.html#more
entel dantellerin algılayabileceği laf kalabalıklarından sadece bir tanesi.
tanım: kısaca modernizm ötesi demek gibi bişey.
kendilerini postmodernist olarak tanımlayan sanatçılar tarafından ırzına geçilen sanatsal/düşünsel hareket, akım.
entel-dantel olmayanlar yani postmodernizm denilince bu nedir mk? diye tepki veren vatandaşlar bunu okusunlar.

https://populerkulturcopl...ostmodernizm-ney-lan.html
Modernizmin aşılması sürecidir. Kelime anlamı olarak modernizm sonrasıdır. Fakat bu eksik bir ifadedir. Postmodernizm, modernitenin ötesi değil modernitenin otesine bir geçiş evresidir. Popüler kültürün ve modern düşüncenin oluşturduğu etik normlarının sorunsallaştırılmasıdır. Modern toplumun temel perspektiflerini yeri gelince yadsıyarak yeri gelince eleştirerek ilerler.
tümcül bir siyaset yerine, çoğulcu ve açık bir demokrasiyi, toplumsallığın yerine bireyselliği ön plana çıkaran akım.
Tüm modern düşünce kalıplarının dışına çıkılması gerektiği ve bu yüzden en temel kuralın kuralsızlık olduğu felsefi akımdır.

Postmodernizm modernitenin getirdiklerini topa tutar,yerle bir eder fakat bu yıktıklarının yerine yeni birşey koyma gereği duymaz. Örneğin modernitenin dinin yerine ahlağı ikame etmesine karşı çıkar ve akılcı bir ahlak anlayışını da reddeder. Ama yerin ne ne koyar? hiçbir şey.

Bir diğer modernite eleştirisi de pozitivizm le gelen bilime din yerine koyarcasına tapma düşüncesi ve gerçej bilginin ne olduğu konusudur. Bilim bugun bir doğru ortaya koyduğunda bu doğru 'bugün'lük bir doğrudur. Yani yanlıslanana dek doğrudur. Ancak neredeyse her teori elbet yanlışlanır ve yerini yenisine bırakır. o halde bilim bilginin de gerçek kaynağı değildir.

Postmodernizm düzeni de reddeder.Ancak bugün geçerli olanı reddedip yerine tekrar geçici bir düzen önermez.

batının 300 yıldır adeta üzerinde inşaa edildigi tüm temelleri yıkan görüş geriye hiçbirşey bırakmaz.Bu yönüyle günümüzde "'batı' batıyı reddeder." diyebiliriz.
modenizme darbe vurmasının altında bence kapitalist düzen var. batı modern zamanda bilime aşırı derecede yönelmiştir, hatta bilimi kutsamıştır denecek kadar çok ancak sonra bu kapitalist ülkelerin işine gelmedi, çünkü sömürüldüğünü anlıyordu bunlar.

sonra postmodernizm diye bir şey attılar ortaya ve bilimi bayağı bir sorgulamaya açtılar, bilim artık öyle değişmez, kesin kanıtları olan ya da yükselmek için gerekli bir fikir değildi. sürekli kendini yalanlayan, dün a dediğine yarın b diyen bir bilim ne kadar güvenilir olabilirdi ?

işte bu fikirler modernizmi sarsmaya başladı ve her alanda sorgulamacı değil aslında yıkıcı bireyler oluşturuldu. sanatta bile biraz bakarsanız artık o eski anlam kalmadı, tıpkı katolik hrisityanlık nasıl skolatik kafaya sahipse( yani her şey nasıl hrisityanlığa hizmet etmek zorunda ise) kapitalistler de her şeyi kendi dinamiklerini ayakta tutmak için kullandılar ve sanatı da bir araç haline getirip, pazarladılar.

o yüzden buna öyle her daim sorguluyorum, benim tabularım yok demek yerinde değil. ben tüketiyorum çünkü tükettikçe bu kapitalist sistem ayakta kalıyor o yüzden de daha fazla tüketmeliyim demek daha yerinde.
heidegger, foucault, lyotard, derrida gibi radikal akıl eleştiricilerine karşı çıkan jürgen habermas'ın fikirlerini öğrenince mutluluk duyduğum problematik. benden önce yapmak istediğim eleştirilere dair bir literatürün oluştuğunu görmek, konuyu nereden ele almaya başlayacağım noktasında bana yol gösterecektir diye ümitlendim. postmodernizmin çok kaliteli eleştirileri olsa da, zırvalamaya başladığı yerleri ustalıkla ortaya döken daha çok yazara rastlamam temennisiyle.
önce nietzche tanrı'yı öldürdü.
hiç değilse insan kaldı dedik.
sonra yapısalcılar insanı öldürdü.
şimdi boku yedik dedik.
sonra yapısalcılık, hermenötik gibilerinin keskin soyutlamalarının ardından doğrudan gündelik ve gerçek hayata dair olmakla beraber derinliğe karşı alerjisi olan postmodernistler atölyelerden, resim galerilerinden, romanlardan, anlatılardan küratörleriyle, tracey emin'leriyle, sebastian knight'larıyla hepimizi bir güzel enstalasyonladılar.
bunun bizdeki ayrangönüllü bayileri dekonstrüktivist çobanlar ya da minimalist bakkallar olarak fordist üretim bandından mobius şeridine plastik bir anlatı peşinde su konferansa dahil olup bu projeyi derdest ederekten nadiren dirsek çürütüp çoğunlukla -kendilerinki dahil- dinleyenlerin, okuyanların dimağını paraladılar.

tamam, moderniteden, pozitivizmden, ampirizmden sıtkımız sıyrıldı lakin körfez savaşı'nın olduğundan şüphelenmek için tavşanı hiç görmeyip sadece havuca bakmak hadi postmodern söyleyeyim, nasıl bir resepsiyon'dur kuzum allasen. sonra, the postmodern condition'un yazarının kozmik entropi, astral seyahat çalışmaya başladığını duyunca büyük türk kompozitörü serdar ortaç'ın, "gezegendeki son gemiye binip çek git" sözü aklımıza gelmedi değil.
ancak yine de postmodern zamanların alamet-i farikası olan -ve memlekette moda olmadan çıkıp derinleşmesini umup, dilediğimiz- kültürel çalışmaların hatrına temkinli bir bekleyişe geçilmedi de değil ama bu -çok şükür ki- sadece julia kristeva ya da luce irigaray'ın banyodan yeni çıkmış makbule tokmak hallerinin hatrına olmadı...

üstelik postmodernistler tıpkı neoliberaller gibi, toplumsal normlardan, özgün değerlerden, verili hiyerarşilerden, otoriter standartlardan, toplumsal anlaşma kodlarından, geleneksel pratiklerden yoğun şüphe duyup bunu da parantezlerle, tırnak içinde tırnaklarla, metinlerarası göndermelerle sürekli kendini dinleyen, gözden geçiren, sorgulayan adeta nesnel gerçeklik yokmuş gibi kendi söylemi dahil söylemler tahlili barındıran ve bunlardan ibaret olan bir üslupla üstümüze boca ettiler. söylemden, conceptten, resepsiyondan, enstalasyondan etraf seçilemez oldu...
şüphesiz bir insan modelleri vardı; merkezsiz, hazcı, kendini yeniden üreten, alıveriş merkezine girince: "sınıfsız toplum işte bu, diyen..."
akla tepkidir. bu yüzden aslında gericiliğe özlemdir. modernizmin pozitivist ve materyalist algısına sürrealist ve eksprestyonist bakmaktır. bence din kadar tehlikelidir. modern dünyanın yeni dinidir de denebilir. o yüzden uzak durulmalıdır. ayrıca postmodernizmin ne olduğu halen daha tartışmalıdır ancak modernizme tepki olduğu kesin.
Postmodernizm bir hastalıktır. Modernizm hastalığına tepki olarak ortaya çıktı. Modernizm hastalığı da skolastik düşünce hastalığına tepki olarak ortaya çıkmıştı. Skolastik düşünce hastalığı da roma dönemindeki aşırı katı sınıfsallaşmadan kaynaklı imparatorluk dönemi psikolojik yıkıntılarının oyl açtığı hastalıklardan dolayı insanlar dine yöneldiği için ortaya çıkmıştı.

Hastalıklar hep hastalıkları doğuruyor. insanlık tarihi adeta bir delilik tarihi.
postmodernizm konusunda türkiye'deki yetkin isimlerinden biri olan, mimar sinan üniversitesi'nde akademisyen olan ali akay'ın bir söyleşisi. öğretici, izlemenizi öneririm.

https://www.youtube.com/watch?v=c-yTenASyZg
bundan daha zırva bir kavram varsa o da neoliberalizm kavramıdır. bunları gördüğüm yerde bilgisayarı kapatasım geliyor o kadar çöp bu kavramlar ve üzerine yapılan analizler, satır satır yazılar. bir metinde geçiyorsa o metni yakıp yırtasım geliyor.

lütfen. lugatınızdan çıkarım bunları.
Hâlâ nefes alıp veren felsefi beyinler modernizmin sınırları içinde yaşayıp yaşamadığını tartışıyor. Modernizm ülkesinde özerklik arayan bir toprak parçası mıdır postmodernizm, yoksa başlı başına bir ülke midir bilemiyoruz. Bazı insanlar onun üretimle alakalı olduğunu ve insanlara sunulan yeni seçeneklerden ibaret olduğunu söylüyor. Bazılarına göre de algı değişmesi ve farklı bir bakış açısından ibaret, yani görmekle alakalı bir şey. Kimisine göre bildiğimiz şeylerin yeniden düzenlenmesi, bilgi anlayışımız ve bilgiden anladığımızın değişimi; kimine göre de gerçekliğin can çekişmesi postmodernizm.

Aslında postmodernizm demeden önce onun ne olduğunu anlamak ve bilmek gerekiyor. Bazı insanlar postmodernizmin tanımsızlık olduğunu söyleyip insanların kendi ürettikleri tanımlardan ve kılıflardan sıyrılmaları gerektiğini istiyor ve sınırsızlığın, belirsizliğin içinde bir anlam bulabileceklerine inanıyor. Herhangi bir sınıra bağlı kalmamak ve herhangi bir anlam taşımak zorunda olmamak şeklinde tanımlıyorlar postmodernizmi. Dolayısıyla postmodernizmin ne amaç uğruna olduğunu anlayamıyoruz. Elimizde postmodernizme dair yeterince somut örnekler yok. Olan örnekler ise sanki anlaşılmamak üzerine yapılmış gibi. Örneğin; "postmodern" sıfatı taşıyan resim tablolarına baktığımızda hem bir çok şey anlıyor hem de hiçbir şey anlamıyoruz. Dünya üzerinde yaşayan yaklaşık 8 milyon insan için kurallardan, sınırlardan, kesin ve net sonuçlardan, doğru ve yanlış tanımlamalarından sıyrılmak gerekliliğini anlatan postmodernizm, bu işin sonunun nereye varacağını kendisi de tahmin edemiyor. Modernizmin dünya savaşlarına yol açan sonuçlarını sert bir şekilde eleştiren ve zaten bu sonuçlar sayesinde hayat bulduğu söylenen bu akım ya da düşünce, insanları rahatlatacak ve kendisine inandıracak bir plan yapmaktan ziyade, plansızlığın anlamlı olacağına işaret ediyor. insanların her şeye bir anlam arama çalışmalarına bir son vermesini istiyor. Yapılması gereken tek şey, herkesin kendi doğrusunu kendisinin tanımlamasıymış gibi gösteriliyor. Bu durum da insanların akıllarına kaos ve kargaşadan başka bir şey getirmiyor.

Her şeyin doğrusunu bulabileceğini söyleyen modernizm içinde kendisini kaybeden insanların doğruyu aramaktan vazgeçmesi midir postmodernizm, yoksa sunulan doğruların kime ve neye göre olduğunun sorgulanması ve doğruların değişmesi veya yeniden adlandırılması mıdır, bilemiyoruz. Kafamızın içinde düşünce ve kavram karmaşasından başka bir şey yok. Bu durum sokaklara, şehirlere ve hatta tüm dünyaya yansımış bir şekilde. Bunu görmek için yapmamız gereken şey perdeleri aralayıp pencereden dışarı bakmak kadar kolay. Tanımsızlık denizinde boğulmuş gibiyiz.
bunları savunan adamlar diyor ki; "modernizm yani geleneğini yıkıp akılcılığı ön plana alan kavram ya da sanayi devrimi ile ortaya çıkan bozulma bizim kültürümüzü, geleneklerimizi, dinimizi yani kısaca hayatımıza zarar veriyor. o nedenle biz bu kavramı ortaya atıyoruz ve gelenekçiliğimize geri dönüyoruz " ancak burada eleştirilmesi gereken nokta şu, geçmişi olduğu gibi değil değiştirerek alıyorlar kültürü koruyalım falan derken daha da beter noktaya götürdükleri de düşünülebilir. bu adamlar modernizm ile birlikte gelen milliyetçiliğe de düşman çok sesliliği savunuyorlar.
bu herkesin duyduğu ama tam olarak bilmediği kavramı güzel bir şekilde, insanı yormadan ve bu konu hakkında daha sonra okunacak kitapları ve filozofları tanımamızı sağlayacak bir kitap önereceğim;

abdullah başaran- postmodern: felsefe,edebiyat,nekahet

dedalus yayınları

not: sonrasında biraz daha derin bir okuma yapmak isteyenlere

postmodern teori- s. best & d. kellner

ayrıntı yayınları.
bu türü sevenlere yavuz ekinci'nin tene yazılan ayetlerini öneririm.
postmodern akımının amacı var olanı reddedip yeni bir başlangıç kurmaktır. bu ne kadar yapılabildi, tartışılır. sermaye dünyası bu akımı da eline geçirmiştir.
ayrıca cümle içinde kullanması da pek bir havalı sözcüktür.
Günümüzün en iyi edebi akımıdır. Modern dünyayla geçmiş arasındaki durumu ve günümüzü sorgulamayı amaçlar.
POSTMODERNiZM: BiR BiLiNÇ UYUşTURUCUSUDUr. postmodern öğretiler, öznenin özneleştirilmesi (nesneleştirilmesi) gibi bir eylem karşısında, öznenin kendi kendine özneleşmesini hedef alan ve bu nedenle her türlü kolektivizmi reddeden bir yapı söküm durumudur. Ve bu yüzden de Postmodernist düşünce tam anlamıyla mazoşist bir düşünme tarzıdır. Kendisine acı vermeyi arzulayan ve acı çekmekten zevk alan "canlının" düşünme tarzıdır. Postmodernizm bir çeşit afyondur. Bilinç uyuşturucusudur yani. Postmodernizm, insanlık tarihinin ürettiği en büyük değere, insanın öznelliğine, insanın özgürlüğüne saldırıdır. Zira postmodernizm “özne çözümünün”, “yapı sökümünün” insanı öznesizleştirmenin, özneyi yok etmenin ideolojisidir.
Modern felsefe bize insanın kendi kaderinin "yazarı" olduğunu göstermiştir. Bu, düşünce ve felsefe tarihinde bir üst uğrağı temsil eder. Antik Yunan mitolojisinin babası Hesiodos bile işler ve Günler'de insanın kendi mutluluğunun yaratıcısı, yani öznesi olması için neler yapması gerektiğini göstermeye çalışır. Bu bize aynı zamanda o zaman en gelişmiş uygarlığın insanının kültür ve eğitim bakımından hangi seviyede olduğunu da göstermektedir. Düşünce tarihinde şiirden, yani mitostan, felsefeye, yani logosa, efsaneden bilime geçiş ile insan kendi kaderini kendi eline almaya başlamıştır. Antik Çağ'da mutluluk kavramı tarihinde insanın kendi kaderinin yine kendi elinde olduğunun gösterilmesi Demokritos ile başlar. Aristoteles, Nikomakhos'a Etik'te 'insanın mutluluğu kendi elindedir' derken Demokritos'un başlattığı geleneği sürdürür. Modern felsefede rasyonalist ve empirist geleneği beraber aldığımızda bu Antik Çağ geleneğinin önemli bir açıdan ayrıntılandırıldığını ve yeniden tanımlandığını görüyoruz.

Descartes Meditasyonlar'da önce 'Ben'in, sonra Ruhun ihtirasları'nda bir bütün olarak insanın özne olmasının koşullarını araştırır. Hobbes, örneğin Leviathan'da bir tür olarak insanın özne olmasının ontolojik ve epistemolojik koşullarını araştırır. Fakat sonra bunun tamamlayıcısı olarak özne felsefesini 'Ben', 'Sen' ve 'O' olarak ayrıntılandırır. Bu özne felsefesinin oluşumunun üst uğrağını Hegel'in Tinin Fenomenolojisi oluşturur. Hegel, bu eserinde insanın öznelliğinin, yani her bir kişinin özgürlüğünün kuruluşunun ve kurtuluşunun herkesin ortak eseri olduğunu göstermiştir. Bu ortak eser toplumsal yaşamın temeli ve kaynağı olarak aynı zamanda doğayı da kapsayan ve kuran bir özne felsefesidir. Postmodernizmin (ki postyapısalcılık, postkolonyalizm, postmarksizm vs. gibi kavramlar bununla ilişkilidir) özne yıkıcı ve çözücü yönelimi bu uzun tarihsel ve zengin geleneğe sahip mirası yıkmayı amaçlamaktadır. Yıkılan özne her bakımdan atıl hale gelecek ve kendisi, çevresi, koşulları ve olanakları karşısında egemenliğini yitirecektir. Bu bir adım sonra her şey mümkündür anlayışına götürecektir-ki bu en başta ahlaklılığın yıkımı anlamına gelecektir. Postmodern felsefenin öncelikli işlevi kısacası budur...
modernizme, “akıl” ile her şeyi çözümlemeye çalışan tavra, manevi değerleri reddeden anlayışına karşı çıkar. Postmodernizm arayış sürecidir. Postmodernizm, klasik roman kurgusunu altüst eder. Kuralsızlık bu edebiyatın temel özelliğidir.