bugün

sürekli dalga geçtiğim, böyle bir hastalık yok dediğim hastalık. yani zamanında öyleydi.

bir keresinde başıma geldi ve dünyanın en kötü hastalığından daha kötü olduğu kanısına vardım.

böyle bir hastalık vardır ve çok kötüdür. sakın dalga geçmeyin, sadece bir kereliğine başınıza gelse bile o 1-2 saat size 1-2 gün gibi gelir.

allah'ın sopası yok.
valla nerden başlasam bilemiyorum sözlük çok uzun yazıp insanların okurken sıkılmasını da istemiyorum ama son 3 aydır hayatımı zindan eden bu hastalıkla boğusuyorum.ilk kez bundan 2 sene önce bilgisayarın başında otururken bir anda kalbimin deyim yerindeyse boğazımda attığını hissettiğim olayla başladı.hemen ailemin yanına koştum ve ben ölüyorum demeye başladım,tüm vucudum titremeye başladı ardından hemen acil servise gittik ekg çekildim ve nabzımın 130 olduğunu söylediler.ben sedyede titriyordum ve tavandaki beyaz ışıklara bakıyordum,doktorlar ne yiyip içtiğimi,kalp rahatsızlığım olup olmadığını sordular.kalp rahatsızlığım yoktu ama o andan itibaren kalbimde bir şey olduğunu düşünmeye başladım.30 dk bekledikten sonra nabzım düşmeye başladı ve doktorlar eve yolladı.o gün eve giderken sanki yeniden doğmuş gibiydim ancak daha sonra olacaklardan habersizdim.o gece hem tedirgin hem de hayatımda yaşadığım bu ilk korkunç tecrübe ve ölüm korkusunun vermiş olduğu huzursuzluk ve yorgunlukla uyudum.ertesi 1 hafta takiben her gece saat 3 de sol kolumu havaya kaldırarak uyanmaya başlamıştım ve yine aynı çarpıntı olmuştu ve bacaklarım titriyordu.kafamda aynı anda binbir soru dolaşmaya başlıyor,ağzım kuruyor ve yine öleceğimi hissediyordum.1 hafta hergün aynı şey olunca babamla kardiyolojinin yolunu tuttuk.hastanede ekg,ekokardiyografi(eko),holter ve efor testleri yapıldı ve hepsinin sonucu temiz çıktı.daha sonra tanıdık bir kalp profuna daha gittik ve o da kalbimde bir şey olmadığını söyledi ve ben eve inanılmaz bir rahatlıkla ve yine yenide doğmuş gibi gittim.ertesi haftalarda arada çarpıntım olsa da kalbimde bir şey olmadığını bildiğim için takmamayı öğrendim.2 hafta sonra başım ağrımaya başladı,ilk başta geçer demememe rağmen bir türlü geçmedi şaşaklarımda şimşekler çakıyor beynime iğneler batıyordu sanki.bu seferde nörolojinin yolunu tuttuk ordan beyin ve boyun mr'ı istedi doktor.onları da yaptırdık be beynimin de sağlam olduğu anlaşıldı.aradan 2 ay geçtikten sonra bahar gelmişti ve bir sabah uyandığımda sanki daha önce hiç bunları yaşamamışım gibi hissettim dışarda içimi ısıtan sımsıcak güneş vardı ve bahar tüm güzelliğiyle etrafa yayılmıştı.haziranda öss'ye girecektim ve o da yaklaşmaya başlamıştı bir yandan kurtuldum sandığım hastalığın bitmesine seviniyordum bir yandan bu hastalık yüzünden sınava çalışamadığım aylara yanmaya başladım.(bu arada psikiyatıra da gitmiştim tabi bu arada ancak inanmamıştım hastalığımın bu olduğuna ve ilaçları kullanmadım)sınav günü geldiğinde çok rahattım pek bir şey bilmiyordum ama psikolojik olarak rahattım sınava girdim ve dershanede oturamadığım 3 saat 15 dakikanın sınavda nasıl geçtiğini anlamadım bile.yazın baya dinlendim ve sınav sonucu açıklandığında üniversiteye yerleştiğimi öğrendim ve çok mutlu oldum.üniversitenin ilk yılı ne çarpıntım oldu ne bir şey,geçtiğimiz yaz da aynı şekilde sıkıntım olmadı ancak bu yıl ekim ayında derste otururken eski dostum panik atak yeniden döndü hem de eskisinden daha güçlü bir şekilde.ilk günler takmasam da eskisinden daha sık olmaya başladığını fark edince hemen doktorlara koştum yine.2 ay evden hiç çıkmadım hastane ve acile gitmek hariç.abartısız 2 ayın 40 günü hastaneye gittim ve yeniden söylenen şey panik atak olduğumdu ve bu sefer hiç inanmıyordum tekrar 2 sene önceki tetkikler yapıldı bu sefer üstüne bir de kalp tomografisi(b.t anjiyografi) yapıldı ve onun da sonucu temiz çıktı.bu sene çarpıntıya eklenen şeyler çarpıntım olmasa da kalp sıkışması,kalbimin duracak gibi olması,baş dönmeleri,birebir bayılma hissi yaşamam ve vücudumun uyuşması.şuan psikiyatırın verdiği ilaçları da kullanıyorum ama pek fazla düzelmem olmadı.okula gitmeye başladım ama bugün yine gidemedim umarım bu sefer kurtulabilirim bu hastalıktan ve hayatıma eskisi gibi devam edebilirim.yazmayı unuttuğum birçok şey oldu ama özetle böyle sözlük yaşayan herkesin bir an önce atlatmasını yaşamayanlara hiç uğramamasını dilerim.
kesinlikle üstesinden gelinebilinen bir hastalık .biraz cesaret.
yasadıklarıma son eklenenlerin göz kararması,baş dönmesi,bayılacak gibi olma tüm vucudun uyuşması,yatarken bir dalganın üstünde gibi hissetme,ruhun çıkıyor hissi,beyin damarlarında hissedilen garip seyirmeler,şakaklarda ağrı,nefes almama rağmen alamama gibi hissetme,ayakta dururken düşecek bayılacak gibi olma gibi hayatımı ciddi anlamda kısıtlayan doktorların hepsi psikolojik dediği benim ise hala inanmakta güçlüğüm çektiğim 2 yıl rötarlı güzide hastalığım.
sözlükte zirvesini yapmak istediğim hastalık.ancak ben dahil tüm panik ataklıların toplu tasıma binme fobileri olduğundan kimse gelmeyeceği için zirvelerden soğutan hastalık.
okuduğum bir söyleşide, kanser hastası bir bayan, "kanserden bu kadar korkmuyorum" demiş. sebebi de nabzın 100'ün çok üstüne çıkması. bu durumda vucut kimyası bozuluyor, ölüm korkusu baskın biçimde zihni rahatsız ediyor. panik atak hastası bir arkadaşım, mavi tur'a çıkmış, yolda müthiş bir fırtına çıkmış teknede olanlar çığlık çığlığa bağrışıyorlarmış. bu arkadaşım da, oradakileri teskin ediyormuş. oradakiler, ya sen panik hastasısın niye korkmuyorsun dediklerin de, o da, "ortada benim vucudumla ilgili bir rahatsızlık yok ki" demiş.
ölüm korkusunu şiddetli bir şekilde yaşamaya sebep olan hastalıktır. öyle ki öleceğim diye uyumaktan korkulur. yolda yürürken tepede asılı levhalar kafama düşerde ölürüm diye korkulur. ölümün hiçte uzak ve zor olmadağı, her an olabilicek kadar basit ve güçlü bir şey olduğunu kavrayan ve bunu çok fazla düşünen insanlarda ortaya çıkabilir. kısacası yaşamaktan korkar hale getirir.
parmağın uyuşur kendini kalp krizi geçiriyor zannedersin .her şeyi felakete yorarsın ama herşeyi allah düşmanımın başına vermesin dediğim bi rahatsızlık.
Panik atak çok gürültülü ve şiddetli fiziksel belirtilere neden olmasına rağmen, örneğin şiddetli kalp atımları, ani yükselen ya da düşen kan basıncı vb. gibi, ilginç olarak hemen hiç bir fiziksel hasara ya da organik bir hastalığa neden olmaz. Bunun nedeni tam olarak bilinmemektedir ama tıbbi kayıtlar bunu göstermektedir. Panik nöbet nedeniyle ölmüş ya da panik bozukluk stresi nedeniyle intihar etmiş bir hastaya dair de hiçbir kayıt yoktur. Yine panik ataklı bireylerin en büyük korkularından biri olan aklını yitirme ya da delirme korkuları da geçersizdir. Çünkü hiç bir panik bozukluklu birey, daha ciddi bir psikiyatrik bozukluğa, örneğin şizofreni vb. gibi, sürüklenmez. Aslında bu yönüyle insanı oldukca sağlıklı tutan bir hastalıktır. Ayrıca bir çok panik ataklı birey, panik nöbet geçirme korkusuyla, sigarayı, içkiyi ya da tuzu şekeri kestiğinden, sık tıbbi tahlil yaptırdıklarından dolayı oldukça sağlıklı ve uzun bir ömür yaşama şansına sahip olur. Ancak hastalığın psikososyal zararı büyüktür.

Panik bozukluk, kişinin psikolojik kurgusuna yerleşmeye başladığı andan itibaren bir çok davranış ve tutumu etkiler. Bir çok kişi panik atak olduktan sonra kendini eskisi kadar iradeli ve güçlü hissetmediğini, argo bir deyimle ' çaptan düştüğünü ' söyler. Bu hastalarda, artan korkuları ve öfkeye karşı zayıflık nedeniyle, çabuk kaçınma, çabuk tepki gösterme sonra da kendini suçlama ya da pişmanlık geliştirme gibi davranış ve düşünce dizinleri ortaya çıkabilir. Bu değişiklikler özellikle yakınları ile ilişkisine olumsuz yansır. Kaçınmalar gelişmeye başladığı zaman ise kişinin hayat alanı daralır, genel işlevselliği azalır ve kendine güveni düşer. Gelişen fobileri nedeniyle örneğin toplantı fobisi, topluluk önünde konuşma fobisi ya da uçak fobisi gibi, bir çok kişinin iş performansı olumsuz etkilenmeye başlar. Panik atak kronikleştikçe kişinin iradesini ve güvenini zedeleyici etkisi belirginleşir, farklılaşmışlık duyguları, yalnızlık duyguları kuvvetlenebilir ve depresyona sürüklenme ihtimali artabilir. Bir çok kişi kronik panik atağı nedeniyle çapının altındaki hedeflere razı olma, kendinden daha yetersiz insanlara muhtaç olma ya da etkisi altına girme gibi dramatik durumlara düşebilir. Sonuç olarak, panik bozukluk uzun süre yaşandıkça kişinin hayatını kendi rengine boyamaya başlayabilir.
son bir senedir hayatımı zorlaştıran boğuştuğum hastalık. her an ölüm korkusu , şimdi ölüceğim diye kalbının hızlı çarpması, baş dönmesi, ellerin buz kesmesi, anlatılmaz yaşanır allah kimsenin başına vermesin.
panik atağı, dsm 4 tanı ölçütletlerinden en az 4 belirtinin bulunduğu durumdur.

PANiK ATAĞI, DSM 4 TANI ÖLÇÜTLERi
1. Çarpıntı kalp atımlarının duyumsama ya da kalp hızında artma olması
2. terleme
3. titreme yada sarsılma
4. nefes darlığı ya da boğulur gibi olma duyumları
5. soluğun kesilmesi
6. gögüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı hissi
7. bulantı ya da karın ağrısı
8. baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma
9. derealizasyon (gerçek dışılık duyguları ) ya da depersonazisyon (benliğinden ayrılmış olma)
10. kontrolu kaybedeceği yada çıldıracagı korkusu
11. ölüm korkusu
12. paresteziler (uyuşma ya da karıncalanma duyumları)
13. üşüme, ürperme ya da ateş basmaları
çağımızın popüler hastalığı.ne zaman nerede geleceğini kestiremediğiniz geldiğinde sanki ölüyormuş hissi yaşadığınız garip bir hastalıktır.yaşamayanların bilemeyeceği büyük ızdıraplar çekerler.panik atak geldiğinde yapılması gereken şey derin derin nefes almak ve aslında bunun birazdan geçeceğini,rahatlayacağını kişinin kendine hatırlatması insanı daha çabuk ataktan kurtarabilir.ben böyle yapıyorum bir nebze olsun insanı rahatlatıyor.
cipralex güzel bir ilaçtır denenmeli iş ciddi boyutlara ulaşmadan.
çok çok vefalıdır kendileri. başınız mı sıkıştı, hayatınızda birşeyler kötü mü gidiyor hemen ziyaretinize gelir kendileri. unutmak istenilen dosttur, kendini asla unutturmaz. kaçmak sadece işleri zorlaştırır.
Depresyon ve bipolar bozukluk sorunları ile uğraşırken gün itibariyle yaşamaya başladığım hastalıktır...

Bugün küçük bir operasyon geçirdim. Yanağımda daha önceden aldırmış olduğum ama sonra tekrar çıkan 1 cm boyundaki yağ bezesini aldırmak için bir hastanenin plastik cerrahi bölümünden ameliyat ayarladım. Ve bugün saat 13:30 da ameliyat olmak için hastaneye gittim. içerideki hastanın ameliyatının uzun sürmesi sebebiyle saat 16:00 gibi ameliyata girebildim. Küçük bir operasyon olduğu için yürüyerek gidiyordum. Sonra ameliyat masasını gördüm. içim içimi kemirmeye başladı. Zaten önceki hastalıklarım sebebiyle aldığım ilaçların etkisiyle tir tir titreyen ellerim rahatsız edecek şekilde titremeye başladı. Masaya uzandım. Önce ağzımı yüzümü o tadı iğrenç olan temizleme ilacıyla temizlediler. Sinirden açmamam gereken gözlerimi açtım. Gözlerim Yanmaya başladı. Bu arada ben rahat kalmaya çalışıyordum. Ve doktor benden anestezi yapabilmek için dilimle yağ bezesini dışarı itmemi istedi. Sakin kalmaya çalışarak ittim. Yağ bezesinin altına ilacı verdi. Suratım yavaş yavaş uyuşurken benim titremelerim dışarıdan farkedilecek kadar şiddetlendi. Sık sık ve zor nefes almaya başladım. Kalbimin sesi kulaklarımı zonklatmaya başladı. Soğuk bir terin her tarafımı sardığını hissettim. Ayaklarımın kasıldığını ve sağ bacağıma kramp girdiğini hissettim. Ve daha fazla panik oldum. Sıkmam için metal bir levha verdiler. Onu göğsüme bastırıp gözlerimi kapattım. Ancak ağladığımı farkettim. Doktorun ve hemşirelerin rahatlatmak için söylediklerini düşündüm. Sonra doktor ameliyat yapmaktan vazgeçtiğini söyledi. Kendimi kontrol altına almaya çalışarak yavaş ve derin nefes almaya çalıştım. Sonra doktora iyi olduğumu söyledim gözlerimi sıkıca kapatıp en sevdiğim şarkıyı zihnimde çaldım defalarca. Gözyaşlarım gözlerimi yakmaya başladı. doktor da suratımı kesmiş yavaşça yağ dokusunu çıkarıp hemşirelere ameliyat ayrıntılarını anlattı. Ona odaklanmamaya çalıştım ancak makasın sesi sürekli içimi dışıma çekercesine canımı acıtmaya başladı. 5 veya 10 dakika içinde operasyon bitip te suratımı dikmeye başladıklarında hiç acı hissetmememe rağmen ben iyice kontrolden çıktım. Kollarımdan tuttular. bir şekilde kendimi sıkarak operasyonu bitirdim. Kendilerini daha önceden psikolojik rahatsızlıklarımla ilgili uyardığım için doktor ve hemşireler de zorlansalar da işlerini yaptılar. Dışarı çıktığımda annem ağlamaya başladı. Suratımın mosmor olduğunu gözlerimin kan çanağı olduğunu söylüyordu. Sanırım böyle bir belirtisi bulunuyor.
gün içinde yaşamaya o kadar çok alıştım ki artık geldiğinde eskisi gibi olmuyorum. kalabalık bir ortamdayken istenilmeyen bir durum olduğunda hemencecik yanında biter (bu durum kimseyle konuşmak istemediğin bir anda pat diye önüne çıkan eski bir tanıdıkta olabilir, iş yerinde huysuz bir müşteri yada sorun çıkaran bir velet) sakin kalırım kendime güveniyorumlar etkilemez bunu. tavsiye isteyenlere söyleyebileceğim tek şey panik en üst noktaya ulaştığında ya soğuk suyu küçük adımlarla yawaş yawaş için yada yanlız olabileceğiniz havadar bi yerede derin ve yawaş nefesler alın. emin olun iyi geliyor.yavaş yavaş bittiğini hissediyorum ama garantisi yok işte.tam bitti artık yok derken geri gelebilen bir hadise.

not:gerçek panikatak hastasıyım.öyle ''bende kesin panikatak var abi yaa'' değildir.götüm den uydurmuyorum. depresan kullanmak kimine iyi geliyor kimine kötü doktorumun verdiği ilaçlar bende istediğim sonuçları vermedi. kendide söyledi zaten. ve asıl önemlisi böyle bir şüpheniz varsa kesinlikle ilk başta bir nörolog a sonrada psikolog/psikiyatr neyse işte ona gidilmesinde fayda var.

birde pasiflora ilginç bir şekilde bazen etki edip önüne geçebiliyor bazen hiç tıklamıyor. ben çok nadir içiyorum.

daha etkili ve tecrübeli yazarlar var ise tavsiyelerini esirgemezlerse sevinirim.
iğrenç bir meret. yoga ve meditasyon iyi gelir, bir de pasiflora ya da xanax.
en önemlisi sosyal hayat. çok yalnız hissedince daha çok başa gelir.
panik atak yaşayan bir arkadaşımın arkadaşı, arkadaşımın doktoruna, nedir bu hastalık diye sorduğunda doktor: "siki taşşağına denk
olanlarda olan bir hastalıktır" demiş. gerçekten, arkadaşım çok zengin.

not: bu olayı, bayanların olduğu kibar ortamlarda anlatırken, " saçı kulağına denk olanlarda" diye değiştiriyorum.
zordur. insan kalp krizinden gidiyorum zanneder.son duasını falan etmeye başlar. yaşayan bilir, anlatmakla olmaz.
depresyondan farkı, hastanın ölümle ilgili düşünceleridir. panik atak geçiren kimse ölümden aşırı derecede korkar; depresyondaki bir hasta ise ölümü bir kaçış, bir ferahlama vasıtası olarak görebilir.
sanıldığı gibi nedeni ruhsal olmayan, tamamen biyokimyasal nedenlere bağlı olarak gelişen,beslenme ve yaşam şekli ile alakalı olan sendromdur..

panik atağın ana nedeni reaktif hipoglisemidir..aslında panik atak sandığınız şey reaktif hipoglisemidir..

unlu-şekerli ve glisemik indeksi yüksek gıdalar kan şekerini hızla yükseltirler..metabolizma bu durumu dengelemek için pankreastan insülin salgılamaya başlar..

hızla kana verilen insülin,süratle kan şekerini kontrol değerine çeker..bazen kontrol değerinin de aşağısına iner bu düzey..hipoglisemi meydana gelir..

işte insülin etkisi ile ''yüksek olan kan şekerinin aniden çakılması'' sonucu ''kortizol ve adrenalin sentezinin artması ; dopamin-serotonin-noradrenalin dengesinin bozulmasıu'' neticesinde ortaya çıkan ''reaktif hipoglisemi durumuna'' panik atak denir..

nedeni tamamen fizikseldir..unsuz,şekersiz sağlıklı bir diyet ve spor ile ilaca gerek kalmadan ortadan kalkar..

ancak reaktif hipoglisemi anında yaşanan yoğun korku ve endişe durumu unutulamayabilir..özellikle kadın ve çocuklar daha fazla etkilenir bu durumdan..bu yüzden bir tür ''panik atak beklentisi'' oluşabilir..işte bu beklenti birçok kişiyi asıl huzursuz eden nedendir..

unsuz-şekersiz sağlıklı bir beslenme ve spor ile reaktif hipoglisemi bir daha oluşmayacağı için panik atak bir daha yaşanmayacaktır ancak panik atağın kötü anısını herkes unutamayabilir ve sırf bunun için bazı kişilerin psikoterapiden yararlanmasında fayda olabilir..( psikolojik etkili ilaç kullanmamak sureti ile )

panik atak sorunu yaşayanlara taş devri diyetini şiddetle tavsiye ederim..
bilindiği üzere kaygı nöbetidir. her şey yolunda gitse bile her an bir şey olacak, yolunda giden tüm detaylar ters gelecekmiş gibi gelir ve günü , anı zehir eder size. etrafınızdakileri de davranış bozuklukları ile şoktan şoka sokarsınız.
2.5 senedir bununla yaşıyorum inat ettim doktora gitmemek ve ilaç kullanmamak için. haa yendin mi derseniz tabi ki de hayır hatta anca anca kendi kendime telkin edebilmeye başladım. daha fazla dayanabilir miyim bilmiyorum tek bildiğim bir an önce kurtulmak istediğimdir.

eksileyen arkadaşım yaşadığımı beğenmedin ondan mı eksi oy verdin anlamadım??

edit: iğrenç bir hastalık olmasının yanında yenilmeyecek bir şey değildir. her ne kadar işimi sırf bu yüzden kaybetsem de şimdiki durumum sağlığım açısından çok iyi. çok yol katettim bununla ilgili. şuan yeni başlangıçlar arifesindeyim. her kışın sonu muhakkak bahardır. yeter ki sabredip yenmek için kendinize inanın.
pandik atak olarak telaffuz etmekten vazgeçemediğim beter bir hastalıkmış.*
panik atak denilen şey aslında bir hastalık değil panik bozukluk adı verilen hastalığın parçasıdır. ha şimdi öldüm, ha şimdi ölüyorum demen de gerekmez illa ayrıca. büyük bir kısmı böyleymiş evet ama temel problemlerden biri de atak anlarında dürtü kontrolünü kaybetmektir. cinnet anı dersek yaşayanlar ne demek olduğunu gayet iyi bilir, çıldırmak üzere olan bünyenin ya kendime şunu yaparsam ya etrafımdakilere bunu yaparsam diye kendini yiyip bitirdiği andır.

hızlı ve yüzeyel nefes alırsın o anlarda. zararlı olduğunu bilsen bile derin ve sakin nefesleri asla beceremezsin. aldığın oksijeni sanki ciğerlerine değil de aldığın gibi dışarı veriyormuş gibi hissedersin. daha fazla nefes almak istersin, daha da fazla nefessiz kalırsın. işte o cinnet anında aklından milyon tane düşünce geçer. her birini yapmamak adına her dakikanın her saniyesinde kendine, bedenine hakim olmak zorunda kalırsın. kendini tutamayacağın bir saniye bile dönüşsüz sonuçlara yol açabilir çünkü. o kadar yorucudur ki bu.. her saniye o cinnetle savaşmak. ve o kadar korkutucudur ki.. ya olur da bir saniyeliğine kendime hakim olamazsam düşüncesi. duvarlar üzerine üzerine çöker sanki, hayattan kopar gidersin, sanki o gözler senin değilmiş de bir sinema ekranından bakıyormuşcasına soyut gelmeye başlar her şey. ağlamaya başlar, kurtulmak istersin, bitsin gitsin, her şey sona ersin o anı yaşamaktansa.. ama tabi nolursa olsun güçlü durmak, o anın geçeceğine inandırmak lazım kendini bir yerde. yoksa hoş olmayan şeylerden son anda dönebilir, hatırladıkça da daha bir panikleyebilir insan. mideye indirmek üzere kapağını açtığı bir kutu antidepresanı son anda koşa koşa çöpe atmak da dahil buna..
yaşamayanın anlamayacağı, beynin bize oynadığı bir oyun.