bugün

manyaktır. içinden geleni söyler. içinden diline gelen, kimleri rahatsız edecek diye düşünmez.
can yücel den sonra, ağzına küfür en çok yakışan insandır.
geçmişinden korkmaz.
bir dönem islami kesimde yer alıp, 12 eylül sonrası sola meyletmesini eleştirenlere şu fıkrayla yanıt verir. daha doğrusu kendi durumunu açıklar.
ingilizler, irlandalıları sevmez ve sürekli onları aşağılarlarmış. bir gün irlanda lı bir fahişe intihar eder. bıraktığı intihar mektubu kısadır.
intihar ediyorum çünkü, ingiliz meslektaşlarımın bu işi parayla yaptığını öğrendim.
taraflı ve önyargılı da olabilse kimi zaman o anadoludur,karadenizdir, içinden geldiğini delice bir coşkunlukla dile getirir, kendinden geçer ,bazı zamanlar adeta bir terapi gibidir bu adamı dinlemek.
(bkz: ihtiyar kemancı)
(bkz: arkası karanlık ağaçlar)
(bkz: bu çağın soylusu)
(bkz: dün korkusu)
(bkz: modern çağın canileri)
(bkz: ofli hoca)
(bkz: kompile hikayeler)
(bkz: memleket hikayeleri)
(bkz: edebiyat derslerine giriş)
(bkz: karanlığa okunan ezanlar)
savundugu tezi en ileri derecede argumante edebilme yeteneginin verdigi hayranlik duygusu.
allah`tan baska kimseye hesap vermek zorunda olmadigini bilmek, bu nedenlerin basinda gelir. kimseye eyvallahi olmayan ve sadece ulke cikarlari icin dil doken bir yazardir. her kelimesinde vatanina duydugu aski gorebiliriz. katilmadigim fikirleri olmakla birlikte kendisine saygim sonsuzdur.
cesurdur, belgelerle konuşur, acaba başıma bi iş gelir mi korkusu yoktur, yeri geldiği zaman, sisteminde yanlışı olan veya daha sonraları kişiler ve kurumlar tarafından hatalandırılan ideolojileri de eleştirebilmektedir.
nihat genç i sevmeme nedenlerinden habersiz olmak.
ülkeyi sevmeye
vatanı sevmeye
milleti sevmeye
vatan satanlara minnet edenleri sevmemeye
haksızın karşısında durmaya
yolsuzluğun önüne siper olmaya eşdeğer bir sevgidir.
(bkz: çıkarsızdır).
(bkz: soğuk sabun)
cesur olmasıdır. Kalem kılıçtan üstündür sözünün modern zamanlardaki temsilcisi olmasındandır. Anlama özürlüler ne kadar onun söylemlerini kendi küçük beyinlerinin aldığı kadarı ile algılasa da, aslında tek yaptığı gücü olup bunu kullanamayan milletini uyandırmaya çalışmaktır. Öğütleri de böyledir. Gücün olsa da hoşgöründen bir şey kaybetme demektedir. Bazıları onu komünist sayar. Türk'e mecbur bu topraklarda herkesi kardeşin gibi bil der. Kardeşlik duydu mu, halkların kardeşliğinden başka bir şey anlamayan beyinlerden daha fazlası beklenmez elbette. Askerliğin olması gerekenini peygamber ocağıdır demesi sebebiyle onu kendine yakın gören demokrat dinciler, hükümetin kaypaklığını gördükçe eleştirmesine, küfretmesine hışımla karşı çıkarlar. Niye sanki çıkarları zedelenmiştir ya.
Galiyev'i anlamak gibidir onu anlamak, iki yanlıştan bir doğru çıkarmak gibidir. Hoş o bir de Türk'ü katar diline, ruhuna, sözüne, o sebeple daha da bir sevilir.
Büyük milletin delisidir, doğru söz edenidir ve dinlenmeyenidir. Lakin çağdaş dedem korkuttan öğrenecek çok şeyi vardır yeni nesillerin.
Şahsen tanıdığım için ayrıca severim bu abimi, emin olun yakından tanısanız daha cevval sözlerini duyarsınız, seviyorsanız daha çok seversiniz.
Tüm bunlar onu sevmek için denizdeki kum tanesi misali sebepler kalsa da. Sevilecektir.
kendim gibi görmemdir. dürüstlüğüne inandığım kitaplarını okuduğum , sabahlara kadar dinleyebilincek biridir. onun gibiler daha çok olsa da insanlar aydınlansa...
--spoiler--
mevzu şöyle , bir gün simit tezgahında kızlara ' abla şönizli mi verelim rödizli mi' diye espri yapmış . sonra lafa girip ben simitçi değilim, idare müdürüyüm, diye kendini takdim edip , kızları odasına davet etmiş ...

işlerin yoğunluğundan birçok şeyi açık, seçik düşünecek halim yok , ama aklımda bir yığın soru duruyor, şükrü güzel bir çocuk değil, parası yok , parıltılı, şaşırtıcı hiçbir tarafı yok, bu çocukta ne buluyorlar ... içimden 'kıskanma oğlanı' dedim . stendal'ın bir lafı sanırım, 'bir kadını eğlendirin, ona sahip olursunuz', cümlesi geçti, hayatta kimi eğlendirdik ki ... ve şükrü'ye ' küçük kaçamaklarını burda kimse duymasın , yoksa bizimkiler seni asansör boşluğuna atar, üstünede asansörü düşürürler, karışmam' diye tembih ettim .. şükrü'ye kıyak çekip, koruyup, kol kanat çekerek, eski günlerimin suçluluğunu üstümden atıyorum . üniversiteli gençler ziyaretimize geliyor bir sürü soru soruyorlar ... sükrü'yü çağırıyorum, şükrü gel, gösteriyorum, hadi git şükrü . ardından; 'bakın bu aradaşınız köyünden gelmiş saf bir köylü çocuğu idi, azmetti , çalıştı, şimdi şu koca müessesenin herşeyi. o olmazsa, burda herşey birbirine karışır '...

hayat, fikirler, teoriler , hayaller , şiirler , dergiler , ideolojik kapışmalarla sürüp gidiyor, günler su gibi akıyor. insan kalbini meslek edinmiş bir genç edebiyatçı olarak, şükrü'yü her gördüğümde içimden incecik bir dal kırılıyor. kalbimden bal , kaymak akar, şükrü'nün ölünceye kadar boynuna sarılmak istiyorum . artık aramızda hiçbir mesafe yok , herşeyimiz, şenlik , gürültü , patırtı , tantana içinde, zevkle geçiyor !

bir gün beklenmedik şekilde, apartmanın kapıcısı geldi, apartmanın tümü işyeri olduğu için başka semtte kalıyor ! 'nihat bey, siz geceleri burda neler oluyor biliyor musunuz, giren çıkan belli değil ' ... 'neee' .. ' nihat bey sokakta ne kadar orospu var, gece ondan sonra burda , asansör bir aşağı bir yukarı !' ...

' başka kata çıkıyor olmasınlar' , 'yalnız sizin ışıklar yanıyor, apartmanın anahtarı, simit tezgahını erkenden çıkartacağım diye yalnız şükrü de ' inanmadım mümkün değil . adamı bir güzel azarladım, sen burayı , bizi ne sanıyorsun , gel bak birazdan burda toplu namaz kılınır, ağzından çıkanı kulağın duysun ' ...

kapıcı, ' tamam kardeşim , yönetici sizinle görüşecek ' deyip çıktı .

o gece gizlice büroya geldim , kadehler, şaraplar, çoraplar , kalın paltolu sert ve pis adamlar, yarı sarhoş kadınların biri tuvalette, diğeri asansörde... kızılay'da geceleri iş tutan iki orospuyla anlaşıp , bizim büroyu kiralatmış !
--spoiler--

--spoiler--
mısır'da bir grup aydınla doğu neresidir diye tartışıyorduk.
coğrafik sınırlar, tarihi sınırlar, teolojik sınırlar, truva'dan mı başlar kudüs'ten mi,
yoksa sınırlar aydınlanma çağıyla mı belirlendi, sanayi toplumunun dışında kalanlar mıdır
yoksa ...? tartışma herkesin kafasını karıştırdı ve gülüşmelerle galiba doğu diye bir yer
yoktur denilmeye başlandı.

söz isteyip ayağa kalktım: batı'nın bombaları nereye düşüyorsa doğu orasıdır deyip yerime oturdum. benden sonra söz alanlar evet galiba doğu diye bir yer var deyip lafa girdiler.
evet, ne tarih ne coğrafya, ne din,ne sanayileşme. doğu'nun yerini bize gösteren ve öğreten batı'nın bitmeyen saldırıları ve bombalarıdır .
--spoiler--

--spoiler--
nasreddin hoca eşeğe ter binmiş diye başlar ya fıkra .. bu eşeğe ter binme hikayesini anlayamadım fazla . nedir bunun esprisi diye çok zamanım geçti, yalan yanlış yazılar da yazdım. sonra arap tarihini okurken orada da bu fıkrayı buldum .

orada şöyle bu fıkra ;

nasreddin hoca'ya , ' hocam sen eşeğe niye ters biniyorsun ? diye sormuşlar . hoca da ' ben her gün pazara gitmek istiyorum, benim eşek de tarlaya gitmek istiyor ' yanıtını vermiş .
--spoiler--
Alayına isyan bir karadeniz çoçuğu, sert uslubuna ve bel altı yazmasına rağmen aşırı duygusal
utangaç her daim muhalif bir halk çocuğu...