bugün

ne kadar defalarca boğazımıza kaçsa da vazgeçilemeyendir. çocukluğumuzun değişmezi.
muhteşem lezette olmakla birlikte soyu tükenen yiyeceklerden.
vaktiyle talebi gören mahalle bakkalının tezgahından eksik etmediği; küçük poşetlerde satılan toz gıda, sivri zekalık örneği olarak içine toz şeker katar öyle yerdik.
Talkan'da denir benim bildiğim kadarıyla.
dandik bir şey afedersin.
ulan leblebi ne ki tozu ne olsun
böyle bir havalar bi pozlar biz çocukken yerdik üstad'çılıklar falan.
her aklıma gelişinde beni maziye götüren, her an boğulma tehlikesiyle karşı karşıya kalındığı halde vazgeçilemeyen yiyecek. içinden minik oyuncaklar çıkardı bi de bunların. bi de pipetleri olurdu. * öhö öhöhöhööhöhö sesleriyle biterdi. hey gidi günler hey.
nefret ettiğim hede.
ulan ne leblebi tozuymuş bir bitmediniz amk.swf yazasım geliyor şerefsizim.
yok okul sonrası bakkaldan almalar yok bilmem ne demeye çalışmalar. of tamam anladık amına koyim.
çocukluğun bağımlılık yapan maddesi

sekiz yaşımdayın.havada ki nemin caddeleri boğduğu bi temmuz akşamı.dakikalar boyunca tavanda dönen pervaneye bakıyorum.üzerimde düğmeleri iliklenmemiş bi gömlek.içim sıkılıyor.birden telefon çaldı."seni bekliyoruz.hadi."sırlarının yarısı dökülmüş aynada, zar zor saçlarımı geriye yatırıyorum.ruganlarımı giyip, kendimi 65 model impala'nın içine atıyorum.bu gece bizim gecemiz.
alt katında el arabalarının, kürek ve malaların olduğu terk edilmiş inşaatın kapısından girerken burnuma kesif sidik kokusu geliyor.önümde duran iki çam yarması zenciyle üst kata çıkıyoruz.kulağında ki kulaklığa bir şeyler fısıltadıktan sonra, arka masaya gitmemi söylüyor.pistte ki birbirine karışmış insan yumağını hızla yarıp, bizimkilerin olduğu masaya varıyorum.piç ali, birinci sınıftan arkadaşım taner, imamın oğlu ömer.haftanın belli günleri sadece bu iş için buluşmamıza rağmen, hayatta birbirimize güvenmekten başka seçeneğimiz yok.
müziğin sesinden, kendi seslerimizi duyamıyoruz.kendinden geçmiş koreli iş adamları, tayvanlı onlarca konsamatrist, ardarda yanıp sönen disko ışıklarında sadece dişlerini görebildiğim afrikalı dansçılar.iki mexikalı taşıyıcı masamıza oturuyor.bozuk aksanlarıyla ingilizce bir kaç cümle fısıldadılar, taner'e.onlarla el sıkışmamızı söyledi.bunlar şimdilik dostlarımız.
montunun altına sakladığı özensiz kese kağıdını kucağına bıraktı ömer'in.aramızda leblebi tozundan en iyi anlayan oydu.belinden çıkarttığı gümüş işlemeli bıçağıyla, ufak bi çentik açtı torbada.serçe parmağını iki kez daldırıp, tozu dişlerine, damaklarına sürüyor.taşıyıcılar merakla yüzüne bakıyor.kendinden emin bi şekilde "bu zamanda birinci sınıf çorum malı bulmak gerçekten zor.beyler.sizi kutlarım.iyi bir iş çıkartmışsınız."mexikalılar tebessüm ediyor.tecrübelerim beni yanıltmaz.bu övgü, kafalarında ki fiyatı iki katına çıkartıp, pazarlığa öyle başlayacakları anlamını taşır.onların bu hamlesini kesmek için tekrar lafa başlıyor."ancak nişasta oranı gereğinden fazla."
kese kağıdına sarılmış onaltı paket leblebi tozunu onbin gibi bi paraya almayı başarıyoruz.bu alış-verişten onlarda memnun kaldıklarını belirtmek için hediye olarak yanında üç paket kıvam arttırıcı toz şeker veriyorlar.dikkat çekmemek için biraz daha kalmamız gerekiyor.sekiz yaşındayım ve yarım saatliğinede olsa buram buram baharat, tütsü ve ter kokan bi hintli partnerle eğleniyormuş gibi gözükmem lazım.müziğin ritmine bırakıyoruz kendimizi.umarsızca..
kolumdan tutup çekip alıyor beni adını dahi hatırlayamayacağım iki bangledeşlinin kollarından ali."hadi!" diyor."gitmeliyiz.birazdan baskın var!"hızla iniyoruz merdivenleri.taner'in 78 model manda kasa bisikletine biniyoruz.diğer ikisi benim impala'ya.var gücümüzle oradan ayrılmamız lazım.ona kenara çekmesini söylüyorum.fiyaka yapmanın zamanı değil.teker ile çamurluğun arasına sıkıştırdığı ezilmiş pet şişeyi söküp alıyorum yerinden.bas gaza.
imamın oğlu ömer'in evinde alıyoruz soluğu.halıfilex kaplı merdivenleri hızla geçip terasa çıkıyoruz.elektriğin, duvarlarda sıvasının olmadığı, sadece kaçak güvercin ticareti için kullandığı ofisiydi burası.yayları kırılmış üçlü kanepeye atıyoruz kendimizi.önümüzdeki sehpaya döküyorum tozları.kredi kartıyla çentikler atıyorum üstüne.taner pipetleri getiriyor.bu gece şanslıyız çocuklar.toz şekerimiz de var.başlıyoruz çekmeye.kendimizden geçiyoruz.hepimiz buradayız.hepimiz farklı alemlere.damarlarımızda dolaşıyor tüm kahpeliğiyle leblebi tozu.şişede ki son fruko'yu fondip yapıyorum.sekiz yaşındayım.boğazıma kadar turbo sakızlardan çıkan araba resimlerine, sıktırınca su fışkırtan şaka yüzüklerine batmışım.
sabah iniltiye uyanıyorum.taner altın vuruş yapmış.leblebi tozu kaplı dudaklarıyla "yusuf, yusuf" demeye çalışıyor.bi çırpıda fırladım yerimden."lanet olsun, sus!"kendini ölümün şevkatli kollarına bırakırken iki kelime fısıldıyor kulaklarıma."yuffuf, yufuf.."
bakkaldan çıkmak üzereyken artan 5 kuruşlarla bunlardan alır, ağzımıza atar, sonra böğürürdük. çocuktuk falan ama güzeldi, oydu eğlencemiz, şimdi ki gibi embesil yetişmemiştik.
hepsini agzına tıkıştırdıgın anda birisinin bir espri patlatmasıyla küçük çapta bir facia yaratabilecek lezzetli ve ilkokul hatırlatan yiyecek.
bi keçi boku değildir. cino'yu da unutmamak gerek.
i love you yumiyum.
iri taneli ve bol şekerlisi makbul olan nostaljik yiyecek.
küçükken eğlenerek yediğimiz hatta içimize çektiğimiz nohut tozu.
(bkz: 19 yaşındaki insanın leblebi tozu geyiği yapması)
Çocukluğumuzun vazgeçilmez eglenceleri arasında yer alan uzun bir çubuğun içindeki sarı toz, dahası arkadaşınla leblebi tozu yerken hadi konuş ne olur demektir "Leblebi tozu".
çocukluk zamanım da , şunu hüpletmek için harcadığım enerjiyi başka hiçbir şeye harcamadım. ama onun kadar eğlenceli başka bir şey de yoktu. olsa da yesek. *
turk kahvesinin icine koyuldugunu ogrendigim toz. *
(bkz: laptop tozu)
çocukluktur. okula giderken alınırdı, bazen küçük not defteri çıkardı şansınız var ise.
sevilendir. bakkaldan aldıklarım az gelirdi evde yapmaya çalışırdım küçükken leblebileri dövüp. on numara da olurdu şekerini koyunca. bol bol ye mis.
An itibariyle, leblebi helvası yapılıyor o tozdan. Lezzetli de oluyor.
ortamda muhabbet bittiği anda imdada yetişendir.

+bi leblebi tozu vardı ya ne yerdik ahaha hey gidi günler.

bak işte muhabbet edecek konu açıldı.
ah çocukluğum ah arkadaşlar arasında bi muhabbette adı geçti sevmeyen yokmuş keratayi.
kısa dondurma külahları içinde satılırdı 70'lerin sonlarında. Yenebilen ancak ne olduğu bilinmeyen bir karışımla kapatılırdı o külahlar. içlerinden küçük naylon figürler v.s. Çıkardı. Kervan sakızı, elvan gazozu ve emzikli şekerle birlikte bakkaldan en çok alınan şeylerdendi.