bugün

nicolas cage in oynamış olduğu en iyi filmidir. izlerken hüzünlendirir ve evde alkol aratır. Tavsiye edebilirim.
Yazar olan Ben Anderson'ı karısı, Ben'i oğlunu da yanına alarak terk ediyor. Bu nedenle Ben kendini içkiye vuruyor. iyice herşeyden soyutlanıyor. Barlardaki kadınlarla sex yapmak istediği için başı belaya giriyor. Kovulduğunda ise Las Vegas'a taşınıp herşeyi geride bırakmaya karar veriyor. Ölümüne içki içmeye devam ediyor ve Las Vegas'ta Sara adında, Ben gibi problemleri olan bir fahişeyle tanışıyor.

Nicholas Cage'in ilk kez Oscar aldığı bu filmde, Mike Figgis, ölümcül derecede alkolik olmanın nelere yol açabileceğini seyirciye sunuyor. Cage ve Shue'nun müthiş uyumu filmi unutulmaz kılıyor.
alkolik bir adamı anlatan film. hayatımda izlediğim en psikolojik filmdi. neden böyle olduğunu bilmiyorum, filmin de bir şeyi yok aslında. filmi bitiremedim sonunu bilmiyorum son 20 dksı falan kaldı ama çok etkiledi muhtemelen sonunu asla bilemeyeceğim çünkü asla izlemeyeceğim. gerçekten çok rahatsızlık verdi.
abi bu filmin kritiği bi bunun gibi daha roman yazılarak ancak yapılır, bende de öyle bi sinema yetkinliği yok.

ama şunu söyleyebilirim ki bu filmin içinde geçen aşk galiba gerçek aşk. daha romantik bi film izlemedim ben.

--spoiler--
romantizmin yeriniyse çok hızlı bir biçimde hayatın gerçekleri alıyor olaylar dizisi halinde.

ne yalan söyleyeyim... ben kendini sorgulayıp akşamdan akşama 2 duble safhasına geçsin diye çok istedim izlerken ama öyle olmadı.

ona da çok acıdım ama sera'ya sanki biraz daha fazla acıdım. çünkü iş bi yerden sonra bu kadar zor bi ilişkinin devam etmesi için sadece sera'nın fedakarlık yapmasıyla devam etti ve sonucunda asla haketmediği şeyler yaşadı.

ama tabi dediğim gibi, burda su testileri su yolunda kırılmalı düşüncesi var. ki bu realiteyi arttıran bir bakışıydı senaristin. yalan yok.

yani garipsemiyorum belki ama hayat neden böyle diye de sormadan edemiyor insan işte... *.
--spoiler--

herkesin izlemesi gereken ama herkesin kolay kolay izleyemeyeceği bir filmdi.

bu açıdan otomatik portakal'a çok benziyordu. muhtemelen onun gibi bunu da bir daha izlememek için özel çaba sarfedeceğim.

ayrıca sting muhteşem olmuş. aslında müzikler genelde muhteşem.
(bkz: ne içtik be ya)
Aktörlük dersi verir nicolas Cage. Filmdeki o umutsuzluk ve hüzün çok derin düşüncelere sevk ediyor insanı bazen.
iki kaybetmiş insanın birbirini tesadüfen bulmasını konu alan film. eğlenceli gözüküp, melankolinin dibine vurur.
sera'nın neden fahişelik yaptığını öğrenemediğim ancak ben'in tramvasının ''ben onun babasıyım, ben onun babasıyım'' sözleriyle anladım trajedi.

mücadele etmek yerine pes eden bir adam ben. eşiyle neden ayrıldılar ? ucu kapalı.. evladından ayrı kalmasının nedeni alkol sorunu mu? ucu kapalı. ailesini bi şekilde kaybeden bir adam ben. vazgeçilmiş bir adam.

yaşayarak yavaş yavaş ölmektense, yudum yudum ölerek yaşamayı tercih edip ölen bir adam ben. neden alkolik olduğunu hatırlayamacak kadar alkolik olan biri ben.

bana göre filmde gerçek aşk değil gerçek çaresizlik işlenmiştir. fahişe sera'ya bir fahişe gibi değil, bir kadın ve bir insan gibi davranan, hissettiren ben ile kabul edilmeyen; sevilmeye layık görülmeyen ben'i alkol sorunu dahil her şeyiyle kabul eden seven sera'nın hayattan çaldıkları 4 hafta işlenmiş filmde.

kendi iç hesaplaşmalarında kabul edemedikleri kendilerini karşılıklı olarak kabul eden iki kayıp ruhun dramı.

fahişe, orospu denilen sera maalesef duygu anlamında çoğu kadından daha namuslu. hani şu nikah masasında iyi günde kötü günde denilen cümledeki kötü günün kadını sera. bu anlamda hiç kadınca değil yaklaşımı. ya da biz erkek milleti olarak hiç alışık değiliz böyle kadınlara. gerçek hayatta bir erkeği böylesine kabullenebilecek kişi sadece annesidir. diğer türlüsü olsaydı erkekler evlilikten korkmazlardı ve hatta kadınlarda '' adam yok'' diye dolanmazdı.

sonuç:

* alkol kötülüklerin anasıdır.
* kendine acıma ( ben bunları hak etmedim, hak etmiyorum) duygusu adamı öldürür.
* orospuluk kötüdür. kolla götüdür.
tecavüz sahnesinde ömrümden ömür götürmüş, çok üzmüş filmdir. çok açıdan radikal ve biraz da sürreel bir film olduğu söylenebilir.

onun dışında sanılanın aksine bence alkol bütün kötülüklerin anasıdırı anlatmıyor.

alkol herkes için kötü değildir. filmde hem ben, hem sera içiyor ama devamlı sapıtan ben oluyor.

bence film içemeyen içmesin diyor. içki içeceğim diye evi barkı hatta metresi bile kaptırmak da ayrı gerizekalılık.
Vegas’a gitmek nasip olursa beni hüzüne boğacağına eminin bu şehrin.
hikayesi ve oyunculuk performanslarıyla modern bir klasik.

hakkında kısa bir yazı
https://cinepopularica.bl...las-cage-mike-figgis.html