bugün

fakirleri, yani 'onlara' göre fakir edebiyatı yapan insanları eriten, işçi sınıfının ciğerini kemiren lanet sistem.

ne kadar empati kursak da bazı şeyleri uygulama yoluyla daha iyi anlıyoruz. itiraf edeyim daha önce adam gibi düzenli bir işe girmemiştim. ilk defa bir işe girmek istedim. lunaparkta 'makine personeli' olarak. bakmayın mesleğin havalı ismine. bilet toplamaktan ve bir kaç düğmeye basmaktan ibaret. her neyse iş başvurusu yaptım. çok geçmeden aradılar. işe girdim, lunapark t-shirtleri falan giydik. makinemi gösterdiler, oturdum. iş başı saat 10.30, paydos gece 12.30. öğle güneşinin altında pestilim çıktı. normalde işçinin 8 saat çalışması gerekir. artı olarak çalıştığı her dakika ek ücret demektir. bunlar mesai ücreti vermediler. ayrıca 14 saat çalıştırdığı işçilere sadece öğle yemeği veren bir patronun himayesinde çalışılıyordu. 5 gün dayandım sabrettim ama her saat başı kanıma dokunuyordu ezilmek, kullanılmak, sömürülmek. bir de patron gelip de 'biz burada günde trilyonlar kazanıyoruz, bir yakınınız gelirse davetiye bileti veririz çekinmeyin isteyin.' demez mi kan beynime sıçradı. benim sattığım her bilet adamın servetine servet katıyor, ben yine işçi yine ezilen. biraz daha sabredeyim dedim fakat makinemin başında bacak bacak üstüne atmış otururken patronun züppe oğlu gelip 'indir o bacaklarını haddini bil' derse sabır kalmaz. züppeye bir girişirsin. patrona da gidip 'al malını terbiye öğret. ben burada işçiyim asker değilim, nasıl davranmam gerektiğini kimse bana söyleyemez.' dedim. işi bıraktım.

benim için işi bırakmak basitti. çalışma zorunluluğum yoktu. evde ekmek bekleyen, sorumluluğum altında bir insan yoktu. rahattım, rahat davrandım. ama düşünüyorum işçilerin neler çektiğini. mecburiyetten sabrettiklerini. vicdanım sızlıyor. keşke bu dünyayı bok etmeseydik.
Kendi ülkemiz sınırları içerisinde başka bi ülkenin vatandaşına ayrıcalık tanınması, bu benim tanımım, yanlışım varsa düzeltin lütfen. Ayrıca kapitalizm bi ülkenin gelişip ilerlemesinin önündeki en büyük engellerden biridir.
''hepinizin küçük de olsa bir şansı olmakla birlikte hiçbiriniz asla dünya'yı yönetecek kadar zengin olamayaksınız, ama hepinizin bir gün bir bmw'si olabilir.'' cümlesiyle içi dışı gayet iyi anlaşılabilecek sistem.
starbucks,kahve dunyasi gibi luks yerlerde kahvelerini yudumlayan;mavi,colins,loft gibi luks magazalarda kiyafetlerini alan kisilere genelde soylenen "bunlar kapitalizmin bir oyunu" lafinda gecen kelimedir.
her sistem doğası gereği kendi varlığını korumak ve devam ettirmek için alt sistemler geliştirir. kapitalizm illüzyonlar sistemidir. her türlü kanalla tüm insanlığa veri pompalar. bu bitmez tükenmez veriler sonucu bir 'sanrılar dünyası' oluşur ve bu sanrılar dünyası içinde devamlı konfor talep eder, uyuşur ve tüketiriz.

örneğin medyada sıklıkla spor, sinema-dizi oyunculuğu vb. alanlarında başarı öyküleri anlatılır. ve hatta kumar.. mutlaka okumuşsunuzdur, toplumun en en en alt tabakasından gelip milyonlar kazanan sporcuları, oyuncuları. ya da lotoda büyük ikramiye kazananları. bu 'muhteşem' hikayeler sadece haber değeri taşımaz, insanlara alt metin olarak şunu verir: sizler de bir gün bunu başarabilirsiniz! umut edin ve bekleyin.

umut kötülüklerin en kötüsü müdür başka bir tartışma konusu ama, kapitalizmin insanlığa sunduğu umut, kötülüklerin en kötüsü. bu umut sayesinde sistem devam edebiliyor. insanlar farkında olmadan kendilerine 'belki bir gün' diyor. yoksa hemen herkesin küfürler savurduğu, 'katliamlar ne kötü be birader' dediği bu sistem ayakta kalmaya devam edemezdi.

size neyi yiyeceğinizi, neyi giyineceğinizi, nasıl görüneceğinizi, neyi izleyip dinleyeceğinizi, neyi okuyacağınızı, nerede tatil yapacağınızı, nasıl sevişeceğinizi söyler kapitalizm. yetinmemeyi öğütler. ve bizler o kadar uyuşmuş, o kadar umutsuz bir hale bürünmüşüzdür ki, çaresizce tüketiriz.

kelimenin tam anlamıyla tüketiriz ve tükettiğimiz sadece madde değildir. vicdanımızı tüketiriz mesela. filistin'de savaş nedeniyle ya da kara kıtada açlıktan ölen çocukları gösterir bize son model televizyonumuz. ağlarız, gerçekten ağlarız. dalga geçmiyorum, samimi olarak üzülürüz, yüreğimiz acır. ama unuturuz. 1 ya da 2 dakikadır ahlarımız, vahlarımız. sonra sıradaki habere geçer son model televizyonumuz: bayram tatilinde nereye gitmeli. hmmm deyip kulak kesiliriz. gösterilen güzel yerlere gitmeye yetecek paramız olmadığı için hayıflanırız. bir dahaki sefere deriz. vicdan yalaması olmuşuzdur artık insan ırkı olarak. sonra aşkları tüketiriz mesela. insan ilişkilerini tüketiriz. artık her şey formsaldır. konuşmalarımız formsal. içi boştur artık.

okunmamış kitaplardan oluşan bir kitaplıktır kapitalizm. önemli olan satın almaktır, sahip olmaktır çünkü, okumak değil. son model telefondur. bilmem kaç tane muhteşem özelliği vardır ama, bizim sadece bir kaç özelliğini kullandığımız bir telefon. ama satın almak zorundayızdır yeni modeli. çünkü eski kötüdür, anlamsızdır, gereksizdir. yeni olan yücedir, gizemli, kışkırtıcı.. uçsuz bucaksız, bilinmez denizlere yelken açan kaptanlarız çünkü biz, maceraperest, cesur... böyle olduğumuzu ispat etmenin tek yoludur satın almak. ve biz de satın alırız.

mitolojideki ne kadar yerse yesin devamlı aç olan, doyumsuz yaratık gibiyiz her birimiz. 'dünyanın şarkı söyleyip, dans eden pislikleriyiz'

iyi tüketmeler.
modernizm bağlamında yeni kölecilik sistemidir.

zengine hayat, fakire ise zindan demektir.
2300 tl verip aldığın telefonuun kılıfını ayrı olarak 300 liraya satmaktır.

not: ben 2300 lira hayatta vermem. oyun icin telefon mu alınır be.
nüfus çokluğundan kaynaklanan, hırsların sisteme dönüşmüş ve zamanla gelişmiş hali.
kapitalizm kapitalizm kapitalizm. Adam olmayacaksın sen oğlum. Senden önce de biz,vuracaksın sırtımıza vuracaksın. Seni besleyenlerin,yedirip içirenlerin senin en büyük kurbanların olduğu gerçeğini ne de güzel saklıyorsun. Kendi çelişkini yaratıyorsun kapitalizmim can gülüm, ortaya çıktığın ,ilk andan itibaren yıkılmaya yok olmaya mahkumsun, kısır döngülerin var çünkü.Mizah seviyorsun,bayılıyorum bizimle daşşak geçmene. Kapitalizm karşıtlarını zenginlerden nefret ediyorlar şeklinde gösteriyorsun ya. Asıl gerçeğin, aslında en zenginimizin maddi açıdan en fazla sömürüldüğünü sen de ben de bal gibi biliyoruz. Gülme öyle piç piç,yakışıklısın. Binlerce kadın kurbanın var. Hani şu dolaplarında onlarca kıyafeti olduğu halde giyecek hiç bir şeyi olmadığına inandırdığın kadınlar.Kimi yerde Tanrı'sın. Kölelerinin en çok söylediği,'Açgözlülük insanın doğasında var' lafını sen attın ortaya,ben de oradaydım duydum seni.Halbuki on yıllardır sürdüğün saltanatın yüzünden insan oğlu daha fazla daha fazla diye haykırmakta, az olana sahip olana acımıyorsun atıyorsun bir köşeye çünkü.Halbuki Marx 'insanın bilincini toplumsal yargılar belirler' dememiş miydi? Amına koydun toplumsal yargıların ki daha yaradılışta açgözlülükle yaratıldığımıza inanıyorlar.Geldiğimiz şu noktaya var kapitalizm, ölen bebekler,ölen gençler, dünyanın her yanı kaynıyor! insanlık bir buhran içinde! Sana doğru koşuyorlar, ah bir adını koyabilseler. Az kaldı kapitalizm, birlikte içtiğimiz son sigaralar bunlar yakında kıracaklar kapısını odamızın
tamamen insanların hırslarından beslenen sistemdir. Daha fazlası, daha fazlası...
kapitalizm olmasaydı şirinler gibi yasardık . Hayat standartımız ve teknoloji şuankinin çeyreği kadar anca olurdu.
dön dolaş, her şey para içindir. kapitalizmde tek bir eşitlik vardır:

paran(kapitalin) kadar diğerleriyle eşitsin. yani multimiyoner bir iş adamı, bir cumhurbaşkanı, bir hakim, bir sporcu ile aynı diş macunu kullanabilirsin. işte kapitalizm seni bu noktada eşitler. ama bir lüks araba, yat, pahalı tatiller, sosyal imkanlar konusunda eşitlik bozulmaya her zaman açıktır. yani erişebildiğin kadar özgürlük ve eşitlik.

ayrıca, konuya bir örnek daha:

mesela, madende çalışıyorsan ve çalıştığın yer yeterince güvenlik önlemini almıyor. çünkü çok paradır. çok para olmasa bile maliyetten kısmak gerekir. zaten seni "insan" olarak görmediği için seni çok fazla düşünmez. şayet sen ölürsen madende ilk yapacağı şey olaydan sıyrılmaya çalışmaktır. "olaya siyaset karıştırmayalım", "bütün tedbirler alınmıştı", "kader", "bir kusurumuz yoktur" şeklinde açıklamalar peşi sıra birbirini izler. insanlar, babasını, oğlunu, amcasını, akrabasını kısacası yakınlarını ve sevdiklerini kaybetmiştir. o giden bir daha geri gelmeyecektir. ve bir daha bir şey yaşayamayacaksın. adalet, acını hafifletmek için suçluları yargılamaz. devlet, şirketler, işletmeler bir daha böyle durumlar olmasın diye önlem falan almazlar. çünkü "sen" umurlarında değilsindir. olay büyükse veya insafları el verirse sana düzenlerler bir yardım organizasyonu ve al sana "para" derler. para için verilen mücadelede acın para ile teselli edilmeye çalışılır. onlar sevdikleriyle mutlu hayatlarına devam eder. "sen", hem daha da yalnız kalmış hem de tükenmeye açık olan birkaç lira ile baş başasın.

(bkz: 13 mayıs 2014 soma maden ocağı kazası)
sömürülenlerle gözlerinin arasına kalın bir direk koyarak bakınca en doğru sistem sanılan bir sistemdir.
sömürü vs diyoruzda. aslında at gözlüğüyle mi bakıyoruz ne..?

mesela giydiğimiz kıyafetlere bakalım. ucuz ya da dandik oluyor, giyiyorsun atıyorsun yenisini alıyorsun. ee bu sektörde çalışan insanları bir de düşün. o kıyafetleri yapmak için kaç saat çalıştırılıyorlar. zorla çalıştırılıyorlar. bunun adı angarya. angarya yasak, ama sözde yasak... aldığı maaşları ise asgari ücret genelde. fakat zengin patronları onların sigortalarına bile göz diker!

ya ayakkabı... bırak kadınları, artık erkeklerde kadınlar gibi fena. alıyorlar, koleksiyon yapıyorlar. peki o ayakkabıyı giyerken, o çalışanların nasıl çalıştığını düşündünüz mü..? al ucuz ayakkabıyı. yenisini alırsın bro.

telefon, bilgisayar gibi ürünleri hiç demeyeceğim. zaten tüketim alışankanlıklarımız değişti hemde küçükten büyüğe kadar...

yani kusura bakmayın ama, boşuna atalarımız dememiş ucuz etin yahnisi yenilmez diye. ben sana pahalı al demiyorum.kaliteli al, iyi para ver. ama uzun süre ve güzel kullan. o çalışan işçileri de düşün. sonra da sömürü vs deme.

o giydiğimiz kotlar yüzünden kot işçilerinin kanser olduğunu düşün. yok düşünmeyiz. ukala ukala sömürü sömürü deriz. at gözlüğü diyorum ya. sevgili arkadaşlarım. biz bu çarkı döndüren fareleriz. sadece kabullenemiyoruz.
bir tabirle tatlı kaderdir. başında farkına varılmayan tatlı güzel şeyler sunan ama sonunda rabbena hep bana diyen bir ekonomik sistemdir, kısır döngüdür. hani şöyle de bir tanım varya basitçe; " 50 kuruşa içtiğin suyu 1 liraya işeten sistemdir" kapitalizm.
makine köleliğinin diğer adıdır.
makinenin işleyişiyle işçi sınıfının emeğini hiçe sayan bürokrasinin/zenginlerin fütursuzca kullandığı bir boyunduruk.
derin bir aldatma ve aldanma ilişkisi üzerine kuruludur: "müşterim ol, mutlu olacaksın!"
altta kalanın canı çıksın sistemi.
Aslında bilip de bilmediğimiz şey.

Bugün bir arkadaşım ''kapitalizm ne demek ?'' dedi, biliyorum ama tam net açıklayamıyorum. Böyle bir şey işte.
Kabus yaşadığımız hayat kanımızı emer psikolojimizi bozar her zaman bizi yarıştırır. Hep daha çok daha çok deridirtir. Doymak bilmez insanlar yaratır. Lükse özendirir. Tüketim mayağı yapar. Insanları psikolojik mutasyona uğratır. Kimseyi beğenmez hale getirir. Tatminsiz insanlar yaratır.
bütün Afrika kıtasının bir yılda tükettiği enerjiyi amerkanin tek başına tükettiği bu dengesiz dünyanın ideolojisidir.
diyelimki 200 liraniz var ve dolmusa bindiniz. dolmuscu da o parayı bozamadigi için o seferligine sizden para almadı ve bedava binmiş oldunuz. halbuki hic paranız olmasaydi dolmusa bedava binemeyecektiniz. iste kapitalizm..
herkesin karşı olduğu ama ne hikmetse herkesin dişlisi olduğu sistem.
Kapitalizm in dini , imanı , vicdanı olmaz..
Anan Para edip kar getiriyorsa, baban a satacaksin..
Dünya sadece kar ve zarar ilişkisi üzerine kuruludur buna göre.
Değişik birsey böyle puşt, ibinem gibi birşey..
Yırca'da 6000 zeytin ağacının katledilip devletin jandarması önünde halkın özel güvenlikçilerce darp edilmesidir.