bugün

sophie'nin julien le konuşmak için kütüphaneye gidip, söyleyeceklerini unutmamak için bi de prova yaptığı halde, julien'i gördüğünde yine ağzından büsbütün başka laflar çıkması...
çünkü sen konuşmaya cesaret ettiğinde, o kaçacak kadar bencildir, o geldiğinde ise sen zaman aşımından düşecek kadar yorgun...
ne kadar tanıdık değil mi?
hayat ne yazık ki bu filmdeki kadar surreal değil...
şu dünyada harbiden abartılmış overrated iki film varsa birincisi kesin budur arkadaş. ikincisi de ps: i love you'dur.
ben odun bir adam değilim, film kültürümüz de iyi sayılır şükür. her neyse bunların ışığında kim ne derse desin harbiden boktan bir film.
adamakıllı romantik film izlemek istiyorsanız alın size gerçekten bir hikaye (bkz: 500 days of summer)
Aşkın her hali, en fazla da saf ve tehlikeli hallerini göz önüne seren film. Sonunda dumur olmuştum. bir de cenazedeki la vie en rose tesellisi, sanırım en güzel sahnelerinden biriydi...
beğendiğim bir film ama gerçektende bir the eternal sunshine of the spotless mind*, 500 days of summer*, sweet nowember* değil yani.
Fransız filmlerini,müziklerini,insanlarını,ülkesini,dilini oldum olası sevmişimdir..Bu nitelikler için de filmi izlememde önemli rol oynadıklarını söyleyebilirim.

Çocukluktan başlayıp büyüyüceye, evleninceye kadar ve kendilerine ayrı birer hayat kuruncaya kadar ilerleyen bir oyun serüveni izledim filmde...Her iki karakter için rollerine biçilmiş kaftan olduklarını belirtmeden geçmeyeyim.



Filmin büyüsüne öylesine kapılıyorsunuz ki zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.Bu inatçılıkla dolu hikayenin sonu nasıl bitecek diye düşünüp duruyorsunuz.Aynı Amelie gibi bu filmde de renk cümbüşü vardı.Normal soluk renkli filmlerin aksine rengarenk bir yapım izliyorsunuz...

Herkesin de bahsettiği gibi filmi sountracklarını dinlemenizi tavsiye ederim...izleyin-izlettirin pişman olmazsınız..
ölmeye cesaretin var mı? sophie ve julien in varmış.
kesinlikle kız arkadaşla izlenilmesi gereken bir filmdir. filmin içerisinde sanat filmi olduğunu kanıtlayan pek çok sahne vardır. filmin sonunda sahnelerin bok olacağı düşünülebilir onun sebebi de senaristin ' izleyenler artık sevişiyordur maksat boş kalmasın ' demesi olabilir..
aşkın farklı yorumları olabilir fakat bu olmaması gerekendir. ne hakkın var seni seven diğer insanları incitmeye demek istiyor insan ama filmin renkleri oyunculuk o kadar güzeldi susup filmi izlemek keyifli geliyor.
herkesin deli gibi istediği aşkı anlatan filmdir. adı ingilizceye 'love me if you dare', türkçeye 'cesaretin var mı aşka' almancaya 'Liebe mich, wenn du dich traust' olarak çevrilmiştir. Güzel bir fransız aşk filmdir. Filmin formatı ve çEkimleri Amelie'yle çok benzemektedir. Yönetmenliğini Yann Samuel yapmıştır.
mükemmel film nasıl olurun cevabı niteliğindedir. müziğiyle, senaryosuyla , oyunculuklarıyla asla unutulmayacak bir film .

marion cotillard ın ilk defa dikkatimi çektiği filmdir .o zamanlar daha oscar almadıydı hey gidi hey .
izlediğim favori filmlerim arasında. Fransız yapımı olup da çok beğendiğim yegane filmlerden..
izlediğim en overrated filmlerden biri. konu belki yaratıcıydı ama bu konudan yaralanıp iyi bir kurgu, güzel bir son yazılamamış. bana kalacak olursa vasat bir aşk filmidir.
--spoiler--
sophie: büyüyünce ne olacaksın?
julien: ben diktatör olacağım ya sen?
sophie: ben turta olacağım. bir pastanenin vitrininde, kayısılı.
--spoiler--
'Gerçek aşk nedir ve Nasıl yaşanır ?' sorularına cevap vermenin aksine 'Körü körüne aşk nedir?' ve 'Adama neler yaptırır ? '' tezini bizlere gösteren filmdir jö .

Psikopat bi kavuşamama hadisesinin sürreal hikayesidir, hem güldürüp, hem ağlatıp, hem de arada saç baş yoldurtabilir.
Kadın, aşkı için oyun oynadı , Erkek, oyun oynamak için aşık oldu.

Filmin başlarında Julien'e acıyordum Sophie'ye kendini iyi ifade edemediğinden, salaklığından dolayı, ama ortalarından sonrasını -hele ki o evlenme teklifi sahnesinde yaptığı acımasız şakadan dolayı - tamamen Julien'e sayıp söverek izledim.. öyle bi anda, öyle bi mekanda, bu kadar acımasızca bi intikam...sophie'ye evlenme teklif ettiğini düşündürüp sonra yan masada oturan nişanlısı ile ayar verdiği sahne... olmaz olsundur böyle oyun.

-bunu sana anlatmak için yıllarca bekledim.
-neyi anlatmak için?
-sophie, ben âşığım.
- âşık mı? oyun mu? hayır, oyun değil.
-evlenmek istiyorum. katılıyor musun?
-bana mı soruyorsun, oyundaki gibi?
-peki bugün ne diyorsun?
-sen... sen gerçekten evlenmek mi istiyorsun?
-bunun için, sana ihtiyacım var.
-tabii ki, kendi kendinle evlenemezsin.
-kabul ediyor musun?
-evet
-kabul ettin.
-düğünümde şahidim olacaksın.
-teşekkürler, sophie.

Ayrıca Sophie'nin Julien'in düğünü sabote etmesinden sonra tren rayları üzerindeki sahneleri de ayrı bi güzeldir.. Arkadan tren geliyor, Sophie sesi duymasına rağmen ne gözündeki bantı çıkartıyor ne de raylardan çekiliyor.. Julien'e olan (belki de oyunlarına, çocukluğuna, aşk​ına yada hangisi neyse zaten hepsi aynı yere çıkıyor ) sadakati öyle büyük ki ona soruyor önce... Vay bee diyor insan.. Bağlılığa bak !

Özellikle bu 2 sahnede (restoran ve demiryolu sahnelerinde) insanı brezilya dizisi izleyen anneanne moduna sokup, Julien Janvier'in kafasına sıkma isteği uyandırır. Sağ gösterip sol vurmak Julien gibi olmaktır.

Özetle inat hikayesidir bu film. Mutluluktan kaçan ve en cesur maskelerini takmış iki insanın aslında o maskenin ardında aşktan ve mutlu olmaktan korkan iki kişi olduklarını anlatan fransız filmidir. Filmin adının anlamı sanırım çocuk oyunu gibi birşey. Oynadıkları oyunlar cesaret gerektiren oyunlar olsada ellerinde ki tek gerçek olan birbirlerine sevgilerinden deli gibi korkmaktadırlar.

Var mıdır böyle insanlar ? Vardır. Ne kadar masal gibi dursada bir çok insan için gerçek bir hikayedir filmde buldukları .
Julien ve Sophie ölmeyi seçtiler; çünkü yaşadıkları müddetçe asla birlikte olamayacak, hani kazara olsalar bile birbirlerine hayatı hep zindan edeceklerdi zaten. Onların aşkı bildiğimiz marazi aşk.

Yani bu aşk en güzel yerinde bitmeliydi , en çok hissetikleri zaman.
Onlara göre yalnız ölmek de yetmezdi tabii , garantili olsun diye birbirlerinden ayrılmamak için betona gömüldüler

Filmin virgülü, " Birlikte...Mutlu. Ve orada , betonun dibinde çocukluk rüyamızı paylaştık . Sonsuz bir aşkın rüyasını . "

Filmin noktası da elbette ; Sadece seni seviyorum. Ve hepsi bu.

Benim içinse : " Duygularımı kaybettim , Bana geri verin doktor "
bir izliyim bakalım nasıl filmmiş derken, izlerken rastladığım üçgen ve içindeki göz ile akşam akşam germiştir bünyemi.
http://imageshack.us/phot...y-images/121/adszbov.png/
sözlük ergenlerinin yere göğe koyamadıkları ancak geçen gün izleyip hiç beğenmediğim hastalıklı film.

bu filme aşk filmi diyenin alnını karışlarım, böyle aşk mı olur lan. kalkıp ağlak ağlak "chok güsel yeaaa" demeniz bu saçma şeyi aşk filmi yapmaya yetmiyor maalesef. aşkın da şekli şemali kimyası bozuldu arkadaş.

--spoiler--
güya esas oğlanla kız aşıklar, hadi canım sende. aşıklar ama birbirlerinden başka herkesle yatış, vuruş yiyiş, sonra gel aşıkım. hadi öpüşelim betona gömülelim. hele hele o sophie kevaşesini o tipsiz topçunun altında gördüm ya, hele o sünepe julien kızı şahit yapmaya kalktı ya, sizden aşık mı olur lan?
--spoiler--

olmamıştır. bu film overrated, on kere izlesem gene overrated.

ergenlerin kalbini kazanabilir ama benim asla.
Gerçekten izlerken hadi ya, yok artık diye tepki verdiğim bir filmdi. Biraz şaşırtıcı birazda duygusal. Ama aşk tadı kesinlikle var.
fr.dan çevrilince aslında çocuk oyuncağı olan ama bizim onu cesaretin var mı aşka? diye çevirdiğimiz duygusal fransız filmi.
Hayatımda izlediğim en kötü filmdir.Sırf "yarıda bırakmışsın yoksa severdin" demesinler diye sonuna kadar dayandım ve hala sevemedim.

konu:

iki çocuğun,çocukca oyununun büyüyünce de devam etmesini anlatır.Bir kutu mu ne var.Saçma sapan şeyler yapıp (iddaya girer gibi) birbirlerine veriyorlar.Düğün mahvetmek,okul müdürü karşısında altına işemek gibi...6 yaşındaki bir beynin komik bulabileceği şeyler neyse...
Sonra bunlar büyür ve birbirlerine aşık falan olurlar ama oyuna hala devam.Birbirine öyle aşık ve oyunları da öyle harikadırki(!) şöyle; çocuk kızdan nikah şahidi olmasını ister,kız çocuğa küsüp bi futbolcunun altına yatar hatta evlenir,sonra çocuk da evlenip çocuk yapar,sonra kız evi talan edip çocuğu çağırıp bir de polise sanki çocuk dağıtmış gibi ihbar eder sonra çocuk da kendini polisten kaçarken öldü gibi gösterir.Sonra öpüşürler çukura girerler kafalarına beton dökülür bunlarda öpüşür.

salak iddalaşmalarla bin türlü eziyet,başkasına aşıkken sevmediğin birileriyle 4 senelik evlilikler,ondan önce başkalarıyla yatmalar...Aşkı, sevgiyi yada romantizmi böyle psikopatca şeylere bağlayan insanlardan korkarım ben.

film esnasında "imdat cankurtaran yok mu" diye bağırmamak elde değil.

PS: yazdığımı okudum da böyle bir senaryo olmasına bir kez daha inanamadım ve evet bu filmi izlemeyenler sizi cidden kandırmıyorum cidden film böyle.

Hayat böyle bir şey değil, düzgün güzel bir film izlemek isteyenler :

(bkz: 500 days of summer)

Edit:Diğer yorumları okudum da gerçek hayattan kaçmak için 30 sene boyunca kutuyla oyun oynayan,aşkı psikopatlıkla karıştırmış,bu bahanelerle başkalarıyla birlikte olmaktan hiç çekinmeyen,kaç senelik evliliğini ve çocuklarını kutu oyunu ve aşk sandığı şey uğruna bırakan film karakterlerini aşkın en masum en harika en saf hali diye nitelendirmişler ve böyle ilişkisi olmadığı için üzülen de var.En kısa zamanda bir doktora giderler umarım.
film şimdi bitti.
ancak nedense öyle abartılacak bir taraf da göremedim. ama güzeldi, hoştu. öyle kötü de değildi.
Oyunun kuralı çok basittir; sırasıyla her biri, ötekine cesaret gerektiren zorlu görevler verecektir. Bu görevler arasında sınava sütyenle gitmek de vardır, okulun en sert çocuğunu tokatlamak da vardır.
jö döföağn diye okunur. aksanda varsa fransizca bilinmeyen ortamda filmden kisik sesle bahsedilince havali durur yani.
sevgili ile beraber izlenmesi gereken güzide romantik film. filmdeki meşhur şarkının adı ''la vie en rose''dur.
alternatif son sunan, filmdeki çifte klişe sonu yakıştıramadığımdan ilk sonu tercih ettiğim güzel filmdir.
en insanımsı odunu bile etkiler bu film.
sonu üzen filmdir. bu kadar sevimli ilerleyen bir filmde;

--spoiler--
o iki aşığın kendini betona gömmesi neden?
--spoiler--