bugün

-En çok arzu edilen kadın en çok korkulan kadındır. Tabii bunun nedeni onun ne olduğu değil, bizim onu nasıl gördüğümüzdür. Çok acı!
Nietzsche ağladığında - irvin d. yalom.
saymakla bitmeyendir..

o değilde ne zamandan beri kitap okuyorsunuz sayın yazarlar..? madem okuyordunuz nedir bu cehalet?

bu sözlüğe fazlayım.. uh beybi!
Topla kendini deme bana gel yanıma de ki birlikte dağıtalım, acelemiz yok ki birlikte toplarız.
Şimdi seni başka dudaklar mı öpecek?
.
Ben şair değilim...
Sende şiir olamazsın.
Dağılalım.
Yan yana yürümeye başladık. Yeni yakalanmış bir kuşun yüreği, göğsünde nasıl atarsa benimki de öyle atıyordu. Fakat zannediyorum ki, beni bıraksa da artık kaçmaya kuvvet bulamayacaktım.

Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin.
Aşk diyorum ya, düpedüz kepazelik...
Dağlarda ismini bilmediğim bir ot yetişir. insan onu daima koklarsa , bir zaman sonra kokusunu daha az duymaya başlar. Bunun ilacı , bir zaman kendini ondan mahrum etmektir.

Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin.
"aynı türden olduğumuzu biliyordum. hepimiz birbirimize benzemiyor muyuz, böyle durmadan ve muhatapsız konuşarak, önceden cevapları bilsek de hep aynı sorularla karşılaşarak?"
albert camus - düşüş
''ben öldüm. ama ailem üzülmesin diye yaşıyor gibi yapıyorum.'' (bkz: juan jose millas - dünya ve ben)
"Gerçekten, bu günün hayat şartları içinde, bir fert için olduğu gibi, bir millet için de kudret ve kabiliyetini fiili eserlerle gösterip ispat etmedikçe, kendisine önem verilmesini ve saygı gösterilmesini beklemek, boşunadır. Kudret ve kabiliyetten mahrum olanlara değer verilmez. insanlık, adalet, mertlik icaplarını, bütün bu vasıflara sahip olduğunu gösterenler isteyebilir."

mustafa kemal atatürk, nutuk
Anlam acıdır.
Gündeme uygun olarak "önce biraz ağladılar ama alıştılar şimdi. aşağılık insanoğlu her şeye alışır."
yusuf atulganın aylak adam kitabının ilk cümlesidir. her seferinde baska yerlere alır götürür beni. aklımdan cıkmayan nadir cümlelerdendir. umudu anlatır bana. vazgecmeyişi anlatır.

''Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. içimdeki sıkıntı eridi.''
" bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. "

Kürk mantolu Madonna
Her zaman yanındayım sözü veren yalancılarımız vardı bizim.Bakirdi kalbimiz be abi...inanıverirdik hemen.
Selvi Boylum Al Yazmalım'dali Asya'nın yanağının pembeleşmesinde kaldı aşkın saf hali.
O da zaten filmdi usta.
Proleteryanın zincirlerinden başka kaybedecekleri şeyleri yok, kazanacakları bir dünya var. Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!

Karl Marx - Friedrich Engels
görsel
Hayvan çiftliği, George Orwell
"Sahici bir kuşla yer değiştirip bu dalların üstünden gökyüzüne kanatlanmayı, yukarıdaki ay illerinde kaybolup giderek bu dünyadaki insanların yüzlerini artık görmemeyi ne kadar istiyordum."

Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin.
''Belki de sevdiğiniz insanları düşünmektesiniz; ama daha derinlere inin... Sonunda, sevdiğinizin onlar olmadığını göreceksiniz. Siz, bu sevginin içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz. Siz arzuyu seviyorsunuz, arzu edilen şeyi değil...''
nietzsche ağladığında irvin d. yalom
Çocuklarınızı yetiştirmek için önce kendinizi yetiştirmeniz gerek. Aksi halde, hayvani ihtiyaçlarınız, ya da yalnızlığınız ya da içinizdeki boşlukları doldurmak için çocuk sahibi oluyorsunuz demektir.
nietzsche ağladığında irvin d. yalom.
Biz seninle, olmayacak bir duanın sonra gelen işte o 'amin'dik...

Var mısın sevgilim ?
Uykular alalım indirimden, gökyüzünden de başımıza birkaç bulut… Akvaryumda kedimiz olsun mesela, balıklarla körebe oynayalım. Manzarayı izlemek için kapatalım perdeleri sabahları. Geceleri penceremize usul usul vuran kar tanelerini tek tek sayalım. Köprüler yapalım arka bahçeye, diplerine dünya ekelim.

Ne dersin?
Belki teselli edebiliriz o zaman ayrı geçirdiğimiz saatleri, yeniden bir arada olacağımız günler şapkadan çıkar belki, kim bilir? Başka ne olabilir ki sevgilim? En fazla 'özlemekten' tutuklarlar bizi...
"beni kurşuna dizin!"

«Son çaba olarak kurdukları barikatlardan geri çekilip sığındıkları binada da sadece iki direnişçi kalmıştı. Binaya sığınmış diğer direnişçiler kanlar içinde yerlerde ve yıkıntıların arasında yatıyordu. Sağ kalan direnişçilerden biri yarım kalmış bir masada baygın yatıyor, diğeri fişeği kalmamış karabinasının dipçik kısmıyla binadan içeri girmeye çalışan asker ve milli muhafızlara karşı son hamlelerini yapıyordu. Nihayet binanın kapısından ve penceresinden içeri yirmi kadar asker ve milli muhafız girdi. Muhafızlardan biri:
-işte bu komutanlarıdır. Topçuyu da bu delikanlı öldürdü. Hemen kurşuna dizelim, dedi. Ak alınlı, pembe yanaklı genç adam korkusuzca bağırdı.
-Beni kurşuna dizin!
Kırık karabinasını atıp gömleğinin üst kısmını yırttı, ellerini arkasında kavuşturdu ve bağrını meydanda bıraktı. Muhafızların çavuşu komut verdi.
-Nişan al!
O sırada bir subay devreye girdi.
-Durun! dedi, delikanlıya dönerek sordu:
-Gözlerinizin bağlanmasını ister misiniz?
-Hayır.
-Topçu kumandanını gerçekten siz mi öldürdünüz?
-Evet, yaşasın cumhuriyet!
Askerlerin hazırlık yaptığı tüfek şıngırtılarının sesi esnasında kendine gelen diğer direnişçi, doğrulduğunda karşısında sıralanmış askerleri ve önlerinde başı dik, vakar vaziyette duran direnişçi kardeşini gördü. Kendine kutsal gördüğü direniş vazifesi için son hamlesini yaptı.
-Ben de ondan yanayım, yaşasın cumhuriyet!
Sıralanmış askerlerin arasından geçerek arkadaşının yanında yerini aldı ve kendilerine nişan almakta olan askerlerin gözlerine bakarak:
-Bir taşla iki kuş vurun, dedi. iki genç yoldaş el sıkıştı, üstlerine düşen bu yüce vazife uğrunda ellerinden geleni yaptıkları için mutlulardı ve ölümden korkmuyorlardı. Birbirlerine tebessüm ettiler, bu sırada çavuş, ikinci «Nişan al» komutunu vermişti. iki delikanlı son sözlerini haykırdı. «Yaşasın cumhuriyet!» On iki askerin bir anda ateşlediği tüfek sesi binada ve cesetlerle dolu barikatlarda yankılandı. Küçük mahallenin son direnişçilerinden birisi sekiz kurşun yedi, sanki kurşunlar kendisini çivilemiş gibi duvara dayalı kaldı, sadece başı öne eğildi. Diğeri yıldırımla vurulmuş gibi, onun ayaklarının dibine yığıldı.»

sefiller, victor hugo...
“hayat, cinsel ilişkiyle bulaşan ölümcül bir hastalıktır.”

hakan günday.
"anın tadını çıkarıyordum. tıpkı paraşütü açılmayan paraşütçünün rüzgarın tadını çıkardığı gibi."

-gülünmesi imkansız şakalar, (yazarını unuttum)
söyle ey tanrıça, peleusoğlu akhilleus'un yıkıcı öfkesini...