bugün

ancak aptal ve cahillerin bağnaz biçimde kendini kaptırdığı toplumsal argümanlardır.
ideoloji, kendini yenilemeyip, sabit kaldıkça topluma zarar verir.
bir de bunların seramonileri olur ki of of.
1796 tarihinde, fransız ihtilali esnasında Destutt de Tracy tarafından konmuş kavramdır. işte "ideolojisiz düşünce olmaz" diyenlerin fikirlerinin tarihi 1796 yılından geriye gitmiyor.
insanları aptal yerine koyma aparatıdır. insanları kullanabilmenin sistematik halidir.
Çoğu kişi anlamadığı halde "herkesten çok biliyorum" tavırlarına yattığı kavramdır.

Şöyle ki; insanlar, ideolojilerine aykırı (Anti) kavramları araştırmayıp sadece taşlama vazifesinde bulunurlar. Adama sorsam, Solcuyum der. Karşıt görüşlerin hakkında bilgi edindin mi, araştırmada bulundun mu, fikir aldın mı-Sadece kendi ideolojine sahip insanlardan bahsetmiyorum- diye sorunca olumsuz bir cevap alıyorum.

O halde sen neye dayanarak bir seçim yapıyorsun ? Sağcıysan , sol topluluğun söyleşilerine git. Anti Teist görüşünü savunuyorsan , Teistlerin kutsal olarak saydıkları kitaplarını oku, araştırma yap-araştırdığın kaynağı hazırlayan kişinin görüşleri de önemli - bilgi edin ...

Ve en sonunda edindiğin bilgileri ortaya koy. Hangisi bana uygun, o örgütü kuran kişiyle benzerliklerine / farklılıklarına bir bak .

Ancak o zaman bir görüşün olabilir. Sen x topluluğunda bulunuyorsan, tabi anti x topluluğunu küçük görecekler. O anti x topluluğunda bulunanları düşün. Sence orada bulunan insanlar , x topluluğundan küçük oldukları için mi oradalar ? Küçük ve her yerde kullanabileceğin bir ipucu vereyim;

Her kavram görecelidir ./..
dünyayı anlamlandırma adına birbirini bütünleyen düşünceler silsilesi. nesnel bir tanım yapmak gerekirse anlamı budur.

bana göre ideoloji, hayata bakış açısını özgün bir şekilde belirleyemeyen bireylerin bunama noktası ve bu noktayı aşan kısımdır. tüm dünyayı salt bir ideoloji ile değerlendirmek, ideolojiyi savunan kişinin demokrat olduğunu varsayarsak bile, diğer insanları ötekileştirmeyi gerektirir. misal, marksistlere göre dünya tarihi sınıf savaşlarından oluşur. ideoloji bunun üzerine kurulduğu için, marksist olmayan her kişi potansiyel liberaldir. bunun böyle olmadığı aşikardır. şöyle ki, bir ideoloji sadece hayata bakış açısıdır. yani herhangi bir ideolojiyi savunmanın dünya açısından pek de bir önemi yoktur. çünkü bizim tarih karşısında konumlanışımızı ideolojilerimiz değil yaptığımız, dönüştürdüğümüz, üstlendiğimiz şeyler belirler. bu anlamda solcu olunmaz, sol olunabilir ancak. solcu olursak bu meslek haline gelmiş olur, şu yada bu şekilde pazara çıkarmış oluruz ideolojimizi. bu anlamda devrimci de olunmaz, devrim olunabilir ancak. demek istediğim şu, bugün abd sosyalist olsa ne değişecek? aynı yemeğin farklı tencereye konulmuş halinden başka ne olabilir.

ideolojiler insanları faşist olmaya da iterler. yaşadığınız dünyayı, kafanızda kurguladığınız dünyaya dönüştürmek için silah kullanmaya zorunlusunuz. bunun adına devrim deniyor, halbuki bu anlamda devrim faşizmin bir başka boyutudur. ha öte tarafta milliyetçi biri 7 tip'li katletmiş, ha sen devrim uğruna 7 milliyetçiyi katletmişsin. arada ne fark var? hiç.

eğer anarşizm bir ideoloji olmasaydı şüphesiz anarşist olurdum. dünyayı yorumlamak için işin kolayına kaçmanın anlamı yok. her şeye bir isim takma merakımız ata sporu olmuş. dünyayı kodluyoruz her an. çoğuna göre akp liberal bir partidir. bana göre akp hem anarşisttir, hem solcudur, hem sağcıdır, hem muhafazakardır... yerine göre yani. illa bir ideolojiyi seçip ona göre yaşam görüşü oluşturmak akıl işi midir? değildir. işte bunlar hep boşluktan oluyor bence. bu ideolojiler kendi kitlelerini "varoluşsallık" üzerinden oluşturuyor. ben varım? niye varım? tarihsel misyonum olmalı. bir şeylere tutunmalıyım. mesela şu insanlar, hep düzene hizmet ediyor. ben onlara bir şeyler anlatmalıyım. ben farklı olmalıyım. ben emekten yana olmalıyım. birisi de demiyor ki arkadaş "ben piç olacam, emeği, alın terini ayaklar altına alacam, kuralsız yaşayacam, şerefsizin en önde gideni olacam" diye. işte ideoloji denilen şey kişinin kendi beynini aldatmasından farklı bir şey değildir. bütün ideolojiler tarihe karışmalıdır gibi beylik laflar etmeyi gereksiz görsem de, bütün merkeziyetçi ideolojilerin tarihe karıştığı bir dünyaya doğru gitme özlemi içerisinde olmaktan da geri duramıyorum. evet, herkesin insanca yaşadığı, kimsenin kimseye müdahale etmediği bir dünya... ne kapitalist, ne de komünist bir dünya.
patronu fazla kazanıyor diye olan komünist, Atatürk'ü kitaplardan okuyan kemalist. en güzel aşk zor olandır diyen mazoşist. tanrının insanlığa faydası yerine tanrının insana faydasını benimseyen hümanist. aklın ne işe yaradığını bile sorgulamayan sürrealist. iç güdülere ağız bozan realist.ağzından çıkan her kelimenin hava boşluğunda yeri olduğuna inanan egoist. falan filan işte bunlar. işte bunlar hep.
ideoloji (bkz: izm).

ideolojiyi benimsemiş olan kimse (bkz: ist)
Bir insanın, tüm karakterinin sığdırmaya çalıştığı idelerin genel adıdır. Birisi bir ideolojiye inanır e artık karakterinin her köşesinde bu ideolojinin parçalarına rastlanır. Bence ideolojiler insanları sınrlandıran birer etkendir. Kendi ideolojisini oluşturmalı insan.
insanların katliamları meşrulaştırma mekanizmasıdır. Bir kişi, etkisi altında olmadığı başka ideolojik uygulamaların eksiklerini, saçmalıklarını, mantıksızlıklarını görebilir; başka ideolojideki insanların nasıl saçma şeylere inanabildiğine, nasıl ideolojileri uğruna öldürebildiğine ya da ölebildiğine şaşırır. Çünkü o ideolojinin etki alanından çıkmıştır ve olaylara nesnel bakabilir. Ancak kendi ideolojisinin de aynı özelliklere sahip olduğunu göremez, kendi ideolojisinin uygulamalarının çok mantıklı ve doğru olduğunu düşünürken, bu sefer başka ideolojidekilerin kendinin ne kadar saçmaladığını ve şizofrenik olduğunu düşündüğünü anlamaz. Çünkü o ideolojinin etkisi altındadır.

ideolojik yapı radikalleştikçe kendinden olmayan herkesi dışlamaya başlar ve kendine herkesin nefret edeceği türden bir düşman yaratır. Bir yerden sonra ideolojinin himayesi altına girmeyen herkesi o düşmanın kalıbına sokar. Bu düşman, Yahudi, terörist, din düşmanı, vatan haini olabilir. Bir kere bu terimler insanlara canavar olarak tanıtıldıktan sonra, ideolojinin tehlike gördüğü her unsur bu kalıplara sokulur ve ideoloji himayesindekilere nefret ettirilir.
Her ideolojinin düşmanları vardır, takipçilerine bunlar terörist, cahil, canavar diye tanıtılır. insanlar dışardan bakılınca çok absürd gelecek uyduruk bir takım masallara inandırılır. ideoloji sahibi her devlet, vatandaşları kendi uygun gördüğü dar vatandaş modeline sokmaya, toplum mühendisliğine çalışır, uygun görmediği kişileri ötekileştirir, yok sayar, yarattığı düşman prototipine sokar ya da terörist ilan eder.

Kendi uyguladığı terörü ise fark etmez, çünkü bunun allı pullu kılıfları vardır. Kahramancadır, yücedir, ulu bir amaç uğrunadır, yürekten gelir, Allah içindir, haklıdır. Burası önemli, ideolojik yapıların uyguladığı, dışardan bakıldığında olanca şiddeti ve vahşiliğiyle görülen eylemler hep haksızlara karşı, hak edenlere karşı yapıldığından meşrudur. ideolojinin yol açtığı ölümler ve katliamlar, olması gereken, çok kötü insanlara karşı yapılan meşru savunmalar ya da saldırılardır. Kendilerine karşı diğer ideolojiler tarafından yapılan saldırılar ise haksızdır, adaletsizdir, zalimdir.

ideoloji, düşman ilan ettiğini o kadar kötü tanıtır ki ve kendini o kadar idealize eder ki, o ideolojinin takipçisi insan, kendi tarafının aslında ne kadar iyi, haklı olduğunu düşünürken, karşı tarafın tüm kötülükleri bünyesinde taşıdığını, bu kadar kötülükle nasıl yaşadıklarını anlayamadığını düşünür. Aslında her ideoloji sahibi, kendisini iyi insan sınıfına sokar. Ona göre kendi ve kendi gibiler, iyi insanlardır, diğerleri, onu anlamamışlardır.
Bir ideolojik yapı, kendince idealdir elbette. Ona verilen her zarar, ya da zararı veren rakip ideolojilerin çok kötü olmasından, ya da onların gelişmesini istemeyen kötücül kişilerden gelir. ideolojik yapı, bir devletse, mutlaka onu engellemek isteyen bir dış ya da iç mihrak vardır. Bunun gerçek olması gerekmediği gibi, hakikaten olabilecek dış tehdit de olanca abartılmışlığıyla gelir. ideolojik yapının ne pahasına olursa olsun korunması gerekir, bu uğurda o ideolojinin himayesindekilerin özgürlüğü ve her türlü diğer hakları kısıtlanabilir, ideoloji kutsaldır. Hatta, gerçekleşmiş bir tehlike olmasa bile, ideolojik devlete hasar verebilecek muhtemel tehditler en baştan yok edilmeli ya da sindirilmelidir. Bu tehditi oluşturabilecek tüm iç unsurlar marjinal, tüm dış unsurlar o yapının gelişmesini istemeyen veya onu bölmek ya da yok etmek isteyen rakip ideolojik hayali ya da gerçek yapılardır.

Tarihte çeşitli ideolojiler, devlete kadar yayılmışlar ve bunun sonuçları çok ağır olabilmiştir. ideoloji bir din, milliyet, ekonomik tabanlı olabilir. Tabanı ne olursa olsun, devletlerin ya da ufak grupların ideolojik kimlikleri belirginleştiği ölçüde terörize yanları da artar. Sebebi ideolojinin radikalleştiği ölçüde kendinden olmayanı tehdit görmeye başlamasıdır.

Yeri gelir bunun adı “Tek dil tek devlet tek bayrak” olur, yeri gelir “her şey devlet için devlet tarafından devlet sayesinde” olur, yeri gelir “tüm dünya dilleri tek bir dilden ve tüm dünya ırkları tek bir ırktan türemiştir, o da bizim dilimiz ve ırkımızdır” olur(anladın sen), yeri gelir “yaratıcı katında tek din bizim dinimizdir, herkesi bu dine katmak bizim görevimizdir” olur, yeri gelir tüm dünya devletleri bizim eşitlikçi ekonomik sistemimize geçmeli ve bunun için uğraşmalıyız” olur, düşman ekonomik sistem bizi tehdit ediyor ve çok kötü, bu uğurda insan öldürmek sorun değil, daha fazlasının hayatını kurtarıyoruz.
ideoloji, aslında kendinin ne kadar da iyi ve doğru olduğunu, tam da bu yüzden tüm dünyada uygulanması gerektiğini, tam da bu nedenle, onlar anlamıyorsa gerekirse savaşarak onlara bunu götürmeliyiz raddesine geldiğinde olay ulusal veya uluslararası devlet terörüne gider. Küçük ideolojik gruplar da radikalleştikçe bu terörize devletlerin minyatürü gibi görünür. Kendini çok haklı, düşmanı çok haksız ve zararlı gördüğünden, onu öldürmek veya yaralamaktan çekinmez.

Terörize devletlerden farkı, imkanlarının kısıtlı olduğu ölçüde verdiği zararın az olmasıdır. Yine de bundan duyacağı gurur ve kahramanlık duygusu, devletlerinkinden az olmaz. Kendi kendine banka soymak, adam öldürmek, adam yaralamak onun için düşmana vurulmuş bir darbe, kurtuluşa giden yolda bir adımdır. Bunun ülke karşılığı, düşman ideolojik yapıyı yıkmak için asker-silah yollamak, asker eğitmek, para akıtmak, lojistik destek sağlamak, ülkedeki istenmeyen unsurları yok saymak ya da yıldırmak, nihayetinde savaş açmaktır.
ideolojik yapıların sistematiğe ve pratiğe dökülmüş, devlet çapında ya da küçük gruplar halindeki radikal örneklerinin nasıl terörize yapıya geçtiğini söylemiştim. Bu ideolojideki kişilerden, ideolojinin tamamını uygulamayan, ya da zaten o ideolojik sistemde hiç yaşamamış olanlar, bu pratik örnekler verilerek ideolojilerinin yanlışlığı ya da zalimliği vurgulandığında ortak bir refleks verirler.

“O bu ideolojinin yanlış yorumlanmış bir örneği, gerçeği o değil”. Buna göre Sovyetlerdeki, Çin’deki, Küba’daki, Kuzey Kore’deki, DHKP-C’deki uygulananlar gerçek sosyalizm değil; iran’daki, Suudi Arabistan’daki, Malezya’daki, El Kaide’deki, Madımak’taki islam gerçek islam değil, ortaçağ avrupasında uygulanan Hristiyanlık gerçek Hristiyanlık değil.

ideoloji adına yapılan katliamlarda, o ideolojinin propagandasını görmemişler tarafından bir eleştiri yağmuru gelir, bu katliamları gören o ideolojideki bazı kişiler, kendi fikirlerinin aslında çok barışçıl olduğunu, bu katliamı yapanların da kendi fikirlerini temsil etmediklerini söylerler. Katliamı yapan ideolojik yapı devletse “Yanlış yorumluyorlar, gerçek x o değil”, bir grup insansa “Münferit olaylar, genelleştirilemez”, bir örgüt-kuruluşsa “ideolojiyi kötü göstermeye çalışan terör örgütü” denir.
Halk, o ideoloji olmazsa, yaşama şanslarının da kalmayacağını bilmeli ve kendini bu uğurda korkmadan feda etmeli. bu uğurda ölse de öldürse de şereflidir. O ideolojinin himayesindeki herkes de bu şerefe nail olmalı, kendini feda edebilmelidir. ideolojik yapı, iyice radikalleşince, kendinden olmayan her şeyi ve herkesi, kendi varlığına tehdit görür.

Tam da burada, o ideolojide olmayan gruplar, ne kadar zavallı olduklarını, saçma sapan sebepler için nasıl bu kadar vahşileşebildiklerini sorgular, anlam veremez, çünkü ideoloji sahibi bu raddeye gelene kadar çok yoğun propagandadan ve telkinden geçmişken, dışardan biri bunlardan muaftır.

Bir insan, almanların nasıl histeri içinde Hitler’i desteklediğini muhtemelen anlamaz, bir sürü insanın bir kadının kafasını taşlamasına anlam veremez, bir otel etrafında toplanıp içerdekileri öldürme isteği çok aykırı gelir, oldukça baskıcı olduğu bilinen stalin’in öldüğünde ne kadar kişi toplandığını görmek çok saçmadır, polislerin bir grup kızı sırf türbanla üniversiteye girmek istiyor diye dövmesi mantığa aykırıdır, kürtçe şarkı söyleyenleri hapse atmak bildiğin zulümdür, bir öğrenci bir eyleme katıldı diye onu sopalarla döve döve öldürmek canavarlıktır ama bunlar aslında saçma değildir, uzun yıllar yoğun propagandadan geçen kitleler, kendini o ortamdan soyutlayamaz ve asıl olması gerekenin bunlar olduğunu, propagandasına maruz kaldığı ideoloji dışındaki her fikri ve her kişiyi düşman görmenin de garip olmadığını düşünür.
Devlet çapına yayılan ideolojilerin uygulamalarına ülkemizden çokça örnek verilebilir. Örneklerle açıklayalım bunları ki ne demek istediğim anlaşılsın. Türkiye’nin resmi idelojisindeki makbul vatandaş modeli: hafif sunni, türk ve laik idi. Bunlara uymayan vatandaşlar, uyan vatandaşlar için “öteki” idi. Hafif sunni olmayan, ibadetlerini yapan bir sunni; sunni olmayan alevi; sunni olmayan ateist; türk olmayan kürt; hafif sünni olmayan bir türbanlı hep bu ötekilerdendi.

Şöyle bir hafızanızı yoklayın. 7-8 sene öncesine kadar, biri size alevi olduğunu söylediğinde “aaa” diyor muydunuz içinizden? Size bu aslında şaşırtıcı geliyor, onu artık sizden olmayan biri diye görüyor muydunuz? Bir türbanlı üniversiteye girmeye çalıştığında, garip ve saçma gerekçeler öne sürerek, yanlış yaptığını iddia ettiniz mi? “Onun dininin gereği diye türbanla girebiliyorsa benim dinim de donla gitmeyi söylüyor desem beni de alacaklar mı” gibi argümanlar kullanarak yanlış yaptığını söylediniz mi? Bunları derken, donla girmeyi emreden dinin takipçi sayısıyla, türban takan kişilerin dininin takipçi sayısındaki muazzam farkı gözardı ettiniz mi?

Ya da kürtçe öğrenme, konuşma, şarkı söyleme hakkı isteyen kişilere “o zaman çerkezlere de lazlara da Süryanilere de dillerini öğretelim gibi argümanlar sunarak karşı çıktınız mı? Bunu derken, kürtlerin yaşadığı coğrafyayı ve sayılarını, Lazların, Çerkezlerin coğrafyası ve sayısıyla kıyasladınız ve göz ardı ettiniz mi? Sırf bu argümanın, yakılan köylere, zorlanan göçlere, başka hiçbir yatırım yapılmayıp topluca yapılan karakollara, toplu mezarlara, onlarca faili meçhule, yıllarca süren karşılıklı ölümlere, kaybedilen yıllara milyar dolarlara yettiğini mi düşündünüz? Aslında kürt yok, onlar dağ türkü denildiğinde, haklı buldunuz mu? Bunun, daha önce bahsettiğim “makbul olmayan vatandaşı yok sayma, kötü gösterme” olduğunu fark etmiş miydiniz, ya da şimdi ediyor musunuz?

Biri size kürt olduğunu söylediğinde “vatanımı bölmeye çalışan teröristlerden mi acaba” diye düşündünüz mü? Ya da şöyle düşünelim, Kürtçe bir laf duyduğunuzda rahatsızlık hissediyor muydunuz? Kürtçe şarkı söyleyenler hapse atıldığında, yurt dışına çıkarıldığında “oh olsun bölücülere” dediniz mi, ya da düşündünüz mü bunu? Türbanlı, uzun sakallı, çarşaflı, takkeli birini gördüğünüzde, “pis dinciler şeriatı getirip herkesi kapatacaklar” diye geçirdiniz mi? Bunlardan birine ya birkaçına evet demişseniz, zamanın resmi ideoloji propagandasının kurbanı olmuşsunuz demektir.

Eğer artık size kürtçe bir laf duymak eskisi kadar rahatız edici gelmiyor, türbanlı ya da sakallı birini görmek eskisi kadar korkutmuyor ya da endişe vermiyor ise sakın kendinizi gelişmiş hissetmeyin, bu durum artık bu yönde propagandanın yıllardır yapılmıyor oluşundandır. Anaakım medya ve aldığınız temel eğitim size düşünmeniz gerekenleri resmi ideoloji çerçevesinde veriyordu, siz de kendi düşünceniz sanıyordunuz. Aslında kürtlerden, türbanlılardan, ibadet eden müslümanlardan korkmanızın yersiz olduğunu anlamanız için, kafanıza kakılan yoğun propagandanın bitmesi gerekiyordu ve oldu.
Türkiye resmi ideolojisinde, son 2-3 yıl öncesine kadar ne oldu da yoğun hafif sünni-türk-laik propagandası bitti? Resmi ideoloji değiştirilmeye çalışıldı. iktidarlar ya da halk hareketleri yoluyla bu ideolojiden saptıkça ayar çeken ordu pasifize edildi, eski resmi ideolojinin diğer kalıntıları anayasa mahkemesi, emniyet teşkilatı, bürokratlardan tasfiye edildi, cumhurbaşkanı değiştirildi.

Tasfiye süreci oldukça ilerlerken, yeni resmi ideolojiyi tıkamayacak yasalar ve kişiler getirildi, eski ideolojinin kadroları, yenileriyle değiştirildi ve süreci tıkayabilecek kurumlar halen tasfiye edilmekte. Yeni ideolojinin girmediği yerlerden TMMOBun yetkileri alındı, muhtemeldir ki Tabipler Odası ve Barolar Birliği de sırada. Bazı üniversiteler ve liseler ve diğer bazı sivil toplum örgütleri ve medyanın pek bir az oranı da listede olsa gerek.

yeni resmi ideolojinin ötekileri var mı? Elbette! Önceden kürtleri, ibadet eden ve türban takan Sünnileri ötekileştirenler. Bu grubu da yoğunlukla lisans öğrencileri, lisans mezunları, yurt dışına beyin göçüyle gitmiş olanlar, yüksek lisans mezunları, liberaller oluşturuyor. Özellikle gezi direnişçileri tayfasında bu gruptan bol bol varken, hatta ideolojik olarak düşünürsek, tam da yeni ideolojinin ötekileştirmeye çalıştığı bir grupken, iktidar da var gücüyle “bunlar” diyerek ve dini ve tarihi değerleri kullanarak ötekileştiriyor.

Yeni resmi ideolojinin himayesine giren grup, önceki resmi ideolojinin himayesindekilere göre bir hayli kalabalık.
Şimdi bu grup, diğer grubu terörist, acımasız ve çok kötü insanlar olarak tanıtıyor. Daha önce bahsettiğim canavar gösterme. Önceden dindar grup kadınları recm edeceği, herkesi kapayacağı, el-kol keseceği düşünülüp makbul olmayan vatandaş ilan edilirken, şimdi lisans-yüksek lisans öğrencileri-mezunları, laik yaşam tarzını benimsemiş gruplar terörist ilan ediliyor.

Resmi ideoloji himayesindekiler, bu makbul olmayan ötekilere şiddet gösterdiğinde, ölümlere yaralanmalara sebep olduğunda dahi, mutlaka kazançla çıkılıyor. Binlerce yaralı, 5 ölü, 10larca gözünü kaybeden varken, buna sebep olan polis ve iktidar mazlum, bu kişiler ise asıl suçlu ilan ediliyor. Bariz bir öldürme varsa, öldürülen kötü insan olarak baştan yaratılıp sunuluyor. Gerçek olmayan ya da oldukça çarpıtılmış kanıtlarla, bu kişilerin aslında ne kadar kötü insanlar olduğu vurgulanıyor. Eskiden öldürülen kürt çocukların bile terörist ilan edilmesi gibi, hatırladınız mı?
ideolojik yapıların korunmaya ihtiyacı olur ve iç ve dış mihrak düşmanları olur demiştik. Eski resmi ideolojide birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz anlar vardı ve ülkemizin bölünmesini isteyen iç ve dış mihraklara karşı tetikte olmalıydık. Dünya bizim güçlenmemizi istemiyordu oysa dünyanın en iyi 2. ordusuyduk, dünyanın en büyük liderine sahiptik, tarihin gördüğü en büyük lider kurmuştu ülkeyi ve o olmasa adımız hep Yorgo’ydu. Düşmanlar geldi ama o hepsini kovdu. Kendi kendine yeten sayılı ülkelerdendik.

imsak vakti yola çıksak öğle yemeğini Atina’da yerdik, gerekirse 150 bin ölü daha verir Yunanistan’ı da alırdık. Elbette güçlenmemizi istemeyeceklerdi. Çok fazla bor ve petrol vardı ama çıkarmamıza izin vermiyorlardı, bi çıkarsak dünyayı ele geçirebilirdik oysa.

Yeni resmi ideolojimizde Kahire 82, Şam 83, Bağdat 84 Mekke 85. Suriye bizim iç işleri bakanlığı sorumluluğunda, Mısır da bizim vilayetimiz. Ülkemizin büyümesini istemeyen dış mihraklar var. Faiz lobisi her şeyi ayarlıyor, Otpor iç işlerimizi yönetip, Diyaspora bir sürü pislik yapıyor. Tüm ülkeler bize oyun oynuyor ama tek tek bu oyunları bozuyoruz. Kürtaj oyunu, biz çoğalıp dünyayı yönetmeyelim diye oynanıyor ama bozuyoruz.

Başbakan ol dediğimiz, ama dünya lideri olan çok yüce bir liderimiz var. Adeta bizim için ikinci peygamber, ona dokunmak bile ibadet. Onun olduğu televizyon yere konmuyor, kutsal gibi, yedirmeyiz. Dış mihraklar onu çok kıskanıyor. Uzay gemisi yapacağız ama dış mihraklar izin vermiyor. Yani, ideolojik yapılar düşman sahibi olmaya muhtaçtır ki halk kendilerini sadece o ideolojinin koruyabileceğini düşünsün.

Halk, o ideoloji olmazsa, yaşama şanslarının da kalmayacağını bilsin ve kendini bu uğurda korkmadan feda etsin, bu uğurda ölse de öldürse de şereflidir. O ideolojinin himayesindeki herkes de bu şerefe nail olmalı, kendini feda edebilmelidir, iyice radikalleşince, kendinden olmayan her şeyi ve herkesi, kendi varlığına tehdit görür. (Tam da burada, o ideolojide olmayan gruplar, ne kadar zavallı olduklarını, saçma sapan sebepler için nasıl bu kadar vahşileşebildiklerini sorgular, anlam veremez, çünkü ideoloji sahibi bu raddeye gelene kadar çok yoğun propagandadan ve telkinden geçmişken, dışardan biri bunlardan muaftır).
toplumsal veya siyasal bir öğreti oluşturan , mevcut hükümetin veya sosyal sınıfın davranışlarına yön veren düşüncelerdir.
eğitimli cahillerin dahi bir ne olduklarına bakmaksızın peşine düştükleridir. açıp okumak insanlara zor gelir olmuş. koyun gibi okumadan anlamadan ideolojinin değil, insanların peşine takılanlarla dolmuş her yer. ideoloji kelimesinin ne olduğunu bilmez, söylenenleri tekrarlamaktan başka bir yeteneği yok, ama ben şuycuyum, ben buycuyum der. *
tek cümleyle anlatmak istersek; ne seninle ne de sensiz. ama zaten boğazımıza kadar boka gömülü bir hayat yaşayacakken ömrümüzü inandığımız bir iki ütopya yolunda harcamak pek akıllıca değil.

fakat fakat fakat... eğlence, pompa, keyif verici maddeler(haşhaşlı ekmek dahil) yolunda harcanacak ömür, ideolojiler yolunda harcanan bir ömürden çok daha niyazidir.

amk oturdum öğüt veriyorum lan kaale alınacağıma inana inana.*
türkiyede kimsenin önemsemediği, önemsediğini sandığı düşüncedir.
Hukuki ideolojiden ahlaki ideolojiye varıncaya dek, felsefi ideoloji de dahil olmak üzere, yüzyıllardır yayılmakta olan her ideoloji, " insan hakları" konusundaki şu bildik " apaçıklığı" savunur durur: her birey siyaset alanında istediği düşünceleri ve istediği tarafı ( yani partiyi) seçmekte özgürdür. Daha da önemlisi, bu düşüncenin altında yatan ve de sonuçta bir aldatmacadan başka bir şey olmayan şu düşünceyi savunur: toplum, bireylerden oluşur( Marx: toplum bireylerden oluşmaz, toplum sınıf mücadelesinde karşı karşıya gelen sınıflardan oluşur), genel irade çoğunluk oyları sayesinde sandıktan çıkar ve işte partilerin vekilleri tarafından temsil edilen bu irade ulusun siyasetini oluşturur-- oysa aslında genel irade yalnızca bir sınıfın, egemen sınıfın siyasetini oluşturur.

Althusser- ideoloji ve devletin ideolojik aygıtları
uğruna nice gençlerimizin öldüğü kavram.
Siyasi ve dini görüş.
Ülkemizde tapılmak veya nefret edilmek için iyi bir neden.
marx, parayı yöneten egemen güçlerin bilgiyi de yönettiğini, ideolojinin hakim sınıfın söylemi olduğunu, gerçekliğin tersi olduğunu söyler..