bugün

bunu bulduğunuz an, tükenmişlik sendromuna yakalanıyosunuz.
modern insan uydurmaları. postmodern insan güzellemeleri. algı oyunu. köleliğin düşünsel perçini.

inanmayın şöyle şeylere. doğa durumunda anlam mı varmış?
sevip, sevilip, hayata karşı kendinden iyi izler bırakmaktır. gereksiz pişmanlıklardan sıyrılıp, hakikatiyle ve doğrusuyla yaşamaktır.
aranıpta bulunamayan en azından ben bulamadım.
iş sonucunda para, sağlık, karı ve kız.
Üstüne düşünüldükçe kendisinden uzaklaşıldığını kanıtlayan örnekler mevcut. Yaşa ve öl işte amk, daha ne bekliyosun ki!
ilk olarak metinde vermiş olduğum tatmin olmanın olumsuzluğu düşüncesini, yani pozitivizme karşıt olarak hazların ve talihin getirdiği şeylerin yalnızca bir mutsuzluk olduğu ile ilgili düşüncemi güçlendirmeliyim.

örneğin acı hissederiz ama acısızlık hissedilmez; endişeyi hissederiz fakat endişesizlik hissedilmez; korkuyu hissederiz ama korkmadığımız anlar hissedilmez. isteği hissederiz, hissederiz açlığı, susuzluğu da hissettiğimiz gibi. fakat ne zaman ki isteme duygumuz doyurulur, o doyum sadece bir anlıktır, sanki bir yudumdur ve yutulur.zevklerin ve neşelerin yokluğu hissedilir hemencecik. fakat acılar, onlar ne kadar uzun süre eksik kalsalar da özlenmezler. onlar sadece istemsizce yaşanılanın, bir duygunun zıttı oldukları için hatırlanırlar. çünkü sadece acı ve özlem müspet olarak hissedilebilir ve feshederler kendi kendilerini. fakat buna karşın iyi durumda olmak, bir olumsuzlamadan başka bir şey değildir. bu sebepledir ki sağlığı, gençliği, özgürlüğü; o, hayatın üç iyisini, onlara sahip olduğumuz anlarda dahi içselleştirememekteyiz. çünkü bunlar da birer olumsuzlamadırlar. geçirilen günlerin mutlu geçmiş olduğunu ancak onlar geçtikten sonra fark ederiz bu yüzden de. şöyle ki, hazların arttığı her an, onları algılama yetimiz de o ölçüde azalır ve o duyguya öyle bir alışılır ki, o duygu artık bir haz olarak algılanmaz. bununla birlikte de acıyı duyabilme yetimiz bir o kadar artar. çünkü az önce tadılan o duygunun eksikliği acı vermeye başlar. şöyle ki, az evvel sahip olunan o duygu sayesinde, ihtiyaç duyulan mutluluk veren duygu miktarının kendisi de artar. saatler gitgide daha hızlı akmaya başlar. ne kadar hoş ise o kadar yavaş ve o kadar çok acı vermek üzere geçer saatler. çünkü acı olumlu olanın, o an hissedilen tarafı değildir. aynı şekilde canımızın sıkıldığı zamanları içselleştiririz, eğlendiğimiz anları değil. bu durum, her şekilde görüldüğü gibi şunu kanıtlıyor: varoluşumuz, mutluluk duygusunu en az hissettiğimiz an bize mutluluk vermektedir. buradan da anlaşılıyor ki, bize en mutlu edecek şey onsuz olmaktır . büyük bir mutluluğun hatırlattığı yegane şey, ardından gelecek mutsuzluk yığınıdır. çünkü bir süre devam eden bir huzurun ardından, gelse gelse biraz eğlence ya da bir beyhudelik gelir tatmin olarak. bu sebepledir ki, yazarlar kahramanlarını çıkmazlara sokarlar. amaçları onları önce çıkmaza sokup, sonra da bu çıkmazdan kurtarmaktır. dramlar ve epopeler de bu nedenle sadece savaşanları, acı çekenleri, acı çektirenleri anlatır. bu sebepledir ki, her romanın içinde korkutulan insanın mide krampları, yürek çarpıntıları vardır. bu romanlar bizim seyretmek için içine baktığımız kutulardan başka bir şey değildirler. walter scott, estetiğin bu ihtiyacını ''old mortality'' isimli romanında açıkça vurgulamıştır. benim kanıtladığım o düşünceye eş bir şekilde, voltaire de tabiat ve saadet hakkında aynı şeyleri söylemektedir. ''saadet sadece bir rüyadan ibarettir'' der ve ekler :
'' tam 80 yılı bulan deneyimim bana bunu gösterdi. şu düşüncenin içine dalmaktan ve onu düşünmekten öte bildiğim hiçbir şey yoktur ki; sinekler örümcekler tarafından, insanlar ise acılar tarafından yenilmek üzere vardırlar.(voltaire, lettre a m. le marquis de florian,ferney, le 16 mars 1774)

iyimser sözler etmeden, hayatı arzu edilen, şükredilesi bir şey olarak görmeden önce bir karşılaştırsın bakalım insanın hayatı boyunca karşılaşabileceği olumlu şeylerle, insanın hayatı boyunca karşılaşabileceği olumsuzluklar. eminim ki bu bilançoyu çıkarmak hiç de zor olmaz. dünyada iyiliğin mi daha çok, kötülüğün mü daha çok olduğu konusunda konuşmak da pek anlamlı gözükmüyor zira. ''çünkü, kötülüğün sadece var olması bile yeterlidir ve var olan bu kötülük ne yanındaki, ne de uzağındaki iyilik tarafından yok edilebilir''

''mille piacer' non vagliono un tormento''
(bin kadar iyilik, bir kötülük değerinde bile değil).
-petrarka,il canzoniere,sonetto 195-

çünkü binlerce kişinin mutluluk içerisinde yaşaması bile, bir kişinin ölüm işkence sırasında duyduğu acıyı yok edecek kadar büyük bir haz değildir. yine aynı şekilde, şu anki mutluluğum, geçmişteki acılarımı dindirmek konusunda bu denli acizdir. ola ki kötülük bundan kat be kat daha az olsaydı da, yine de kötülüğün sadece var olması bile yeterdi iyiyi yenmesine. bu bile yeterli olacaktır genelde üstü kapalı anlatılan şu gerçeği görmemize:
varlığımıza sevilmekten çok üzülmez miyiz? var olmamış olmayı varlığa yeğlemez miyiz? var olmamayı istememize rağmen, var olduğumuz gerçeği ile başbaşa kalmaz mıyız hep?

arthur schopenhauer-merhamet

dergah yayınları, s.14-15-16.
Tanrı yoksa yoktur. Tanrı var kabul edildiği an bu anlam rahatça tartışılabilir.
hayatın anlamsızlığında yatar.
Gece gece yine aklıma düşen, herkesin hayatta düşündüğü bir sorgulamadır. Ama bu gece diğerlerinden farklı bir düşünce gerçekleştiriyorum.

bir şeye anlam verebilmek için onu bütün yönleriyle her detayı ile kavramak gerekir. hayata anlam verebilmek için de bütün olarak, her noktasıyla kavrayabilmek gerekiyor. tüm evren ve içinde yaşayan her canlıyı ve tüm sistemi kavrayabilir olmak demektir bu. bir insan varolan tüm bu bilgilere sahip olsa dahi hayata anlam veremez çünkü keşfedilmeyenlerin bilgisine sahip değildir. böyle tümden bir kavrayış insan zihni için mümkün olmadığı için insan hayata dair bir anlam meydana getiremez.

bu bağlamda tanrı’ya da anlam verilemez çünkü kendisinin de kavranabilir olması gerekir bir anlam bulması için. bu yüzden inançlar saçmadır, saçma olduğu için inanılır çünkü temelde bir şeyin bilinemeyeceğini, anlama kavuşamayacağını inanç bu anlam arayışının yerini doldurur. modern insan bu anlam arayışında inançsız olduğu için buhran geçirir.
Değişkendir. Kimi için sevdiği kadın, kimi için taptığı ilah, kimi için daha çok para, kimi için iktidar, kimi için güç, kimi içinse o gün kucağına aldığı özürlü çocuğudur. Hayatın anlamını, bizzat hayatın kendisi belirler neye ihtiyaç hissediyorsanız sizin için hayatın anlamı o dur.
Hayat kısa, mutlu olmaya değmez.
Hayatın anlamı sizin kendinize çizdiğiniz yol kadardır.

Ve hayatın anlamı net şekilde şudur arkadaşım diyecek bilgi ve yetkinliğe sahip kimse yoktur.

Çünkü herkes kendine göre farklı bir yol çizer ve herkes bu farklı yolu yaşar.
Vardır ama olmaya da bilir.
Uzun bir suredir hayatimin anlamiydi o. Yesil gozleri, dogal sari saclari ve dogal gulumsemesi... ayrica uzun boyuyla olga benim aradigim kadindi. Sevgisiz kalmis kadinlari sevmem. Olga 33 yasindaydi ve duldu. Kocasini elim bir trafik kazasinda kaybetmisti. Bir gun yuzunde anlamsiz bir gulumseme yakaladim olga min. Nedenini sormak cesaretini gosterdigimde. Tanrinin onunla konusmus gibi oldugunu soyluyordu. Emin degildi olga tanrinin varligindan ama icinde bir ses olduguna inanirdi. Hristiyanliga ve ateizme ayni olcude gonul vermis nietzsche yi ve isa yi ayni duzeyde sevebilmisti. Benim aklim ermez boyle seylere. Ben duz bir insanim ama guzel olani severim. Dini inanclarinin vecibelerine dikkat etmeyen bir musluman olarak gorurum kendimi. Olga hayatima girdiginden beri kitap okumaya gayret ediyorum aslinda. Kitaplardan cabucak sıkılır ve pratik hayata odaklanirim. Basimdan beni hayatin icinden cekip cikaracak buyuk olaylar gecmedi. Kendimi delilige vurmadim. Siradan bir insandim iste. Siradan bir insan nasil davranirsa oyle davraniyordum. Gerci etrafimda saygi duyulan bir insandim. Olga gibi bir deliyi hayatima aldigim gunler icerisinde kisa zamanda tum sayginligim ucup gitti. Yine de hayatimin anlami olga ve onun cennetteki kocasindan bize emanet kalan kizimizdi.

Yasmir sekiz yasindaydi. Kendisiyle iki yildir tanisiyorum. Oldukca siradisi bir ozelligi var ve ben onunla hep gurur duyacagim. Hayir sevgili okur olaganustu muzik yeteneginden ya da hayal gucunun sonsuzlugundan bahsetmeyecegim. O yasina gore oldukca olgundu. Ve bazen olga dan yasli gorundugu anlar olurdu. Kuskusuz bunlar benim zavalli bozuk gozlerime oyle gorunuyor olabilirdi....

Devami gelecek..
Tüm olumsuzlukların içinde ufacık umut tanelerine tutunmaktır...
bir çok felsefecinin sorduğu ama cevabını bulamadığı sorudur.

Oysaki kur'an-ı kerimde hayatımızın anlamının kulluk etmekten ibaret olduğunu belirtiliyor.
ah evet! hayatın anlamı...

insanların gençken aradığı, sonra da yaşlanmaya başlayınca "yokmuş yahu" deyip bir kenara bıraktıkları o muhteşem cevap.

ama aslında sorunun cevabı o kadar basit ki, bir an durup dünyanın dönüşünü seyretmek, bulutsuz bir gecede gözlerini kaldırıp evrene bakmak o cevabı bulmak için yeterli.

hatta en temel biyoloji kitabı bile size bu sorunun cevabının bir parçasını verebilir...

gerçekte hayat "anlamlarla" ilgilenmez. bununla vakit harcamaz. hayat sadece "devam etmekle" ilgilenir. yıldızlar korkunç bir güçle içten içe yanarlar, ağaçlar uygun zamanda çiçek açar. hayat sadece varolmaya devam eder, burada yada uzak bir gezegenin üzerinde, hiç fark etmez. bu yüzden hayat anlamlarla ilgilenmez. buna ayıracak vakti yoktur.

ve içinde bir anlam arayanlar için de bomboştur. tıpkı bembeyaz bir defter sayfası gibi...

insanoğlu için yapılacak tek şey vardır. bu bembeyaz defter sayfasını ne şekilde dolduracağına karar vermek. yani kendi hayatının anlamına kendin karar vermelisin.

tüm ömrünü para kazanmak ve bu parayla ne istiyorsan satın almakla mı geçireceksin? tamam, senin hayatının anlamı bu demektir.

belki ölmeden önce bir defa olsun bir yıldız gemisinin güvertesinde durup, o sonsuz gibi görünen karanlık boşluğu dolduran yıldızları ve daha nice isimsiz harikayı seyretmek mi istiyorsun? olabilir, işte hayatının anlamını seçtin, yolun açık olsun...

sadece türün devamı için doğuyoruz ve türün devamı için yine ürüyoruz. üremek için doğuyoruz ve ölmek için yaşıyoruz. bireyde aslen çok değersiz sonu olan canlılarız. doğamızın tek gerçek gayesi türün devamıdır. bunun için doğuyoruz ve ölüyoruz. aradaki "yaşam" denen şeyi tür önemsemez! türün varolma çabası bununla ilgilenmez.

demem o ki; zor olan hayatın anlamını bulmak değildir çünkü olmayan bir şeyi zaten bulamazsınız.

zor olan kendi hayatınıza bir anlam bulabilmek ve hayatınızı bu anlamla doldurabilmektir.

öyle ki zamanı gelip "bir büyük belkiyi aramaya" giderken geride sadece pişmanlık ve boşluk kalmasın...
Hayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar onu daha iyi tanırlar.
- nietzsche.
benim için huzurlu bir hayat yaşamaktır sadece. nokta.
Öbür dünya gibi dini konulara girmeden cevap verilebilirliği olmayan sorunsaldır,eğer ölünce herşey sona eriyorsa yani doğmadan önceki gibi yok olacaksak ozaman anlamı fln yoktur ama dinlerin dediği gibi öldükten sonra devamı varsa o zaman anlamı vardır,her iki durumda da şansın yaver gider de yaşayabilirsen ortalama 70-80 sene bir ömür var,çekilebilirliği olmayan şeylerle ömür heba edilmemeli sevdiğin şeylerle hayat donatılmalı düzeltemeyeceğin şeylere fazla üzülmemeli ve hayatta bulunmaktan ziyade hayat yaşanmalı diyorum.
Olmayandır. Bir yaratımsak bunun anlam içerdiğini düşünmüyorum. Bence insanlık bir nedene ait olacak kadar kıymetli değil. Hayata anlamı kendim veriyorum ve uyduruyorum. Mutlu ve keyif için yaşamalıyız. Haz iyi acı kötüdür iddiasıyla. Mutluluk yerine fazlaca acıya bıraktıysa ve bununla baş edemiyorsak kendimize yakışanı yapmalı acıdan kurtulmalı ve varlığımıza son verme cesareti gösterebilmeliyiz.

Bir şeyi kavramak için bazen empati yetersiz kalır onu yaşamak ve üzerine düşünmek gerekir. Burdaki insanların çoğu intiharı övmenin aptalca ve yanlış olduğunu düşünecek. Bir ölüme, kötü duruma, ekonomik krize katlanılabilir. Bu kötülerden kaçıp bir mutluluk bulabilir ve bu geçiciliğe küçük mutluluklar için katlanabilir. Ama insanın kendini her zaman boş, hiç, vermsiz ve yük gibi hissetmesi geçmesi çok zor ve alışmayacak şeydir. Yarına uyanmak istememeyi deneyimleyen biri söylediğimi anlayacaktır. Mutlu ol, kötülüklerle baş et ve bu problemlerle uğraş ama baş edemiyorsan varlığını sonlandır. Ama gerçekten bununla baş etmek için çok ama çok çabala.
Bu konuya ciddi kafa yoranlar için bu sorunun cevabı çok basittir:Eğer ölünce öteki dünya,sonsuz hayat varsa bu hayatta yapılacaklarda oradaki yeri belirleyecek bir geçiş biletiyse evet hayatın anlamı vardır.Eğer ölünce herşey sona eriyorsa öbür dünya fln yoksa sen sabaha kadar anlam ara bulduğun anlam sandığın herşey boş.
insana verilmiş boş fotoğraf albümü. Doldurabildigin kadar!
görsel
Şu an budur.