bugün

Yaşam ya da hayat; biyolojik açıdan, kimyasal reaksiyonlar veya bir dönüşümle sonuçlanan başka olaylar gibi bâzı biyolojik süreçler gösteren organizmaların bir özelliğidir. Organik maddeler gelişme ve üreme yeteneklerine sahiptir. Bâzı canlılar birbirleriyle iletişim ya da bildirişim kurabilirler ve birçok canlı iç değişimler geçirerek çevrelerine uyum gösterebilirler.Yaşam bir başka tanımla, canlılık niteliği taşıyan varlıkların yaşadıkları süre boyunca kazandıkları deneyimler ve yaşayımların bütünüdür. Yaşamın fiziksel bir özelliği negatif entropi ilkesine tâbî oluşudur.
sanki annelerimiz gibi.
hani bir çok şeye gebe ya. bize yeni ''kardeşler'' doğuruyor bazı zaman. maddi manevi olumsuzluklar, güzel şeyler falan.

dikkat ettim de üzerine en çok edebiyat yapılan iki olgu hayat ile aşk. evet aşk kalıpsal olarak hayat oranla daha tatlı bir şey, en azından insanda ilk dakikada uyandırdığı his açısından öyle. elbette sonu felakete olan aşklarda vardır.
ama hayat hiçbir soğuğun olmadığı kadar soğuk, hiçbir magmanın yakmadığı kadar sıcak, hiçbir anahtarın açamayacağı kadar kilitlidir ve acıdır. öte yandan hiçbir yumuşak yatağın, güzel kadının, çok paranın, şerefin, saygınlığın tatmin edemeyeceği kadar gerçektir. soyut şeyler mutsuz eder insanı. mutlu olduğunuzu sanar etrafınızdakilere rol yaparsınız, kandırırsınız onları.
bizi kendimizden bıktıran şey aslında soyutluklar.
mutluluklar nesnel olmalı acılar gibi. bir hastalık gibi. mesela eriyip giden sevdiklerinizin mutlu günlerinden tepelerinde bir ampul yanmalıydı ya da gençliklerine dönüp o eski endamlarına kavuşmaları lazımdı. ama öyle olmuyor. yüzleri gülünce somutlaştı sanıyoruz.


yetmiyor, hayat hiçbirimize yetmiyor. işte bu yüzden ölümün olmadığı bir hayat hiçbir boka yaramaz.
seni anlamlı kılan şey ölümün kendisi. ikinizde iyi ki varsınız. önce doğmak, sonra ölüm... işte hayat...
seks değil. sevilenler tek başına da uyuyabilir, çoğu zaman olduğu gibi.
yeniden ölünülemezdi,
uygunsuz bir hayat yaşanmış
ve yaşanmaya devam edilmekteydi.
acı çekiliyordu,
çekilmeye devam edilecekti.
eski çağlarda yaşanılsaydı,
tüm çilelerin çekileceği
bir mağara bulunulabilirdi,
yeni çağda ise çekinmek gerekiyordu
acı çekildiğini belli etmekten.

yeniden ölünülemezdi,
belki sessiz kalınılabilirdi
bir ölü kadar,
belki toprak olunulabilirdi,
ancak kurak.
belki, yaşama da devam edilmeyebilirdi
su gibi akarak değilse de düğümlenerek.
ancak önlenemezdi boş yaşamlar
ve yenilenemezdi ölümler.

geç kalınmıştı,
belki beklemek biraz fazla kaçmıştı,
belki yaşama zaten geç başlanılmıştı,
bilinemezdi.
ancak geç kalınmıştı
ve ölüm kaçırılmıştı,
yeniden ölünemezdi.
yaşamak gerekiyordu
ancak yaşanılamazdı da...
Soğuk bir kiş sabahı çok sayıda kirpi donmamak için hep birlikte ısınmak üzere bir araya toplanır. Ama kısa süre sonra oklarının birbirleri üzerindeki etkilerini görüp yeniden ayrılırlar. Isınma gereksinimi onları bir kez daha bir araya getirdiğinde okları yine kendilerine engel olur ve iki kötü arasında gidip gelirler, ta ki birbirlerine katlanabilecekleri uygun mesafeyi bulana kadar. Bunun gibi, insanların hayatlarının boşluğundan ve tekdüzeliğinden kaynaklanan toplum gereksinimi onları bir araya getirir, ama nahoş ve tiksinti verici özellikleri onları bir kez daha birbirinden ayırır.
öyle garip bir yolculuktur ki hayat. bir gün yola çıkarsın, yürürsün, yürürsün, yürürsün. sonra bir de bakarsın ki, çıktığın yolda yürüyen ilk adam değilsin artık...
ruh eşimi aramanın derdine düşüyorum yeryer. sanki kendi ruhumu biliyormuş, sanki benzerini görsem hemen tanıyacakmışım gibi...

tüketim toplumun dikte ettiği kurallara bağlı kalmadan yaşayabilir mi insan??? bütün firmaların kendi ürettiği malın eskimesinden kazanç elde ettiği bir sistem. uzaya gittik ama kaçmayan çorap yapamıyor muyuz? saçma!!! amerikanın itfaiye departmanlarından birinde kullanılan ampülün 100. yaşını kutladığını kaç kişi biliyor? peki aynı malı üreten fabrikatörlerin üretimlerinin bir süre sonra eskiyeceğini, kullanılmayacağına dair anlaşmaya vardığını? avrupada ''planlı eskitme'' adında bir mühendislik dersi olduğunu???

medeniyet çürüyen şeyler üzerinden gülümsüyor bize, el sallıyor. çürüyen vasıflar bazen mal bazen insan oluyor. 3 aylık maaşını telefona verenler olmasa sistemin yürümeyeceğini biliyor para babaları, reklam'a yükleniyor. ''bırak zekayı ve bilgiyi bu saati al ortamın kralı ol'' diyor ''okumaya ne gerek var senden daha akıllı bir telefon al!!! googleden bakarsın'' diyor. teknolojinin ilerlediği vasfı yıllardır beklenen bir yenilikmiş gibi bize sunuyor ve daha garibi kanıyor bir çoğu, farkını, önemini malzemeyle göstermeye yöneliyor. Ruhundan huzur kaçıran gedikleri parayla yamamaya kalkışıyor, gaflete düşüyor.

ömrünün seccadesi paraya serili insanlarla yaşamak haz vermiyor bana. hayat optiğinde bir kaç yüzyıl kaydırma mı yaptım acaba?

kısacası; mutsuzum ve kafam dağınık, evet sanırım yazım bunu bi derece yansıtıyor.
melebaaa. ben hayat. biliyorum bazen ağzınıza sıçıyorum. alt üst ediyorum her şeyi. bazen bana çok ağır sövüyonuz. anama bacıma. eğer sizi üzüyosam, bilin ki sadece bana olan sevginizi test etmek istediğimdendir. yaptıklarıma rağmen beni severseniz, ben de sizi severim. öptüm.
Bazen düşüyor sonra toparlıyorum.
Aslında hayat hiç güzel değil, bi boka yaramaz lakin geldik bir kere.
Hani misafir gidersin bir yere ailenle onlar kalkmadan kalkamazsın gidemezsin ya işte bi çay daha için hesabı...
hah, hayat işte bazen öyle...
Bazen de bi çay daha alabilir miyim gibi...
Hayat garip, hayat hep gibi gibi...
Bir şeyler gibi ama bilemiyorum ne gibi.
bir gidiş bir dönüş.. beklemek yazık etmek.. ve damlamak camdan aşağı süzülmek için bir bahaneye dönüşünce.. konuşmak, susmamak.. acıtmadan, kalbin en cilveli haline dokunmak, ağaç kökünün ufaladığı kaya parçası gibi..
gerçekten yaşayıp yaşanmadığı sorgulanan kavram veya olay. Herkes mutlaka düşünmüştür, gerçekmi bunlar veya yaşıyormuyuz biz ölünce ne olucak aslında yaşamıyoruz matrix gibi birşeyin içindeyiz ve bu bedenleri kullanıyoruz veya ölüp gidicez bir daha hiç birşey olmuycak gibi deliritici düşüncelere yol açtırabilecek kelime.
yeşliçam gibidir. yıllar geçtikçe, yaş ilerledikçe sevilir...
ki canına tak etmişti, sus dedi artık...
artık diyorum ki yaşadığım onca olumsuzlar terslikler yüzünden belki de gidip geldiğim işindem, yediğim fastfood dan, kullandığım bilgisayardan ibaret olmalı sadece...
"..yirmibeş yaş dünyaya fazla düşkün; otuz yaş fazla çalışmaktan yorgun;
kırk yaş anlatılması bir sigarayı bitirecek kadar uzun süren hikayelerin yaşı;
altmış, ah, altmış yaş yetmişe çok yakın; ama elli, olgun bir yaş."
-Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi-
(bkz: beni neden yoruyosun)
BU DEYiL.
kaliteli bir döngüdür.
Hayat uzun bir yolda son nefesini verene kadar yolculuk etmektir. Kimileri ağır ağır atar bu adımlarını kimileri koşarak geçer bu yolları. Bazıları bu yola çiçekler eker güzelleştirir hayatını bazıları hayatlaındaki çiçekleri ezer umrunda olmadan. Kimileri yolunu bilemez bulamaz bu yolda gideceği yeri kimileri kaybolur hayatlarında benliklerinde... Her ne kadar da farklı olsa bu yol sahipleri yolun sonu hepsi için aynıdır. " mezar".
'life is only interested, if life is wide.' demiş zamanında Lucien Carr. Hakikaten de, hayat çok monotında olabilir, buna keza sizi hiç aklınıza bile gelmeyen yönlere dahi çekebilir.

Bir ay önce meydana gelen olaylar dizisi, benim hayatımıda böyle bir yöne sürükledi. Hiç aklımda olmayan bir yere gitme kararı verdim, hiç aklımda olmayan bir insanla beraberim şimdi de. Hayatın yaptığımız seçimlerden ortaya çıkan bir olaylar dizisi olduğunu bir kere daha kendime kanıtladım. Şuanda da, bir yerden kopup uzun bir süre burayı terk-i diyar eyleme fikriyle yüzleşmekteyim. Belki de, hayatım şuanda bir boşluk içerisinde olduğundan böyle düşünüyorum. Bir kaç hafta öncesine kadar sınavlar ve öteki şeyler vardı, bu sınavlar ve öteki şeyler kafamı meşgul tutuyordu. Şuan ise, kendimi tamamen düşünmeye vermiş, evde canım sıkkınken kendimi bir anda deniz kenarında bira içiyor buluyorum. Etrafımda durup dönen hayat, benim seçeneklerimle şekillenen o hayat, bazen bana bile fazla geliyor. Böyle anlattığımda sanki çok boktan bi hayatım var gibi düşünülmesin, aksine şuan hayatımda neredeyse hiç bir problem yok. Aksine, her şey tıkırında, uzun süredir yapmak istediğim bir hedefimi de gerçekleştirdim, ama şimdide hedefsizliğin ve amaçsızlığın getirdiği bir kara delik'e düşmüş gibi hissediyorum.

Kısaca sözlük, hayat çok karmaşık bir şey. Keşke,hayatın nasıl bir olgu olduğuna dair basit bir açıklama bulabilseydim. Bunun cevabını kendime vermeyi gerçekten çok isterdim, hatta çok büyük miktar param olsaydı, bi bölümü gerek felsefik gerek ise materyalist yollardan bu soruya bir cevap bulmaya adardım. Ama yok ne yazık ki. Sanırım bu sorunun cevabını, yaşayarak öğreneceğim. Fin.
zor olan durumlar bütünüdür.
yaşaması zor olandır.
çocukluğunu yaşamışsındır ama baba figürü tam işlememiştir hayatına. baban olmasına rağmen. lisede sevdiğin kızlar hep feyk atmıştır sana. üniversiteyi bile hayal etmediğin bölümünü okumuşsundur. sözelcisindir çünkü. üstüne üstlük binlerce gencin hayali olabilecek sosyal bilgiler öğretmenliğini. okul biter ne atama vardır ne senin bi vasfın. atanamamış öğretmen.
kpss ye girersin, senin bölümünden 25 bin adam vardır sınava giren. her sene de 5 bin mezun gelmeye devam. alımlar ise 1800-2000. kpss olmaz haliyle.
kesinlikle olmayı düşünmediğin polisliği askeriyeyi bile düşünmeye başlarsın ondan sonra.ama oralara da torpil gerekir.
23 yaşını bitirir 24 yaşına girersin 27 nisanda. 24 yaşına bok gibi girersin. arkadaşın yoktur. dostun yoktur. telefon açıp iki çift dertleşebileceğin kimsen yok rehberince. laflamak için bile olsa birkaç tanıdığı ararsın, ya açmazlar ya da kapalıdır.
kredi kartı borcun vardır. çalışmak zorundasındır. iş ararsın. çoğu yer eleman sikme derdinde. çok iş az para. düşünürsün lan bütün ömür böyle mi geçecek. patron ayda 30 bin 40 bin kazanırken ben günümün 15 saatini vererek bin lira bile kazanamayacam diye.
allah a söversin. her zamanki egosuyla cevap vermez sana. face ye birkaç küfür sallarsın. allah büyük seni sınıyor filan derler. iyi de kardeşim ben adam gibi soruyorum.

bu 'hayat'a biz ne bok yemeye geldik ???
--- spoiler ---
sonunda hepimiz ölüyoruz.
--- spoiler ---
Kimine gülüp oynatan, kimine vurup ağlatandır.
tercih dışı başlangıcın devamıdır.