bugün

Dünyanın dönüşü kudretin sırrı
Işılır gün doğar döner akşamlar
Her saatin ayrı ayrı rengi var
Dağlara siyah tül iner akşamlar

Ara garip yalcu pınarı baştan
Su sesi geliyor karşi yamaçtan
Süzülür dereye çakıldan taştan
Eşsiz gelin gibi iner akşamlar

Karşiki yaylada çobanın mali
Bir yırtık keçesi birde kavali
Bir yaban tezegi bir kuru çali
Ufaktan ataşi yanar akşamlar

Aldandın dünyanın bilmem nesine
Mevlam neler koymuş kudret tasına
Koyun yavrusuna kuş yuvasına
Çırpına çırpına döner akşamlar

aşık mevlit ihsani
denizin mavisinde her his,an; safi iken,
her mavide denizi aramak mahfi imiş,
güneşlenen yerde açan güller afi iken,
gülümsemekte olan sırlar hafi imiş.

kaş yapmak, dost meclisinde kafi iken,
yalanı diline yuva eden dost, sufi imiş,
kalp ile muhabbet gönle nafi iken,
kalp kırmak bu zamanda, farzi imiş.

yazar: ben
ben pek beceremem ağlamayı,
bir dize baş koyup dinlenmeyi de,
öyle karı gibi arkadan sallamayı,
yüzüne gülüp gizli gizli bilenmeyi de.

ben pek beceremem üzüldüm demeyi,
aşığım diyerek başkasını sevmeyi,
gönül kırıp, öfkeyi hicran bilmeyi,
ben pek de sevmem "ben böyleyim" demeyi.

evde tavanı seyrettiğim doğru olsa da hüzünden geceleri,
insan yüzüne surat asmayı bilmem ben,
aşık gönlüm, maşuk olmaktan bihaber ise de,
seviyorum demişsem bir kere, ölsem gidemem ben.

gönlüme giren olduysa da, yegahına basan olmadı hiç,
gözlerime bakan olduysa da, dilinden anlayan yaşamadı hiç,
aşık olmadım desem de, dilimde yalan olmadı hiç.
şu koskoca hayattan payımız düşen de,
olmuş işte,
koca bir hiç.

sevgiler.
düşen kızlar favlasın.
Seyyah oldum gezdim gurbet elleri
Kar etti canıma yeter ayrılık
Anlatayım başa gelen halleri
Ölümden çok çektim beter ayrılık

Gurbet eli bizim için yapmışlar
Çatısını çok muntazam çatmışlar
Ölüm ile ayrılığı tartmışlar
Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık

Karacoğlan der ki telkin verincek
Ötüşür bülbüller gonca gülüncek
Ben burda yar orda böyle kalıncak
ister ölüm olsun ister ayrılık.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

(Kaldırımlar) n.f.k
Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak.
unutma! Aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak...

Nazım Hikmet Ran.
Bende tarçın sende ıhlamur kokusu
Yürürüz başkentin sokaklarında

Bir nehir şu tutuk konuşan cumartesi
Üstünde iki yonga: Çarşamba, bir de cuma

Ayrılık lafları etme sevgilim
Önümüz Temmuz önümüz Ağustos nasıl olsa

Kolkola yürüyoruz tek tük öpüşüyoruz
Sonra ayrılıyoruz korkuyoruz da

Kimi zaman neden kalabalığın içinde duruyoruz da
Kimi zaman bir köşe arıyoruz en sapa

işimiz mi yok, şu Akay'a sapalım istersen
istersen garson girelim ilkyazın gazinosuna

Börekçi! diye bağır istersen şurda
Kısmet çıkar -sanırım- Emek'te oturan kıza

Abiler! Abiler! diye bir şey satayım ben
Mendilim kalmamış kağıt peçete yok mu çantanda?

Üç peseta gibi bir paraya dondurma yemiştim
Madrid'te yemiştim, ve çatılardan kanguru akıyordu
Londra'da

Seversin mi beni, doğru söyle ama? - Sigara?
Ne eflatun etin var, yanarca mı yanarca

inan Selimiye'nin minareleri gibisin
Her seferinde başka yoldan çıkılır nirvanaya

''CEMAL SÜREYA''
Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
Salonlar piyasalar sanat sevicileri
Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
Yakanda bir amonyak çiçeği
Yalnızlığım benim sidikli kontesim
Ne kadar rezil olursak o kadar iyi.

Kumkapı meyhanelerine dadandık
Önümüzde; altınbaş, altın zincir fasulye pilakisi
Ardımızda görevliler hızır paşalar
Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
Öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
Çöpçülerin elleriyle okşardım seni
Yalnızlığım benim süpürge saçlım
Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

Baktım gökte bir kırmızı, bir uçak
Bol çelik, bol yıldız, bol insan
Bir gece sevgi duvarını aştık
Düştüğüm yer öyle açık seçik ki
Başucumda bir sen varsın bir de evren
Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.

Can Yücel
bazı özlemler

dağlara vardık
herbirimizin elinde gözleri ışık saçan birer deve
düşündük ayaklara düşmüş kıymetlerini iade ettik
sandık
dervişlerin

modern salonlar koltuk takımları büfeler
baş köşede sadece bakılan bir şamdan gümüş bir sürmedenlik
düşündük ayaklara düşmüş kıymetlerini iade ettik
sandık
anne çehizlerinin

sevgililer kapadı toprağını
çocuklar ne kadar hırçın
alışverişten dönüyorlar geceleri
babalar gözlerini dikmiş sanki kutsuyorlar şişeleri

hepsi bir tek haftada değişebilir:
dağa gerçek bir gezi
ellerde yekpare bir deve sakin tabii renkte gözleri
dervişlik kılık kıyafetten ayrılalı beri
kim bilirse ki alıp verilen soluklar yalnız değil
herşey bir tek haftada

başla deyince başlayabilir
evler eşyaları atıp insanları çağırabilir
bir bakarsın ki kadınlar gizlice hafifçe sürmeli gözleri

sevgililer yayar topraklarını
delikanlılarda
boyunlara kadar kızartan damarların
açılır ilmikleri

bir vakit diye anlatılır o zaman
dağ ve şehir diye bölünmüştü insan
o dar buran gavur giysiler
içlerinde kopralar göğüsleri sıkılıp duran
ayaklar cepler kafanın içi, elin edip tuttuğu bir mezbele
bir tek kalp temizce ve sinmiş
taşırdı kamburu taşırdı kamburu

bir vakit gelse de acıyla / hatırlansa zorbela /
anlatılsa

cahit zarifoğlu.
Ey sürüden arkaya kalmış yiğit
Arkadaşın gitti haydi sen de git
Bak ne diyor ceddi şehidin işit
Haydi git evladım uğurlar ola
Haydi git evladım açıktır yolun
Zalimlere karşı bükülmez kolun
Bayrağı çek ön safa geçmiş bulun
Uğurun açık olsun uğurlar ola.

Eşele bir yerleri örten karı
Ot değil onlar dedenin saçları
Dinle şehit sesleridir rüzgarı
Haydi git evladım uğurlar ola
Haydi git evladım açıktır yolun
Zalimlere karşı bükülmez kolun
Bayrağı çek on safa geçmiş bulun
Uğurun açık olsun uğurlar ola
Haydi levent asker uğurlar ola

Yerleri yırtan sel olup taşmalı
Dağ demeyip taş demeyip aşmalı
Sende ki coşkunluğa er şaşmalı
Kahraman askerim uğurlar ola
Haydi git evladım açıktır yolun
Zalimlere karşı bükülmez kolun
Bayrağı çek ön safa geçmiş bulun
Haydi levent asker uğurlar ola
Haydi git evladım uğurlar ola.

Mehmet Akif Ersoy
bazı özlemler

dağlara vardık
herbirimizin elinde gözleri ışık saçan birer deve
düşündük ayaklara düşmüş kıymetlerini iade ettik
sandık
dervişlerin

modern salonlar koltuk takımları büfeler
baş köşede sadece bakılan bir şamdan gümüş bir sürmedenlik
düşündük ayaklara düşmüş kıymetlerini iade ettik
sandık
anne çehizlerinin

sevgililer kapadı toprağını
çocuklar ne kadar hırçın
alışverişten dönüyorlar geceleri
babalar gözlerini dikmiş sanki kutsuyorlar şişeleri

hepsi bir tek haftada değişebilir:
dağa gerçek bir gezi
ellerde yekpare bir deve sakin tabii renkte gözleri
dervişlik kılık kıyafetten ayrılalı beri
kim bilirse ki alıp verilen soluklar yalnız değil
herşey bir tek haftada

başla deyince başlayabilir
evler eşyaları atıp insanları çağırabilir
bir bakarsın ki kadınlar gizlice hafifçe sürmeli gözleri

sevgililer yayar topraklarını
delikanlılarda
boyunlara kadar kızartan damarların
açılır ilmikleri

bir vakit diye anlatılır o zaman
dağ ve şehir diye bölünmüştü insan
o dar buran gavur giysiler
içlerinde kopralar göğüsleri sıkılıp duran
ayaklar cepler kafanın içi, elin edip tuttuğu bir mezbele
bir tek kalp temizce ve sinmiş
taşırdı kamburu taşırdı kamburu

bir vakit gelse de acıyla / hatırlansa zorbela /
anlatılsa

cahit zarifoğlu
suz-i dilâra

ben yaşın on sekizinde
delilikler divanelikler ettim
fındık fıstık yükledim şileplere
çımacılarla gün kavşağına gittim

senin bildiğin işler
benim bildiğim işler değildi
ben her tanrının günü
kırlarda gezindim

ben yağmur sularıyla yaşadım oluklarda
toprağın içine geçtim
dört mevsim kapında ben
ağaç gibi bekledim

bendim nehirden su taşıyan
odun yaran ormanda
ıslık çalarak şehre
üzümcülerle giren bendim

benim aklımdan geçenler
senin aklından geçenler değildi
ben 10 yıl istanbul’da
sensiz ayak teptim

ben yaşın on sekizinde
bir hayli serüven geçirdim
ismimi yazdım vapurlara
delilikler divanelikler ettim.

salâh birsel
(1919-1999)
Eğer yarın dibe vursaydım beni gene sever miydin,
Eğer güzel kokmasaydım gene bana sarılır mıydın,
Eğer benzden tekrar bir hurdaya geçseydim bazı arkadaşlarım gibi ortadan kaybolur muydun,

Eğer vurulsaydım ve canım yanıyor olsaydı yanımda olur muydun,
Eğer çalışmamız gerekseydi bana yardım etmek ister miydin,
Eğer çıkıp zencinin birinin kafasını uçurup sakince arabamla uzaklaşsaydım bununla ilgili ne düşündüğünü bilmek için soruyorum bunları,

Eğer burger kingde hamburger satıyor olsaydım beni arkadaşlarına anlatmaktan utanır mıydın,
Yatakta dilimi kullansam bu hoşuna gider miydi,
Eğer sana bir aşk mektubu yazsaydım bana karşılık verir miydin,
Baban benim bir serseri olduğumu öğrenseydi beni tercih eder miydin,
Sana bakıyorum da o pantolonun içine nasıl girdiğini anlamaya çalışıyorum,

Eğer başka bir hatunla birlikte olsaydım ve birisi bunu görseydi,
Ve sen bana bunu sorduğunda onun ben olmadığımı söyleseydim,
Bana inanır mıydın yoksa beni terk mi ederdin,
Aramızdaki bağ ne kadar güçlü
Eğer bu senin beni terk etmene yetiyorsa,

Bizler sadece insanız sevgilim hatalar yapabiliriz,
Seni şişman bir çocuğun çikolatalı pastayı sevdiği gibi seviyorum,
Şimdi ufak bir içki alabiliriz biliyorsun nightcap,
Ve Gidip her ne istiyorsan onu yapabiliriz,
neyi sevdiğini çok iyi biliyorum.
Yağ olmuş şu kadar, banane
Benzin olmuş bu kadar, kime ne
Fatura geldi kol kadar,bize ne
Dolar olmuş kaç lira, sanane
Çıkar lan telefonu ibne oğlu ibne
(bkz: ctrl c ctrl v)
mükemmel değil mi ya hu;

https://www.goodreads.com...zler-mi-alevden-bilmem-bu

mükemmel.
vur hadi bir hamle ile çek tetiği,
yok olan kalp ağrı duyar mı hiç kanar mı.

sensizlik ölümden bile zor
her gün her gün ölmek gibi
acısı c-çok devası yok
sensin devası ilaç gibi
gittiğinde kalbimi de aldın
bak bende bir hiç bıraktın
sen bensiz olursun ben sensiz yarım kaldım.
Ben sana aşığım, kuytu yalnızlığıma
Otuz iki dişinle gülüşüne ve dönüp gidişine

**anlık ilhamla yazdığım şiir. aşk komik geliyor bana