bugün

En güzel dünyaları 
yaktık ellerimizle 
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı : 
bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp 
gözyaşlarımız gittiler 
ve bundan dolayı 
biz unuttuk bağışlamayı... 
Nazım Hikmet Ran- Zafere Dair
ISSIZ

Sokaklarda sessiz sedasızım
Bir ağır yürek ellerimde
Kulağımda çığlığı yalnızlığın
Bugün günlerden pazar diyor
Giderek artıyor ıssızlığın.

Nostradamusunkabusu
Denize dönmek istiyorum!
Mavi aynasında suların:
boy verip görünmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!

Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider!
Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder.
Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter.
Ve madem ki bir gün ölüm mukadder;
Ben sularda batan bir ışık gibi
sularda sönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!
Denize dönmek istiyorum!

NAZIM HiKMET RAN
Laleli'den dünyaya doğru giden bir tramvaya binemedim
Laleli'den Kabataş'a kadar seni izledim

Sen ki
Çemberlitaş kaldırımlarına nüfuz etmiş sevgili
Sirkeci'den kutsal raylarca uzaktaki
Sarayburnu ve boğaz arasındaki
ilk bakış çizgisi
Galata kadar heybetli
Balat kadar unutulmuş
Haliç'in suları kadar eski
Eski.

Sonra bir balıkçı teknesi yanaştı kıyıya
istanbul yanıyordu
Karanlıkta seni arıyordum
Sen neredeydin?

Yıldızları bulutsuz bir gecede görememek nedir bilir misin?
Hiç eline kalem almaktan korktun mu?
Boş bir sayfa gördüğünde kaçtın mı?
Gece vakti yürürken adımlarını
kalbinden hızlı attın mı?
Senin gözyaşların dalgalara karıştı mı?
Söyle?

Ben o dalgalardayım
Ben Sirkeci'den Sultanahmet'e çıkan o yokuştayım.
Ben girmekten vazgeçtiğin sokaktayım
Ben neredeyim?
Sen neredesin?

Laleli'den dünyaya doğru giden o tramvayı kaçırdım.
Gözlerim düştü Haliç'e
Haliç ağladı
Ben ağladım.
En sevdiğim şiirlerden biri , Atiyi Karanlık Görerek Azmi Bırakmak (M. Akif Ersoy).
mevsimidir
müphem bir meltem yoklar dal uçlarını
gizlice ürperir yaseminler
körfezde deniz dalgın
bilinmez hangi aşktan arta kalmış
vahim bir yalnızlığı dinler
mevsimidir
artık erken kararır sular
her biri bir bulut ardına sinmiş yıldızların
korular terk edilmiş
ağaçlar duman duman
yalılar tenha ,
kanlıca ilk yağmurla serinler
mevsimidir
nedense ölmeye heveslenir insan
uzaya
bir avuç yıldız tozu gibi savrulmaya
rayından çıkmıştır yaşamak
bir eskimişlik duygusu nereye baksan
gücü yetmez kimsenin kimseyi kurtarmaya
çünkü ne güzeller
zehir zemberek güzeldir artık
ne zehir zemberek çirkindir
yeni çirkinler.

Atilla ilhan
Belki de konuşuyordur gözlerin, 
ama ben gözce bilmiyorum ki; 
Sessizce biliyorum, 
Usulca biliyorum, 
Masumca biliyorum.

(bkz: cemal süreya)
Gözyaşlarım kelimelerle sevişirken düşer gözlerimden.
Seni yazdığım her hece mutluluk,
Sensizliği anlattığım her satır burukluk,
Ölüm dediğim her an yorgunluk,
Sonbaharı anlattığımda bir solmuşluk
Olur gözyaşlarımda.
Eğer 'sen' varsan o gözyaşımda,
Mavi yazar kalemim, bırakmaz umudu geçen yaşlarımda.
-BK
Yol bitti
Ardımda sahtekar duraklar kalacak...
Şehir bana ağlıyor,
Ben şehirde Ağlıyorum!
Senin için.!!!
--spoiler--
Deniz cıvalı, uçsuz bir cam gibi
yansıtır levhasını çinko bir gökyüzünün,
uzak kuş sürüleri kirletir
cilalı tabanını solgun grisinin.

Güneş toparlak ve donuk bir vitray gibi
hasta adımıyla yürür doruğa;
dinlenir gölgede deniz rüzgârı
yastığıdır kara trompeti.

Kurşuni karnının dalgaları salınır
iskelenin altında inlercesine.
Düşünür bir denizci, Kaf diyarının,
uzak sisli bir ülkenin sahillerini
bir halatın üstüne oturmuş, tüttürürken piposunu.

şu ihtiyar deniz kurdu. Kavurmuş yüzünü
Brezilya güneşinin yalaz ışınları;
görmüşler içerlerken bir şişe cinini
çin denizlerinin yaban tayfunları.

iyot ve güherçileden kökü kokan köpük
tanır öteden beri kırmızı burnunu,
kıvırcık saçlarını, atletik pazularını,
yelken bezinden kepini, pamuklu yeleğini.

Tütünden çıkan duman bulutunun ortasında
görür o ihtiyar uzaklıkları, sisli diyarı,
sıcak ve altuni bir akşam
yelkenleri salınmış çektirgeyle çıktığı.

Tropik siestası. Uyur deniz kurdu.
Ve sarıp sarmalar onu grinin tüm tonları.
Sanki yumuşak devrisi bir gölge kalemi
siler ufuğun kavisli çizgisini.

Tropik siestası. ihtiyar ağustos böceği
dener boğuk sesli, emektar gitarını
ve ses verir çekirge tekdüze bir solodan önce
kemanının tek teli üzerinde.
--spoiler--

ruben dario
görsel
bilmiyor muydun sanki sevgili kalbim
gider,herkes gider.
kuşlara uyup gitti aklım.

görsel
görsel
Dedim ya işte bocalıyorum.. (bkz: cahit zarifoğlu)
A. Ilhan - Kimi sevsem sensin. Okunası ve dinlenesi eser.
Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.

Yüz yıldır bekliyor beni
bir şehirde bir kadın.

Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.

Yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.

nazım hikmet. evet.
biliyorum gelmeyecek...

Bir kadının bana gelecek olması, bir rüzgarı geçerek
Bir şarkıyı geçerek, saçlarının uçuşunda
Bir kadının bana gelecek olması, bir ömür geçecek

Aşkın buruk tadında, buluşması iki yalnızlığın
Bir akşamı geçecek

Belki de dağılan sesleri hüznün ve akşamın
belki de
Bir kadını geçecek

Bir kadını bekliyorum
Eteklerini ve saçlarını uçurarak gelecek…

Ataol Behramoğlu
Şarapla tütünle açtım arayı,
Bir de sen terk ettin bahtı karayı,
Bir seni düşündüm bir sigarayı,
Demek ki şeytanca bir tuzak kurdun.
Sen beni en zayıf anımda vurdun.

Cemal Safi - En Zayıf Anımda
Sonunda buldun büyük suçluyu
Yüzünü yıkadığın o soğuk aynada

Sevdalarını kundaklayıp
Her şeyini bir mısraya saklayıp
Sonra kendini didik didik arayan
Kelimelerin yetmediği
Zaten yok bir dilde
Tercümansız kalanı buldun

Kendini bakır renkli dağlara demlemiş
Şarabi bir denizi içip
her akşam
Söylene, söylene
Evine bin parça dönen
Adamı buldun

Ah benim iki şekerli demli çayım
Ah benim yürek tıpırtım
Biliyordun sen de bu şehirde
Bütün trenler ayrılığa gider

Oysa bir salıncak kurup
iki mısra arasında
Yalın ayak koşar gibi
Hışırtıya saplanan korkular gibi
Mor entarine saklanıp
Bir beyaz gülün üşümesinden
Farksız titreyen dişlerinle
Parçalamak istiyordun
Bütün çare/sizlikleri

Ah benim iki şekerli demli çayım
Ah benim yürek tıpırtım
Biliyordun sen de bu şehirde
Bütün otobüsler ayrılığa gider

Böğrüm…
Böğrüm yanıyor
Kendimi demirleyip bir limana
Kürek kemiğime yelkenler sarıyorum
Hani birazdan belki bir rüzgâr çıkar
Hani o şarkı çalar
Hani kan beynime sıçrar
Bomba olur patlarım
Yıkılır sinemaları şehrin
Kurtulur içimizdeki
Haylaz çocuklar

Ah benim iki şekerli demli çayım
Ah benim yürek tıpırtım
Biliyordun sen de bu şehirde
Bütün gemiler ayrılığa gider

Sonunda buldun büyük suçluyu
Yüzünü yıkadığın o soğuk aynada
ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
biraz nietzsche biraz kant kafan karışmış belki
parlıamanet’i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
iyi kitaplar okudum bir boka yaramadı..

ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
işin yoksa çiçek al,saç tara, parfüm sık.
küsmesi,barışması,ayılması,bayılması
hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
hepsi ağzıma sıçtı..

ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.
her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
içime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
ben seni severim sevmesine de
iş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim
Geyikli Gece

Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Herşey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak

Bir yandan toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut dövüşerek
Geyikli geceyi kurtardık

Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden

'Geyikli gecenin arkası ağaç
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
Çatal boynuzlarında soğuk ay ışığı'
ister istemez aşkları hatırlatır
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli...

Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.

Biliyorum gemiler götüremez
Neonlar teoriler ışıtamaz yanını yöresini
Örneğin manastırda oturur içerdik iki kişi
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
Koltuk altlarımız gitgide tatlı gelirdi
Geyikli gecenin karanlığında..

Aldatıldığımız önemli değildi yoksa
Herkesin unttuğunu biz hatırlamasak
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri
Salt yadsımak için sevmiyorduk
Kötüydük de ondanmı diyeceksiniz
Ne iyiydik ne kötüydük
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı...

Ama ne varsa geyikli gecede idi
Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecendan
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
Yahut bir adam bıçaklasak
Yahut sokaklara tükürsek
Ama en iyisi çeker giderdik
Gider geyikli gecede uyurduk

'Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
imdat ateşeleri gibi ürkek telaşlı
Sultan hançerleri gibi ay ışığında
Bir yanında üstüste üstüste kayalar
Öbür yanında ben'
Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
Domino taşları ve soğuk ikindiler
Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
Gölgemiz tortop ayak ucumuzda
Sevinsek de sonunu biliyoruz
Borçları kefilleri bonoları unutuyorum
ikramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
iyice kurulamıyorum saçlarını
Bir bardak şarabı kendim için içiyorum
'Halbuki geyikli gece ormanda
Keskin mavi ve hışırtılı
Geyikli geceye geçiyorum'

Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.

turgut uyar
sen el kadar bir kadınsındır
sabahlara kadar beyaz ve kirpikli
bazı ağaçlara kapı komşu
bazı çiçeklerin andırdığı
iş bu kadarla bitse iyi
bir insan edinmişsindir kendine
bir şarkı edinmişsindir, bir umut
güzelsindir de oldukça, çocuksundur da
saçlarınla beraber penceredeyken
besbelli arandığından haberli
gemiler eskirken, deniz eskirken limanda
sevgili.
geceler kapkaranlık
kızılca kıyamet kopar sanki
yürek yanmış can kararmış
ister durur bir dost anlık

işte her şey boştur bomboş
kalp daralır ister yare koş
yoktur bir yar ışıklar loş
gene tek başıma yapayalnız bomboş....

geceye bir şiir bırak...
AYAKKABILARINI KAPIMIN ÖNÜNDE GÖRMEYi iSTiYORUM
Çünkü bu,
Seni seviyorum içine nal salmak demektir.
Ve hareketinin bana durduğunu akla uydurur.
Oysa seni sevmem toplumu meşru kılar
Ve gitmen beni dile indirger sevgilim.
Zaten kırılmış bir kızsın şimdi dövülmüş bir av
Yanmış ırmaklar öneriyorsun toy bedenine
Kavmin yanlış tufanlardan geçip duruyor
Gözlerime baka baka ağlayıp aşk diyorsun
Bir tekkenin ortasına sirk treni devriliyor.
Ki hala çocuk övmeye duruyorsam bu
'Şehrin en uzak yerinden gelen o'nunla
Ve izmit’le ve Fargo’yla ve Horasan’la
Ve Hafıs’ın beni eve götürdüğü kınla ilgili bir matkabı
Girdiği çene kemiğiyle birlikte söküp
Şu karşıki düğün salonuna ilave edemememdendir.
Yoksa lar ve ortaokul öğretmenleri giremesinler diye
Babam ve bilhassa dedem
Mahallemize yeterinde toplu polis gönderilmesi konusunda
Gerekli telefonları etmiş durumdalar sevgilim!
Ama yine de sırf sen sürdürebil diye ayın alnında melekçe
Ve şüpheye düşmeden kelebek besleyebilsin diye bir padişah açıkça
Benim alıp kını
Öte yana geçmem gerektir
içinden memleketi çekeyim diye.
Hem düşünsene;
Bu bizi nasıl imparatorluklaştırır!
Yoo, hayır! omzunu açma. Omzun ideoloji taşır.
Ve fakat ‘dil’e rağmen bütün bunlar sevgilim
Ayaklarına beyaz çoraplar giydirmek istemediğim anlamına gelmeyebilir.
Çünkü bak Süleyman bu sayfadan henüz geçmiş gibi gül lekesi
Ve apaçık kudüsmüş bir zebrayım ben uzun menzilli şiirlere şikar!
Elbet bir gün batar, kuşlar döner, çarmıh baştan düzenlenir
Ve bana tertemiz eller verir Cezayirli O tüccar.
O vakit sana bakıyorum kadar büyür akdeniz
Cumhuriyetin tersinden tertib ettiği çarşılar gibi
Sonra uzun süre bir takibediliyormuşum hissi…
Siz hiç yahudi bir minibüs şöförü düşlediniz mi?
--spoiler--
Duvara, bir titiz örümcek gibi,
ince dertlerimle işledim bir ağ.
Ruhum gün boyunca sönecek gibi,
Şimdiden ediyor hayata veda.

Kalbim, yırtılıyor her nefesinde,
Kulağım, ruhumun kanat sesinde;
Eserim duvarın bir köşesinde;
Çıkamaz göğsümden başka bir seda...
--spoiler--

Necip Fazıl KıSAKüREK