bugün

manitanın sürekli buluşalım teklifine, parasızlıktan türlü türlü bahaneler bulmak.
martılara yediğin simit parçalarını atarken, kolundan tutan, gözlerinin içine bakarak, '' kalanını ben yiyebilir miyim? '' diyen çocuğu duymak.
kimi zaman seni, beni, onu paradoksal durumlarda bırakan anlardır.

cüzdanımı kaybettiğimde, yeni kimlik çıkartmam için, üstünde ismimin yazdığı bi kart olması gerektiği söylendi. bende tamam eyvallah dedikten sonra öğrenci kimliğim ve ziraat kartımı çıkartmak amacıyla son paramla bindim otobüse okuduğum şehre gittim. öğrenci kimliğimi çıkarttım, gittim ziraat bankasına; kartımı istedim verdim öğrenci kimliğimi, nüfus kağıdı olmadan veremeyiz dediler. şimdi durum şöyle, kimliği almam için istanbula dönmem lazım ve param yok, para için ziraat kartına ihtiyacım var kimliğim yok.

sıkıntı, işte bunlar hep sıkıntı.

he bide cüzdanını kaybetmiş adama ehliyetinizde mi yok diye soran nüfus müdürlüğü memurları var, onlarda başka entrylerde hakettikleri küfürleri bulurlar kısmetse.
insanı bazen umutsuzluktan tarifsiz bir sevince iten anlardır. lise 1 deyim o zamanlar. açlık sefalet diz boyu amk. baba desen evde yok, nerede olduğu belli değil. anne desen depresyonun son noktasında hastanede yatıyor. ben de sefil perişan evde aç acına oturuyorum. komşular arada yemek getiriyorlardı sağolsunlar. evde şofben olmadığından utana sıkıla bizim kemal'in eve giderdim. anlatır orada yıkanırdım. kemal benim kankardeşimdir. canımdır. açız sefiliz ama gönlümüze yine de söz geçiremedik. kapıldık yan sınıftan bir kıza. öyle böyle derken sevgili olduk. hafta sonu buluşur muyuz? tabi buluşuruz. e aptal kafa cebinde metelik yok, kızla buluşup napacaksın. kızın söylediği yere gidecek yol parası bile yok. kemal sağolsun daha söylemeden çaktı vaziyeti. işte birere yarım ekmek yaptıracak kadar para verdi, bir de yol parası. allah razı olsun kemal'den. gezdik dolaştık, kızın karnı acıktı. ben zaten hep açım. paraya baktım yarım ekmek tavuk dönere yeter. kız da durdu et döner istedi. yani istemedi de ima etti. şurada et döner yapan güzel bir yer var oraya da gidebiliriz dedi. neyse gittik. ben parayı sayıyorum, sanki sayınca artacak! hep aynı hep aynı! kız da fark etti tabi daha ben demeden 2 tavuk döner dedi. ayran da istemedi. gözlerim dolu dolu oldu o an. kızın yanında olmasam hıçkırarak ağlardım. ilk defa gururum kırılmıştı parasızlık yüzünden. o sırada yan tarafta başka bir çift ve birkaç kişi daha et döner siparişi veriyorlardı. benim kahır kat sayım iyice arttı tabi. kalabalıkta adamın uzattığı poşetlerden bize yakın olanını alıp çıktık. bende moral sıfır. sahilde oturduk. iştahım kapanmıştı zaten isteksizce paketi açmaya çabalıyordum. tabi önce kızın açmasını bekledim. ve o an bir mucize gibi ekmek arası et döner olduğunu gördüm pakette. inanamadım. hemen kendiminkini de açtım. gerçekten et dönerdi. galiba yanlış poşeti almıştık. ikimiz de gülen gözlerle birbirimize baktık. benim gözümden bir damla yaş düştü. sonra beraber ağladık. hem ağladık hem yedik...sonra da sarılıp güneşin batmasını bekledik...
arkadaşlarınız dışarı şuraya buraya gidiyorum dediğinde hastayım, yada işim var demenizi sağlayan anlardır. kız arkadaşınızın yanına gittiğinizde arkadaşları hadi biyere gidelim dediğinde cebinizde yol parası dışında para kalmadığı için ben artık eve gideyim deyip elleri cebe sokarak özel üniversitenin kapısından çıktığınız yağmur altında ağlaya ağlaya dolmuş durağına gitmeniz ve tek vesait para olduğu için uygun yerde inip eve bir buçuk iki saat yürümenizdir, yeteneğiniz olduğu halde para denk gelmiyor diye albümünüzün yattığı anlardır, paranız yok diye çok efkarlı dahi olsanız içemediğiniz durumlardır.

not: hepside yaşanmıştır.

edit: seri eksiledinde liseli bu niye?
(bkz: daha)
(bkz: hakan günday)

konumuzla alakası yeni kitabındaki ufacık tefecik bir söz.
spoylır var uzak durmak isteyen kendisine hakim olsun.

--spoiler--
insanları çaresiz bırak, iç organlarından roket yaparlar!
--spoiler--
düğünde yemekli menü yerine kokteyl menü seçerek bazı masalara az, bazı masalara fazla dağıtılan kokteyl tabaklarından mütevellit konuklardan gelen eleştirilere kulak asmak durumunda kalmak olabilir mesela. tabii ki bu durum düğüne yemek yemeye gelen insan başlığı altında ayrıca incelenmelidir.
en belirgin olanı, hastalık ve tedavi konularında ortaya çıkmakta.
6 yaşındaydım galiba. annem bakkala gidiyordu. takıldım peşine, o görüp de canımın çok çektiği ama parasızlıktan yiyemediğim çikolatadan aldırmak için. annem 2 tane ekmek alıp avucunda gözüyle sayarak denkleştirdiği parayı uzattı. ben hemen anneme yapıştım çikolatayı gösterip. annem hüzünlü gözlerle bana baktı ve çocuklara satmıyorlarmış dedi. neden çikolata gibi güzel bir şey çocuklara satılmasındı ki! tam çıkıyorduk ki başka bir çocuk gelip o çikolatadan aldı. işte o an büyüdüm ben. annem eve yürürken ağladı. evde de ağladı. ben de bir daha asla çikolata istemedim. annemi bir daha öyle çaresiz bırakmamak için...
Herkes dershane sonrası sinemaya giderken sizin beş paranız olmadığı için arka kapıdan çıkıp eve sıvışmanız, sonra da "beni niye ektiniz" diye çıkışıp üste çıkmanız.

Okul gezilerinde de birden hasta olan anneler, teyzeler, akrabalar türer, bir türlü katılamazsınız o gezilere.
hastalık anında doktora gidecek tedavi olacak paranın olmaması en zor durumdur.
Üniversite hayatında daha net görülen sıkıntılardır yazmakla bitmez.
2 sene önce oturduğum evin kirasını vermek için bir ay yemeyip içmeyip biriktirdiğim paraya kira günü bir baktım 5 kuruş eksik. yemin olsun 1 gün dışarıda yerlerde 5 kuruş aramıştım.
sokakta burnunuz kanar. güneş etkisiyle faşır faşır akmaktadır. kana bulanmamış sol elinizi ceplerinizde zoraki gezdirir ve bir peni bile bulamazsınız. lanet bir peçete alamaz ve öylece kaldırımda oturur mahallede top oynayan çocukların iğrenen bakışları arasında kanın zamanla durmasını beklersiniz. paranız olmadığı gibi kanınızda keşke olmasaydı diye düşünürsünüz.
Pek umursamadığım zamanlardır.
Aylarca aynı şeyleri yıkayıp yıkayıp giydim.
Gocunmadım da. Fakirlik o kadar da çaresizlik değil bence.
Sonra durum düzeldi. Hayat bu... Her zaman istediğimizi vermeyecek elbette.
Ortaokuldayken beden egitimi ogretmeninin derste spor ayakkabim olmadigi icin herkesin onunde beni asagiladigi andir. filmlerdeki kotu kalpli insanlarin zulmu gibiydi bana yapilan. ayagimdaki ayakkabi kadar degeri yoktu o ogretmenin ama.
herkes kızlarla buluştuğunda parasız kalmasını anlatıyor. benim sırf bu yüzden kız arkadaşım olmadı. onlara baktım hep. biyerlerde yemek yiyorlar taksiyle biyerlere gidiyorlardı devamlı bi aktivite vardı... benim hiç bilmediğim yerleri gezerler oralarda pamuk şeker yerken fotoğraf çekinirlerdi. yakışıklıydım ağzımda iyi laf yapardı bana aşık olduğunu sağdan soldan öğrendiğim bi kızda vardı. ama kız zengindi. bende bu haberi alınca ister istemez ona bi ilgi duymuştum ama kız zengindi aga. kantinde takılıyolardı öğlen chicken hamburger yerdi sınıfta yanında kola vardı. çok pahalı şeylerdi. ben kağıt para harçlık bile almamışım hayatımda. hep 250bin lira simit için oda annemde varsa. 3 günde bir. o kızla çıkmama imkan yoktu ki. belki kız beni seviyordu belkide benim fakirliğimin önemi yoktu. ama ruhum bile fakirdi kabullenmiştim yani bu durumu. lisede bir kızla çıkma ihtimalim vardı lan. güzel bir kızdı... amk lan para senin hala fakirim.
Ameliyat olunması gereken zamanda parayı ödeyemedigin andır.
bayram ve arefe günleri.
aç ve sokakta kaldığınız her gün, her an. *
reina'nın kapısının önünden geçip de içeri girememek nedir bilir misin.