bugün

atatürk ilkelerindendir. kapitalist sistem için de diğerleri gibi erimiştir. laiklik, halkçılık da vardı bu ilkeler arasında hatırlayan var mı?
bu ilke halkçılığın tamamlayıcısıdır.
ekonomide planlı kalkınma hedeflenmiştir.
karma ekonomiyi esas alan devletçilik ilkesinde özel mülkiyetin olması, devletçiliği komünizmden ayırır.
müdahalecidir, katı değildir.
zamanın şartlarına göre değişmiştir.
(bkz: atatürk)
bir arkadaşın inönizm dediği akımın ele geçirdiği ilke. harbi lan neden bu inönü dönemi araştırılmaz.
faşizm ideolojisinin ana referansı. faşizm sanıldığı gibi milliyetçlik veya ırkçılık üzerine değil koyu br devletçilik üzerine kuruludur.
daha çok ekomik temelli bir atatür ilkesidir. amaç devletin ekonomide etkin görev üstlenmesini sağlamaktır. çünkü savaştan çıkmış genç türkiye'de özel sektör yeterince gelişmemiştir. devlet yatırımları bu yüzden kendi eliyle yapar.
bu kadar özel sektörün eline kalmış köle olarak görülen insanlar yerine tercih etmek istediğim/istenlen ekonomik yapı.
türkiye'deki bütün sorunların(yolsuzluk, yozlaşma, darbe-militarizm, demokrasi kıtlığı, yargı, basın daha giderde gider...) dolaylı yada doğrudan sorumlusu olan ideoloji.
devletçilik adı altında gösterebilecek tek somut örnek yoktur. varsa bile bir şekilde zamla, vergiyle geri ödemişizdir. demokrasidir tabi bütün bunlar siz hiç o güzel beyninizi yormayın safiyeler.
örnek olarak cumhuriyetin ilk yıllarından başlayalım. nerdeyse bütün önemli işletmeler devletin elinde. memur kafasıyla yönetilen yerlerinde işlerin nasıl yürüdüğünü açıklamama gerek yok. devlet dairesine işiniz düşmüşse zaten bilirsiniz. meselenin önemli kısmıda bizde bu yüzden demokrasi talep eden bir burjuva sınıfı çıkmamıştır. o tüsiad da gördüğünüz devlet eliyle zengin edilmiş adamlardır yani burjuva değilde zenginler kulübüdür. biraz gelişmiş ülkelerin tarihini incelerseniz bilimsel ve demokratik ilerlemeleri hep yetenekli tüccar sınıfının tetiklediğini anlarsınız. çünkü bu sınıfın işine gelir bunlar. bizde bunlar olmayınca da memur, asker, bürokrat takımıda halkı ezer de ezer. işlerini iyi yapmalarına gerek yoktur kimse de onlardan hesap soramaz. türkiye yavaş yavaş bu ideolojiden uzaklaşsa da onlarca yıllık etkisi azalsa da hala devam ediyor. yoksa köklü burjuva sınıfı olsaydı bugünkü iktidar da bu kadar hoyratça hareket edemezdi "bi dakka dur kardeşim aklını başına al" derlerdi en azından. yinede yavaş yavaş durumumuz iyiye gidiyor. ordu'nun son 20 yılda açık seçik darbe yapamamısın bir nedeni de serbest piyasa ekonomisidir. adamlar biliyorlar öyle darbe yapsalar başbakanı assalar ekonominin allak bullak olacağını.
bana kalsa devletin ordu, ilk-orta öğretim kademeleri ve hastahaneler dışındaki her alandan elini-eteğini çekmesi gerekiyorda neyse.

edit: ayrıca devlet baba'nın kanatları altında olan iş adamları yüzünden özel sektörün rekabet mekanizması felç olmuştur. bu iş dünyasına öyle köklü yerleşmiştir ki etkisi bugünlerde bile devam etmektedir. kaç yıllık zengin patronlar devletten teşvik primi, ucuza kredi vs. almadan bi işe girişmek istemez.
mevlana hazretlerinin deyişiyle arapça da dev yani koş kelimesi ile let yani dayak kelimesinin birleşimi. önce koş koş da sonra dayak ye manasına gelen sanki iyiymiş gibi bide bunun cilik'ine maruz kalmışız.

devletçilik yapan insanlar hep şundan dem vuru. duvar yıkılınca altından kaçmayacak onlarmış, devlet sayesinde palazlanırlar sonra da fedakar tavır takınırlar.. ne olmayacak iş!

ortalığı böyle galeyana verip nice mazlumun kanına girdik devletin bekası için.
17 ŞUBAT 1923 GÜNÜ ÇiFTÇi, iŞÇi, TÜCCAR VE SANAYi TEMSiLCiLERi OLARAK 1135 KiŞiNiN KATILDIĞI VE 15 GÜN SÜREN KONGREDE, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ÜLKEYi ARTIK KILIÇ IN DEĞiL, EKONOMiNiN VE BiLiMiN YOL GÖSTERECEĞi BiR TOPLUM MODELi ÖNERiYOR VE ŞÖYLE DiYORDU; KILIÇLA FÜTUHAT YAPANLAR, SABANLA FÜTUHAT YAPANLARA MAĞLUP OLMAYA VE BiN NETiCE YERLERiNi TERKETMEYE MECBURDULAR. NiTEKiM OSMANLI SALTANATI'DA BÖYLE OLMUŞTUR. KILIÇ KULLANAN KOL YORULUR, NiHAYET KILICINI KININA KOYAR VE BELKi KILIÇ O KINDA KÜFLENME, PASLANMAYA MAHKUM OLUR. LAKiN SABAN KULLANAN KOL DAHA ZiYADE KUVVETLERiN VE DAHA ÇOK TOPRAĞA MALiK VE SAHiP OLUR...
atatürk ilkeleri içinde kalkınmayla alakalı en somut ilkedir. zor şartlar altında,savaştan yeni çıkmış ve yeni kurulan bir devlet için gerekliydi. zira sonraları atatürk de liberalizmi desteklemiştir.
ancak hükümetle devlet arasındaki farkı bilerek devletçiliği tartışan insanların konusu olabilir.
büyük buhran'ın ülkemize armağanlarından olan ilke. hoş zaten her bir boku devletin yaptığı iktisadi tarihimizde liberal bir ekonomiye geçme beklentisi çocukça bir hayal olsa gerek.
Ortaokuldayız.
Ülkücü bir ınkılap tarihi hocamız vardı. ( bu abi ile ilgili başka hikayeler de var bu en enteresan olan değil)
Neyse efendim konu ilkelerden olan devletçilik.
Hoca bu ilkenin devlet kurmak olduğunu anlatmıştı. Tarihte Türklerin hep devlet kurduğunu bunun da o ilke olduğunu tarihte kurulan devletleri sayarak bize iyice öğretmişti. O küçük aklıma bile tuhaf gelmişti ama adamın iddiası, anlattıkları ve kelimenin düz anlamı ile pekiştirildiğinde kötü de durmuyordu.
Ülkenin gelişmesine engel olan en büyük engeldir.

Saray yıkılmalıdır.
Atatürk'ün temel ilkelerinden birisidir. Diğer temel ilkeler ise;
Cumhuriyetçilik,
inkılapçılık,
Laiklik,
Milliyetçilik,
Halkçılık.
Sosyalizmin temel aldığı görüştür. üretim araçlarının devletin elinde bulunduğu ve serbest piyasa ekonomisine kapalı bir görüştür.
Zaman kavramının önemini kaybettiren ortamın bir diğer sorumlusu da her alandaki "Kökten devletçilik"tir. Siyasi iktidarlar da, idare de ve hatta özel sektör de, rekabeti dünya ile yarışmak olarak değil, devlet bütçesinden nemalanmak biçiminde algılamışlardır.
Örneğin Türk özel sektörünün otomotiv endüstrisi, dünya pazarlarına satış yapmak için değil, devletin araç alımlarından daha fazla pay almak için yarışmışlardır.
"Zaman"ı ucu açık bir kavram gibi gören siyaset, idare ve ekonomi anlayışı, önce Turgut Özal'ın 1980'lerdeki yeniden yapılanma programı ile sonra da Türkiye'nin Gümrük Birliği'ne girdiği 1995'ten beri değişmeye başladı.
1930-1950,1960-1983 yılları arasında uygulanmış özellikle sovyet rusyanın etkisiyle hayata geçirilmiş başarısız ekonomi modelidir.Kabotaj kanunu ile birlikte limanlarda sonrasında demiryolu ve bazı özel işletmelerin devletleştirilmesi sonucu devletin ekonomiye el koyması ve üretim ile hizmeti devletin yapmaya başlamasıdır..
1930-1950 arası Elektrik üretim dağıtım,ulaşım üretim gibi konularda devletleştirmeye gidilmiş,1960 askeri darbesinden sonrada daha koyu şekilde ithal ikameci planlı ekonomi modeliyle gümrük koyup içerideki üretimin geliştirilmesi planlanmıştır.Devlet planlama teşkilatı ve teşvik uygulama daireleri ,bunun dışında taban fiyat belirleyen odalar ve kooparatifler yoluyla devlet fiyat belirleyerek piyasayada müdahele etmiştir.Bu ekonomi modelinin sonucunda dışarıdan ürün ithal edilemediği için yurt içinde dünya rekabetinden dolayısıyla kaliteden yoksun ürünler fahiş fiyatlara türk tüketicisine satılmıştır.
Sovyet rusyanın başına bela olmuş olan modeldir.ingiltere '' demir lady '' olarak anılan başbakan Margaret Thatcher sayesinde büyük bir özelleştirme atağı başlatarak devletçi hantal kurumlarından kurtulmuştur.Sovyet rusyanın dağılmasıyla birlikte avrupa ülkeleri hızlı bir şekilde özelleştirme planları uygulamış 1990ların ortalarında özelleştirmelerini tamamlamışlardır.Bizdeki karşılığı ise Turgut özal olmakla beraber Margaret Thatcher kadar başarılı olamamıştır.2002 ak parti iktidarı ile birlikte tüm kit kuruluşları özelleştirilmiş ve devlet piyasadan çekilmiştir.
Batılılaşma ve batılı değerler ile alakası olmamakla birlikte aksine başta avrupa birliği olmak üzere tüm anglo amerikan ve batılı medeniyetler liberal bir piyasa ekonomisini devletin ekonomiden çekilmesini öngörmektedir.Kopenhag kriterleri sadece iktisadi açıdan değil siyasi ve kültürel olarakta liberal bir ortamı üye ve üye olacak ülkelerin yerine getirmesini taahhüt etmelerini istemektedir.
Batılı muassır medeniyet içerisinde kamu gücünü kullanarak siyasi iktidarların toplumu ve bireyleri dönüştürmesi yada dönüşmeye zorlamaları gibi bir ideoloji yer almamaktadır.Bu ve bunun gibi ideolojiler 2. dünya savaaşı öncesi nasyonel sosyalist yada komunist ülkelerle,soğuk savaş yıllarındaki sovyet etkisindeki ülkelerde kendine yer bulabilmiştir.
Muhafakarların atlatamadığı hastalıktır.
devlet, kurum, icraat insan için vatandaş için vardır. Yıl 1914 değil.
Türkiye'nin buna ihtiyacı olmadığı artık doğru kabul edilebilir fakat ilerde tekrar buna dönmek gerekebilir.
özellikle kemalist ideolojiye yakın olanların bunu iyi bişey gibi desteklerler ayrıca bugünkü devlet işi polemiğinin çıkmasında bu kafa etkilidir abd yi ve avrupayı özenirler ama bir türlü devletçilikten çıkıp liberalizme geçemezler
anarşizmin tersidir ve gerekli olan bir ideolojidir.