bugün

demokrasilerde, üniversitedeki profesörün de, dağdaki çobanın da oyunu alan parti iktidar olur. kaliteli bir partinin her kesim için projeleri olmalıdır. bir profesörün öncelikleri ile bir tüccarın, bir çiftçinin veya bir ev hanımının öncelikleri bir olamaz mesela.

ama türkiye gibi cahil kesimin ağırlıkta olduğu ülkelerde eğitimli kişileri gözden çıkarıp, bana cahillerin oyu yeter mantığı da yanlıştır. ülkeyi karanlığa sürükler. buna da bir kontrol mekanizması getirilmeli. ama bu durumun antitezi oligarşi de değildir orası kesin.
siz cobanlari ne saniyosunuz cahiller. dunyadan bihaber yasayan insanmi kaldi a benim gerizekalim. cok fazla dusunmek sana yaramamis, azcik olan beyninde heba olmus.
ne yapalim lan her bildigi dil icin bi oy hakki verelim, her diploma icinde oyle. ama kafasi basmayanlarinda oy hakki olmasin. sen ve aysun oy kullanamiyorsunuz bu durumda.
hatta sizin gibi moronlari direk yok etmek lazim. ulkenin gelecegi soz konusu sonucta.
üniversite okumuş, kendini gelştirmiş ve ingilizcesi üst seviye olan kişinin söylemi.
demokrasilerde sistem böyle işler, birey vardır ve her bireyin oyu kutsal ve müsavidir.
Bu düşünce ilk bakışta haklı gibi görünebilir ama kesinlikle etik değil. Bunun sonu temiz nesil için sakat ve hasta olanların öldürülmesine kadar varan faşist, kafatasçı, bla bla.
insanlık dışı söylem kardeşim, aysun salağı uzun bacaklı olmasaymış manken de olamayacaktı, o zaman belki de çoban ya da temizlikçi kadın olacaktı, e?
Ayrıca o kadar dil bilen, o kadar okumuş adam, hala kendini dağdaki çobandan üstün görme eğilimindeyse fasaryadan okumuş adamım. Okumuş ama eşşeklik baki kalmış.
akp zihniyetinden çıkılarak objektif bir şekilde düşünüldüğünde hak olan önermedir. bahsedilen örnek türkiye olunca ve maalesef Türkiye'de cahil insanlar ağırlıkta olduğu için doğru bir tespittir. çoğunluğun azınlığa tahakkümü şeklinde olmamasına hükumet tarafından müdahale edilerek, her kesime ayrı politikalar ve stratejiler güdülerek halkın herkesimi mutlu edilmelidir. Ancak başımızda ki hükumet cahil de olsa yüzde elliyi alayım, 2 cami dikip 1 dua edeyim ve bu yüzde elliyi mutlu edeyim derken diğer taraftan da içkiyi yasaklarsa yüzde ellilik kısım dışında kalan eğitimli insanlar ezilmiş olurlar. dolayısıyla böyle bir tespitte peşinden gelir. doğru bir tespittir.
tuğçe gendigelen'in binlerce entry alarak sol frame'de hep zirvede olduğu, bilim ve kültürel başlıkların bunun toplamının yarısını bile almadığı ülkemde doğru bir önermedir.
bir zincirin halkaları gibi herkesin herkese bağlı olduğu bir yaşam sürmekteyken bir diğerinin cehaleti olsa olsa okumuş aydın insanın ayıbıdır.
koyunlarla eşit ama.
okumak cehalet alır, eşeklik baki kalır sözünün tamamen desteklediği yazar beyanıdır.

senin oyun iki oy onun ki yarım oy yerine geçsin, hatta bunu yapabilmek için mahkemelere başvur.

sizler nasıl insanlarsınız anlamıyorum. köyünde yaşayanlar, senin tabirinle cahiller, Atatürk'ün tabiriyle milletin efendileri, nasıl olur da onları hor görüp aşağılarsın.

7 dil öğrenmişsin, dünyayı gezmişsin, kültürel kapasiteni yükseltmişsin, ancak adam olamamışsın.

başka zaman eşitlikten bahsedersin, insan haklarını savunur eylemler yaparsın, bu eylemlerle ülkeye zarar verirsin, atatürkçüyüm dersin atatürk'ün sahip çıktığı köylülere hakaret

edersin.

bunlar gösteriyor ki bir o kadar dengesiz ve ne yaptığını bilmeyen, bir insan klonusun.

bu ülke, bu vatan için ter döken, bu vatanın havasını içine çeken herkesindir ve herkesin seçme ve seçilme hakkı vardır.

şurada iki cümle yazıp aydın havası çalma kimseye. çünkü ülke sizin gibiler yüzünden kararıyor aslında.
Yanlış ve faşist bir düşüncedir. En son erkan petekkaya buna benzer şeyler söyledi.

(bkz: erkan petekkayanın esra erol yorumu)
altına imza atacağım cümledir. demokrasi, eşitlik, vs elbette çok doğru olgular. ama zır cahil, sorgulamayan ama sonuna kadar biat eden bir insanla sorgulayan, araştıran, temel hak ve özgürlüklerine sahip çıkan insanın aynı oy derecesine sahip olmasının neticesinin nerelere vardığını hep beraber görüyoruz. bu durumdan mutlu olan varsa ayakta alkışlıyorum.
ben bu düşünceye tamamen doğru demeyeceğim ama şuna da açıklık getirmek istiyorum. dağdaki çobana ''bazı güçler'' geliyor ve filanca partiye vereceksin diyor. adamın kendi iradesi yok. bir okumuşluğu da yok zaten, siyasetten de anlamıyor. ne yapsın adam hayatında hep koyun otlatmış, onun suçu mu ? hayır. ama bu da bir gerçek.
sonra ben, liseyi yurtdışında bitirmişim (bunu belirtiyorum çünkü gerçekten avrupa'da türkiye ile karşılaştırılamayacak derecede ifade özgürlüğü var. siyasi görüşe saygı var.) hala da üniversite okuyorum. siyasetten anlıyorum. gündemi takip edebiliyorum, yorum yapabiliyorum. irademle oy kullanabiliyorum.
aynı sayılması tabiki demokrasi gereği, ama aynı irade ile kullanılmıyor o oylar, bu da bir gerçek değil mi ?
burda çoban sembolik bir kavram ise haklı önermedir. ama çobanı aşağılamak adına söylenmişse karaktersizliktir.

asıl anlatılmak istenen aslında şu hikaye gibidir; *
bir üniversitede hoca yolda arabası ile giderken gençleri de gelin götüreyim diye arabaya davet eder.
gençler 2 erkek 1 bayan arabaya biner.
seçim dönemidir ve hoca yanındaki gence sorar;

+hangi partiye oy vereceksin oğlum?
-mhp hocam
+neden
-falan filan sebeplerden
+aferin oğlum

diğer gence sorar;

+sen hangi partiye oy vereceksin oğlum?
-chp hocam
+neden?
-falan filan sebepten hocam
+aferin oğlum

bayana dönerek;

+sen hangi partiye oy vereceksin kızım?
-genç partiyeee hoceeeaaaam
+neden?
-ayy çok yakışıklı hoceeaaaam
+siktir git in arabadan

şimdi soruyorum benim oyum ile bu kızın oyu bir mi?

yani anlatılmak istenen cahilce verilen bir oy ile bilinçli verilen oy asla bir değildir. burda çoban tamamen sembolik olmalıdır.
yoksa biz öss de derece yapan nice çobanlar tanıyoruz!
ifadeler yanlış olsa altındaki anlam açısından doğru olan cümledir.
kismen dogru olan onerme.
insanlar egitimsiz bilincsiz bi makarnaya kanabiliyor... ve onlarin malligini 12 13 yildir biz cekiyoruz.

demokrasi diyoruz falan ama cahil insanlar sayesinde magduruz.
yani ciddi anlamda yolsuzluk karsisindaki yorumu 'sanane ya beni soyuyor' diyen asgari ucret alip hala soyulmaktan memnun bir akpli vatandas ile okumus kulturlu bilincli vatandasin oyu bir olmamali.
demokrasinin en çok tartışılan konusu olsa da altında ego vardır. lisans eğitimi ardından doktora yapmış, yabancı diller öğrenmiş, sanatla bilimle ilgilenmiş olup dağdaki çobanla aynı seçme hakkına sahip olmayı eleştirirsen ben de sana hepsini olmuşsun ama insan olamamışsın derim.
burada konu eğitim, kültür değil egodur, kendini üstün görmektir. cehalet farklı bir kavramdır ve okuma yazma bilmemek değildir kendini, haddini bilmemektir. tanıdığım en cahil insan üniversitede bölüm başkanı bir profesördü.
aldığınız lisans, lisans üstü eğitimlerle insanları ezmeye çalışmayın artık.
sen yabancı diller biliyorsun, sanattan anlıyorsun, evinde atomları parçalıyorsun ama kendini bilmiyorsun, haddini bilmiyorsun. kendini bilen bir insanla oyun neden eşit olsun ?
sen kendini bilmezsen ilim nice bilmektir.
dağdaki çoban değilde, lidere tapan sabah akşam evlilik programı ile magazin izleyen bir embesil ile benim oyum neden bir olsun.

burda asıl mesele demokrasidir. yoksa onlar oy kullanmasın denmiş gibi salakça bir çıkarım yapan zaten beyinsizdir.

bunun elitizm ile alakası yok, yoksa hepimiz çobanız amk...

edit: alın lan demogoji de yapayım. kuran'dan gelsin; deyin ki , hiç bilenle bilmeyen bir olur mu...
gün geçtikçe ne kadar doğru bir söz olduğu kanıtlanmaktadır.
çoban oylarından nemalanan hırsızlık, vurgun ve cehalet düzeninin savunucuları tarafından egzajere edilip, demogojilerle savunulan çarpık sistem.

en basit tanımıyla örgütlü cehaletin kitlesel iradesi vahşet ve faşizm getirir. bugünkü türkiye bunun en net sosyolojik örneklerinden biridir.

2 çobanın oyunun bir profesörün görüşünü etkisiz bıraktığı, 25 nüfusuyla devleten yardım almak, çocuğunu satmak, çocuk işçi yapmak, sokaklarda selpak sattırmak dışında bir faaliyeti olmayan kabile yapılanmasının 3 nüfuslu üreten, katma değer yaratan bir ailenin oyuyla desteklediği ekonomik ve siyasi programları meclis dışı bırakmasının adı demokrasi değildir.

üstelik de türkiye gibi sosyal evrimini kısmen başlatmış ama tamamlayamamış ülkelerde bu işin sou faciaya gider...

çünkü eğitim ve moderniteyi reddederek ve sayısal çoğunluk için üreyerek siyasi iradeyi elinde tutan bağnaz kitleyle ilericilerin uzlaşmasının bir yolu yoktur.

bu bağnaz karakafa sürüsü ilericileri tamamen yok etmeden de huzur bulmayacaktır. çünkü onlara bağnazlıklarını, dar kafalarını, hoşgörüsüzlüklerini, hiç gidemeyecekleri düşünce iklimlerinin güzelliklerini hatırlatıyor bu kitle. tüm toplumu hatta tüm dünyayı tektipleştirmeden de durmayacaklar.

ben son 30 yılı da gözönüne alarak çok karamsar bir gelecek görüyorum. sadece türkiye için değil bütün dünyada.

yeni bir ortaçağ'a girdik...

cahil kalabalıkların alkışladığı, otoritesini dinden alan tiranlar tüm dünyada adına demokrasi denen "sözde" seçimlerle oluşturulan bu çarpık yapılanmayla yükseliyorlar. cehalet, güce tapma, estetik algılarındaki erozyon, ahlaki çöküş ve maskelemek için kullanılan dogmalarla oluşturulmuş sözde dindar siyaset bu uygarlığın uzunca bir süre sonu olacak. yeni aydınlanma kim bilir kaç yüzyıl sonra olur?
ibne ile eşit oluyor da dağdaki çobanla niye eşit olmuyor diye sormak isterim...
hadi sordum...
(bkz: mal beyanı)
zaten dağdaki çoban ile kendi oyunu bir tutmayan kişi, okumuş, kültürlü, akıllı, zeki insanlar değil.
bu tür insanlar zaten böyle beyanlarda bulunmazlar.
demokrasinin ne olduğunu, ne anlama geldiğini bilirler.
ne söylendiğine değil, kimin söylediğine bakmak lazım.
en adaletli sistemin içinde bile bir adaletsizlik mevcuttur. bu da demokrasinin adaletsizliğidir. fakat gene de en adaletli sistem demokrasidir.
cehaletin geldiği son nokta.