bugün

bir zekai mottosu.. son günlerde iyice sıklaşan bir sevgiliye hitab biçimi..

(bkz: geniş aile) *
davşanım...
affet beni.
hayatın koşuşturması mı desem
yoksa her zamanki sorumsuzluğum mu,
yoksa başkalarının vicdansızlığına mı versem suçu? davşanım seni aldığımda el kadardın. ne çabuk geçti yıllar. dev gibi oldun bak şimdi. dev gibi ama her zamankinden daha sessiz.

yanına gelince üstüme koşardın, kulaklarını yukarı dikip kırmızı gözlerinle bakardın bana. kızgındın davşanım. marulun en tazesini, lahananın en çıtırdayanını seçerdim sana 'oh, davşanımın ağzına layık' diyerek. yemek-içmek senin ihtiyacındı ama derslerin stresi, klinik yorgunluğu derken asıl ihtiyacını unuturdum. unuturdum odaya girdiğimde bana doğru koşmanın asıl nedenini. unuturdum kucağımdayken başını nasıl yasladığını kollarıma, saatlerce okşadığımda parmaklarımı yaladığını, küçük bir ısırık attığını. asıl ihtiyacının sevgi olduğunu unuturdum davşanım. seni eskisi kadar mıncıklamadığım için kızgındın bana. ben de kızgınım kendime kar topum.

affet beni davşanım. türkiye'nin diğer ucuna gidiyorum diye seni başkalarına bıraktığım için.
affet beni davşanım, sınavlara çalışmak için başka bir yere gittiğimde seni yine başkalarına bıraktığım için. nasıl unuturlar davşanım seni? nasıl? günde bir marul, kutusundan biraz yem vermek zor mu geldi yoksa onlara davşanım? seni kimse sevmedi demek ki. ne ben, ne emanet ettiklerim, ne veteriner, hiç kimse.
dün rendelediğim salatalığı iştahlı iştahlı yerken görünce umutlandım yaşayacaksın diye. ama gittin.

ben bu kafayla çok şey kaybettim, daha fazlasını da kaybedeceğim. seni çok seviyorum davşanım. vicdan azabım günahımı örtmeyecek. güle güle davşanım. bembeyazdın şimdi bembeyaz bir melek ol, uç göklere, güle güle...