bugün

bir rivayetide benden olsun.

vakti zamanında can baba genclikle muhabbetin en alasını yaparak kafayı çeker.
velhasıl kafa bin bir haldeyken bir dolaşalım lan şu parkı demişler.
parkın tam ortasında can yücel sırtı üzerine otlara serelenmiş ve göklere bakmış.
gençlik işte can baba bir laf edecek bizde kapalım hevesiyle birazda matrakçana ne düşünüyorsun baba diye sormuşlar.

tek ve güzel cevap.

- başım dönüyor amına koyim.
Yaşadıklarını kar sanma yanına...
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün...
konuşur gibi şiir yazan şair ve ondan bir şiir:

Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama, Yarım saat erkene kurulsun saatin..
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencerini aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin,
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart Çek kızarmış ekmek kokusunu içine
Bak güzelim kahvaltının keyfine..

Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle...

Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için alo de
Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık,
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al..
Sonra,şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı,
Sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı,
Hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara,
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..

Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak..
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada...
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,
Eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..

Gece evinde, dostların olsun
Sohbet mezen, kahkahan içkin olsun,
Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun !..
fotografini ilk defa görünce kafamdaki can yücel profiliyle kıyaslamış ve şok olmuştum.

özellikle kadınlara ve memelere yazılan onca şiirden sonra çok yakışıklı, giyimine kuşamına dikkat eden ve sportif bir bedebe sahip bir can yücel beklerken bununla karşılaşmıştım http://img160.imageshack....mg160/240/canyucelkv8.jpg

o fotografını gördükten sonra kendisine daha çok saygı duydugum yazar.
göte göt diyen şairdir,
bu yüzden yerilir yine aynı kişiler tarafından,
sarhoş diye anılır, keş diye itham edilir,
ama bu götürmez onun ustalığından

candır, yücelir şiirleriyle
babasının ardından koşan bir çocuk
kaç olursa olsun yaşı,
hevesli, cesur, ve dopdolu yüreğiyle...
yirminci yuzyil turk $airi, cevirmeni, entellektueli. *
datca'da yilki atlari var beyaz beyaz,
gormedim ama biliyorum, ayaklari kekik kokan,
can babanin ruhu kacmis iclerine,
oyle esrikli, oyle ozgur, oyle guzeller,
hani atlasaniz sirtlarina, sizi cennete goturecekler...
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum.

Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi

Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.

Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.

* * *

Zamanı öğrendim.

Yarıştım onunla

Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim
* * *

insanı öğrendim.

Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu

Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

* * *

Sevmeyi öğrendim.

Sonra güvenmeyi

Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.

* * *

insan tenini öğrendim.

Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu

Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.

* * *

Evreni öğrendim.

Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.

Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

* * *

Ekmeği öğrendim.

Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini
Sonra da ekmeği hakça bölüşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

* * *

Okumayı öğrendim.

Kendime yazıyı öğrettim sonra

Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana
* * *

Gitmeyi öğrendim.

Sonra dayanamayıp dönmeyi

Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi

* * *

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta

Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.

Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.

* * *

Düşünmeyi öğrendim.

Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.

Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.

* * ! *

Namusun önemini öğrendim evde

Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.

* * *

Gerçeği öğrendim bir gün

Ve gerçeğin acı olduğunu
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

* * *

Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen...
bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli.
anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli.
şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli.
henüz bebekken 'dünya benim!' dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların 'her şeyi bırakıp gidiyorum işte!' dercesine apaçık kaldığını fark etmeli.
ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli.
baskın yeteneğini fark etmeli sonra.
azrailin her an sürpriz yapabileceğini nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan
hayvanların yolda, kaldırımda, çöplükte ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli.
yaratılmışların en güzeli olduğunu fark etmeli ve ona göre yaşamalı.
gülün hemen dibindeki dikeni dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli.
evinde kedi,köpek beslediği halde çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli.
eşine 'seni çok seviyorum!' demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli.
dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli.
zenginliğin ve bereketin sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli.
annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını ve aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini fark etmeli, fark etmeliyiz çok geç olmadan...
ömür dediğin üç gündür ,dün geldi geçti yarın meçhuldür...
o halde ömür dediğin bir gündür, o da bugündür...

can yücel
şiirleri kadar üne kavusmus, yalçın küçüktür ama mide bulandırir sözü ile gönüllere taht kurmustur.
datça daki mezarı şarap kokusundan ziyaret edilemeyen insan.
kesinlikle türkiye nin çıkarmış olduğu en önemli şairlerden biridir. şiirlerini inanılmaz güzel bulduğum ve görüşleri de şiirleri kadar güzel olan yazardır. ayrıca datça'da sever yazardır kendisi.
"Başka türlü bir şey benim istediğim
ne ağaca benzer ne buluta benzer
burası gibi değil gideceğim memleket
denizi ayrı deniz havası ayrı hava
nerde gördüklerim nerde o beklediğim kız
rengi başka tadı başka..."

dizelerinin sahibi, "can baba"...
BAĞLANMAYACAKSIN
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin o'nu sevdiğinden...
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya ya da pembeye
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

CAN YÜCEL

http://www.youtube.com/watch?v=qQGTE51QMz4 güzel okumuş
lafıyla kodumu oturtan zeki, usta şair.
başından geçen olaylar, efsane şeklinde anlatılır hep.
datça özellikle onun mesken tutuğu eski datça müthiş bir yer.
o şiirler ancak öyle bir yerde, zeki bir şairden çıkardı zaten.
doktor gırtlak kanserisin dediğinde;
- heyy .mk koskoca can yücel de gripten ölecek değildi ya.
üstadsın.
Eski Milli Eğitim Bakan Hasan Ali Yücel'in oğludur, muhteşem şiirlerinin yanı sıra iyi içmesi ve sağlam küfretmesiyle bilinir. Bu küfürlerden en sağlamını muhtemenlen Nazım Hikmet'e canlı yayında kart postal şairi diyen Duygu Asena, "Kart sensin, postal da sana girsin" şeklinde almıştır.
can yücel icin o adamın neresi seksi diyen mankeni canlı yayına bağlanarak seni bir siksem anlarsın ne kadar seksi oldugumu diyen yazar, şair, çevirmen muhterem zat.
bizzat datçaya gidip mezarına şarap dökeceğim yüce insan. okumadığım şiiri kalmamıştır.
can yücel yazdığı şiirler kadar yaptığı olaylarla meşhur oldu. kendisi sürekli sarhoş gezdiği için ne konuşsa olay oluyordu.
birkeresinde trt 1 can yücel'i konuk etmişti canlı yayında sohbet ediyorlar.can baba araya küçük küçük küfürler yerleştirip konuşuyor.sonra telefona duygu asena bağlandı .tabi daha önce bir yazısında nazım hikmet'e kartpostal şairi demişti.can baba da buna kızmış galiba.duygu asena konuşup durdu.en sonunda can baba bir yudum su içti mikrofonu eline aldı ve dediki:
+kart sensin postal da sana girsin.
benle babam bir saat gülmüştük.tabi trt hemen reklama girdi.
ama can yücelin neyzen tevfik'ten etkilendiği cok açık.
Can Yücel bir etkinlikte kürsüye çıkıp şiir okumaya koyulmuş, öksürmeye başlamış ve sonra "öksürükler şiire dahil değildir" diye uyarmış, şiirlerini okumayı bitirmiş ve sahneden inmeye başlamış. Herkes şaşırmış hayret küfür etmedi bu sefer diye.
Sonra geri dönmüş almış mikrofonu eline "akşam akşam kafanızı Sikdim kusura bakmayın" demiş.
koyunlar keçiler ve koçlar için
ne kadar bayramsa kurban bayramı
bu barış var ya, bu barış
cephedekiler için o kadar barış

diyerek beni benden almış büyük insan...
küfretmenin yakıştıgı tek insan. sevgi.
bi koşu

Doğdum doğalı yürüyordum
Adım adım ölüme doğru
Ama şimdi dışarda evvel-bahar
Çiçeğe durmuş badem ağaçları
içerde masanın üstüne eğilmiş dalgın başım
Sırılsıklam yeleleriyle
Doludizgin gidiyorum gayrı

yüreğine sağlık be can baba, yüreğine sağlık be üstat...
En Uzak mesafe ne Afrika'dir
Ne Çin,
Ne Hindistan,
Ne Seyyareler,
Ne yildizlar geceleri isildayan...
En uzak mesafe,iki kafa arasindaki mesafedir,birbirini anlamayan.....
Kelimelerin, cümlelerin, hatta binlerce sayfalık kitapların bile anlatamayacağı kadar özel, harika, orjinal bir insan. Dünyanın en değerli insanı.
özledim seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,
Hatırladıkça yüreğime saplanan bir sizi olmaktan çıkıp
mütemadiyen bir boşluğa
Sabahları seni okşayarak başlamaları
aksamları her isi bir kenara koyup
seninle baş başa konuşmaları özlüyorum;
oynaşmalarımızı,
yürüyüşlerimizi,
sevimli haşarılığını,
çocuksu küskünlüğünü...
Nasılda serttin başkalarına karşı
beni savunurken;
ve ne kadar yumuşak
bir çift kısık gözle kendini
ellerimin okşayışına bırakırken
Gitmeni asla istemediğim halde
buna mecbur olduğunu görmek
ve sana bunları söylemeden
''git artık'' demek
''beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
kavuşacaksın mutluluğa''
demek sana nede zor
seni görmemek ve belki yıllar sonra
karsılaştığımızda
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek....