bugün

aklımda kaldığınca yazayım. 4 ülkelik avrupa turumda en hoşuma giden ikinci şehir. şehir buda ve peşte şeklinde ikiye ayrılmış durumda. buda tarafı daha eski yapılara sahip. birde eski buda dedikleri yer var, orası daha da eski yapılarla örülü. para birimleri forint, 120 forint 1tl. 1euro 281 forint civarı. bizim paramız adamlardan daha değerli diye çok ucuz bir şehir beklemeyin fakat diğer avrupa büyük şehirlerine göre kısmen daha ucuz. türklerden it gibi tırstıklarını tüm samimiyetimle söyleyebilirim. şehir turlarına falan katılırsanız rehberler anlatır durur, türkler şöyle geldi böyle yıktı vs vs. ben gittim dedim ki arkadaşım ben türküm ne biçim tur hazırlamışsınız dedim. biz rönasansın mirasını yıktıysak sizde osmanlının bıraktığı herşeyi yıktınız bu nasıl bir çelişkidir. demek ki herkes girdiği yere kendi kültürünü bırakıyor haksızmıyım dedim. ıh dedi mıh dedi götü başı ayrı oynadı. öğrendiğim kadarıyla şehre zaten türk mafyası hakimmiş, türküm diyince götlerinden ter akıyor. neyse şehir çok güzel, benim gibi fotoğraf çekmeyi seviyorsanız yüzlerce fotoğraf çekersiniz. akşamı ayrı gündüzü ayrı güzel. akvaryum diye bir mekanları var içmece vs tavsiye edilir. benim gibi kırmızı et krizine girerseniz hardrock cafe tavsiye edilir. sanırım bi hamburger ama kocaman 16 euro civarı bira 6 euro civarı. adamlar forint kullanıyor ama euro her yerde geçiyor. kaldığım süre içerisinde 10 euro bozdurmak zorunda kaldım o da metro bileti almak için. avrupanın en büyük ikinci hayvanat bahçesi burada tavsiye edilir. giriş 20tl. öyle atatürk orman çiftliğiyle falan karıştırmayın, 4-5 saatte falan gezersiniz. kişi başı 16 euroya komple şehir turu yaparsınız. yeşil tur otobüsleri türkçe dil anlatımı seçenekli. tur otobüsleri 20 dakika da bir hareket ediyor. yirmiye yakın durak var, indiğiniz durakta 20 dakikadan fazlamı vakit geçireceksiniz? bir 20 dakika sonra diğer gelen tur otobüsüne binersiniz. bu turun içinde bir bardak bira ve gulaş çorbası da vardır. trafikte falan yayaya inanılmaz saygılılar, bir medeniyet göstergesi evet belki ama, parkta oturmuş yemek yerken genç hatunun biri 3 metre yanıma gelip taytını indirip işedi. napıyosun dedim, hello dedi. yemek yiyiyoruz görmüyomusun amk dedim, what dedi. fuck dedim yine what dedi,fuck off dedim fuck off dedi siktir oldu gitti. şimdi sikerler böyle medeniyeti arkadaş. tamam yaya geçidinde falan saygılılar da bu ne amk? yaya geçidinde araba çarpsında yemek yerken kimse üç metre önümde işemesin amk. insan heryerde insan, şehir güzel, viyanaya, venediğe göre ucuz. gidilir görülür. şehir romantik mi bilmem, ben romantik değilim en başta zaten. onu romantiğe soracaksın. ben fotoğrafçı gözüyle bakarım ve güzel derim.
Budapeşte Prag ve Viyana üçlüsü içinde en kral olanıdır aslında Viyana kadar soğuk suratlı Prag kadar depresif değildir. Biraz bakımsızdır ama çok daha müthiş bir şehirdir. aman şöyle bir (bkz: Orta Avrupa Turu) yapayım! Budapeşte, Prag, Viyana'yı göreyim diyenlere bu 3 şehre en az 4'er gün gerek diyorum! Yani 1-2 günde ne gezdiğinden ne yediğinden bir şey anlamıyorsun...

Budapeşteye gelince (bkz: Gulaş çorbası) dedikleri aslında bizim yemeiğimiz olan kul aşıdır. Etli ve dövmeli bir çorba, yemeği de var. Ama yine de gittiğinizde tadın. Parlamento binasının önünde geceleyin resim çekin, Tuna nehri tekne turuna katılın. Budapeşte gece aydınlatması en iyi avrupa şehridir. bu anlamda ödülleri vardır. gece fotoğrafları için uygun ve titreme engelleyici bir makine ile gidin... (bkz: Kahramanlar Meydanı)'nda Arpat ve diğer boy beylerine bakıp Aslında ne kadar Türk olduklarını düşünün. Bir de kaleden aşağı inerken Mustafa Kemal caddesi yazan minik tabelaya bir selam verin... Tekrar gidilesi şehirdir Budapeşte...
eylül ayının son üç gününü geçirdiğim şehir. şehri yıllardır görmek isterdim. bir şeyin hayalini kurduktan sonra aslı biraz yavan kalıyor doğrusu. ya da benim hayal gücüm fazla zengin. neyse budapeştede de durum öyle oldu gibi.

ilk gün akşama doğru havaalanına indik. şehre taksiyle geçip sonraki günlerde paso yürüdüm. toplamda elli km yapmışımdır. taksi parası çıktı ama ayakkabı gitti. hesap yine tutmadı amına koyim.

kaldığım hostel peşte tarafında merkezi bir yerde idi. sabah erkenden kalkıp parlamento binası önünden geçip elizabeth köprüsünü takip ederek buda tarafına geçtim. ilk işim gül baba türbesini bulmak oldu. türbe kapalıydı uzaktan bir fatiha okuyup gül baba heykeliyle konuştum. adamı olduğu gibi heykel yapmışlar, boyu neyse heykel de o kadar. gül baba adıyla bir de sokak var türbeye yakın. bir de o sokağın bağlandığı bir cadde var türk caddesi. török utca.

margid adası var tuna üzerinde, şöyle uzaktan baktım. sevgili olsa insanın yanında romantik bir yürüyüş fena olmazdı ama oraya bir yarım gün ayırmak lazım gelir. buda tarafında umarsızca yürüdüm yürüdüm zincirli köprüden beriye peşteye geçtim takrar. tamam tuna güzel ama asla boğaz değil. anladım ki hiç kimse istanbul değil, istanbul boğazı gibi hiç değil.

belki almanyadan budapeşteye gitmekle türkiyeden gitmek arasında fark vardır. orada gördüğüm binaların benzerlerini almanyada fransada gördüğümden beklenen etki oluşmadı bende. ki aradığım tuna idi. tunanın daha güzel göründüğü başka bir mutlaka vardır. viyanada da çok iyi değildi tuna. tuna tuna sen bu olamazsın. estergona gidip kaleden bakmak lazım belki de.

vaci utca diye bir caddesi var istiklale benzer dediler istiklal en az beş çeker buna. kızları güzel bak ama macarların. türk kızları gitmesin ama macar kızları da gelsin.

2. dünya savaşı sonrası komünizmden çektiklerini anlatan bir terör müzesi yapmışlar ki görülmesi gerek. konuya verdikleri önem ve emek güzel bir kere. ekşide biri macaristanın başına gelen en güzel şeyin komünizm olduğunu yazmıştı. ironiye bakar mısın, adamlar terör müzesi yapmışlar komünist düzendeki zulümleri anlatan.

sonra kahramanlar meydanı çok ihtişamlı. on üç büyük hükümdarın heykelini yapmışlar. hemen arkasındaki bölgede büyücek bir park-mesire alanı ve yakınlarında heyvanat bahçesi var. ben girmedim o ayrı, kaç çeşit olursa olsun hayvan sonuçta.

opera binası da güzel. içeride opera oynarken dışarıya da perde kurup caddeye sandalyeler atmak suretiyle oyunun dışarıdan da izlenesini sağlıyorlar. benzer uygulama viyana da da var. ilk oyun kahramanlık anlatıyordu ve güzeldi takip ettim. sonra kadınlar çıktı sahneye bağırıp duruyorlardı, yarısında çıktım.

bazilika ve çevresi görülmesi gereken yerlerden. binanın kulesine çıkıp şehre tepeden bakılabiliniyor.

sonuçta fena bir şehir değil ama bir şeyler eksik orda. belki türklerin elinden çıkmasa daha iyi olurmuş. tam bulamadım ne olduğunu ama üzgün gibi, kırgın gibi. tuna aksam mı akmasam mı, mavi mi aksam kırmızıya mı çalsam diyor gibi. doğu ile batı arasında kalmış gibi. buda doğulu iken peşte batılı. ama yön olarak tam tersi. arada kalmış bir şehir bence budapeşte. coğrafyası doğulu ama binaları batılı. vücudu doğulu ama elbiseleri batılı. elbiseleri arasından görünen yerleri daha güzel ama oraları sınırlı. soysan utanacak giydirsen yakışmıyor. tuna bu duruma alışmış görünmüyor.

mahvetmişsiniz lan budin i.
Avrupa'nın en güzel şehirlerinden bir tanesi ve üç ayı aşkın bir süredir erasmus macerama ev sahipliği yapan şehirdir kendisi. Her ne kadar Viyana kadar bakımlı ve düzenli olmasa da kendine has bir çekiciliği vardır. Binalarının çok büyük bir çoğunluğunda bizden sonra bölgeye gelen avusturyalıların etkilerini görmek mümkün. Bizden kalan bir tek Gül Baba var onu da anladığım kadarıyla bölge halkı da sahipleniyor.

Bu şehirde yaşamadığım kalmadı neredeyse. Öncelikle macar kızlarının güzelliğine diyecek yok. Bu bağlamda bizim türk erkekleri burada çok iş yapıyor. Siz yine de gezerken dikkatli olun. Özellikle vaci utca adlı buranın en meşhur ve merkezi caddesinde, size bar veya kafe ismi soran kızlara kanmayın. Önce barın yerini sorup muhabbet açıyorlar, sonra da bir şekilde sizi de götürüyorlar. Hani gitmek sorun değil de gelen hesap 50000 Ft. yani 400 Tl gibi bir şey olarak size kitlenirse şaşırmayın. Bunu bir arkadaş anlattı.

Her şeye rağmen güzel bir şehirdir. Erasmus için bence en ideal yerlerden...
çok güzel şehir lan. kar falan çok yakışıyor bu şehre. benim için de anlamı büyük ilk fırsatta yine gitmek için can atıyorum.
istiklal Caddesi’nin çeyreği büyüklüğündeki Vaci Utca ve çevresinde yemek yiyebileceğiniz on kadar Türk lokantası var. Avrupa’da sulu yemek kültürü, bir sebzeden on çeşit yemek yapma kültürü kimi yerlerde çok zayıf, kimi yerlerde de hiç olmadığı için zengin mutfaklara rastlamak zor. Yine de Macar mutfağı bölge ülkelere göre daha iyi durumda denilebilir. En azından dünyaca ünlü Gulaş çorbaları var. Çorba dediğimize bakmayın, bizim türlü yemeği ile şehriye çorbasının karışmış hali gibi bir şey. Baharatı da oldukça yoğun olan bu çorbalardan birkaç kaşık güç bela yedikten sonra kendimizi döner tezgâhının önünde bulduk. Macarların özellikle kızartma ve ızgara konusunda iyi olduklarını söyleyebiliriz. Fakat hemen her yerde egemen et domuz eti. Salam, sosis, sucuk ve pastırmanın tamamına yakını da domuz etinden üretilmekte. Budapeşte, Tuna nehri tarafından ikiye bölünen Budin ve Peşte bölgelerinin birleşmesinden olan bir şehir. istanbul’un kardeş şehri ve nüfusu yaklaşık iki milyon. Budapeşte, panoramik manzara olarak gördüğümüz en güzel şehirlerden biri. Bu anlamda şehrin en doğru görüleceği yer Gellert Tepesi. Buradan bakınca başta Parlamento Binası, Buda Kalesi, Köprüler, Margit adası olmak üzere şehrin önemli bir kısmını kadraja sığdırabilirsiniz. Nehir üzerinde iki yakayı birbirine bağlayan bol miktarda köprü var. Aslanlı köprü olarak da bilinen Land Hid üzerinden Buda tarafına geçip, kaleye çıkıyoruz. Kalenin içinde yine panoramik manzarası gayet iyi olan bir restaurant var. Burada bir şeyler yerken, beş kişilik ekip tarafından canlı icra edilen Macar müziklerini de dinleyebilirsiniz. Biz de benzer bir şey yapıp kalenin arkasındaki tarihi sokakları geziyoruz. Turistik bölgelerin soğuk bir havası vardır. Genellikle esnafın derdi de gelen yabancıdan azami şekilde istifade etmektir. Fakat sokaklar gerçeği görmenizi sağlar. Budapeşte halkı oldukça kibir, saygılı ve insana değer veren bir halk. ilk günden bunu hissediyorsunuz. Hatta hangi durakta ineceğimizi hatırlayamadığımız bir tren yolculuğumuzda, güç bela telaffuz ettiğimiz Macarca durak isimlerine tebessüm edip, sıkıntımızı anlayan ve çantasından çıkarttığı deftere tren hattının mini krokisini çizerek, ineceğimiz durağa ne kadar kaldığını bize anlatan kadının çabası da buna en güzel örnekti.

Tuna üzerindeki birçok köprüden yürüyüp, birkaç kez de kaybolduktan sonra otelimize gitme vakti gelmişti. Budapeşte’de akşam sekizden sonra cafe-restaurant hariç hemen her yer kapanıyor. Onların da büyük kısmı gece yarısıyla birlikte kapanıyor.

Tabanlarımızın iç acıtacak durumda olmasına rağmen “hâlâ açık bir yer vardır, biraz daha yürüyelim mutlaka bulacağız. Hem kendi ciğerimizi hem de rüzgârın ciğerini acıtırız.” dememiz güzeldi. Yarım saat boyunca on bir buçuğu gösteren bozuk saate kanıp, son seferi on iki olan ve otelimize yakın yerden geçen tramvayı gecenin ikisinde beklemek güzeldi.
Otele geldiğimizde karşımızda kaybolan bavulu görmek güzeldi.
Sanki hepsi…
haftaya gideceğim ve 4 ay kalacağım şehir. keşke yalnız gitmeseydim.
osmanlı zamanında kaybettiğimize en çok üzüldüğüm yerdir. gündüzü başka gecesi bir başka güzel.
bu nadide şehrimizin nadide doğal güzellikleri ile ilgili faideli bir link;
http://www.ckm.hu anladın sen, hadi bakim.
Macaristan’ın başkenti.
görsel
http://img225.imageshack....225/3932/budapest3if8.jpg
görsel
bu şehirde apartman kapıları çok ilginç. bu kapının anahtarı yok ve yanında şifreyi girdiğin alet var, şifreyi giriyorsun, kapı açılıyor.
halen yaşamakta olduğum şehirdir. detaylı bilgi, yardım ve her türlü sorularınız için şahsıma ulaşabilirsiniz. zamanında bir çok konuda sıkıntı çektim, siz çekmeyin, yalnız hissetmeyin, yönünüzü yörüngenizi şaşırmayın. dilimiz döndüğünce, elimizden geldiğince, aklımız yettiğince artık. iyidir budapeşte iyidir.
avrupa'nın en özel şehirlerinden biri. Çadır kurup yatmak isteyenler iÇin fazlaca yer olan savaş gazisi. ayakkabı heykelleri görülmeli.
orta avrupada gördüğüm en şahane kent.

açıkçası avrupaya gitmeden evvel havadan sudan bilgilerle macaristanı bir köy zannediyordum, hatta arkadaşlar gidelim dediğinde falan oğlum ne işimiz var başka yerlere gideriz gibi burun kıvırmıştım.

ancak o kadar şahane bir kent ki sonrasında her ay bir gitme ihtiyacı hissettim. ne zaman fırsatını bulduysam, canım dolaşmak isterse ilk evvel bir budapest'e uğruyordum. estergon kalesi ve tunanın motifleri, o tarihi yapısı, güneşin batışı bi le bir ayrı güzeldi tunadan bakınca.

bir de gidecek olanlara tavsiye, gidin bi geyik eti yiyin arkadaşlar. yok böyle bir lezzet.
Erasmus hayallerimi susleyen sehir, erasmusla gitmek kismet olmazsa yerlesmeyi bile dusunuyorum o kadar kararlıyım.
görsel
by Szödi István
türklere karşı ırkçılığın ve sevimsizce bakılmanın yaşanmadığı nadir ülkelerden biri olan macaristanın başkenti. uçan taşaklı sayılan hostluk mesleğidmen ötürü gezmediğim nadir ülke vardır. macaristan kadar sıcak kanlı ve mükemmel insanların yaşadığı 2. memleket bilmem. ayrıca vize konusunda hiç zorluk çıkartmaz. uyaracağım tek şey. uyuşturucu konusunda gençliğin doktora yaptığı barlara gitmeyin lakin barlarda dumanlardan kendinizden geçebilirsiniz.
istanbullu insanın istanbul dışında yaşayabileceği tek şehir. Ayrıca Avrupadakiler tarafından Türk gözüyle bakılan millet olan macarların avrupalılar özellikle slovak ve avusturyalılar tarafından lakabı sarı türktür. kara türk türkiyeli sarı türk macaristanlıdır. Viyanaya 2 saatte giden hızlı tren vardır. Viyana treninden indiğin gibi soru sordugumda bana kebapcılara sor sarı türk diye hakaret ettiğini sanan bir lavukla karşılaşmıştım. Aslında hoşuma da gitti diyebilirim. Turkish pride felsefesi avrupada en komunist türkü bile milliyetçi yapar.
Bayramdan iki gün önce kısmetime düşen gidiş dönüş promosyon uçak bileti ile biraderin yanına düşüp üç günlüğüne görmek nasip olan; "Buda" ve "peşte" değil, "Budin" ve "peşte" adlı iki şehirden mütevellit Macar ülkesinin başkenti.

Bizim tarihten bildiğimiz "Budin" var ya, hah işte o. Budin eski ve tarihi, peşte ise yeni ve modern taraf.

öyle gezi yazısı yazar gibi kasım kasım yazmayacağım çünkü hiç sevmem. Üç gün boyunca apart dairede kaldık. giderseniz, siz de otele gitmeyin ve bu tür apartları tercih edin. otel 100 Euro'dan başlayıp 400 Euro'ya kadar çıkıyor günlüğü. oysa biz günlük 80 Euro verdik ve iki kişi rahat rahat yayıldık.

gelelim tarihi mekanlara; Kısa zamanınız ve sınırlı paranız varsa sakın gezmeye kalkışmayın. Çünkü birbirine çok uzak ve taksi parası ebesinin amı tutuyor. Biz yalnızca zincirli köprüyü Ve senato binasını gezdik ve tarih turunu tamamladık.

gelelim giderseniz kesinlikle yapınızlara;

öyle biraları var ki, bildiğin ab -ı hayat. Eğer oradakiler biraysa, burdakiler tam ifadesiyle sidik. o kadar söylüyorum. Hele o pubların tasarımı, tam anlamıyla harika. Kışın iç mekanlara doluşan Macarlar, yaz geldiğinde belki de bu ülkeye has yarı açık pub'larda veriyorlar biranın gözüne. Bi de şehrin her kaldırımını gezin lan. Hele istanbullular ve izmirliler; karış karış gezin ve tertemiz sokaklarıyla bayındır bir şehir nasıl olur görün ve havanız zırt diye sönsün.

ve tabi ki kadınlar;

Harikalar. Hem stil sahibi, hem de afetler. Evvelden gittiğim Ukrayna'daki kadınların güzelliği 10 üzerinden 8, stili 6 ise; bunların her iki klasmandaki notu da abartmıyorum 9. bir puan da zaten her hatundan otomatikman kırarım. Bide öylesine vefasızlar ki, Akşam aparta attığımız hatunlar, sabah habersiz toz olmuşlar. Bozulduk lan. Bi kadın erkeğe yapar mı böyle şeyler!
(bkz: büyük budapeşte oteli)
tarih turu yürüyerek ve toplu taşıma kullanılarak gayet ucuza yapılabilir. yürüyerek 15 dakika sürecek iki mesafe arasını tarih turu yaptık diye gezip gelmeyin. yarım günde toplu taşıma ile şehir içindeki her tarihi yapıyı görebilirsiniz. yoldan taksi çevirmek büyük hatadır, istanbuldan beter yapabilirler adamı.

çok özel bir macar birası yoktur. dreher, idare eder bir biradır, fakat bunun dark'ı iyidir deneyiniz. bolca ithal bira bulunur bu yönden iyidir.

çöplükle dolu publarının tasarımını da rica ederim beğenmeyin lan. nispeten iyi olan iki yer ismi verip öyle bitireyim; doboz ve trafik. internetten yerlerini kolayca bulabilirsiniz.
çok güzel bi şehir , en az 3 Günde gezilebilecek şehir geceleri daha bi güzel oluyor ayrıca geceleri ellerinde şarap şişesiyle gezen macar kızları görmeniz mümkün.
buda kıyısından peşte'ye, peşte kıyısından buda'ya hayran hayran bakılası şehir.

prag ve viyana ikilisiyle sürekli kıyaslanır, zaten bu üçlü paket turun sanırım en az sevilenidir.
oysa kıyaslamaya çalışmadan, hakkını vererek gezdiğinizde belki de en güzelidir.

becerikli bir turist değilim, bu güzel şehri de acemice keşfettim. sadece iki gün ayırabildim, ücra bir hostelde kaldım, üstelik yağmur çamur içinde dolaştım. ama tüm bunlara rağmen ben Budapeşte'ye aşık oldum.

Tuna'nın iki kıyısı da birbirinden güzel, huzurlu ve sakin. bir akşam vakti kıyıda sessiz sessiz yürürken binbir hayale de beşik oluyor güzel şehir. Ben haberim olmadan Sziget festival zamanına denk geldiğim için, ortalık pek şenlikliydi. Metroda tanıştığım bir Macar arkadaş öyle yardımcı oldu ki, yalnız bir turist olmanın tüm korkusunu attım üzerimden. Dost canlısı Macarlarla karşılaştım şükür.

ve elbette ki, yine türk dönerciler, kesinlikle bir türkle tanışmış ya da türkiye'ye gelmiş insanlar her yerde. avrupa gezintilerinin özeti, bir gün herkes türkçe konuşacak!.. enteresan!
ışıklarıyla adamı büyüleyen şehirdir. ne avrupa şehridir ne de doğu, arada kalmıştır biraz. istanbul'daki büyünün aynısı bu şehirde de mevcuttur. mimarisi, albenisi yüksektir ancak gösteriş ve şatafattan fazlasıyla uzak.. gidip görmek gerekir. gidin, görün.