bugün

Asya'nın Oscar'ı olarak bilinen Asia Pacific Awards'a 4 dalda; en iyi yönetmen, en iyi film, en iyi senaryo ve en iyi sinematografi dallarında aday olmuştur.
Diğer tüm nbc filmleri gibi rize'de gösterime girmeyecek olan filmdir .

Ayrıca N.bilge ceylan için "anadolu'yu çok kasvetli ve sıkıcı gösteriyor , taşra ile büyükşehirle arasında bahsettiği kadar uçurum yok " diyenlere de burdan selam olsun .
filmin arasında sinemayı terk etmeme vesile olan filmdir , hayatımda ilkkez bir filmi yarıda bıraktım.
neden diye sormayın izleyin siz karar verin.
farkında olmadan tebessüm etmenizi sağlayan bize bizi anlatan sıcak bir film.

savcının doktora karısından bahsederken başka bir arkadaşının başına gelmişçesine anlatması günlük hayatta aslında hepimizin yaptığı " ben değil bir arkadaş" tanımlamasına oldukça uyuyor. savcının karısının aldatıldığını öğrendiği için intihar etmesi ve doktora bunu anlatırken "bir insan sırf başkasını cezalandırmak için canına kıyar mı doktor?" sorusu oldukça etkileyici.

doktorun odasına girerken telefonla konuşuyor numarası yapıp hastaları atlatması, komiserle odasında konuşurken içeriye dalan yaşlı amcanın tek laf etmeden başını eğip sessizce kapıyı kapaması her zaman karşılaştığımız yurdum insanını hatırlatıyor.

bürokrasi ve makam mevki sahibi olmanın toplumda kişinin saygınlığı arttırması gibi farklı konular da muhtar-komiser-savcı karakterlerinde es geçilmemiş.

filmin sonundaki otopsi sahnesi fazla uzun olmakla birlikte genel anlamda izlenmeye değer bir nuri bilge ceylan filmi.
kitap okur gibi izlenebilen bir film. nuri bilge ceylan ın denk geldiğim yapıtları arasında en çok zevk aldığım. kapıldığım.
yavaş yavaş alışıyorum zannedersem nuri bilge ceylan a. entelektüeliteye bir adım daha yaklaştım. su kaynadıysa gideyim böğürtlen çayımı içeyim bari.

--spoiler--
şu.. muhtarın kızı... güzel kız.
--spoiler--
nasıl tanımlayacağımı bilemediğim bir film oldu öncelikle bunu belirtmek isterim.
yani özel bir film, kitap gibi..

ayrıca çok değişik bir perspektif olmuş. coğrafyamız, insanımız çok iyi işlenmiş.

diyaloglar çok sıcak, çok gerçekçi..

nuri bilge ceylan'ın sadece bir yönetmen olmadığınıda gösteren bir film olmuş ayrıca.. iyi bir fotoğrafçı, iyi bir sosyolog olduğunuda anlamış olduk bu film sayesinde..

sinemografik açıdanda çok ustaca bir iş çıkardığı kesinlikle ortada.

kendisinin önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum..

tüm ödüller onunla olsun.
--spoiler--
adam fotografci beyler
--spoiler--

eh iste filmi, neden mi, nedeni spoilerde.

--spoiler--
ben filmde, aldatilan ve aldatan 2 kadinin hikayesini erkekler uzerinden okumaya calistim. ama okuyamadim, olmadi yani, sikti atti, o yuzden eh iste. ayrica tuzu da az olmus.
--spoiler--
sacma sapan film normal hayatımızda yasadgımız olaylar ama yabancı ülkelerde daha begenilmesini sebebi hep onlarda aynı seyler film dizi içerisinde hemen konuya gidilmesi ama bu filmde hersey bastan sona işleniyor bizim için kotu yabancılar için iyi.
son yarım saat kala dayanamayıp çıktığım film. evet daha fazla dayanamadım ve sonunu da zerre kadar merak etmiyorum. zaman kaybı.
topuklu ayakkabı; bilinmezlere hesapsız yolculuğu resmeder topuklu ayakkabı. kadının içinde yanıp tutuşan arzulu kararlarını tüm tehlikelere rağmen. düşkünlüğü, hevesi, feryadı, acıyı... dehşete yürüdüğünü bilmemektir filmde topuklu ayakkabı. bir işaret bir simge, sebep ya da sonuç değil olsa olsa bir başlangıç. kimine göre masum hislerin objesi, kimine göre ucu alınamaz felaketlere gidişin ayak sesleri. ikincisi ayniyle vukû bulmakta nuri bilge ceylan'ın bu hikayesinde.
Film güzel, fakat bizde yeni oluşan katil seviciliğe de örnek teşkil eder, başka niyetle yahut değil, isteyerek yahut istemeyerek.
nuri bilge ceylan'ın tarzını kısmen değiştirdiği ve başarılı oyunculuklarla on numara olan türk filmi. anadolunun daha doğrusu bozkırın fotoğrafı bu kadar güzel çekilebilir. savcı rolünde taner birsel muazzam bir oyun sergiliyor. ceylan filmlerinde hep eleştirilen gişe meselesini de aştı gibi bu film.
bir zamanlar anadolu'da...

gerçek ne ise bu film de aynını seriyor gözümüzün önüne. anadolu'da polis ne ise onu, asker ne ise onu, doktor ne ise onu, muhtar ne ise onu, kalp kırıklığı ne ise onu, kadın ne ise onu, rakı ne ise onu ve kötülük ne ise onu veriyor. süslemiyor gereksiz cümlelerle. hiç kimseye olmadığı bir kimlik yüklemiyor.

nuri bilge ceylan kirli su gibi bir film yapmış, bize de "helal olsun" demek düşüyor.

şiddetle izleyiniz
Nuri Bilge Ceylan ile "mayıs sıkıntısı" filmiyle başlayan tanışıklıgımız, "uzak", "iklimler" ve "üç maymun" la devam etti..( ve koza ile kasaba adlı pekte bilinmeyen ama diğerleri kadar güzel olan ilk iki filmi) bu süreç içerisinde Nuri Bilge Ceylan filmlerindeki değişime ve gelişime tanık olmak başarılarını gururlanarak izlemek ve her filmini daha büyük bir haz duyarak izlemek ve beklemek sinamaseverlerin ortak noktalarından biri haline gelmiştir herhalde.



Son filmi ; Bir Zamanlar Anadolu'da; kimilerine göre klasik Nuri Bilge tadından biraz daha farklı, kimilerine göre klasik Nuri Bilge filmleri kadar sıkıcı, kimine göre klasik Nuri Bilge filmleri kadar sanatsal, kimilerine göre her zamanki kadar anlamlı.



Her sanat filmde olduğu gibi bunuda kimileri göklere çıkarırken kimileride yerin dibine sokuyor tabiiki. (Hıncal uluçun her zamanki densiz ve bilgisizliğiyle yazdıklarını eleştiriden dahi saymıyorum tabii)



Nuri Bilge'nin her filminde sahnelerin fotoğraf karesi gibi olduğu söylenir durulur. Fotoğrafçı oluşundan kaynaklıdır bu ve bu filmdede durum değişmemiştir. Fotoğrafçılığın konuşturulduğu muhteşem bir film daha karşımızdadır.



Gelgelelim;Bir Zamanlar Anadolu'da ya Filmin diğer Nuri Bilge filmlerinden biraz farklı olduğunu film başlar başlamaz anlıyorsunuz. Ki zaten Nuri Bilge bile ilk defa bu kadar kalabalık oyunculu sahneler ve bu kadar fazla söz barındırdığı için çekmekte zorlandığını itiraf etmiştir. Bu film için Nuri Bilge sinemasının en geveze ve en mizahi ornegi diyebilriz yani.



Filmin konusuna gelmeden önce oyunculara bi dokunmadan geçmek olmaz.



Oyuncular bakımından şaşırmamıza sebep olan kişi tahmin ettiğiniz üzere Yılmaz Erdoğandır elbette. Buna şaşırılır çünkü Nuri Bilgenin bu tarz fenomen oyuncularla ve yeteneksel olarak farklı türlere yönelmiş kişilerle pek çalışmayacağını düşünmüşüzdür (kısmen 3 maymunda çalışmış olsada) o bir yana Yılmaz Erdoğanın böylesine sanat yönü ağır basan ve türsel farklılığından dolayı durağan geçen bir filmde oynamaz diye düşünmemizde bizi şaşırtan şeylerden biridir. Fakat itiraf etmeliyimki Yılmaz Erdoğandan pek haz eden biri olmasamda şahsi kanaatimce kariyerindeki en iyi oyunculuğu çıkarmıştır.



Taner Birsel;e gelirsek, iyi bir oyuncu olduğu aşikardır ve yıllar yılı Nuri Bilge gibi biriyle çalışması dört gözle beklenir bir durum halini almıştır.



Oyuncular içerisinde beni en çok tatmin edenlerden biri Fırat Tanıştır. Son yıllarda yer aldığı tüm sinema filmlerinde oyunculuğunu çok beğenmişimdir. Bu filmde fazla diyaloğu olmasada mimikleriyle baştan aşağı rolüne bürünebilmiştir. (iyi bir oyuncu olmasının yanı sıra iyide bir insan olduğunu söylemeden geçmemek gerekir) Kısacası Fırat tanış ayrı bir başlıkta uzun uzun degerlendirilmeyi hak edecek kadar iyi oynamıştır.



Ahmet Mümtaz Taylana ise "Leyla ile Mecnun" dizisine olan bağımlılığımdan kaynaklı ayrı bi sevgi duyuyor olsamda oyunculuğuna diyecek laf olmadığı ortadadır.



Ayrıca Ercan Kesal'in muhtar rolünde doğal ve akılda kalan oyunculuğunu da es geçmek mümkün degil. izlerken baştan aşağı tam bi muhtar gibi göründü gözüme, rolüne en iyi bürünenlerden biride Ercan Kesaldır kanımca.



Genel olarak oyuncu seçimleri başarılı ve "a o zaten tam o role uygun olmuş" cümlesini fazlaca sarfedeceğimiz bir film halini almıştır.



Filmin konusuna gelirsek; suçluluk duygusu , pişmanlık, yalnızlık, yorgunluk, yılmışlık, kimlik arayışı, kirlenmişlik, çıkarcılık, üşengeçlik, çekememezlik.. gibi sayısız duygunun doğanın tüm çıplaklığıyla birlikte filme ustalıkla yedirilmesi, böylesine sade bir senaryonun 2 saatten fazla bir süre boyunca merak içinde seyirciyi koltuğa yapıştırması Nuri Bilge'nin çıtayı bi hayli yükselttiğinin kanıtıdır.



Özellikle belirtmem gerekirse filmin başında yılan gibi uzayan yolda alevi andırırmışçasına yanan araba farları, aynı farların rüzgarla birlikte dalgalanan tarla ile bütünleşmesi, seyirciyi hipnotize edercesine yuvarlanan elma, muhtarın kızının duruluğunun karakterleri kendileriyle hesaplaşmaya zorlaması, şimşeğin anadolunun gerçek yüzünü gösterircesine çakışı...



Filmde insanı en çok etkileyen özelliklerden biride Anadolu'nun hiç bu kadar sade ve doğal gösterilmemiş olmasıdır bence. Kimi yerlerde insan doğup büyüdüğü sokaklarda geziniyormuş gibi hissedebiliyor. o çeşmeler bile tanıdık geliyor, o hastane. hatta insanlar bile. o savcı o muhtar o doktor, aslında heryerdelermiş gibi, herkes gibiler. anadolunun insanı gibiler. kaçmaya çalışan, görmezden gelen, çıkarcı, suçlayıcı..



Konu olarak ise derinliğini sonlara doğru daha yakıcı hissettirmeye başlayan bir film. Farklı hayatları anlatırken,bunların ortak noktalarını gösteriyor. insana özgü bir sürü duyguyuda içinde barındırıyor; Filmdeki hiçbir karakter masum değil aslında. en masum görüneni doktor bile filmin sonundaki otopsi sahnesinde yüzüne kan sıçrayarak kirlenmiş oluyor. ve yalan söylüyor. o yalanı neden söylediğini bilemiyoruz. belkide kenan'ın suçlu oluşuna kendince bahaneler bulduğundan, belki herkesinde en az kenan kadar suçlu olduğuna inandığından, belkide öylesine. ama ne olursa olsun oda yalan söylüyor ve kirleniyor.
filmdeki herkesin o cinayetten en az katili kasar sorumlu olması, aslında o cinayetten devletin sorumlu olması anlamına geliyor.
polisinden savcısına, doktorundan muhtarına, şöförüne, jandarmasına, halkına kadar.. her yerden her sınıftan insanına kadar. hepsi suçlu.
bir ülkenin anatomisi gibi aslında bu film.


Film tür olarak kara film olduğu için yoğun olarak devlet ve dolaylı olarak toplum eleştiriliyor tabiiki. Ambulansın bozuk olması, ceset torbasının alınmaması, herkesin işi birbirine atması gibi çoğaltılabilecek bir sürü örnek..


Filme kara mizah öğesi iyi yedirilmiş diyebiliriz. Filmi izlerken bi çok yerde aklımıza "Coen kardeşler" gelebiliyor.

ayrıca bana kalısa filmin esas ölen kişisi kenanın oldürdüğü kişi değilde savcının yıllar önce intihar eden karısı gibi geldi bana. filmin hemen hemen her yerinde gömülenden değilde savcının karısından bahsedildi, onun hayatı , onun ölüm nedeni, onun ailesi.. gömülen kişiden ise çok az bahsedildi, tam olarak kim olduğunu bile bilmiyorum ve coğunun aslında kenanın olup olmadığından bile emin değiliz, çünkü önemli değil.
esas cinayet savcının karısının ölümüydü çünkü. ihanet sonucu edilen bir intihar.

son olarak filmde muhtarın kızına yaptıkları yorumlar fazlasıyla kadere boğun eğmişlik içeren yorumlardı bana kalırsa.
o güzelliğe yazık olacak, ölüp gidecek.. dedi hepdi. en okumuş, batılı olarak bilinen doktor bile, savcı bile bunu söyledi. kıza yazık olacak. anadoludaki kızlara hep yazık olur, doğarlar ve ölürler. yaşadıkları şey hayat değildir. ve bu değişmez. akıllara nasılda kazılmış şeyler bunlar, biz olsak bizde aynı şeyleri söyleriz belki, kıza yazık olacak.

muhtarın tek derdinin ise mezarlığın duvarının yıkık olması ve bir morg yaptırmak istemeside, ortada bir cinayet varken bencilliğin en iyi diyaloglaştırılmış haliydı bence. ve ahmet mümtazın cesedin yanına bir kaç kavun koyması.
ve otopsi masasında bir ceset yatarken, bilmem hangi hastanede çok iyi aletler var bizde niye yok hayıflanıp duran biri, belki film boyunca insanı en ürperten sahneler bunlar.
bu bencillik, bu çıkarcılık. ne kadar tuhaf.

bu kadar suçlu içinde belkide bir tek kenaın suçluluğuna inanmıyoruz. bir şekilde adamı öldürmüş, sebebini tam anlamıyla öğrenemesekte. ve pişman. üzerinde kabul ettiği bir suç var ama içlerinde belkide en masumu. heleki kardeşinin kola isteği sahnede suçsuz olduklarına daha bi inanıyoruz.
belkide diğerlerininde en az kenan kadar suçlu olmasındandır.

velhasıl kelam,


bozkır ancak bu kadar güzel sinemalaştırılabilirdi sanırım.Bozkırın sadece bitki örtüsü değil aynı zamanda bir yaşam biçimi olduğu, parçası olduğu coğrafyayı nasıl boyadığını, insanını nasıl bir düzlükle yorduğunu anlatan, tam da her şeyinin tek düzeliğine ve boyun eğmişliğine alışmışken ortaya çıkarıverdiği nadide çiçeğiyle herkesleri içini açmaya davet etmesiyle mükemmel bir bozkır güzellemesi koymuş ortaya Nuri Bilge Ceylan.



Nuri Bilge Ceylan' ın yalnız ve güzel ülkesine bir bakışı daha..



Kaçırılmamalı.



Not: Bir söz bir filmi bu kadar iyi anlatamaz diyebileceğiniz cinsten bir söz var “ bir zamanlar anadoluda” yı anlatan. Filmin internet sitesinde yer alan şu söz; "kasabalarda hayat, bozkırın ortasında sürdürülen yolculuklara benzer. her tepenin ardında "yeni ve farklı bir şey" çıkacakmış duygusu, ama her zaman birbirine benzeyen, incelen, kıvrılan, kaybolan veya uzayan tekdüze yollar... "



Not2: Film üzerine söylenebilecek çok fazla şey var. Belki bir sefer daha izlenmeli ve ikinci bir yazı daha yazılmalı.



Not3: film hakkında yazılmış yazılara göz gezdirirken bir yazıda gömülen adamın recep ivediğinden benzerliğinden bahsedilmişti. filmi izlerken bende adamın topraktan çıkarıldığı sahnede bunu düşündüm.
kıyafetleri ve adamın sakalı saçı fiziksel özellikleri bana recep ivediği anımsattı.
nuri bilge bunu kasıtlı olarak yapmamıştır belki ama bu detay bana inanılmaz anlamlı geldi.
tüm nbc filmlerini izlemiş ve kendimce, dilim döndüğünce artılarını eksilerini yorumlamış birisi olarak nbc'nin sinema dilinin oluşmaya başladığı film budur!
sinema dilinin kazanılması; yerli yerinde esprilerle(ki önceki filmlerinde bundan çok söz edemiyoruz), yılmaz güney'e nazire edercesine kökünü toplum insanlarından alan diyaloglarla, insanımızın pragmatistliğinin son derece yalın anlatılışıyla, türkiye'de bürokratik sistemin açmazlarıyla (en üstten en alta yaranmak-çıkarcılık ve kokuşmuşluk bağlamında süzgeçten geçirerek) hatta intihar ve ölüm olgularına albert camus'un baktığı gibi derinlikli bakış açısının sunulmasıyla (sebep- sonuç bağlamında yüzeysellikten kaçarak) ve estetizmin yoğunluğunun insanın psikolojik derinlerine sonsuz bir zerafetle girmiş olmasıyla oluşmuştur.
sanat filmi x filmi y filmi kategorizasyona girmeden filmdeki her karakterin iç dünyasına ışık tutmuştur nbc. bunu yaparken de başarılı alt metinleri dayamıştır izleyene. görünürdeki kenan gerçekten suçlu mudur yoksa suçsuz savcı vicdan azabıyla suçlunun önde gideni midir? suç-suçluluk gibi argümanları insanın derinlerini etüt etmeden ele alamaz mıyız yoksa? burdaki yüzeysel anlatımların gerçekten ne kadar uzak yorumlar içerebileceğini anlamakta kafaya sokmakta sonsuz yarar var.

--spoiler--
cesedi domuz bağıyla bağlamış kenan'a naci başta olmak üzere herkesin nasıl böyle şey yapılır bu ne acımasızlık çıkışını daha sonra cesedi koyacak şeyi almadıkları için domuz bağıyla arabaya sıkıştırabiliriz önerisinin getirilmesi güzide bir pragmatistlik örneği olarak aklımda yer etti. en az şu intiharla ilgili savcı ve doktorun alt metinlerinin manidarlığı kadar.
--spoiler--

böyle bir film 2 saat 40 dakika değil 5 saat 40 dakika sürse izlerim. gık demeden izlerim, bayıla bayıla izlerim. nbc'nin sinema dilini keskinleştirdiği ciddi bir başyapıt!
10 üzerinden 9!
acil şekilde, 2. kere dikkatle izlenmeyi hak ediyor!
senaryosu 20 sayfa olan film.
avustralya'nın queensland şehrinde, pasifik bölgesindeki filmlerin değerlendirildiği ve önemi dolayısıyla asya oskarları olarak nitelendirilen yarışmada en iyi yönetmen ve en iyi görüntü yönetmeni dallarında ödülleri ülkemize kazandıran film.
(bkz: kült)
bugünden başlamak üzere 1 hafta desem 'de gösterimde olacak olan filmdir. tam bilet 4,5 tl'ye izlemek isteyenlere duyurulur.
nuri bilge ceylan 'ın sanatını başarıyla konuşturduğu yeni filmi. izlenesidir. oyuncuları harbiden oynatmış. bazen gülümsetiyor, güldürüyor, ama ne zaman ters köşeye yatıracağı da belli olmuyor.

--spoiler--
muhtarın kızının çay ikram etmesi gibi sahneler ise gerçekten akılda kalıcı.
--spoiler--
yine gerçek kesit'in çok çok gerisinde.
oyuncu kadrosu, senarist ve yönetmenini görünce heyecanla girip ilk yarı bitmeden dayanamayıp çıktığımız film. film hakkındaki yorumları okuyunca anladım ki biz* sanat filminden bir halt anlamıyormuşuz sanırım. ya da böyle durağan, ağır işleyen, dakikalarca ordan oraya gidip başka bir işin yapılmadığı film bize göre değil. en son hatırladığım 40-45. dakikada "top gibi bir ağaç" aramaya koyulmalarıydı. sonrasında filmin ağır işlemesinin bizde oluşturduğu ağırlık, kasvet ve harcanan zamana sövmeyle gülme krizi geçirip kaçtığımız tuhaf bir sanat filmi...
anadolu.. uygarlığın beşiği.. belki uygar kalamdı tutunamadı ama türküler ağıtlar şarkılar sözler kaldı akıllarda belki yaşanmayı hayal eden yüreklerde.
birkaç gün önce ayhan çarkın ve emniyet
mensuplarının yaşadıklarını, aylar
öncesinden beyaz perdeye taşıyan film.
(#14042581)
Dvd'si gün itibariyle satışa çıkmış nbc filmidir.
http://www.hepsiburada.co...07287&sku=dvdvideo990