bugün

bu ayrılıklar aslında guzel ve uzun ılıskılerın tadı tuzudur.
arada boyle gel gıtler olabılıyor.
kısa surelı bır ayrılıktır kanımca.
ikinci beş senelik kalkınma planı hazırlarsın, bu seferki daha sağlam olsun diye de dikkat edersin. sorun filan kalmaz böylece.
7 tane efes ekstra içip, kapının kolunu bulamayacak kadar sarhoş olup, "kuş kanadı kalem olsa yazılmaz benim derdim" nidalarıyla ağlayıp, sızlayıp, ondan sonra her gün bir resmini yırtarak unutmaya çalışmaktır.

gün gün yitip gitmektir, doğan güneşte, karanlığın içine gömülmektir.
"Peki yalan mı bütün bu rüya ? Hadi o gözlerini kapatıp kendisine yeni dünyalar icat etti, yıkıldı, sarsıldı, yeniden doğdu. Ya biz neyin tanıklığını yaptık yıllar boyunca ? Aşk da mı bütün her şey kadar yalan, bütün yalanlar kadar saklı ?" gerçeğinin ortaya çıkışıdır bazen ne yazık ki... Ay, bulutların arasından sıyrıldığı an yazılır aşka dair bütün kutsal sözler. Gündelik hayata uymayan, ama gündelik hayatın kelimeleriyle çerçeveli o duygu. Bazen sıradan bir söz kadar yakın, bazen dünyalar dolusu uzak. Ama en çok da hiç büyümemiş çocuklara anlatılan bir masal kadar gizemli ve galiba düş ötesi duygular. Kendimizi kendi kalbimizle kandıracak kadar olağanüstü bu oyunu nasıl keşfettik ? ve nasıl bitti... anlaşılmaz bir şekilde bulutların üzerindeyken; günün birinde; kanayan bir gülyaprağında yağmur damlası gibi buharlaşır aşk...
tam bir hayal kırıklığıdır çoğu zaman.
ondan sonraki bütün sevgilileri günah keçisi ilan etmektir.
eski ilişkinin bütün günahlarını yenisine yüklemektir.
bayram günlerinin keyifsiz tatsız geçmesinin nedenlerinden biridir. sözlüğe bile girmek zorunda kalabiliyor insan.
2 sene önce yaşadığım olaydır. tehlikelidir, sebep nolursa olsun unutmak zaman alır. bir kaç kere dayanamayıp " bi şey yapayımda tekrar başlayalım" dersiniz. kendinize engel olun. sakın böyle bir hata yapmayın.
evlenip boşanmak gibidir. 5 yıl bu azizim 5 gün değilki.
badem'in kalpsiz şarkısını akıllara getiren durumdur.

"eski sevgili
merak edilmez mi
beş senelik aşk
unutulup silinmez ki"
bir bayram gününde olacak iş değildir.
yaşınız 22 ise hayatınızın %25'i olur neredeyse. canınız yanar beraber büyüdüğünüz, bir zamanlar eşiniz olmasını istediğiniz kişi artık yoktur. canınız yanar, deli gibi özlersiniz ama yine de susmak zorundasınızdır.

yirmili yaşlarda canınızı çok fazla yakacak bir olaydır.
kötü olay fena koyar insana...
deli gibi ölmek ister insan ama yaşar yine de ya gelirse der. ama ne gelen vardır ne giden.
sudan çıkardığınız balığı anlamaktır..
artık kabak tadı vermiştir zaten, o yüzden çok da fazla etkilemez.
(bkz: çok seviyorum ama diye bitirilen aşklar) katagorisinde olan ayrılıklardır. parçalanır, hırpalanır, kahrolur, yıkılırsınız lakin öyle çok ama' ları sıralar ki giden apışıp kalırsınız. işte tam o anda dünya başınızın üstüne değil ayaklarınızın altından bile kaybolur gider. ahh ölsem dersiniz.
ilişkinizin, yürümediğine inanmanızla gerçekleşen hadisedir. sevmek dâhi yeterli olmayabilir, ölmek dâhi yerine göre... bir yerde küçük bir ömürdür paylaştığınız ve ömür, tükenmiştir artık.
ayrılmayı isteyen eğer sen değilsen bir beş sene kendine gelemeyeceğin durumdur. anlam veremezsin kendi kendine sorular sorarsın, kendi kendine konuşursun artık aşmışsındır. beş senelik eşten ayrılmaktan da zordur..
zor bir tecrübe olmakla birlikte her yerde yaşanabilir. ayrılığın ilk günlerinde yaşama isteği kalmayabilir.
alışkanlık olmuştur muhtemelen. ve aklıma şu söz gelir;

alışkanlıklar anahtarı kaybolmuş kelepçe gibidir, söküp atması zor olur.
beş senelik evlilerin ayrılışlarından daha sorunsuz olması beklenen durumdur.
(bkz: epic fail)
dört senelik sevgiliden ayrılmaktan çok farkı olmadığından, yaşanan güzel günler hoş hatıra, acılar ilerisi için ders, yürekteki aşk ve aşık olunduğunu bilme güveni de dostluk ve onun için her şeyin en iyisini isteme haline dönüşen durumdur. önemli nokta ego savaşı ile değil, değer verdiğin insana olan arkadaşlık dostluk sevgisini bitirmeden noktayı koyabilmektir.**
sudan çıkmış balık gibi olur insan.