bugün

Soğuğun jilet gibi kestiği bir havada şehirler arası otobüsten bir hurdalığın yanında gece 3te inip biletimin bile olmadığı bir başka şehirlerarası otobüsün oradan geçmesini beklemek. Sonu kötü mü oldu? hayır. şimdi olsa yapar mıyım? bilmiyorum.
tabikide tıp yazmam:/ yalnız okumak isteyen insanların gözünü korkutmak istemem.Benim zorlanmamın sebebi ilgi alanıma pek girmemesi ve ezber yeteneğimin çok iyi olmaması.
okulda kopya çekmek herhalde. onun dışında hiçbir konuda riske girmedim.
Tayinim olsun diye neresi bile olduğumu bilmediğim bir sürü il ilçe yazmış olmam. iyi ki onlardan biri denk gelmemiş. Valla cesaretimi tebrik ediyorum, şimdi olsa yapamazdım.
bazen arabadan indiğimde diyorum bunu. akıl mantık işi değil bazı kararlarım.
aynı mahallede oturan kız arkadasımın evine kimse yokken girmek.

ulan biri görse, biri gelse sıçtık.

aşk işte beyni yok ediyor.
o kadar garantici ve tekdüze yaşamışım ki böyle bir anım bile yok.
kadıköy'de arkadaşlarla deli gibi içtiğimiz bir gün yaptığım enteresanlık.

akşamüstü saat beş civarlarında telefon geldi. kadıköy'e gideceklerini, benim de gelip, gelmeyeceğimi sordular. yok abi siz gidin ben evde takılırım dedim. aradan iki saat falan geçince beni ev darlamaya başladı. aradım nerdesiniz dedim "kadıköy'deyiz abi" dediler. hemen üstümü giyinip, kadıköy'e yol aldım.

neyse bunların olduğu mekana gittim. ben gelene kadar dörder bira sallamışlar. tamam size yetişirim ben dedim. 1,2,3,4,5 derken yakaladım bunları. tabi hızlı içince kafam kırılmaya başladı. kalkın dolaşalım biraz dedim. hurraa hep beraber kalktık, kadıköy sokaklarında yürüyoruz. dört erkek kol kola girmişiz, elimizde tekelden aldığımız biralar etrafa gülücükler saçıyoruz. eldeki biralar bitince başka bir mekana girdik. ikişer bira orada içince ben yine kalkalım dedim. yine tekelden bira aldık ve yine kol kola yürüyoruz. eldeki biralar bitince yine mekana oturduk ve yine ikişer tane daha bira içtik. kanımızdaki alkol seviyesi iyi boyutlara geldi haliyle.

beyler ben sıkıldım hadi kalkın dolaşalım dedim. bizimkilerinde kafası güzel tabi. kalkalım hımıınaaa kiyim dediler. tam olarak neresi bilmiyorum. ben kadıköy'ün merkezi haricinde çok fazla bilmem. köprü altında bir yere girdik. metrobüs durağına yakın bir yerlerdeyiz yani. o sıra köprünün altı tinerci doluşmuş. tinerciler bize bakıyor, biz bunlara. bizimkilerde gram tedirginlik yok. alkol sayesinde tinercilerden çok daha ürkütücüyüz.

sigaramı içip, ayağımın tabanıyla söndürdüm. gittim bunların yanına "para versene bira alıcam" dedim. hepsi birbirine bakıyor ama bir şey söylemiyorlar. "para ver hacı" dedim tekrar. bir tanesi ayağa kalkıp "abi bunca yıllık tincerciyim, ilk defa birisi benden para istiyo. yemin olsun param olsa verirdim abi" dedi. "eyvallah kardeşim" dedim ve tekrar yerime geçtim. bizimkilerin gülmekten götü çatlamış. lan sen manyaksın falan filan. oradan kalkıp, metrobüs durağına doğru yol aldık. suriyeli olduklarını tahmin ettiğim üç kişinin üzerine yürüyüp yine para istedim. saçma sapan el kol hareketleri yapıyorlar. para işareti yapıyorum yok gibi bir şeyler söylüyorlar. adamlar bana para vermeyince "siktirin lan" diyip yolladım yanımdan. metrobüse bindik yol alıyoruz. olaylar daha bitmedi tabi.

yanımdaki arkadaşla sohbet muhabbet ediyorum ama en ufak rahatsızlığımız yok etrafa karşı. ayakta dikilmiş, dışarıyı izliyoruz. bir ara konuşma sesleri işittim ama ses yükseliyor sürekli.

- ercüment abiii, yine metrobüsün adaletini sağlamak bize düştü galibaaaa.
+ ben onlarıı sikicem korkuttt sen raad ol.

bunları söyledikleri sırada ben adamlarla göz gözeyim tabi. inanılmaz alkollüler bizim gibi.

ben: hayırdır birader bana mı söylüyosun?
- evet birader sen niye huzuru bozuyosun?
b: lan gıkımı bile çıkarmadım. gelmiş bana huzur bozuyosun diyosun. git işine kardeşim.
- gitmezsem ne olacak?
kadın: beyefendi siz huzuru bozuyorsunuz. arkadaşların huzur falan bozduğu yok.
-sen karışma kadınnnn!!

o sıra küçük olan benim hayalara tekme salladı ya sabır dedim. sonra döndü yanımdaki arkaşın hayalarına tekme salladı ya sabır dedi. diğer arkadaş koltukta oturmuş, her an boynuna saldırmaya hazırım sinyali veriyor bana. ben yüzde yüz eminim bunları tokatlayacağımızı ama uygun anı bekliyorum. olası polis probleminde vatandaşları yanıma şahit göstermek için yüzde yüz haklı pozisyonuna girmeye çalışıyorum. yine tartıştık falan bizim arkadaşa uzun olan sen sus fındık dedi.

ben: birader fındık dediğin adam seni burada çiğ köfte niyetine dürür, bence çok kaşınma
+ lan olum oynarım sizinle bakk.

küçük olan arkadaşa yine tekme sallayınca bizimki ayağından tutup, diğer ayağına çembeyi taktı. uzun olan tam arkadaşa vuracakken, bunun suratının ortasına sağlam bir tane yapıştırdım. döndü ve o da bana yumruk yapıştırdı. oturan arkadaş uzunu arkadan tutup yere yığdı. küçük olan sen kimsin amına koyim falan diyo asasd. neyse bağırışlar falan kaptan yolun ortasında kapıyı açtı. biz bunlar tekme tokat fırlattık e5'in ortasına. tam köprüye bağlantı kısmının orası yani. neyse kapılar kapandı falan herkes bizi savunuyor, helal olsun falan diyor. bu at hırsızlarını daha öncede gördüklerini ve millete sataştıklarını falan söylüyorlar. ilk kez bu hırsızlara biz tepkir göstermişiz yani.

neyse yerde iphone 6s gördüm o sıra. bu kimin diye sorduğumda heralde onların yanıtı verdiler. acımadan yere fırlattım ve zincirlikuyu durağında indim. arkadaşlar falan durum hakkında konuşuyor ve sigara içiyoruz. o sıra güvenlik görevlisi kavga edenlerin biz mi olduğunu sordu. evet yanıtını alınca adamların metrobüse bindiğini söyledi. bence atlayın taksiye uzamasın falan diyor. gelmezlerse hı... koyim dedim. bekledik adamları geldiler. hiç öyle sanıldıkları gibi bize saldırmadılar. yanımızdan tıpış tıpış geçti sahte kabadayılar. telefonunu bile sormadı garibim.

velhasıl; kavga, suriyeli falan bir tarafa, tinerciden para istemek ne amk?
vakti zamanında coşup fuardaki paraşüt kulesinden atlamam.
Bir kıza çıkma teklifi etmek.
Bir kıza akroştiş mektup yazmak.
şehir dışına bile tek başıma gitmemişken, çin'e gitmek, hem de çok kere.

beyler ağalar istanbul ne tarafta?
Moda sahilinde gece 3'de ağaca çıkıp seks yapmıştım.
cahil cesareti denen şeylerdir.
ilkokul 1 de akşam okul çıkışında mezarlığa gider annemin içmem için çantama koyduğu suyu içmez büyükbabamın mezarına dökerdim.
lise sona kadar göbekle suya çarpmanın etkisini bilmiyordum. baya yüksek yerden yüz üstü denize atlamıştım. göbek kıpkırmızı ateş içinde tatilim zehir oldu. babam seni yaparken nerede yanlış yaptık diye dalga geçiyordu.
arabayı alkollü kullanmak.
dışarıda sakso çektirmek.
sinema salonunda sakso çektirmek.
şu anki aklım olsa hayatta cesaret edemezdim.

editinyo:

31 ci veletler eksiliyor asdjahsdk.
yaşamaya nasıl cesaret ettim anlamadım.
Batak oyununda lord marcusa rakip olmak. Adam bu oyunla ev geçindiriyo ben eşli batakta karşıma alıyorum. Deli miyim neyim.
eski sevgilimle parasailing yapmak. geberiyordu mal. hayır sevişmek varken parasailing ne dedim dedim dinletemedim.
o meşhur milenyuma ilk adımın atılacağı yılbaşı gecesi yaşadığım hadisedir.

o dönemler lisede estiren bir hatun var, bebek gibi. teneffüslerde kesişme fasılları, kantinde tost sırası, cuma günü törenlerinde yan yana gelme çabaları filan derken muhabbeti kurduk. daha koçum benim dizisi piyasada yoktu ama o tufanı başlatan gençler bizlerdik işte. okul bahçesinde öğle aralarında yapılan basketbol maçları, erkeklerin hoşlandığı kızlara kur yaptığı yegane yerlerdi. üçlük atınca işaret parmağını öpüp müdürün odasını gösteren mi dersin, blok yapınca shaquille o'neal gibi göğsüne vurarak böğüren mi dersin hepsi o okul bahçesindeydi. neyse efendim, o basketbol sahasında sevilen kıza ithaf edilen basketlerle filan sevgili oluverdik bu kızla.

"milenyuma merhaba" temalı yılbaşı partilerinin afişleri bir ay önceden ankara dost kitabevinin vitrinlerini süslemiş, karanfil ve konur sokaktaki ağaçlara da benzer afişler yapıştırılmıştı. o dönemin meşhur mekanlarından aylak'ta da halloween party tadında bir organizasyon olacaktı. partiye gitmeye karar verdik, güç bela izinleri aldık. kız arkadaşım annesiyle yaşıyordu. annesi benimle yüz yüze görüşmek istedi. evden alıp eve bırakacağıma dair söz aldıktan sonra ikna oldu.

akşamüstü evden aldım. biraz gezip dolaştık, yemek yedik. akşam saat 10 gibi de aylak kafe'ye geçtik. muhabbet gırla, herkesin keyfi gıcır. deliler gibi eğleniyoruz, arada bir balkona çıkıp hava alıyoruz. birkaç kaçamak öpüşmeden sonra içeriye dönüp dans ediyoruz. (o zamanlar insanlar daha mı nazikti ya da ortamlar mı daha nezihti bilemiyorum ama gençliğe adım attığımız yıllarda, o gibi ortamlarda bir tane bile saçma insanla karşılaşmışlığım yoktur. herkes çift olarak gelir, kimse kimseyi rahatsız etmeden istediği gibi eğlenirdi) saat gece yarısına yaklaşırken kolalardan bıkıp çekine çekine bir bardak bira almıştık. mekanın sahibi bahadır abi bizi çok severdi. önceleri yok filan dese de hevesimizi kırmamış, ellilik bir bardağı dolduruvermişti. hayatımızın o ilk birasını ikimiz beraber içip kendimizi inanılmaz sarhoş hissetmiştik.

gece yarısı oldu. geri sayımlar, konfetiler, hoplayıp zıplamalar derken daha fazla geç kalmayalım diye 00:30'da aylak'tan ayrıldık. sağ olsun babam "erkek adamın cebinde parası olacak" deyip taksi paramı bile vermişti. kızın evine takribi 100 metre kala taksiden indik. hem biraz daha öpüşüp koklaşırız hem de taksiyi apartmanın önünde gören olursa laf söz yapmasın diye. o mesafeden bizim ev de takribi 800-900 metre uzaklıkta, iki alt sokaktaydı.

hatunu bırakmak için evlerine doğru yürürken sokak lambasının olmadığı müstakil bir evin bahçe duvarının orada durduk. deli gibi öpüşmeye başladık, kanımızın deli gibi aktığı yaşlar malum. hava soğuk ama ateşmiz zirvede. yavaş yavaş eteğini kaldırıp bacaklarını okşuyorum, tam o sırada bir arabanın farı gözüküyor ve toparlanıyoruz. sonra tekrar mevzuya dönüyoruz, tekrar bir araba farı... o gece öyle bitse bir ömür yarım kalacak bir şeyler olacak sanki. damarlarımızda akan deli kan şeytana yol oluyor, göz göze geliyoruz. yan tarafta inşaat halinde bir apartman var. girişi levhalarla kapatılmış ama yandaki parmaklıklardan atlarsak pencere gibi bir yerden girişi var içeriye. etrafı kontrol ediyoruz. yüksekliği bizim boylarımızda olan parmaklıklardan inşaat tarafına doğru atlıyoruz. parmaklıklara eteği takılmasın diye yardım ederken ateşim bir kat daha artıyor tabi. o pencere gibi yerden içeri girerek hemen sevişmeye başlıyoruz. kimsecikler yok, araba farı yok, kalbimiz yerinden çıkacak. yaptığımız şey de öpüşmek, birbirimize dokunmak... o zamanlar daha fazlasını hayal bile edemiyoruz, daha fazlasının verilemeyecek hesaplar doğuracağının farkındayız. bu zamanların gençleriyle kıyaslanamayacak kadar toyuz.

nefes alışverişlerimiz hızlanıyor, en mahrem yerlerimizi keşfediyoruz. yaşadığımız en büyük hazzın zirvesindeyiz derken üst kattan çaatt diye bir ses geliyor. bir şey yere düştü sanki üst katta, boş inşaatta kim olur? kalp atışlarımız bir kat daha hızlanıyor, hemen toparlanıyoruz. parmaklıklara doğru hızlı adımlarla ilerliyoruz. birkaç saniye bir sessizlik oluyor, etrafı dinliyoruz. belki de aklımızda hâlâ geri dönmek var. o sırada merdivenlerden patır patır gelen adımları duyuyoruz. hemen kız arkadaşıma parmaklıklara çıkmasını söylüyorum. tırmanıp öteki tarafa atlıyor. ben de parmaklılara doğru yöneldiğim de yaklaşık 10 metre uzakta belli belirsiz birkaç insan silueti görüyorum bana doğru koşan. hemen parmaklıklara doğru tırmanıyorum. tam aşağı atlarken bir tanesi dibime kadar yaklaşmış vaziyette. öteki tarafa geçmemle arkamızdan koşan o dört tane adamla yüz yüze geliyoruz ki aramızda sadece parmaklılar var. ellerinde bali poşetleri, başlarında bere. o yüzleri ömrüm boyunca unutamayacağım sanırım. inşaatta o halde yakalansak başımıza gelmeyen kalmayacak, ölümüzü bulurlar artık kim bilir ne zaman.

hemen parmaklıklara yapışıyorlar ama uçmuş vaziyette oldukları çok belli, yavaş hareket ediyorlar. o esnada biz el ele tutuşup fişek gibi uzaklaşıyoruz. yaklaşık iki yüz metre filan yokuş aşağı koştuktan sonra arkamıza bakıyoruz kimse yok. bu sefer bizi bir gülme alıyor, deliler gibi kahkaha atarak tekrar koşmaya başlıyoruz. o gece kız arkadaşımı evine bırakıyorum. geciktiğimiz için annesinden biraz fırça yiyorum ama bir bilse başımıza gelenleri diye geçiyor içimden. tekrar eve dönerken de korkudan o inşaatın önünden geçemiyorum. taa üst sokaklardan dolanıp yolumu epey uzatıyorum. eve dönüp de kafamı yastığa koyduğum da hayatımın en atraksiyonlu, en eğlenceli gecesini yaşadığımı düşünüyorum. şimdi deseler ki scarlett johansson'la o inşaata tekrar girer misin, affedersiniz ama gireni siksinler.
sevmek sevmek tekrar sevmek. aşk aile arkadaş.
Lisede kaçmayıp 7 ye 1 mevzuya girmem. Biraz dayak yedim ama çoğunu pataklamıştım. Şimdi olsa kaçacak delik arardım.
Türkiye de müzik okumak.

Şimdi yapar mıyım? 19-20 yaş cesareti gerekli.
Pişman olunan şeylerdir.

Yazsam salak, mal damgası yerim o derece.