bugün

kutsal delik aşkına!

ben bu yazıyı o kaygan deliğe yazdım. nicelerini yoldan çıkarmış, nicelerini yola sokmuş o deliğe yazdım bunu. artık benim esaretim altındasın. artık ben ne dersem onu yapacaksın. ağla dersem ağlayacaksın, gül dersem güleceksin. sen benim şehrimsin. sen artık benim kölemsin. yazık, bana ki, sana inanıp o hatayı yaptım. yazık ki, sen benim dalgınlığımın çoktan geçtiğinin farkına varamadın. açıl şimdi. açıl da bir kez daha keşfedeyim dar sokaklarını.
seni benden daha çok hakeden var..

adam her haliyle sana daha çok yakışıyor. seni daha çok tamamlıyor. ve seni en az benim kadar seviyor.
sen de onunla konuşmak istiyorsun. bundan adım gibi eminim. hani sadece bana acıdığın için, benim üzülmemi istemediğin için birlikteyiz diye düşünmeden edemiyorum..

seni kaybetmekten çok korkuyorum. kendimden kaçıyorum. bu aklıma geldiği anda bambaşka şeylerle ilgilenmeye başlıyorum. sıf bu düşünce kaybolsun diye.

ama yok. bu düşünce hiçbir zaman kaybolmadı, kaybolmayacak gibi. hele de seni daha fazla hakedenleri görünce hiçbir şey yapasım gelmiyor. elim ayağım bağlanıyor, tutmuyor.

seni kimseyi sevmediğim gibi seviyorum ama yetmiyor...
ben sana hiç bişey yazmadım.sen yoksun zaten
ben bu yazıyı sana yazmaya çalışacağım.

uyumadım sevgili. bunu sen de biliyorsun. uyur muyum hiç?

kafam fırıl fırıl, beynim salak salak çalışmakta. düşünüyorum. fazlasıyla düşünüyorum.

geldiğimde yapacağımız şeyleri hayal edyordum hep. yazıyordum kenarlara bir yerlere. ama şimdi yapmak istediğimden bile emin değilim sevgili.

değişeceksek de birlikte değişelim. neden devamlı bana hayır var? neden ki?

ha öyle çok içen bi insan mıyım? hayır. senden önce çok içer miydim? hayır. ben sadece mumlar eşliğinde sana balkonumuzda güzel güzel yemekler yapıp o tadını bilmediğim ama ucuz olduğu için muhtemelen köpek öldüren olan cumartesi şarabını açıp şık şık giyinip güzel bir yemek yemek istemiştim. ha köpek öldürenle ne kadar sarhoş oluruz bilemem ama bunu da yapalım istemiştim. sadece buydu.

''aşkım sarap falan yok tamam, bu konuda sözümü dinletmeliyim hem sana hem kendime. alkol yok sevgilim. lütfen.''

tamam aşkım yok. beni neyden korumaya çalıştığını bir anlasam. bi anlatsan bana. alkol yok. tamam ama neden?

hiç bişey yapmak istemiyorum sevgili. sen böyle bana katı olduğun sürece çekiniyorum senden. acaba bu yaptıgımdan hoslanacak mı? diyorum. yaptığım şeylerde samimi olamıyoum sevgili.

keşke herşeyden dengeli dengeli olsak ya?

bu yazıyı görünce kızacaksın belki bana ''şarap mı içmek istiyorsun?! iç lan!!'' diyebilirsin. deme ve kızma bana nolur.

ben sadece özel günlerde birer kadeh, ya da bazı zamanlarda birer kadeh içelim istiyorum ki..

uyuyamıyorum sevgilim. ve sen böyle katı oldukça korkuyorum senden.

seni seviyorum.. (iki nokta).
prenses kızıma,

bugün senden ayrı kalışımın 779. günü. ben küçükken sorduklarında hep "baba" olacağım büyüyünce derdim. o denli çok isterdim "baba" olmayı. bilmezdim ki dünyanın en zor işiymiş. hele bebeğinden ayrı, çok uzaklarda bir babaysa bu. hani her bayram kızının elinden tutup önce anne babasına ziyarete gidip ardından parka giden babalar varya işte ben onlara çok özeniyorum. yine az kaldı bayrama 12 gün sonra üzerimizden 5. ayrı bayramımız geçecek.

"günaydın baba, hadi uyan şeker bayramı bugun" demeyecek kimse. ya da gelen giden için aldığım bir torba şekeri daha ben uyanmadan yiyecek bir bücür olmayacak evimde.

geçende proje çiziyorum yine, fena mı olurdu kızım gelip paçalarımı çekiştirseydin. "hadi baba hadi nolur benimle oyna biraz" deseydin.. ne çok isterdim bir tanem.

eylülde kreşe başlayacakmışsın, haberlerini aldım avukat kürşad abinden. kreşe göndermesin kesinlikle, bebeğimi ezerler orada daha çok küçük dedim ama dinletemedim o aksi annenin lanet olası avukatına! biliyorum, aslında hiçbir söz hakkım yok senin üzerinde. bankamatikten farkım mı var? yatırdım kreşinin ilk taksitini bebeğim.

geçtiğimiz pazar aldığım fıstık yeşili minik elbiseyi beğendin mi bebeğim? karpuz kolluymuş, çok moda bunlar bebeklerde dedi tezgahtar ablan. aldım hemencik bebeğim şimdiden modaya uyumlu olmalıydı. sen de beğenmişsindir umarım kızım. babanın zevkine güven sen.

cumartesi de evde kuzenin alya vardı. alyayla beraber eski fotoğraflara baktık. amca sen ne yakışıklıymışsın böyle damatlıkla ama yengemin gelinliği daha güzelmiş dedi. o cadaloz anneni bir tek alya beğenebilirdi zaten. neden naz yok amca bu fotoğrafarda dedi. alya daha bilmiyor kızım çocuğun evlenildikten sonra yapıldığını. anlattım ona;

"bir kadın ve bir erkek birbirlerini çok severlerse çocuk dünyaya gelir" dedim. alya ablan hemen ama amca siz birbirinizi sevmediğiniz için ayrılmadınız mı ece yenge ile dedi. cin fikir her şeyi de biliyor. peki ya naz nasıl oldu? yoksa yoksa yanlışlıkla aşık mı oldun eceye o yüzden mi doğdu naz dedi.

evet alyacım "yanlışlıkla" dedim. seni sordu amca nazın fotoğrafını bi daha göstersene dedi. çok ısrar ettim ama cadı durmadı. gözlerimden yaşlar süzüldü bebeğim. o fotoğrafta neden o kadar masumsun? gözlerin bana 31 yılın hesabını soruyor sanki..

bebeğim ne olur üzme babayı, ne olur gel ne olur.

seni her şeyden çok seven baban..

bu yazı, kayıp şehrin taçsız prensesine ithafen yazılmıştır.
sanırım seni iki ay içinde unuttum. ve o kadar güçlüyüm ki, en az senin kadar artık emin ol. sana ihtiyacım yok, geri dönme. asla geri dönme. git en güzel yerlere, en çok parayı kazan, en iyi dostlarla ol. artık ben yokum. artık sen yoksun. sen iyi birisin. ve benim için değerlisin. zor duruma düşersen kapım açıktır. ama gelmemeni tercih ederim. seni seviyorum.
seni bir kere daha görmek istiyorum.
Keşke zamanı geri çevirme şansımız olsaydı da,
senle mutlu olduğumuz bir zamana dönebilseydik.
Hani varlığının ruhumu sandığı şu tatlı anlara.

Önceleri bunun için yüreğimde bir umut vardı.
O yüzden çabalıyordum.
Ama son umudum da bittikten sonra,
bana gitmekten başka bir seçenek de kalmadı.

Haklıymışsın: bir ilişki bir kere bitermiş.
Peki mutlu musun şimdi haklı çıktığına?

Ama senin mutlu olmak gibi bir derdin yoktu ki.
Bir insan canını yaktıkça gözünde yükseliyor değil mi?

Mazoşistçe acıyla kucaklaşmak hoşuna gidiyordu.
Şansın varken ve ben sana kendimi affettirmeye çalışırken
barışmamızın umrunda olmamasının nedeni buydu.

Senle olmak acı veriyordu, sensiz olmak da öyle.
Bir süredir de senle olmak sensizlikten daha çok acı verir olmuştu.
Oysaki sen memnundun; bu sado- mazo hastalıklı halimizden.

Birşeylerin değişmeyeceğini
ve senin beni artık zerre kadar önemsemediğini
hissettikten sonra kalmanın veya kalmaya çalışmanın
bir manası yoktu.

Gittiğim için beni suçluyor musun?
Ben acı çeken ruhumlarımızı azaptan kurtardım sadece.

Sevilmeye değer bulduğum tek erkek yolun açık olsun.
Hoşçakal bitanem..
uyumadığını tabii ki biliyordum. ben sana katı olmuyorum ki. benden neden korkuyosun onu da hiç anlamıyorum ki..
ben hayatımda ilk defa seninle içtim biliyor musun? evet o yılbaşı gecesi hayatımda ilk defa ağzıma alkol deydi. çünkü hiç özendiğim bir şey değildi. hala da değil. kafa olmak gibi bir isteğim de yok hem.
mesele şu ki ben biraz garip bir aileden geliyorum. hiç yadırgamadan, ne yapıyorum lan ben demeden, yani üzerine düşünmeden içmemi (seninle olsam bile) bekleme benden. sonra pişman oluyorum çünkü. ha şimdi her şeyin 4/4lük de bir alkole mi takıyorsun diyebilirsin. tabi ki 4/4lük değilim. ama bari diyorum bari onu yapmayayım.
hani dua ediyosun ya beni olduğum gibi sevsin diye. sen de beni olduğum gibi sev. bir şeyden rahatsız olduğumda bunu bu kadar yadırgama. belli ki rahatsız oluyorum işte.
asıl denge biraz ondan biraz ondan davranmak değil, o tam bi dengesizlik hali aslında. her iki tarafa da meyilli gibi.
benden korkmandan hoşlanmıyorum. ben sana ne yaptım ki benden korkuyorsun.. bu bana nasıl acı veriyor hiç bilmiyorsun..

"tamam aşkım yok. beni neyden korumaya çalıştığını bir anlasam. bi anlatsan bana. alkol yok. tamam ama neden?"

çünkü sevgilim hem seni hem de kendimi en azından o günahtan korumaya çalışıyorum. en azından ondan. ben seninle sadece bu dünyada birlikte olmak istemiyorum.. çok mu ütopik ve yobazca?

seni seviyorum..
varlığını öğrendiğim an beni sonsuz mutluluğa boğdun!
hayatıma can verdin, renk verdin..
çabuk gel minik bebek, çok heycanlıyım.
beni teyze yapan yaramazı çok merak ediyorum!

evet ben bu yazıyı henüz 2 aylık olduğunu öğrendiğim biricik yeğenime yazdım.
ben teyze oldum yea
bir kadının kaderi;
sevdiği adamın ihanetiyle,
sevmediği adamın sadakati arasında çizilir.
http://galeri.uludagsozlu...1-sana-yazd%C4%B1m-77307/ başlığa en uygun resmi bu olsa gerek.
geri dönsen, hiçbir şey olmamış gibi devam etsek.
seni unuttum ama geri dönsen de sevinirim be. aslında ne olduğunu bile hatırlamıyorum ama bir his beni çok mutlu ediyor.
asla geri dönme!
doğduğumda hemşireye 'kan'ı pahasına uçan tekme atan tek bebekmişim...
yıkama dedim lann! yıkama! ben kan severim diye.
hem demedim mi? iki elim kanda da olsa geleceğim.

cenazedeyim… kim ölmüş neden buradayım hiç bi fikrim yok, bi anda koşarak tabutu açıp meftanın kalbine kazık çakıyorum, cemaat üstüme atılıp beni linç ediyor;

cenazedeyim… ölüyü tanımıyorum fakat namaz başladığında herkesin kıpırtısız kalışını fırsat bilerek koşup imamın arkasına geçerek şampanya patlatıyorum ve cesedi kaldırıp onunla vals yapmaya başlıyorum

cenazedeyim, tabutu taşıyan kalabalığın arasına girip havaya iki el ateş ediyorum tabut yere düşüp açılıyor ve içi boş….

cenazedeyim, birden bütün cemaat ölüyor ve imam ne yapacağını şaşırıp korku dolu gözlerle cesetlere bakıyor, cenazedeyim, aklımdan geçirdiklerimin hiç birini yapmıyorum, sadece artık ölü olanın karısını ayarttım.

kadının zeka seviyesinin bir domatesinkiyle eş değer olduğunu fark ettikten sonra vazgeçiyorum ama o bi kaç saatliğine göz kulak olması için emanet ettiğim cinsel organımı çoktan yalamaya başlamış…

tuvalete giriyorum, sindirim sistemimin işlerin kesatlığından şikayet ederek bana sıkıntı vermeye devam etmesinin önüne geçmek için, ardımda bıraktığım şahesere şöyle bir göz attıktan sonra sifonu çekip ardından el sallıyorum.

aklıma dördüncü sınıfta yerli malı haftasında tekel birası götürdüğüm sınıf ve oradakilerin bakışları geliyor.

kızartma yaparken yaktığım ilk ev ve ondan sonra kundakçılığın bende hobiye dönüşmesinin tek sebebi o bakışlardır, kayıtlara böyle geçsin patricia

dün akşam hey millet! bok yiyin! milyonlarca sinek yanılıyor olamaz diye bağırarak geçtiğim sokaktan bu gün mor bir frak içinde geçiyorum, yakamda bir pasiflora çiçeği var ve kahkahalar atarak zıplayarak sokağın sonuna kadar ilerliyorum.

cenaze törenlerinde taklit güneş gözlükleri satarak başladığım ticari hayatımı sınanmaya boyun eğmiş sınav mağduru geri zekalılara okunmuş crunch ve dışa vurumcu satanistlere uygun fiyata büyük yabani kediler satarak devam ediyorum şu sıra.

işe gider gibi yürüyen köpekler, köpekler gibi işe gidenler ve ssk’dan emekli rahibe teressayı bulup becermek umuduyla sahraya yerleşmek için göç eden kutup ayılarının arasından sıyrılarak yaşadığım yere geliyorum, tanrı kuzeyli ilişkiler isteyen arapların bu defa yüzüne güldü!

sevişirken chackpoint diye bağıran o kızdan bu yana penisim klostrofobik, bunu herkes biliyor. o günden beri sadece şom ağızlı kadınlarla oral sex yapıyorum.

günde üç kez oruç tutmak, orgazm pırasası ve gen haritasında bulduğum hazinenin heyecanıyla kopya çektiğim babalık testleri sonucunda katıldığım altın günlerinin play listlerinde metal müziğe ağırlık vermeye başlamıştım, ta ki toplanıp kafa ütüleyen bütün o sevimsiz yaşlı teyzeleri, merkezlerini tespit etmek suretiyle tek tek havaya uçurana kadar.

neyse, asosyal antidotların peşi sıra sürüklenirken bir headbang anında kopan kafamı yerine iliştirip yoluma devam ediyorum. sevgilimi sonlu elemanlar yöntemiyle analiz etmekle meşgul olduğum günlerden arta kalan zamanımı evrim geçirerek değerlendirdim…

bir dinozor dostuma şaka olsun diye gök taşı fırlattım ve israil’e sabun satan bir firmanın aleni destekçisiyim. fünyeyle patlattığım sivilcelerimin izleriyle muhabbet… hikâyelerin sonunda gökten elma atan adamın yemin yumağı haline gelmiş adını burada tekrar anmak istemiyorum şimdi...

yılbaşı süsü verdiğimiz bir cinayette kaybettik çünkü onu. o günden beri elit gece klüplerinin halk günlerine katılıyorum.

üstümü c4’le kapladıktan sonra günaydın dediğim müdürün son işimden kovulmama sebep olmasının üstünden bir hayli zaman geçti, sevgilimden ayrılıp bi halta benzemeyen şiirler yazdım, uçak gemisi alınırken dikkat edilecek hususları irdeledim ve kendi auramın ışığında kitap okudum bu sürede.

onlar da günü geldiğinde orgazm taklidi yapan fahişelere sahte para verecekler, devrimci mücadele için kredi çekeceği bankalara ihtiyaç duyan aptallara gülecekler ve kim bilir belki de sonunda sakinleştirici için nuri alçoya bile razı olabilirler.

çileklerini keserek intihar eden o bahçenin ortasında üç buçuktan dört atarak geçirdiğim geceden sonra korkularımdan sakınabilmek için içine bütün kutsal kitapları yüklediğim bir flash belleği boynumda taşıyorum.

aşık olduğunuz kişiye şu anda ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyiniz… bir çift saatli maarif bombası yaptım ona ulaşabileceğim gün için. ve yemin ediyorum ki problem ne olursa olsun houston’ı aramayacağım. gidenin arkasından küçük su dökmek düşer, o hiç şüphesiz statü atladığını sanacak ve bunun göstergesi olarak saçına fön çektirecek. işte o an bir çocuk bağıracak

öğretmenim!! patrika tanrımızı yedi!!

hâlbuki korkmasına hiç gerek yok! içkiliyken ereksiyon başına geçmesin yeter, ben zaten ahlak masasında sevişiyorum…

"sana bu satırı bir hastanenin morgundan yazıyorum. 'la vie en rose' çalıyor. beni terk ettiğini hatırlıyorum, bütün cesetler yas tutuyor. hüzün bi din olsa peygamberi ben olurdum sevgilim ve seni mucizem olarak gösterirdim bütün bedbahtlara, inanırlardı o zaman inan…"

''sararmış yaprakların döküldüğü, ince uzun bir yolda ağır ağır ilerlerken bileklerimden sızan kanın arkamda bıraktığı iki ince kırmızı çizgiyi ve yolun sonuna geldiğimde yavaşça yere düştüğüm bir sahne geliyor gözümün önüne. güzel bir ölüm şekli aslında, çok sanatsal.''

şimdilerde kaldığım her otel odasından küçük notlar bırakıp çıkıyorum. belki - belki bir gün rastlarsı
ben bu yazıyı yaşadığım lanet şehre yazdım

seninle üniversite sınavlarını kazanınca tanıştık. kimse yoktu yanımda, tanıştıran olmadı, yavaş yavaş keşfettim seni, sokaklarını.. önceleri çok sevdim ama belli etmedim. sonra okulda uzayınca artık seni hiç sevmemeye başladım, biran önce uzaklaşmak istedim senden. belkide bu şehirde yaşadıklarımdan dolayıydı bilmiyorum ama bir dakika bile durmak istemedim ve sonunda okul bitti. giderken çok ağladım ben. ama gitmeme izin verdin gerçi kal desende durmazdımki.

sonra 2 yıl senden uzakta yaşadım. aradabir özledim seni görmeye geldim, bahaneyle arkadaşlarımı. her geldiğimde dahada canımı acıttın. yaşanmışlıklar, her köşede bir anı.. kötü oluyodum anlicağın. sensiz yapamadım dayanamadım iş buldum ve geri döndüm. şimdi 1,5 yıl oldu döneli. diyorumki artık bidaha dönmemecesine defolup gideyim. söz bidaha geri dönmek yok sadece özlicem. çünkü anladımki burası bana iyi gelmiyo.

ha buarada ölürsemde beni buaraya gömsünler..
egonu bir bırak, ayakların yere bassın, gerçeğe yüzünü dön öyle konuşalım.

"artık ne o benım mazimde varmış ne ben onun" peh.. oldu emredersin.başka ne istersin eve gelirken 2 ekmek de alıyım mı ?

hangi dünyada yaşıyosun çok merak ediyorum.
içimi ısıtıyorsun. hayatla dolduruyorsun beni. çok aşığım ben sana, elimde değil.
seni beklemek ölüm gibi.

edit: hayır. seni beklemek ölümü beklemek gibi.
annemin amcası torunun baldızı olman akraba evliliği kapsamına sokmuyor bizi.
--spoiler--
seni uyandırmanın en güzel yolunu bulup
kıyamayacağım uyandırmaya
kimse görmüş değil henüz
bir meleğin nasıl uyuduğunu ama
hala benzetiriz
bir güzelin uykusuna
ama sen melekler gibi uyuma
melekler gibi uyan
--spoiler--
herkes bu başlık altında sevgilisine, hoşlandığı insana, başbakana, kim kardashian' ın neticesine vs. yazar ama ben sana yazıyorum oğlum. okancan sen ne menem bi çocuksun lann!

ulan velet, son senelerde yozlaşan, kan kaybeden komşuluk ilişkileri sayemizde bir nebze olsun ivme kazansın diye bilgisayarını iki defa tamir ettik diye hata mı ettik lann! okancan neden 3 günde bir bozulan bir elektronikle birlikte kapımıza geliyosun oğlum? burası babanın dükkanı mı eşek sıpası? hadi kendin bizi ailenizin bilgisayarcısı ilan etmiş olabilirsin. mahalleden 8 - 12 yaş arası tüm arkadaşlarının bilgisayardan play stationa, 5+1 ses sisteminden saç kurutma makinasına kadar geniş bir yelpazede bulunan elektronik ürünleri bozulduğunda kollarından tutup neden kapmızı çalıyosun rezil çocuk!

dur bak şimdi hatırladım sinirlendim yine.. geçen hafta o notebookunu getirdiğin ayfer miydi, ayten miydi o kızın yanındaki afra tafran neydi acaba? zili çalıp, bu bozuk bunu ne zaman yapabilirsiniz diye sorup emrivaki yapıyosun. lann anan baban hiç mi yol yordam öğretmiyo sana? kızın yanında artistlik yapıyosun. en azından iki kelime gururumuzu okşa, bi nabza göre şerbet ver lann. abi de, size de çok zahmet veriyoruz ama bunu da sizden başkası yapamaz dee. senin gözlerin lens değil di mi abi ne güzellermiş de. sizin 3 numaraya kızlar taşınmış de.. bi onore etmek yok, gurur okşamak yok, enformasyon hiç yok. ancak bu bozuk bunu yapın..
neyine güveniyosun acaba? annenin gönderdiği patatesli börekleri tezgahın üzerinde unutmuşuz karıncalar yedi. o böreklere mi güveniyosun? sonra işimin ortasında arıyosun beni, abi ayfer' in masa üstünde justn bieber resmi kayıpmış, ne olmuşur acaba diye soruyosun. ben sildim oğlum onu, özellikle sildim o piç kurusunun resmini. bi daha sen de saçını o itin saçı gibi tarama ifrit oluyorum.

okancan hepimizin iyiliği için bi daha kapımıza gelme. bayramda gel, yılbaşında gel.. okul karneni aldığında gel, harçlığını al, kolanı iç git. başka sebeple gelme yeminle darp ederim, ensene şaklatırım bi tane. bıktım senden oğlum, ofisçe senden bıktık. yakamızdan düş, düş yakamızdan..
doğum günün kutlu olsun. evet artık bunu sana söyleyemiyorum. sadece bunu da değil, başka hiçbir şeyi.
umarım iyi bir yer kazanmışsındır moruk.
an itibariyle geri dönüşüm kutusunu bile boşalttım !
seni tanımıyorum ve hiç görmedim. gerçekten. ama bir yerlerde benim için yaşadığını, her dakikanın bana doğru olduğunu biliyorum. ne zaman, nasıl tanışacağız inan hiçbir fikrim yok. dünyanın neresinde olduğunu da bilmiyorum. bu yazıyı büyük ihtimalle okumayacaksın. aslında okusan iyi olurdu. kullanma kılavuzu diyebiliriz bir anlamda.
uyumayı çok severim, bu yüzden beni erken uyandırmaya çalışma. işimi bile uyku saatlerimi kısaltmaması için gece çalışabilecek şekilde ayarladım.
yemek yemeyi çok severim içmeyi de. ve içerken çok konuşurum sohbetimi sever insanlar. sana anlatacak çok şey birikiyor bilesin. anlatır da anlatırım artık. çabuk sinirlenebilirim ama çok çabuk da sakinleşirim. laz olmamdan kaynaklanan bir durum sanırım. güzel küfrederim suya sabuna dokunmadan söverim. siyaset tartışmayı severim bazen gözüm dönebilir. uzun sürmez korkma. müziği severim hem çalmayı hem söylemeyi. iyi tulum çalarım. çocukluktan beri gerçekleştirebildiğim nadir hayallerdendir tulum çalabilmek. diğer bir hayalim de sensin ve gerçek olacaksın eminim. kirliyim biliyor musun? itiraf ediyorum işte. çok çamurlu yollar gördüm, üstüm başım rezalet. ama tertemiz, bembeyaz kıyafetlerim var seni bekleyen. sen geldiğinde giyeceğim kıyafetler. bekliyorum seni. adını, kokunu, şehrini, saçının rengini bilmeden bekliyorum.