bugün

bu benim sana yazdığım son yazı...bakma şöyle demiştin ya hani benim hayatta kimseye bakamadığım gibi bakarken sana mutlu ol artık bakmayacağım öyle ve korkarım ki sana hayat boyu öyle saf ve aşk dolu bakabilen bir sevgi bulamayacaksın...
unuttum ha ha ha deyip iki dakika sonra duyduğum bi şarkıyla dünyadan kopmama sebep oldun yine. sabah sabah.
Sevgili Ali Atay ;

ne olur hayalini al gözümün önünden... iş yapmaya çalışıyorum, sen ban neeemiş diyorsun nasıl yapsak ?
hayat boyu kendimi bildiğim günden beri arıyorum seni..nerdesin, kimlerle berabersin, kimlerin hayatındasın bilmek istiyorum. ben geliyor muyum aklına zaman zaman kendini yalnız hissettiğinde...ya da yalnız hissettiğin oluyor mu kendini? hissetme ne olur, ben buradayım, hem çok uzak hem çok yakın...her ne olursa olsun aynı dünyadayız seninle...bu bile önemli bir şey, hayatta olduğunu biliyorum zaten sadece henüz karşılaşmadık...karşılaşsam sever misin ki beni? yoksa bir defa bakıp devam eder misin yoluna...ya da ben acaba seni sever miyim? bu kadar beklediği birini insan ister istemez kendi içinde var ediyor ve bu da senle karşılaşınca hayal kırıklığına uğrama ihtimalimi artırıyor...

korkuyorum bu lanetten işte...bir defa daha sen diyerek sarıldıklarımın kollarım arasında un ufak oluşunu görmekten ödüm kopuyor...ama sen paramparça olup her yanımı kesiklerle yaralayıp yok olmazsın geldiğinde, biliyorum sen yapmazsın...

seni beklerken benim hayatıma insanlar giriyor...ben onlara değer verdim her seferinde ancak onlar hep bana zarar verdiler, benim sevgimle alay ettiler...oysa ben hepsini de sevdim. sonra bir gün gittiler, kızmadım onlara yadırgamadım onları...öfkem hiç gidişlerine olmadı, sadece gitme biçimleri çok hainceydi...ben bu ihaneti hak etmedim ki...şimdi seni beklerken gene açık hedefim onlar için ama onların kesikleri kanatamaz artık beni...

onlar için ağladım da biliyor musun, bir damla göz yaşımı hak etmeseler bile ağladım. gözyaşlarımı hak eden sensin ama sen de beni ağlatmazsın ki...gözlerin gözlerime ne zaman değecek ve dudaklarında ne zaman unutacağım ve unutturacağım bütün herşeyi biz dışındaki hayata ait...

senle birlikte yapmak istediğim o kadar çok şey var ki...ben fotoğraf çekmeyi seviyorum mesela, seninle türkiye'nin en uzak köşesine kadar gitmeyi, oralarda seninle dolaşmayı resimler çekmeyi, adını bilmediğimiz dağlarda ilk defa gördüğümüz çiçekleri ve herşeyi bize yabancı gelen insanları keşfetmeyi istiyorum...sonra bir beyoğlu gecesinde seninle olmayı istiyorum dar ve karanlık sokaklarda sarmaş dolaş...

seni aklı başımda sevmek istiyorum, aklımı başımdan alırcasına gel ne olur...

gel...

bekliyorum...

ya da iste, ben geleyim...
bi vermedin gitti be kızım.
olmucak duaya amin demek istemedim sevgilim beni affet.hem eski sevgilimide pek unutmuş sayılmadan seni öptüm kokladım kendimi benimsettim bu kadarı yetmıyor mu sana niye daha fazla kendini üzüyorsun ki.üzülme eski sevgilim her şey yoluna gircek inan bana.günü geldiğinde senin benden de mükemmel bir sevgilin benimse egolarımı tatmin eden zaman geçirdiğim ama aşık olamıycagım bir adam olucak hayatımda ve biz sadece seviştiğimiz dakikarı saniselerle hatırlayıp iç çekeceğiz.hoşçakal
belki de çok hızlı ve sert davrandım. ama bu kadar parazit olduğuna göre içimde, düşünmeden aklıma ilk geleni yapmışım. hatta içgüdüsel davranmışım. fight or flight. yani savaşmak veya kaçmak. ben açıkça kaçmayı seçtim, benden beklendiği gibi. bilinmeyen bir durumla karşılaşıldığında oluyor böyle şeyler.

benim yabancısı olduğum bir hismiş bu. ben böyle bir şey hissetme kapasitesine sahip olmadığımı düşünüyordum. evet, sanıyordum ki ben kıskanma özürlüyüm. değilmişim amına koyim. manyak gibi de kıskanabiliyormuşum. sırf bu duygu üzerinde yürüyormuşum bunca zamandır. kendimi bundan korumaya çalışırken bununla hareket eder olmuşum. pisliksin kıskançlık. seninle işim olsun istemezdim.

önümüzdeki birkaç gün benim için çok önemli. asıl kararı o zaman vereceğim. bir boğuşmaya şu an gücüm yok ama kötü senaryoda bunu yapma gücü bulacağım. iyi senaryoda ise adı olan bir şey sözü veriyorum. ama bu kararı vermekte kullanacağım bütün dayanakları senin davranışlarından, göstereceğin tepkilerden alacağım. bakalım bana gerçekten o kadar değer vermiş misin? bana da barış çubuğu, zeytin dalı bilmem ne uzatacak mısın? yoksa çoktan unutacak kadar önemsiz miydim? göreceğiz.

ayrıca, üzerimde damatlık kadar çirkin durabilecek bir şey daha düşünemiyorum.
eminim senin de içini acıtacak olan "o" çıkacak karşına. en ağır cümleleri kullanan, üstüne yarınlarını kurup bir çöp yerine koyup seni de çöpe atacak olan. sevmiyorum artık seni. hayallerimi üstüme yıkıp beni altında bıraktığın an gibiyim hala.
devrilmiş, çökmüş ve yaşlı gibi. yok duygulansam bile sevmiyorum hala.
gerçek şu ki; senden ve küçük hesaplarından nefret ediyorum.

ne kısa dönemimdeki hallerini anlayabildim ne de uzun. hep küçük hesaplar peşinde koştun, en karlı sen çıktın bu oyunda...
sana dair her şeyi yakmak istiyorum... tek bir izin bile kalmasın ileride de karşıma çıkma istiyorum ama olmuyor... 4 oldu şimdiye kadar ve devamıda gelecek ne yazık ki...

çık artık hayatımdan git sen, sen ve senin lanet olasıca kar maksimizasyonu hesapların hepsinden kurtulmak istiyorum artık benim olmadığım ve bir türlü giremediğin aklıma lanet ederek git sende...

ben bu yazıyı sana yazdım monopolcü gerek teorik gerekse pratik her halinden nefret ediyorum...
herkes seni unutamadığımı söyleyip duruyor. şaşıyorum hallerine. nerden anladıkları konusunda inan bir fikrim yok. oysa gülüyorum, düzenli olarak arkadaşlarımla gülüşüyorum, ara sıra sevişiyorum, hala iyi içiyorum ve çayı eskisi kadar iyi demleyebiliyorum. seninle alakalı hiçbir şey bırakmadım hayatımda, hediyelerini kutuya koyup kaldırdım bir kenara, kutuyu da sen göndermiştin ama neyse en azından uzakta bir yere koyduğum için şu an itibariyle pek bir etkisi olmuyor. senin dokunduğun kıyafetlerin hepsini attım ki sanırım bundan haberin var zaten. ara sıra dalıyorum e o kadar da olur zaten. ama yok yani beni hiç görmemiş insanların bile " sen onu unutamamışsın" demesi canımı sıkıyor bilesin. hem kimse unutacağı aşklar yaşamamalı zaten. iyi bak kendine.
içimden bile her daim konuştuğum adam ben hep sana yazıyorum.

ağlamak kifayetsiz kalıyor sızlanıp düşmek de... o kadar güzel bir rüya bir hayalsin ki benim için söküp atamıyorum hiç bir an ne aklımdan ne yüreğimden. sevmek cemal süreyanın deyimi ile uzun kelime olan sevmek şimdi bana o kadar yakın ki, sanırsın içimde ve hatta elimde yüreğimde. sevmeeeek bir kuş kadar özgür ve sen kadar güzel.

seni aramışım meğer ben ömür boyu seni beklemişim ve hep seni sevmişim içten içe. her yanınla sen hep sen varsın günümde gecemde. ne dönüşünü beklerim ne gidişini öyle bir sen var ki benim içimde zaten hep yanıbaşımda. varsın sen getirme suyumu sen yedirme yemeğimi senin mevcudiyetin yeter benim düşlerime. bir yerdesin benden uzak, ya da sen öyle düşünmektesin ya, değil. içimdesin adam en derinimde. kanımda, canımda, damarımda. sen hep varsın.

öyle bir aşk ki bu köpek gibi, öyle bir aşığım ki sersefil. öyle bir adamsın ki dağlardan sert, tanrılardan ulu. sen varlığımın sebebi, sen nefes alışımın tek sorumlusu. sen içtiğim biranın tadı, çektiğim sigaranın dumanı; öylesine esmer öylesine boğaz yakan, öylesine sarhoş eden.

gözlerin, derin bir uçurum. gözlerin içimi titreten bir yangın. yanar yüreğim her bakışımda, her dokunuşumda düşer içime keskin bir kor. ne sarhoşluklar uğruna harbedien bir gece paklar beni ne de uğruna dökülen bir kanlı göz yaşı. dünüm bugünüm yarınım sen. içimden konuştuğum adını haykırdığım nefessiz kalışlarım sen.

kat beni acılarına, kat beni hayatına. kar kokumu damarlarına, kanına. terini özlediğim yarim; al beni sıcak kollarına.

yeter ki gel, gel binlerce kez terk et,kır, dök, harca, öldür. ama gel!
Seni seviyorum, nefret ediyorum. seni çok özledim, mümkünse aynı şehirde bile olmayalım. anlatmak istediğim çok şey var, konuşmak istemiyorum. ruhum adım adım dolaştı istanbul sokaklarında, senin geçebilceğini ya da geçmiş olabileceğini düşündüğü yerlerde. seninle karşılaşmak dahi istemiyorum. gözlerim tek tek izledi sağımdan solumdan geçen insanları belki sensindir diye, seni bi kere daha görmek istemiyorum.

işte böyleyim son zamanlarda. içimde senden bana kalan büyük savaş. benden başka ölen yok. günün yirmidokuz saati aklımdan geçiyorsun. aklım geçiyor. geri kalan altı saatin tamamını yatakta, ilk bir saatini uykuya dalmak için, son bir saatini ise ayağa kalkıp yeni güne başlayabilmek için kendimi kandırmamla geçiyor. sürekli bi kandırmaca içindeyim. günler daha bi uzun, daha bi güneşli inadına.

hani o hep gülümseyen çocuk vardı ya, artık gülmüyor. filmlere, şarkılara hatta en sevdiğiniz, can dostu kahveye bile düşman oldu, istanbul'a olduğu gibi. garip bi depresif hali. sanki hayata yeniden başlıyormuş gibi, yeni alışkanlıklar, yeni arkadaşlar. üzülüyorum. biliyorum. bu yara hiçbir zaman tam anlamıyla dikiş tutmayacak. şimdilerde hapşırdığım zaman "çok yaşa" diyenlere kızıyorum. sanki bi küfüre cevap verir gibi "asıl sen çok yaşa". şu zamana kadar öğrenemediğim şeyleri öğrendim bu dönemde kendime dair, hayata dair. yokluğunda çok şey oldu. hiçbir şey olmadı. anlatmak istediğim çok şey var. söz konusu sen olunca tutamıyorum kendimi. en kısa haliyle bu. sayfalarca dökülüyor kelimeler ve hep hep üç noktayla bitiyor muhabbetlerim...
inatçıyım, istemiyor bu şehir beni geldiğim günden beri biliyorum. olanca eziyeti kar biliyor, kumarbazım gitmiyorum. o beni burda eritene kadar burdayım. gitmiyorum;gidemiyorum...
sabah uyandığında kalkıp aynı kirli gökyüzüne baktığımızı bilmek telaşımı yatıştırıyor, gece gökyüzüne baktığımızda gökyüzündeki yıldızları göremediğimizi bilmek...
Çabamı anlıyor musun?
hic pis bir gökyüzünden, olmayan yıdızlardan, şehrin karanlık sokaklarından, tünelin bitmez kalabalığından, ayağımızın altına dolaşan çöplerden, şehir fahiselerinden kendine bir ortak payda çıkarmaya çalıştın mı?
o da bunları yaşıyor diyip bu boktan şehri anlamlandırmaya çalıştın mı?
1/15.000.000 birşey ifade etti mi?
olsun bu da bir olasılık diyip onu da kabullendin mi?
Onu görme olasılığınının bu olduğunu bile bile, onun yokluğunu sana kılıç kadar keskin hissettirdiği bu şehirde sırtında o kockoca bir kesikle yaşamaya çalıştın mı?
o ciğerlerini delen acıyı ondan geldi diye kabul edip iyileştirmeye çalışmadan saklamadan yaşamak ne bildin mi hiç?
karşındakinin koskocaman gözlerine rağmen bir kör olduğunu bile bile...
değil o yarayı; olduğun gibi seninle ilgili hiçbirşeyi görmediğini bile bile ve değil bir sayfa, bir destan yazsan da göremeyeceğini bile bile yaşamak ne bildin mi?
şimdi biraz da olsa acimi anladin mi?
en masum haliyle, uykumu getiren yazılardır.
ha çok yazdım zamanında.. bi bok olmadı; oldu da keşke olmasaydı.
seni bıçaklayıp yesem, kanlar aksa, kemiklerini tükürsem ağzımdan, sonra da kussam seni, yine de rahatlayamayacağım kadar çok nefretsin.
sana yazmayalı 3 gün oldu.senin yazmadı bekliyorum.kalbim deli gibi susmamak isterken ellerim sana yazmıyor işte anlasana.
seni ne kadar sevdiğimi bilsen keşke.kafamdaki seni bir görsen o an kıskançlıktan ölürdün işte.ne güzeldi değilmi.mini mini bir kuş olmuştum.pencerene konmuştum.aldın beni içeriye cik cik cik cik öteyim diye.pırpır ederken canlandım.ellerin bomboş kaldı.
bana yazdığın bu mesajı okurnenki mutluluğumu anlatamam.kaçmam diyemedim.o ellerini bomboş bırakmam diyemedim mervem.
Senin hatan lan.basbayağı senin hatan işte.dedim.seni seviyorum dedim.ne dedin.biz arkadaşız dedin.olmaz dedin.3 gün yazmadın bana hatırladın mı ? 3.günün sabahı benimle isketch oynar mısın diye mesaj atmıştın hatırladın mı ? oynadık.belki sen çok eğlendin o gün ama ben içimdeki aşktan başka bir duygu hissedecek değildim.
niye yakınlaştın lan bana.niye ?
belkide benimle bir daha hiç konuşmasan seni unuturdum küçükte bir ihtimal olsa merve.
enişten kalp krizi geçirmişti.ben gecenin 4 ünde 2 hastane dolaştım kan bulmak için.bana iyiki varsın demiştin.benim için yerin ayrı demiştin.sen mükemmel birisin demiştin.keşke demeseydin.zaten benim ne kadar aşşağılık bir insan olduğumu bilsen demezdinde zaten.
Okulun son günü omzumda ağlamıştın hatırladın mı? sol omzum hala ıslak be.hala ıslak.
napayım merve.napayım sen söyle.kısacık bir zamanda aşık ettin beni kendine.tam sevmeye ihtiyacım olduğu zamanda aşık ettin lan anla işte
sevi seviyorum.şimdi hangi sözüm denk olurki söyle allah aşkına.
ben sana atarlandım, sen bana kızdın. ben senden özür diledim sen benden özür diledin. sorduğun gibi belki de çok tartışıyoruz bu sıralar ama seni hep daha fazla sevebilmek için hala dua ediyorum.
merak etmiyor değilim bir gün benimle cinsellik dışında bir konu konuşacak mısın.
sen mi çok realistsin, ben mi çok hayalperestim bilmiyorum.

sen "hiç kimse yeri doldurulamaz değildir" derken ben neden senin yerini asla dolduramayacağım gibi salakça bir şey hissediyorum.

çok düşündüm, acaba abartıyor muyum diye. ama gerçekten yeri doldurulabilecek biri olduğunu düşünmüyorum.
sen olmazsan, hani olur da yapamazsak birlikte; illa ki başka biri olur.

senin yarattığın boşluğu tam olarak doldurabileceğini düşünmüyorum ama kimsenin. hep bir yerlerde bi boşluk kalırmış gibi geliyor.

bilmiyorum. ama bu kez sana katılmıyorum, bazı insanların yeri doldurulamaz.

ve umarım, sen yerini dolduramayacağımı düşündüğüm kocaman bir boşluk bırakıp gitmezsin asla.
senin ağzına sıçayım ben.
Kankiş,

Yine kayboldun gittin, yine hayatındaki bir değişiklikle beni unuttun.
Belki yine bir boşluğa düşünce sarılmak istersin bana,
Haklısın ne zaman sarılmak istesen bir tereddüt ettim, yapamadım işte.
Belki cennet vardır,
Belki orda bu dünyada olamayanlar olabiliyordur ha?
'kalıcı ol' dedim,
'kal acı ol' demedim!!!
beni başlangıcı , sonu olan bir masal gibi hayal et.
senin yüzünden bütün gece uyuyamadım. gözlerimi kapasan gözümün önüne iki kelime geldi: karaktersiz - ikiyüzlü.

kulaklarımda uğul uğul uğuldadı bu kelimeler gece boyu.

öyle ki davulcuyu bile duymadım.
kutsal delik aşkına!

ben bu yazıyı o kaygan deliğe yazdım. nicelerini yoldan çıkarmış, nicelerini yola sokmuş o deliğe yazdım bunu. artık benim esaretim altındasın. artık ben ne dersem onu yapacaksın. ağla dersem ağlayacaksın, gül dersem güleceksin. sen benim şehrimsin. sen artık benim kölemsin. yazık, bana ki, sana inanıp o hatayı yaptım. yazık ki, sen benim dalgınlığımın çoktan geçtiğinin farkına varamadın. açıl şimdi. açıl da bir kez daha keşfedeyim dar sokaklarını.