bugün

ne ben sezarım,ne de sen brütüssün...
ne ben sana kızarım, ne de zatın zahmet edip bana küssün...
artık seninle biz,düşman bile değiliz. *
keşke seni sevmeseydim... ya da ölümüne sevseydimde kalmasaydım böyle ortada...
alışkanlık yapmasaydım keşke seni kendimde, öylesine sevseydim...
yani sırf meraktan, yani sırf zaaftan, yani sırf aşktan...
beceremiyorum ben huzurlu sevgileri, hep huzur isterim halbuki...
bilmiyorum nasıl mutlu olunur ya da nedir aslında mutluluk...
hem yanımda ol isterken, senden kaçasım geliyor bazen...
seni unutmak için,
seninle sevişiyorum...
seni seviyorum.
seni anlayamıyorum, gerçekten anlayamıyorum.
bana seri eksi veren ibne sensin biliyorum.
içimde kelebekler büyüttün, onları besledin, seni sevmeye zorladın beni. sonra durup duruken ben gidiyorum dedin, hiç bir şey soramadım, sustum. kelebeklerimin sahibi de katili de sen oldun. haydi git bakalım. güle güle adam.
--spoiler--
belki bir sabah geleceksin, lakin vakit geçmiş olacak
gönül hicran şarabından yudum yudum içmiş olacak
--spoiler--
çevremdeki her şey ve herkes sana düşman olamı istercesine iş birliği yaparken ben neden sadece sevgi besliyorum sana. Umut mu bu ? ya da yaşama sevinci mi ? peki nasıl bilebilirsin ki yaşama sevincinin senin sevginle doğru orantılı oluğunu ? peki güneş batınca ay hep o solgun yüzünü gösterdiğinde uzaklarda bir yerlerde seni düşenmeden başını yastığa koyduğunu düşününce ne kadar acıyor canın? peki ya gözler. Sana itaat eden bu olgular neden O'nu görünce adeta bir savaş yerindeki asker gibi bilincini kaybediyor , senden çıkıyor ve sadece O'na kilitleniyor. O uzak mı buralara ? yapma be iki gözüm ... Kalbinde bir fırtınanın gerisine kalan sandal parçalarını bir çocuğun yapıştırıcısıyla birleştirip kendine sahte gemiler yaptın. sonra fırtınada dağılınca suçu rüzgara attın. oysa bilmiyordun ki ;
suç , sendeydi .. ne fırtına yavaşlayabilirdi ne de sen geri dönebilirdin. ama bu savaşta gemini sağlam yapıp kurtulabilirdin. olmadı , olmayacak ve hiç unutulmayacak.

kekemine
ben.
sana yazdım.
ben bu yazıyı sana yazdım, evet sana yaz'dım, kış olmadım sana hiç, hep yaz'dım. senin son baharını da gördüm, kışını da, en son mevsimin ilkbahardı, ertesi yaz'dı, mutlulukla tanıştım o zaman, mutluluğun yol olduğuna karar verdim, o an'ın mutluluk olduğuna ve tünelin sonundaki ışık daha bir yakın gözüktü gözüme, evet ben sana yaz olunca sende bana yaz'dın.

sıcak bir yaz günü olsun istedim, hiç üşümeyelim, ne gerek var üzerimize kalın zırhlarımızı geçirmeye, çırılçıplak kalalım aşk'ın ateşiyle istedim, sana yaz'dım.

sana yaz'dım, o sıcak yaz gününde sarılarak üşüt istedim bedenimi, heyecandan titrerken ben, sıcak havalarda nereden estiğini bilmediğiniz, ama sizi bir o kadar mutlu eden, o tatlı esinti senden gelsin istedim sana yaz'dım.

biz birbirimize yazdık, birbirimize yazdık, sonunda yaz'dık.
ben bu yazıyı sana yazdım, yaz'dım çünkü..
Lune...
Vapurlar kükrüyordu. Denize olan esaret borcunu haykırarak ödüyordu sanki. Karalanmaktan yorulan deniz de aplak bir halde aşkının çeremesini saydam bir zaman çıkmazı haline getiriyordu. Yüreği eriyordu
denizin,sormak istiyordu vapurlara sarmak istediği gibi,ipek dokusuyla üzerinde salınıp giderken nasıl olur da bir film fragmanından öteye gidemediğini,bunların hepsi olurken,ay tutulurken gökyüzünde.
Doğa ana tüm intikamını alır gibi denizden,yaşamdan fişini çekerken martıların. Zaman yüce bir yanılgı halini alırken martıların çırpınışı oksijen olmaktan öteye gidemiyordu denizin soluğuna.
iki yürekli Gringoire tüm iki yüzüyle vapuru,denizi,ayı,martıları çevresinde kuduz köpeği gibi çeviriyordu,gerçekleri dosttan saklamazca eskiz gibi atıyordu toprağa. içinden sayıklıyordu belki ama ay hiçbir zaman geceden başka bir vakit yansımıyordu denize.
Zamanlar geçiyordu. Zamanla sevişen ay herkesin soyunmak istediği ama asla soyunmaya cüret edemediği gibi soyuyordu varlığını.Ve Gringoire su'larla gömülü halini yakmaya çalışıyordu en bakir halince.
Ay her sabah ışıyamadığı gökyüzünden değer düşürüyordu Gringoire'in ellerine.Her ne kadar ay'ın uykusunda bile denizin soluğu olsa da vapura inat. Zamanlar değişti...
Ayna'ların kanadı kırıldı. Gringoire giderken topraklardan,yüzeyi titrer oldu kendi kendini yiyip doyurarak nefsini; düş bahçelerine umar oldu. Yarası kanarken yakıştı en çok acıya ve ay tutuldu !

Vapurdan sonra ay'a dönüşen alt benliğim kadın olmaya meyil ediyor utanmadan şimdi...
baştan söyleyim hala kızgın ve kırgınım sana.

bugün benim doğum günümdü. kimsenin hatırlayıp da kutlamasını, adıma partiler yapılmasını istemedim.

kimseyle eğlenmek istemedim.

bir tek seni istedim yanımda. olamayacağını da bildiğim için, uzakta olduğun için teknolojinin nimetlerinden faydalanıp bi ekranda görmek istedim yüzünü.

bütün gün bekledim belki sürpriz yaparsın diye.

ki ben senden başka bi hediye de beklemedim.

ve sen, yine bütün içtenliğimle ve açıkça bu isteğimi belirtmeme rağmen, bugün beni en mutlu edecek kişi sen olmana rağmen, ve bunu çok basit bir şekilde yapabilecek olmana rağmen...

tabii ki yapmadın.

seni bir an olsun görmenin bana verilecek en güzel hediye olduğunu bilmene rağmen, sadece seni, sadece birkaç dakika görmek istememe ve bunu çok kolay bi şekilde yapabilecek olmana rağmen...

yapmadın.

belki güzel bir kutlama yüzümü güldürebilirdi, arkadaşlarımla ve ailemle. ama ben seni sadece görmek istedim.

beni ufacık bir çaba ve imkanla dünyanın en mutlu insanı yapabilirdin ve bunu biliyordun.

yapmadın.

yokluğunu hiç bu kadar hissettirmemiştin bana.

alıp alabileceğin en 'güzel' doğum günü hediyesi buydu. minnettarım sana.

başka da diyecek bir şey bulamıyorum.
evet bu yazıyı sana yazdım. asla okumayacağını bilerek hiç olmadığım kadar dürüst yazdım.
beni bırakma dedin. hiç ayrılmayalım dedin. hep sev beni dedin. hiç gitme dedin.
bıraktın. ayrıldın. sevmedin. gittin.
bekle beni dedin. herşeye rağmen bekle beni dedin. utanmadan bekle beni dedin. ben ne dedim?? herşeye rağmen sonsuza kadar dedim. utanmadan sonsuza kadar dedim.
hiç olmadığım kadar dürüst bi şekilde söylüyorum. beklerim. bi gün aklına düşene kadar beklerim. çünkü seni gerçekten sevdim.
son gelince elden gelen koca bir hiçtir anlarsın
yok yere beni nasıl kırdığın aklına gelir ağlarsın..
en başından aşka söz vermedik mi?
başka bir sözün yaralar beni.
şimdi kanımda iltihaptır gözlerin, kalbime karışacak olan. ya da felç kalmamı sağlamak için sinir sistemime doluşan. istemediğin bir tüy gibiyim teninde, hadi sök al beni yapış yapış bir firarla. soruları cevapsız, soyut halde bırakman en büyük savaş suçuydu aslında seni kazanmak için giriştiğim savaşta...
Bir jilete üzerine kurarak darağacını, kendimi ateşe vermek istiyorum sevgilim. Bunu ben istemiyorum. Elini tuttuğum sararmış zaman dilimleri istiyor, bir duble rakı istiyor, birkaç damla gözyaşı istiyor, hüzünlü bir keman tınısı istiyor... Gördüğün gibi işte, sen gittiğinden beri başkalarının isteklerine boyun eğiyorum, olur ya hani dönersin...
seni çok merak ettim; acaba nasıl...iyi mi..mutlu mu..sağlığı nasıl..görsem, gözlerin ele verir, anlarım biraz..ve bu hafta gördüm ki iyisin, jackini de almışsın yanına (: ben haftalardır yollardayım, kendimleydim..vermem gereken bir karar vardı ve yanıma o kararımı alıp uçuyorum 2 gün sonra kendi evime, uzaklara...bir dönem buralarda olmayabilirim beni merak etme olur mu..çok zor bir süreçten geçeceğim, herşeyin farkındayım ve hazırlıklıyım..her zamanki gibi güçlü olmaya çalışacağım..belki dönerim belki dönmem buralara..yine yeni bir hayat kurmam gerekecek, bi dikiş tutturamadım gitti değil mi..ben elimden geleni yapmaya çalışıyorum azıcık mutluluk için ama hayat bana çok farklı bir mönü sunuyor her seferinde, ben de kendi yemeğimi kendim yapmak için dalıyorum yine mutfağıma..hiç bir yere ait hissetmedim hep kendimi, uzak ülkeler farklı iklimler çekti ama nereye gidersem gideyim istanbul'da saatin kaç olduğunu havanın nasıl olduğunu bilir yüreğim her zaman..hep orda kal, mutlu kal biliyorsun seni çok seviyorum..belki eylül gibi bir mektubumu alırsın, şaşırma..ve dostça bir mektup olur bu, merak etme...yine görüşmek üzere jack, bana şans dile....
hangi renk kilot giydin diye soruyordun ya ben biliyorum bunu herkese sorduğunu.
kitaplığından kitap alırken sana yazılan bir mektubu bulup okumuştum hani herkese mi aynı taktiği uyguluyorsun bu muydu hayal gücün?
bu muydu benim tanrı olarak gördüğüm insan?
tanrı bu kadar mı yaratıcıydı?
ona olan inancımı bu kadar mı kısa sürede yok edecekti ?
beni sevdiğini fakat bunu anlayacak olgunlukta olmadığımı söylüyordun,peki söz hemen büyücem demiştim sana.
ama hiç kimse o olgunluğa erişemeyecek durumda değil mi ?
sana her renk yakışıyordu ya hani adiliğini çirkinliğini artık hiçbir renk örtemez biliyor musun?
Akşam oldu bir bir aklıma düştüler...
Senden kalanlar ve senle gidenler.
Bu defa teselli aramadım, inan bana
Elimden gelmeyecekti bu ara.

Tespih boncukları gibi tek tek
Bir bir enseme dizildiler, ipe dizdiler
Hep aynı şarkılar kulağımda
Hep aynı dertler bağrımda

Erimeyen bir sıkıntı var bu derdin altında
Bıyıklarını kesersin bir kedinin ya
Alt üst olur dengesi, ne kadar komik
Yalpalar garibim neden bilmeden

işte o tarzda bir sıkıntı var bende,
Sinir sistemim çöktü sanki:
Usta bir kilo antidepresan tartsana
Uğraşamıyorum olanıyla kalanıyla...

Sınırsız bir kin ve sınırsız bir sevginin ortasında
Girebileceğin en ölümcül ateş hattında
Yazı tura atıyorum talihime
Ve beraber açtığımız bu yalnız savaşta

Lütfen bana selam verme,
Lütfen bana gücenme...
Lütfen sitem etme.

Ben ya silicem seni bu defterden,
Ya yakıcam bu defteri...

ihtimalsizim.

istanbul'u satıyorum gözlerim kapalı...
Bir ferrari havalanıyor pencereden.
Mavi gözlü bir fahişe geçiyor caddeden
Şarkılar, şiirler, küfürler gırla.
Bir diğeri sesleniyor deryadan...
istanbul'un diğer tarafından...

Yeni mağlubiyetimi müjdeliyor,
Hayatın nasıl bir illüzyon gösterisi olduğunu...
Gözlerimin içine kahkahalar atarak hatırlatıyor.
Arkamdan habersiz sırıtıyor.

Günahlarımı sayarken hesap makinesi kullanmıyorum...
Hepsi bir bir aklıma takılsın bu akşamki gibi,
Hepsinde bir kere daha hissedeyim pişmanlığımı ki,
Hepsinde seni hatırlayayım, biraz daha dinsin özlemim.

Artık istesem de o adam olamam.

Bence çok fazla şans tanıdım, hazır gerçek olmamışken
Zorlayamam.

Aklından bir adam tut bu gece, bir ömür boyu mutlu olun.

Ben yaza koşuyorum.

Mezarım yanın olamadı, denizlerim olsun.

Her yosun kokusunda ruhum seni bulsun.

Ve başın ağrısın, miden bulansın.

Ki beni ilk öptüğün günü hatırlayasın.

Ki beni sevdiğin için bin pişman olasın.

Her kulacında için yansın, dalsan da beni bulamayasın.
telefonun alarmına uyanamıyosun diye ben kendi alarmımı kuruyorum kalkıp seni uyandırıyorum, her sabah içine sıçıyosun uykumun..ulan ikinci öğretimliğimi yaşatmadın bana yıllar yılı..her vize-final dönemi aşık oluyosun oturup içmek zorunda kalıyoruz, özel tekrar sınırında bir öğrencilik yaşıyorum..bulaşığa temizliğe falan hiç girmiyorum ama çöpleri at lan bari arada sırada..odanı bok götürüyo koridordan başlıyo çorap kokuları..elektro gitardan ve içerisinde gitar melodisi barındıran tüm müziklerden nefret ettim sayende...ciddi bi konu konuşulurken muhabbetin tam ortasında osuruyosun ve 4 yıldır buna gülüyoruz...bak şimdi de güldüm...ama kardeşimsin lan..okul bitince falan ne biliim içim buruldu şimdi..
Yalvarırım gündüzü ört üzerime güneş göğün cebinden firar edince. Geceden çok korkardım seni bana hatırlatıyor diye eğer parlak bir yıldızın rahminden düşmeseydi en kalifiye dostum Jose...
Daha kötüsü olamazdı ve bundan sonra belki de daha kötüsü olamayacaktı.
Almam gereken nefes yarında da saklıysa,
Sabah beyazlığı akşamki yenilginin yeşilliğini boyadı.
Siyaha düştü gözlerim bir nefeslik, sonra?
Her şey aynı görünse de bana her yer yeşil.
Sonra açılmaya korkan endişeli bir masaüstü,
Görülmesi gerekenler miydi zaman nazarı.
Şık mı olmalıydı, soyut mu yoksa?
Onun özenerek çektiği bir sigara zehri,
Gözlerim sonra, inat, hain gösterişli bir yeşile çaldı.
içim olması gereken sıcaklıktan soyutlanmış,
Ürpermenin en güzelini ve en ürkütücü oyununu oynuyordu,
Kısa bir filmin uzun bir jenerik gösterişi,
Yolculuk yorgunu gözlerim tüm heybetiyle kısıldı,
Hep düşünülen yol ışıklarında,
Gidenlerin kırmızı ama dönenlerin hep beyaz olduğu o ışıklı yolda,
Her acıya katlanabilmenin en sefil örneğiydim,
Kırmızı paltolu küçük bir kız oturdu yanıma, habersizce;
Hiçbir kirli elin dokunmadığı saçlarını araladı,
Sadece yeşil baktı;
Gülümsedi biraz; Sonra kucağıma yattı, yorgun, ağlamış,
Küçük elleriyle üstümü örtmüş,
Gitmiş! geldiği gibi ,
Yanağımda unuttuğu kurumuş gözyaşından habersizce;

Az önce bitmiş sigaraya rağmen yakılan yeni sigara zehrim,
Zor yanan yorgun ateşim,
Olduğundan biraz, arkama yaslanışım,
Sonra,
Yeşile düşer
şimdi sen okumasın bunları. benim gibi değilsin ya ilgilenmezsin böyle ıvır zıvır şeylerle. ayakların hep yere basar senin.
şimdi söyleyeyim ben sana daha nelerini sevdim ve sevmeye devam edeceğim.
ukelaydın çoğu zaman. benden bile daha çok kimi zaman. gözerimin içine derin derin bakmanı sevdim. kimsede bulamadığım güveni ve sadakatını sevdim. yaralarımı sarmak yerine onları görmezlikten gelerek içimi daha çok acıtmamanı sevdim. elini tutmayı san sarılmayı sevdim. geniş omuzlarını çocuklar gibi gülümsemeni sevdim. seni çok sevdim ben.
benim seni sevdiğimden daha çok sevdin beni. yetişemedim ben senin sevgine, sadakatine, beynine ve ruhuna. hep geride bıraktın beni. ben ne kadar bu durumu sevmesem de hatta nefret bile ediyor olsam da sevdiğim adamın benden daha iyi olması hazmedilir bir şey değildi önceleri. sonra aynaya bakıyordum aslında seninle olan tüm zamanlarımda. sen ben, ben ise sen olmuş bir durum içindeydik.
sonra üzdüm seni. eşekler gibi pişmanım. ağladım çok ağladım. seni de çok ağlattım. seni ağlattığım da anladım ki ben seni sadece sevmiyordum. ben sana körkütük aşıkmışım da haberim yokmuş.
ruhum, geçen 3 buçuk yılda hergün daha da coştum sana. daha da büyüdü damlalar. şimdi ise senin mutlu gününde yanında olma çabalarımla geliyorum deniz aşırıya. hayatımın tüm yükünü atarak, pürüzlerini düzleyerek geliyorum hemde. yeni bir sayfa açıyorsun kendine ve bize. yeni sayfamız kutlu, mutlu, hayırlı olsun ruhum.
bir kez daha sana yazıyorum son olmayacak biliyorum. bu kadar çok severken seni uğruna yanmayı göze almışken yaptığın tüm şerefsizliklere eyvallah demişken bi kez daha hayal kırıklığı yaşattın bana. her ne pahasına olursa olsun seninle görüştüm ben buna rağmen beni bi kez daha unuttun.isyanım bikez daha salaklığıma. ve bundan sonrada hep buna olacak. senin için kaçıncı yanlışı yaptığımı bile unuttum o kadar çok kii...keşke bunları yüzüne söyleme şansım olsaydı. sen o kadar şerefsiz bir adamsın ki küs olduğun arkadaşlarının arkasından atıp tuttun sölemediğin kalmadı ve şuan gene kanka ayağına takılıyosun. itin tekisin lafına sözüne güvenilmezve ben bunları bile bile yine seni seviyorum ya aslında benimde senden bi farkım yok...sen= ben...
ben bu yazıyı sana yazıyorum, her salı ve cuma günü Mc donalds`a mal teslimatı için gelip saat sabahın 5 inde, penceremin altında soğuk hava deposunun fanıyla beni uyandıran kamyon söförü. sana bir çift sözüm var.
(bkz: allah belanı versin)
(bkz: allah seni kahretsin)