bugün

Bazi 2 gunler gecmek bilmez. Eve geldigimde, merdivenleri cikarken nefesini boynumda hissedememek, suratimi burusturamamak igrenc bir duyguymus. Keske hala yanimizda olsan, bunun icin oyle cok fedakarlik yapabilirim ki. Sadece senin yanimda olman icin.

Sadece senin hayatta olabilmen icin. Geri donmedigin o kapidan en son cikip giderken, arabanin on koltuguna atlarken oyle mutluydun ki. Cok heyecanli. Ama hic korkmamis. Cok cesur.

Ne kadar hasta olursan ol, asla olmamasi gereken seyler oldu. Dunyalar kadar risk olsa da ben seninle kalirdim. Giderken sarilip agladigimda sana, fark ettin degil mi sen de? Benim icin ne kadar ozel oldugunu. 5 yil boyunca cok az belli edebilmis olsam da ne kadar degerli oldugunu, benim icin benim hayatim kadar degerli oldugunu fark ettin degil mi?

Cikardigin ufacik bir seste bile senin icin endiselenmeyi dahi 2 gunde ozledim. Lutfen geri gelebil. Lutfen 2 gun olu kalan bir canliyi yasama dondurmenin bir yolunu bulsunlar.

Lutfen seni buz gibi topragin altina koymamis olsunlar. Lutfen o koskoca kalbinden, sonsuz sadakatinden ve herkese yetebilen nesenden biraz bana da ayir. Seni cok ozluyorum cunku. Herhangi bir insanin tahmin edebileceginden cok cok daha fazla. Seni cok ozluyorum.

Lutfen arrik ölü olma. Duydugum her ses senin sesine benziyor. Ve luna'ya artik daha iyi davraniyorum. Lutfen artik geri gel. Lutfen sarilalim. Lutfen. Olunecek bir konu varsa birlikte olebiliriz. Ama tek basina degil. Lutfen.
Nice uzun uzun yazılar yazdım sana. Hadi bu yazı da sana olsun ama bu sefer kısa ve öz olsun olur mu çünkü çok yoruldum;
seni özledim
Sen bulanık, dibi görünmeyen, sonu olmayan denizsin. Benim deniz fobim var. Ama deniz manzarasını çok severim. Yüzmeyi öğrenmeden de ölmesem keşke.
bunları yaşamama sebep sensin. allah belanı versin.
Yok sana yazı.
bahçesine leylak, erguvan ve limon fidanı dikeceğim gelecekteki cannnnım müstakil evim. seni seviyorum, acil benim ol.
Şerefsizliğin beden bulmuş halisin.
bu aralar bırısı yurusun ıstıyorum bana. poh poh lazım poh poh ıhtıyacım var ,zaman gecer. kızlar basvurular ıcın dm.
benim canım yandı hemde çok mutlusun ne güzel mutlu ol hep.
Senin, gelmeye erindiğin yollardan çok kere geçtim ben. Belki bin kere gelmişimdir sana. Sen o yolu bir kere bile yürümedin.

Bende gurur yok aslında: Her şey normalse; ben normalsem. Yeteri kadar incinmemişsem. Sen henüz limiti doldurup, kotayı aşmamışsan… Kota dediysem; her yöne 10.000 dakika, 10.000 SMS, benimle sınırsız görüşme hakkı, yurt dışında da geçerli aynı tarife: Böyle bir paketti sana sunduğum. Sen kotayı hiçbir şey yapmayarak doldurdun. Kılını kıpırdatmayarak. “Bu saatten sonra sende fırtına kopsa, bende yaprak oynamaz” tavrınla. Sana verdiğim hattı kullanmayarak… Hal böyle olunca, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır” diyerek, artık beni korumaya geldi gurur. Bir gecede darbe yaptı. Beni görevden aldı; kendini kayyum atadı…

Bana kalsa, ben bir 100 kere daha gelirdim sana. Cehennemin dibine de gitsen, oturur route çizerdim. Geleceğin günlerde anlatmak üzere, günün özetlerini toplardım sana. Sen ilginç şeyler seversin; bende ilginçlik çoktur. Hepsini sana biriktirirdim. Sen ilginç şeylere düşkün olmasan, bende bu kadar ilginçlik de olmazdı zaten. Hepsini, sen gör diye bulmuş olma ihtimalimi, “deli” derler diye söylemiyorum kimseye…

“Biliyorum, sana giden yollar kapalı; üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni.” diye başlayan bir Cemal Süreya şiiri geliyor aklıma. Benim, bu hayatta en sevdiğim ikinci şiir. insan, hayatından en sevdiği şeyler gidince, en sevdiği ikinci şeylere sarılıyor mecbur… Sana giden yollar kapalı. Bende darbe var diyorum. Bir ‘üst akıl’ tarafından yönetiliyorum şu an. Sokağa çıkma yasağım var. Sana gelmeye kalksam, yolumda tankerler, biber gazları… Süt liman değil buralar ve benim yanımda süt – limon yok.

Senin olduğun yerdeki kanallar, benim haberlerimi vermiyor sana sanırım. Buralar, oradan göründüğü gibi değil. Bir iç savaşın içindeyim. içimdeki topraklarını kaybetme diye çabam ama sana giden köprüleri de bu savaşta yıkmış olabilirim.

Aramıyor, sormuyor, gelemiyorsam sebebi var. Bende bir gurur var; önümü, arkamı, sağımı, solumu sobeler. Bende bir gurur var, bir ömür boyu ikimize de yeter…
Beni yanlış anlamakta ısrar ediyorsun.

Neden durup durururken bu kadar değiştin.
beni neden sevmedin?
Herkese giden bize gelmesin, bizde herkese göre bir şey yok.
Saçının karasını, kaşının bükülüşünü, dudağının kıvrımını unutursam kalbim kurusun. Kuruyayım, kitap arasına konmuş bir çiçekmişcesine.

Çıldırdım. Henüz küçük bir çocuktum, seninle büyüdüm. Saplantılı biri oldum. Seni tanıdığım yaştayım. Kim bilebilirdi yıllarca senin tiryakin olacağımı. Benim canımın içi, karşında böyle sevgisi içine sığmayan ama yegane sığınağı sen olan birine sırtını nasıl dönersin? Ben sana döndüm yüzümü. Geri kalan herkese sırtımı döndüm. Lütfen, beni sevmesen bile hep hatırla, sevmesen de beni senden mahrum bırakma.

Edit:niye eksiliyon ki anana mı sövdüm..
Hey! Evet sen,bana yabancı dizi onersene.
En son Dexter ve The Oz u bitirdim. Az çok anlamışsındır hangi tarz sevdiğimi. Önerilere açığım,başlamak için bekliyorum.
insanın dibisin sen, iyiki varsın.
Duygularımın bittiğini sevgilinle elele görünce içimde hiçbir sinir öfke kıskançlık veya üzüntü belirmediğinde anladım. Sonradan avcunda bilip geri dönüşünü de unutmicam. Çünkü daha yolunu bulamadın. Ve tekrar geleceğine eminim. Yanlış zamanda yanlış yerlerde oluyosun. Bu huyun sana daha çok şeyler kaybettirecek. Izlemesi zevkli olucak.
artık adını ağzına alan da ittir.
Ufak adımlarıyla evinden çıktı aberystwyth. Kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı, griydi. Ellerini uzattı, siyah bulutlara dokunmak için, yapamadı. Merdivenleri çıktı ve boşlukta yürümeye başladı, çizgilere basmadan. Yolun diğer tarafına geçip uzaklaşmak istedi kendisinden, hayattan. Geçti ama bir şey değişmedi. Karşısında simsiyah karanlık bir ev vardı…

Bir adım attı… evin duvarına dokundu, tuğlalardan biri yere düştü. Bir an duraksadı, anlamaya çalıştı. Elini düşen tuğlalardan içeri soktu ürkekçe. Daha sonra diğer ellini… diğer tuğlaları da hızlıca kendisine doğru çekti… duvar yıkıldı… küçük bir delik açılmıştı. Merakla eğilip içeriye doğru baktı… uzun bir tünelle karşılaştı, umutsuz ve sonu görünmeyen. Tünelin içine girdi ve ilerlemeye başladı. içerisi çok karanlık ve dardı. Korkmuştu aberystwyth, ama vazgeçmedi. Tünelde dakikalarca ilerledi. En sonunda ışığı gördü. Biraz daha hızlandı, bir an önce tünelin sonuna ulaşmak için. Ve ulaştı…

Heyecanla tünelden çıkıp ayağa kalktı. Kazağının dirseklerini silkeledi ve çevresine baktı. Yüzlerce donuk, renksiz insan vardı, sanki bir şey bekliyormuş gibi görünen. Rüzgarın tiz ıslığı ortamın sesini bozmaya yetmiyordu, yetemiyordu. aberystwyth de diğerleri gibi oturup beklemeye başladı. Dizlerini kendisine doğru çekti ve saatlerce, hiç hareket etmeden bekledi. Gözlerini sımsıkı yumdu, hayalini çizdi…

Derinden gelen tren sesiyle irkildi. Uzaktan yüzlerce vagonu olan çok uzun, yılan gibi bir tren geliyordu. Gri sessizlik bir anda dağıldı. insanlar panikle trene doğru koştu. Trende herkes için bir vagon vardı. Çok şaşırmıştı…

Çevresindeki herkes vagonuna binmişti ama o bir türlü karar veremiyordu. Trenin altına baktı, ray yoktu. Her şey boşluktaydı. Ağır ağır hareket etmeye başladı tren, gürültülü bir şekilde. Elleriyle güç alarak yavaşça kalktı yerden aberystwyth. Koşmaya başladı…

Tren çok hızlanmıştı. aberystwyth bir yandan koşuyor bir yandan da kendisine kızıyordu. Neden vakitlice oturduğu yerden kalkamamıştı. Kalbi çok hızlı atıyordu, nefes nefeseydi. Son bir gayretle elini kaldırdı trenin demirlerine tutunabilmek için. Bunu yapabilirdi sadece bir karışlık mesafe vardı. Ve… demirlere tutundu, kendisini içeriye attı soluk soluğa. Ciğerleri yerinden çıkacak gibiydi. Yavaşça kafasını kaldırdı, vagona baktı. Kimse yoktu…

içerisi paslı ve soğuktu. Sağına baktı, soluna baktı… oturacak bir yer aradı. Her yer boş olmasına rağmen kararsız kaldı. Daha sonra en arkada kırık bir koltuğa oturdu. Kafasını cama dayadı… diğer vagondaki adamı izlemeye başladı, suratı buz gibiydi. Bu insanların donukluğuna, renksizliğine bir anlam veremedi. Adam bir anda kafasını çevirdi ve aberystwyth ile göz göze geldi. Adamın suratı yoktu. aberystwyth korktu…

Uykuya daldı. Uzun bir süre uyudu. Sonra bir gürültüyle uyandı. Kafasını kaldırdı… adamı göremedi, çünkü arkasındaki vagon ayrılmıştı. Panikle öndeki vagona baktı, yerindeydi. Derin bir nefes aldı, bu onu rahatlatmıştı.

Ayağa kalkarak vagonun en arkasına gidip adamı aradı yumuk gözleriyle. Vagon trenden ayrılmış farklı bir yola sapmıştı. Suratı olmayan adamla bir kez daha göz göze geldi. Ellerini cama dayadı. Adam aynı şekilde karşılık verdi. Umutsuzca olmayan gözleriyle aberystwyth e baktı. aberystwyth çaresizce onun kayboluşunu izledi, karanlık boşluğun içinde.

Tren yoluna devam ediyordu. aberystwyth artık trenin nereye gittiğini daha çok merak ediyordu. Ama kaybolan adam onu korkutmuştu. Her şey çok soğuktu, ışık yok denecek kadar azdı. Korkuyordu. Yalnız kalmamak için öndeki adamın bulunduğu vagona geçmeye karar verdi. Koşarak kapıyı açtı ve öndeki vagona geçti. içerideki adam aberystwyth i görünce hemen yerinden kalktı ve o da bir öndeki vagona geçti. Diğeri de diğerlerine…

Yine yalnız kaldı, yalnızlığıyla. Koltuklardan birine oturdu ve kafasını cama dayadı. Tren o kadar hızlı gidiyordu ki, dışarısı ancak flu bir şekilde görülebiliyordu. Yolun kenarında ki tahta çitleri saymaya çalıştı, trenin hızına yetişemedi. En arkadaki vagon boş kalmıştı. Bir süre sonra o vagon da trenden ayrıldı. Vagonlar trenden neden ayrılıyordu diye bir soru sormadı kendisine, sıranın kendisinde olduğunu biliyordu. Kalkıp öndeki vagonlara doğru ilerlemeliydi, hem trenden ayrılıp boşluğun içinde yitip gitmemek için hem de diğer vagonda ki insanlar ile yalnızlığını öldürmek için…

Aniden ayağa kalktı ve hızlıca diğer vagona doğru koşmaya başladı. Diğerine geçer geçmez, içerideki adam yerinden kalktı ve bir öndeki vagona geçti. Bir öndeki adam da diğerine, onun önündekiler de diğerine… insanların neden böyle yaptıklarını anlamadı, anlayamadı. Sadece çok sinirlenmişti! Birkaç saniye de orada durduktan sonra en öndeki vagona gitmeye karar verdi. Eğer herkes böyle yer değiştirmeye devam ederse o ilerledikçe, sonuçta en öndeki vagonda bütün herkesi bulması gerekirdi. Yalnızlığını yenmeliydi….

Öndeki vagonlara hırsla baktı, kendini deli gibi koşmaya hazır hissediyordu. Bunu yapabilirdi…

Ani bir refleks ile yerinden kalktı, hızla vagonları tek tek geçmeye başladı. Her vagon geçişinde, geçtiği vagonda ki insanlarda hızla koşarak bir öndeki vagona geçiyordu ve arkasında ki vagonlarda trenden ayrılıyordu. aberystwyth arkasına tekrar baktı. Daha hızlı koşmalıydı. Ayrılan vagonda olmak istemiyordu…

Sırayla hepsini geçti aberystwyth, ilerledi,… ilerledi,… ilerledi…...

Son iki vagon kalmıştı….

ikincisinde durdu. Çevresine baktı, diğerleri yoktu. Ama nasıl olurdu? Bir sürü vagon geçmişti. Şuan önündeki vagonda bir sürü insan olmalıydı... ama şuan sadece birinci vagonda ki bir adam kalmıştı… şaşırdı, nerede olduklarını merak etti… daha sonra öndeki adamla göz göze geldi, onun da suratı yoktu! Adam bir şeyler anlatmak istercesine, umutsuzca olmayan gözleriyle aberystwyth e baktı. aberystwyth vagonun sonuna kadar geldi, elini kapıya uzattı ve yavaşça açtı. içeriye adımını attı. Adam yerinden kalkıp trenin en önüne giderek kendisini aşağıya bıraktı, ağır ağır.

aberystwyth yalnız kaldı. ellerini cama dayadı, “sessizlik” aynı şekilde karşılık verdi...
sanki buradasın.
Ben de orada mıyım?
Sigarayı ilk içişimdin sen benim. Korkakça ağzıma götürdükten sonra dudaklarımdan çıkan silik duman. Var olmadan kaybolmuştun sanki. Bir daha görmeyi isteyecek kadar da iz bırakmıştın. Boğazımda bıraktığın acıya rağmen tekrardan istiyordum. Bütün kötülüklere rağmen tekrardan gitmişti parmaklarım dudaklarıma. Her şeyi savurur gibi üflemiştim bu sefer. içimdeki hüzünleri o dumanla atmıştım sanki. Ya da kendimi kandırışımın başka bir yoluydu bu. Artık alışmıştım bu yola. Kül tablasıyla dudaklarım arasında gidip geliyordu parmaklarım. Yüzüğüme sinmişti sigara kokusu. Bir süre sonraysa ruhuma... Ama hiçbir sorun yoktu. ilk başta titrek olan parmaklarım çoktan havaya girmişlerdi bile. Artık her yerim kokuyordu ölmüşüm ve günler geçmiş gibi. Dökülüyordu, kopuyordu her yerim. Bu dünyada iki sigarayla çürümüşüm gibi.
bak şimdi, eyvallah iyi insansın. vicdanlısın, içinde kötülük yok. benim bunlara tek lafım da yok zaten.

şimdi yine bak. sana taaa ebesinin nikahı zamanlarında okuma imkanı sunulmuş. aile içinde huzurluymuşsun. höt diyen olmamış. sen napmışsın? okumamışsın. hep bi "benim kafam çalışmıyo." bahanen var ya, ben bunu ne zaman söylesem bana sunduğun. farklı hiçbir şey sunamıyorsun. bu bir bahane değil. ikiz kardeşinin kafası çalışıyorsa seninki de çalışır. sen kafanı çalıştırmamışsın.

hadi geçtim bunu. ulan git aşık ol bari. sev, kaç. uğruna mücadele et. onu da göze alamamışsın. aynı dönemde göze alabilen kadın zorlu yollardan geçmiş zamanında, bedelini ödemiş o da okumamasının. şimdi mutlu ama. kocasına bakınca gözleri parlıyor o cesaretinin bir karşılığı olarak.

onu da geçtim. bi bok yeyip evlenmişsin. işin de yok. ev hanımısın. bari o evi çiçek gibi yap. pırıl pırıl parlat. burası benim evim de, kontrolü al eline. o evin patronu ol. yok ama, sen bulaşıktan nefret ediyorsun, toz almak içinden gelmiyor. yemek yapmaktan bıktın..

şimdi soruyorum sana: yahu sen ne hakla önüne gelen her şey mükemmel olsun istiyorsun? her şeyin mükemmel olması için ne yaptın? ne verdin de ne alacaksın?

herkes hak ettiğini yaşar sözlük. herkes hak ettiğini yaşıyor.
ya tam bir öküzsün ya. allah senden almıs o romantikligi dunyada ne kadar erkek varsa dagitmis. sende zerresi kalmamis. ayrildik tamam kabul de yarin gidiyosun mezunsun astsubay da oldun. sana duzgunce dedim ki hayirli ugurlu olsun. atandigin yerde basarilar. yani farkli amacim varsa ne olayim. vallahi de yoktu. dedim hani yasanmislik iyi gunlerin hatri felan. cevap kocaman bir sifir. kardesine dedim ama abini kesin bu bayram dedim. simdi cevap vermedim diye öküz mü oldum diye dusunebilirsin. iliskimiz boyunca ar-ge calismalarimla öküz oldugunu ben ispatladim. o konuda kafa rahat.
Şimdi sana uzun uzadıya bir şeyler yazardım, ve sen de tüm bunlara elbette ki değersin. Ancak, yazmayacağım. Kendim için yapmam gereken bir şey bu.

Biraz daha gururlu bir insan olmalıyım, öyle değil mi. Ve senle karşılaşırsak olur da, saçma sapan heyecanlara da kapılmayacağım asla. Kendime söz verdim. Yemin ettim. Şu saatten sonra sen gelsen, ben adım atmayacağım yine sana.

Sen buna değersin elbette ama, ben artık hiçbir şey yapmayacağım.
bak şimdi, eyvallah iyi insansın. vicdanlısın, içinde kötülük yok. benim bunlara tek lafım da yok zaten.

şimdi yine bak. sana taaa ebesinin nikahı zamanlarında okuma imkanı sunulmuş. aile içinde huzurluymuşsun. höt diyen olmamış. sen napmışsın? okumamışsın. hep bi benim kafam çalışmıyo. bahanen var ya, ben bunu ne zaman söylesem bana sunduğun. farklı hiçbir şey sunamıyorsun. bu bir bahane değil. ikiz kardeşinin kafası çalışıyorsa seninki de çalışır. sen kafanı çalıştırmamışsın.

hadi geçtim bunu. ulan git aşık ol bari. sev, kaç. uğruna mücadele et. onu da göze alamamışsın. aynı dönemde göze alabilen kadın zorlu yollardan geçmiş zamanında, bedelini ödemiş o da okumamasının. şimdi mutlu ama. kocasına bakınca gözleri parlıyor o cesaretinin bir karşılığı olarak.

onu da geçtim. bi bok yeyip evlenmişsin. işin de yok. ev hanımısın. bari o evi çiçek gibi yap. pırıl pırıl parlat. burası benim evim de, kontrolü al eline. o evin patronu ol. yok ama, sen bulaşıktan nefret ediyorsun, toz almak içinden gelmiyor. yemek yapmaktan bıktın..

şimdi soruyorum sana: yahu sen ne hakla önüne gelen her şey mükemmel olsun istiyorsun? her şeyin mükemmel olması için ne yaptın? ne verdin de ne alacaksın?

herkes hak ettiğini yaşar sözlük. herkes hak ettiğini yaşıyor.