bugün

Baba ölürse çocukluk da ölür.
gölgesine sığınılacak insandır.
ananın duası , babanın gölgesi yeter.
genelde sorun çıkarır.
biliyorum sacma ama, bazen olmasa daha mi iyi olurdu diye duşunulmeden edilemeyen insan.
5 aydır görmediğim ve konuşmadığım kişi.
varlığını bile unuttuğum kişi.
Yani olsa da olur olmasa da bazı şeyler unutulmaz be sözlük hani kin tutmak değil de unutmamak şimdi elinden geleni yapıyormuş banane küçükken elinden gelenlerin yaşattığı travmalar unutulmaz be sözlük bi erkek çocuğum olsun bana yaptıklarını asla yapmıycam sözlük söz veriyorum.
yağmurlu pazar gunlerinden nefret etme sebebidir, kumanda elinde tum dini kanallar zap yapilir. ayni ortamda bi saatten fazla zaman gecirildiginde boku cikan insan.

evet bu evde hep ol, hep sen ol ama bana uzak ol insani.

ne yazik ki bu kadar eleştirilmesine ragmen tipki bunlar gibi olacak hemen her insan.
1- 2-3 bölümden oluşan mükemmel ötesi film.
dört harf bazen çok şey anlatır.
Muhtemelen bebeklerin ilk söylediği kelimedir...
Eski nesillerden beri bizlere aşılan şekilde söylenen ''evin direği, reis'' biçimindeki tabirlere büyük ölçüde maruz kalan kişidir. Lakin, her ne olursa olsun gözümüzün nurudur. Canımızdır, kanımızdır, yaşam sevinçlerimizden biridir. Hepimize bakıp büyüten, el bebek gül bebek yetiştiren annenin eşidir. Daha da fazlası, saygı duyulası insandır.

Ha elbette, bazı babalar bu anlattığım tabire uymuyor. Ben, benimkisi için konuşuyorum arkadaş. O benim değerlim, pamuk şekerim şeker!

(bkz: babişko)
basit bir tv-uydu ayarini dahi yapamayip anne ve kiz evlatlara yaptiriyor bi de yetmezmis gibi soylenip elestiriyorsa, kaldir cope at insani.
özgün adı the goodfather olan ve 3 bölümden oluşan efsaneleşmiş filmlerdendir. imdb sitesinde en iyi 250 film arasında 9,2 puanla 2. sırada yer almaktadır.
Üç sene önce. Ben Ankara’da okul kazanamadığım için hayıflanıyorum kendi kendime, babalığa bişey çaktırmadan. Çanakkale’ye gidiyoruz. Daha önce hiç görmediğim, şimdilerde ise hiç unutamadığım o şehre. Babam bulunmuş daha önce Çanakkale’ de birçok kez. Çok güzel olduğundan bahsediyor. Saatkulesi sokağından, Benzin denilen mekandan bahsediyor. O da en son geleli baya olmuş. “Yalı Hanı vardı.” diyor bir de. Onu söylerken baya bi neşeleniyor şimdilerde hiç ortalıkta olmayan Vural bey. “N’oldu lan yüzün güldü baba bekar falan mıydın o zamanlar?” diyorum. “Bir Madonna’nın gençliğiydi, bir de erguvan ağacının gölgesinde okuduğu kitaba kahve döken kızlar.” diyor. “Ee?” diyorum. “Ee kahve döken kızları alıp Yalı Hanı’na mı götürüyorsun bu mudur yani?” diyorum. “Ben mi anlatıcam lan sen anlatıcan o hikayeleri sıpa.” diyor. “Valla baba bende öyle hikaye çok yok. Para mı verdiniz amınakoyim ev alıcaz diye yediniz ergenliğimi.” diyorum. “Lan ilerde satar yersin sen de işte.” diye yanıtlıyor. “Biz ölünce satarsın. Gerçi ben ölünce sen şansını bir dene zira annen bana hiç ölecekmiş gibi gelmiyor. ikimizi de gömer o.” diye devam ediyor. Her zamanki sohbetlerin yaşlanmışı sadece, ikimizin de biraz daha büyümüş halinin muhabbeti dönüyor yine babamın, şimdilerde sadece bana ait olan arabasında. Varıyoruz Çanakkale’ye. Gökçeada’ya gidicez biz, çok az kalıyoruz merkezde. Saatkulesi ve sokağı ile tanışıyoruz. Fakat ne Yalı Hanı’nı ne de Benzin’i bulabiliyoruz. Adaya geçiyoruz ve babamlar aynı günün akşamı Ankara’ya dönüyor. Babamla Çanakkale’nin son görüşmesi oluyor bu. Orospu çocuğu Benzin ve Yalı Hanı bir çıkıp selam etmiyor adama. ikisini de tanımıyor ve ikisinden de ölümüne nefret ediyorum. Gökçeada’da 1 sene okul okuyorum ondan sonra. Arada Çanakkale’ye geçiyorum haftasonları, aşığım artık ben de Çanakkale’ye. Fakat ne Benzin’i ne de Yalı Hanı’nı görmüyorum. Görmekte istemiyorum o vefasız yavşakları. Ankara’ya staj için döndüp az bir zaman geçiriyorum. Çanakkale’ye gidiyorum tekrar ve ikinci yılına başlıyorum okulun. Sonra her zaman o çok sevdiğim Cuma günlerinden bir tanesi 2013’ün 15 Mart’ının Cuma’sı, bana hayatımın kazığını atıyor. Evdeyim oturuyorum elektrikli sobanın başında, Gökçeada’nın soğuğu göt donduran cinsten. Stark’lar bilir. Baki geliyor eve o Cuma gecesi geç saatte. “Abi.” diyor. “Abi bi anneni arasana, babana bişey olmuş galiba.” diye devam ediyor. Yutuyor cümlesinin sonunu. Azalarak bitiyor herifin sesi hit şarkının fade-out efekti gibi. Ben uyanıyorum tabi duruma. “Babam öldü lan.” diyorum içimden. 23 yıllık hayatımın en şaşmaz ve istikrarlı paranoyasına kapılıyorum yine. Oysa babamın da öyle hiçbir ölümcül sağlık problemi yok. “Ne demek lan bişey olmuş?” diyorum telefona sarılırken “Bilmiyorum abi ara sen bi.” diyip içeri, odaya kaçıyor. Dışarı çıkıyorum ben de amınakodumun telefonu çeksin diye, çekmiyor çünkü evde. Çıkıyorum açıyor annem. “N’oldu?” diyorum “Hastanedeyiz.” diye yanıtlıyor. “N’oldu!” diyorum “N’oldu!?” cevap veremiyor kadın. Kapatıyor telefonu. “Babam öldü lan.” diyorum yine kendi kendime. Arıyorum açmıyor annem. Beş dakika sonra kendisi arıyor, “Anne ne oldu söyler misin lütfen.” diyorum bütün sahtekar sakinliğimle, bütün efendiliğimle. “Hastanedeyiz.” diyor. “Baban kalp krizi geçirdi yoğun bakıma aldılar.” diyor. Kapatıyorum suratına telefonu. Oturuyorum yere. Annem arıyor ısrarla açmıyorum. Açamıyorum. Fakat bir beş dakika sonra da ben arıyorum. “Yaşıyo mu?” diyorum yanıt yok. “Öldü mü?” diyorum ona da yanıt yok. “Anne NE OLDU DiYORUM NE OLDU! NE OLUYOR?” ağlamaya başlıyor kadın. Anlıyorum anlamasına da yüksek sesle söyleyemiyorum. Annem içinden diyor ki “Baban öldü.” Ben içimden diyorum ki “Babam öldü.” Fakat AMINA KODUMUN CÜMLESiNi YÜKSEK SESLE KURAMIYORUZ! Annem arıyor tekrar, o da sahte ve sakin, ben de öyleyim. “Gökay, kurtulması çok zor kurtulsa bile eskisi gibi olamayabilir.” diyor. Öyle diyince bir rahatlama geliyor bana. Çünkü beterin beteriyle tanıştırıyor annem beni, çünkü babamı çoktan beri tanıyorum. “Eskisi gibi, babam gibi olamayacaksa ölsün.” diyorum kendi kendime. Oysa babam zaten, her zamanki sıradan bir gecesini geçirip, tuvaletten çıkıp odasına ıslık çalarak giderken geçiriyor o ani kalp krizini. 55 yaşında, durup dururken bi’ anda kalp krizi geçiriyor adam. Anneme seslenmiş duvara tutunup, yatağa kadar taşımış annem. Kız kardeşim uyuyor odasında tabi. “Bacağıma kramp girdi.” diyor başta babam. Sonra anlıyorlar bir terslik olduğunu ikisi de. “112’yi ara.” diyor babam. Son cümlesi bu oluyor. Arıyor annem de, yedi dakika içinde geliyorlar. Fakat o yedi dakika içinde babam çoktan ölüyor. Ambulansa bindirip götürüyorlar. Sanki cennete ambulansla gidilebilirmiş gibi. Akşam 11-12 gibi ölüyor babam. Saat olmuş gece 3, annem diyor ki “Baban kurtulsa bile eskisi gibi olamayabilir. Kurtulma şansı da düşük.” diyor. Ölüp giden adamı benim hafızamda canlı tutmaya çalışıyor. Yapabileceği başka bir şey yok çünkü. Ağlamaya başlıyorum, öyle olunca annem de ağlıyor. Komşumuz Beyhan teyze alıyor annemin elinden telefonu. “Yeter.” diyor. “Yeter, yapmayın. Başınız sağolsun.” diyor. Bizim itiraf edemediğimizi o söylüyor. Cevap veremiyorum. “Beyhan abla, annemi verir misin?” diyorum tamam diyor kadın bütün soğukkanlılığıyla. “Anne.” diyorum. “Anne o kadının babasını sikerim!” Cevap veremiyor annem. Sayıp sövüyorum ben de. Beyhan’ı suçluyorum resmen babamın ölümünden. Hızımı alamıyorum sonra anneme de ateş ediyorum bir kaç el dilimle. Babaanneme de küfrediyorum. Kendime de küfrediyorum. Ölmeyen bütün babalara da küfür ediyorum. 60 yaşında ve fazlasıyla yatalak olmasına rağmen ısrarla yaşayan ev sahibimize de küfrediyorum içimden. “Ölüp gitsenize hepiniz, yedi dakika sürüyor. Sadece ölün.” diyorum kendi kendime ve kapatıyorum telefonu. Giriyorum içeri, yedi senelik ağlıyorum. Sabah oluyor ilk feribotla Çanakkale’ye geçiriyoruz yanımda Baki ve Fuat ile. Cenazeye gideceğiz. Telefonlar yağmaya başlıyor, hepsini affediyorum. 7 dakika da affediyorum hepsini. Ve binlerce kilometre yol sadece 7 dakika sürüyor. Çanakkale’den Rize’ye. Oraya kadar gidiyoruz ama katılmıyorum cenazeye. Daha önce hiç bir cenazeye katılmadım. Babam on kere daha ölse, onuna da katılmazdım. insan babasını gömemez arkadaş, gömebilen adamın gücünü de vicdanını da sikeyim. Ben ağlarım, yedi dakika boyunca ağlarım. Katılmadım cenazeye. Fakat katılanları gördüm, tanıdığım tanımadığım bir sürü insan. Hepsi de şaşkın, ani ölüm bu. Kimse beklemiyor. Kimse beklemiyor ama yedi dakika sürüyor. 55 sene atan kalp yedi dakika da duruyor. Kuzenim Doğa’yı görüyorum. Demetevlerde 10 sene boyunca bir apartmanın içinde büyürken sahip olduğum üç-beş arkadaşımdan bir tanesi. Kuzenim Doğa. Onları görüyorum, onlarla yedi dakika geçiriyorum. Onlarla geçirdiğim yedi dakika rahatlatıyor beni. Orada olmalarına seviniyorum. Sonra da katılmadığım her cenaze için lanet ediyorum kendime. Çünkü her birinde en az yedi dakika bulunmam gerektiğini, kendimi az da olsa Doğa’nın yanında iyi hissettiğimde fark ediyorum. Bir hafta sonra da Doğa’nın babası ölüyor. Serdar abi. Yine Çanakkale’deyken öğreniyorum bunu. Biniyorum otobüse Ankara’ya geliyorum. Hayatımda ilk defa bir cenazeye katılıyorum, o da Doğa’nın babasının cenazesi. O an sırf babam onunkinden önce öldüğü için seviniyorum. Yoksa gitmezdim Serdar Abi’nin cenazesine. Gidiyorum karşılaşıyoruz Doğa ile cenazede. O an, hayatımda hiçbir şeyi anlayamadığım kadar iyi anlıyorum Doğa’yı. 7 günlük bir tecrübem var ona göre. Ağlamıyor beni görene kadar. Beni görünce başlıyoruz ağlamaya yedi dakika boyunca. 23 yıldır bütün görüşmelerimizi unutmuşuz gibi geliyor, cenazeden cenazeye görüşüyormuşuz gibi geliyor. Babalarımız öldükçe selamlaşıyoruz. Aynı gece tekrar Çanakkale’ye dönüyorum. Babam, Doğa’nın babası ölüyor ama okul ölmüyor. Gidiyorum Çanakkale’ye. Gökçeada’ya gidecek olan feribota daha çok var. Saatkulesi sokağında yürürken bir tabela dikkatimi çekiyor. Kafamı bir kaldırıyorum Yalı Hanı 1889’dan beri yazıyor tabelada. Giriyorum içeri ve mosmor bir erguvan ağacı karşılıyor beni. “Bir Madonna’nın gençliğiydi, bir de erguvan ağacının gölgesinde okuduğu kitaba kahve döken kızlar.” diyorum kendi kendime. O an anlıyorum babamın cümlesini, Yalı Hanı’nı görünce anlıyorum. Babam Erguvan ağacının gölgesinde kitap okuyan o dünya güzeli hakkında yanılmamış. Kim bilir, belki de o da annesini görmüştü şu an karşımda kitap okuyan kızın. Yedi dakika boyunca bekliyorum kitaba kahvesini döksün diye. Dökse aşık olacağım çünkü. Yedi dakika da köpek gibi aşık olacağım. Fakat dökmüyor. Madonna ise çoktan yaşlandı. **
Whats upp kullanan kimsedir.
görsel
bayram gunu arayip, tum apartmandakileri tek tek gez bayramlarini kutla diye emir veren şahsiyettir, varol !
Ilk okul dördüncü sınıftan itibaren her türlü dayak, baskı, Şiddet, arkadaş çevresinde rencide etme vs bütün şeyleri yapmış kişidir. Sayesinde sorunlu bir gençlik yaşadım. Okuluma olan mesafe 4 km lik yoldu minibüsle giderdim bana kızdığı zamanlar para vermezdi, sabah çok erkenden kalkar okula yürüme gider gelirdim. Canım ablam sağolsun gizlice cebime para koyardı sonradan fark ettiğimde ne çok sevinirdim.

Bana ders çalıştırdığı zamanlar da gün gibi aklımda gece saat 1 olmuş kendisi gider yatardı benim de üçe kadar çalışmamı ister ve kalkıp beni kontrol edeceğini söylerdi. Hiç unutmadım küf kokan o nemli odamı, unutamadım o tahta masada uykuya dalıp dalıp kalktığımı.

Babam, dinine bağlı bir adamdı fakat her zaman aşırıcıydı. Bir insan başı açık ise onun gözünde dinsizdi. Zorla gece teheccüd namazına kaldırır saatlerce bekletirdi, psikopat bir insandı. Sağolsun sayesinde eğitim hayatım açık lise ile bitmek zorunda kaldı. Çok sevdiğim bir dostum vardı babam evden koyduğu zamanlar gider onlarda kalırdım ailesi de beni çok severdi haklarını hiç bir zaman ödeyemem.

X semtin kaldırımlarında, parklarında az göz yaşı döktürmedin baba. Polis gelip bana neyin var dediğinde anlatamadım senin beni evden attığını, Üzgünüm baba içimde ki bu can kırıkları bu kanlı göz Yaşları sana karşı bitmek bilmeyen kinim, biliyorsun baba senin eserin.

Askere gittim yemin törenime gelmedin, arkadaşlarımın aileleri gelmişti mutlululardı ben çok üzülmüştüm tuvalette ağladığımı sen bilemezsin tabii, olsun. Baba senin sayende askerde sigarayı bıraktım bu konuda hakkını asla ödeyemem zaten nasıl sigara içecektim ki para göndermiyordun. Ablam sağolsun arada olduğu kadar gönderiyordu, şuan 27 yaşındayım seni yazmaya kalksam biliyorum sonu gelmeyecek bu parmaklarımda bana küfür ediyor zaten.

Hayat ne garip değil mi baba, emekli olabilmen için askerlik borcu olan 7 bin tl yi ben verdim. Ameliyat olduğunda hastanede sabaha kadar başında bekleyip kusmuklarını temizledim, hemde ağladım. Senin iyileşmen ve ayağa kalkman için ne kadar çaba harcadım ağrıdan inlediğin zamanlarda sabaha kadar uyumadığımı da bilmezsin değil mi babacığım, olsun yine de canın sağolsun.
Sokakta kendine fatura uzatıp "ödeyemiyorum abi, yardım et" diyen dilenciye "varsa sen bana ver, ben de kiracıyım, benim de faturalar var" diyen modelleri de mevcut olan insan.
Uzakta olduğu hissedilen. Kız çocuğu icin baba ne farklı, annem olmasa da olur, baba yeter.
Burada sürünmeyeyim diye elinden geleni yapan, zarar göreceğimi bildigi icin içten içe halimden memnun olup, partiye eylemlere karışmamdan deli gibi korkan tam bir yorgun demokrat. Geçim derdinde demokrat.
Seni seviyorum baba. Gençliğini seviyorum, deprem oldu diye rektöre karşı örgütlenip protesto eden o genç, komik halini çok seviyorum.
hukuki olarak reddedebilsek bile biyolojk olarak asla reddedemeyeceğimiz oluşmamızda rol oynamış 2 varlıktan diğeri.
Dağ gibi adamdır. Gurbette hem yemek yapar, hem ev temizler, hem yorgun argın işten gelir, haftasonu bile çalışır, iki annesiz çocuğuna anne de olur baba da olur.

Kazık kadar olsan, 32 yaşına da gelsen hatta ve hatta kendin baba da olsan özlersin. Özlenir. Öyle zamanlar gelir ki 'keşke şu tartışmayı yaparken sesimi yükseltmeseydim' diye suçluluk bile duyarsın.

Ama gülümseyerek hatırlarsın. Çünkü kendisini matemle anmamamı, gülmemi bizzat o söylemişti.

Ah koca adam, erken gittin be moruk.
atadır. kız evlatlar için baba, erkek evlatlara göre çok daha kıymetlidir.
-babam nedir ?
+ kaşımdır.
- kalemdir o.
evin direği.
sizi geçindirmeye çalışırken kendi geçinemeyen adam.

son parasını size yollayan, hele ki siz ondan para almazken ilk defa isteyişinizde fazlasıyla yollayan, ezilip büzülürken gerek yok diye çünkü bilirsiniz size kardeşlerinizden kısarak, kendinden kısarak, annenizden kısarak o meblağyı çıkarıp verir.
bir kere daha farkında olduğum hayatta ki tek dayanağımın onun olduğu, kaybetmemem gereken insan olduğudur.

kaybettiğim zaman sol yanımdaki yangınları tahmin bile edemiyorum, kız çocukları babacıdır ya onu gömerken çocukluğumu da, her şeye rağmen sevmeyi de gömerim..

çocukken başka arkadaşlarımında babası olsun isterdim özellikle babası olmayan arkadaşlarıma derdm hep senin de baban olsn diye, çünkü o kadar sevgisi büyük bi adamdı ki, her şeye rağmen en fazla sen sev derdi bana da onu öğretti, onun kızıyım ya ondan sonra sadece bir kişiyi daha kendimden çok sevdim, babam kadar büyük sevdim, kaybettim.. kaybettiğimde babam o kadar derin baktı ki sevgi kaybedildiğinde bitmezdi bunu anladım. şimdi babamı da onu da yanımda olmamasına rağmen tüm kalbimle seviyorum.

iyi ki var dünyada ki en anlaşamadığım ama en hayatımda olmasını istediğim insan..

iyi ki var bana öğrettiği her şey..