bugün

seni anlıyorum demek koca bir yalandır. kimse kimseyi gerçekten anlayamaz dünyada. ve insan derisi de en kalın zırhtır. sızdırmaz koridorlarındakilerin kokusunu dışarıya. deliliğin, alçakgönüllülüğün kokusunu duyamazsınız. otobüs durağında yanınızda gazete okuyan mülayim görünüşlü emekli amcanın, birazdan eve geçip karısını ve mavi gözlü kızını doğrayacağını bilemezsin. ve her sabah karşılaştığın ama farketmediğin komşunun çirkin oğlunun içindeki tutkuyu da göremezsin.

seni anlıyorum demek koca bir yalandır. ancak beş duyunun izin verdiği kadar anlayabilirsin sevdiklerini ve aileni. görebildiğin, duyabildiğin, dokunabildiğin kadar anlayabilirsin çevreni. ve belki kollarını beline doladığında, kolarının arkada kavuştuğu kadar anlayabilirsin sevgilini de. ki bu olağanüstü bir andır ve adı da aşktır. bütün olağanüstü şeyler gibi emek ve zaman ister. ve elbette iki adet de olağanüstü insan.

ama sevdiğiniz insanı anlamanın tek kesin yolu; uzun, ılık, ıslak ve şevkatli bir öpüşmedir. dilleriniz birbiriyle tanıştığı ve kalp atışlarınız eşsiz bir melodiye dönüştüğü an anlamaya başlarsınız karşınızdakini. gözlerinizi yumar ve yanılmamayı dilersiniz.

edit: bu yazı daha önce başka siber alemlerde de yayınlanmış olup tamamen bana aittir.
Hislerimizin bizi genelde yanlış yönlendirdigi bir ask oyunudur. Basta sadece güzel seyleri görürüz karsımızdakinin. Ancak daha sora karsımızdakini aslında tam anlamıyla tanımadıgımızı ve bu andan itibaren kisinin gercekte nasıl biri oldugunu görürüz. ilk bakışta aşk diye nitelendirgimiz güzel olay bütün kusurları örtmüştür cunku. Bu zaman gectikce azalmaya baslar ve basta gördügümüz bütün güzel olaylar,tatlı fanteziler yerini sıkıntılara ve sorunlara bırakır. Bu sorunlar basladıgında da iliskide olan kisiler tam anlamıyla kendini yansıtır bizlere. (bkz: buzdağının görünmeyen kısmı aşka ikinci bakış)
(bkz: ben aşkı yüz metreden tanırım)
lazer görüşüne sahip olmanın gerekli olmadığı durum.
Yalandır. Dış görünüşe aldanmadır. Konuşulduğu zaman hayaller suya düşebilir.
(bkz: aşk adamı vurur döner döner vurur)
(bkz: ben seni en çok yaralarından tanıyorum)
(bkz: aynı geminin kaptanıyız ikimiz de)
(bkz: ilk görüşte aşk)
(bkz: ben sende bütün aşklarımı temize çektim)
(bkz: en çok yalnızlık üşütür)
(bkz: avuçlarım kanıyor)
(bkz: aski bulacaksin)
disaridan bakildigi zaman, iki kisi arasindaki duygusal kivilcimlarin gozle gorulebilecek kadar yogun olmasi durumudur.
(bkz: geçtiği her şeyi öpüyor zaman)
(bkz: ben ölüyorum aşkım bu akşam yemeğe gelemeyeceğim)
ask sehveti birbirine karistiran insanlarin fena durumlara dusebilcegi atraksiyon.
(bkz: ben seni unutmak için sevmedim)
(bkz: siyahın en koyu tonu)
--spoiler--
aynı terasa açılıyordu, yanyanaydı kapılarımız kaldığımız pansiyonda. sabahları ya da akşam üzerleri karşılaşıyorduk. ortak duş, ortak mutfak, çekingen bir selamlaşma. aynı terasta yanyana kuruyordu çamaşırlarımız. bu ürpertiyordu beni. acemi, tutuk bir kaç sözcük eşliğinde beyaz şarap içerek aynı terasta seyrediyorduk günbatımını. bu da ürpertiyordu beni.
ışığın azalan şiddetinde yanyanaydı terasa vuran gölgelerimiz ve karışıyordu birbirine. elimizde olmadan gülümsemiştik bakışlarımız çarpıştığında. sahildeydik ve aynı kitabı okuyorduk ilk karşılaşmamızda da. sezon açılmamıştı, seyrekti sahiller, daha erken yaz gülümsüyordu. pansiyon önündeki sandalların kıpırtısı, çiçeklerin çekingen dirimi, günbatımıyla gölgelenmiş alanların rengi kalmış aklımda. ikimiz de yalnızdık ve birbirimize ilişmemeye çalışıyorduk adını kimselerin bilmediği o uzak sahil kasabasında... oysa güneşin batışını izlemek gibi kendiliğinden bir birlikteliğe dönüştü paylaştığımız şeyler. birbirinden kamaşmaya başlamıştı. tenlerimiz, dokunmasan da, yanındaki gövdeyi duymanın şiddetine dönüşmüştü. aramızdaki çekim tenin çağrısı hazırdı kendine kurulan bütün tuzaklara. o akşam terastaydık gene. gün çoktan batmıştı. çamaşırlar asılıydı, uzaktan şarkılar geliyordu ve kekik kokuları... nedense herzamankinden başka bakıyordun bana. sonra usulca dedin ki: "ilk kez birinin tenine dokunma isteği duyuyorum içimde." benim için yaz başlamıştı. "dokun öyleyse" dedim. sustun. uzun uzun baktık birbirimize. kendine nasıl karşı koyduğun okunuyordu yüzünün derinliklerinde...
sonra hiçbir şey söylemeden usulca kalktın, odana gittin, yavaşça örttün kapını. saatlerce orada, gecede ve terasta kaldım. sabah uyandığımda, odanın kapısı açıktı, eşyalarını toplayıp gitmiştin, baktım... yalnızca terasta unuttuğun havlu çırpınıyordu rüzgarda.
bir daha hiç rastlamadım sana. hiçbir yerde, hiçbir yazda. düşünüyorum aradan onüç yıl geçmiş. onüç yıl içinde uyanan o isteğin anısı saklı duruyor mu sende?
birden adını hatırlamadığımı farkettim bunu yazarken. ama terasta çırpınan havlunun rengi hala gözlerimin önünde...
onüç yıl sonra şimdi sevgilimden ayrıldığım bu derin, bu kavurucu günlerde, neden ansızın aklıma düştüğümü sordum kendime.
sonra anladım:
"bir aşk birçok aşktan yapılıyor ve ayrılınmıyor hiç bir seferinde!"...
--spoiler--
(bkz: yok daha neler)
+ gelene bak, tanıdın mı?
- çaktırma tanımamazlıktan geliyorum. geçen sefer bana yaptıklarını unutmadım daha...
(bkz: sahte her şey sahte)
(bkz: ahmak ıslatan aşklar)
Anladığım hiçbir şeyi sevemedim ben. Tanrı yı, hayatı, insanları, filmleri, şarkıları, kitapları..Hiçbirini sevemedim. Bir aşkı anlayamadım. Belki de ondandır bunca uğraşım. Bunca mücadelem. Ve bunca çabalayışım. ilk sevişmemde canım yanmıştı benim. ilk öpücüğümde hüngür hüngür ağlamıştım. ilk seni seviyorum cümlesini duyduğum an öfkelenip bu kadar iyi olamazsın? dedikten sonra bir tokat atmıştım kendime. Koşmuştum sahilde. ilk aşkım arkamdan bağırmıştı; nereye? Donup kalmıştım sonra. Ellerimi dizlerime koyup öksürmüştüm. Nefesim açılsın diye deniz suyundan içmiştim. Tekrarlamıştı ilk aşkım; nereye? Tekrar koşmuştum. Soruları sevememiştim hiçbir zaman. Nefesim ritmine kavuştuğunda dönüp geri baktığımda hiç kimseyi görememiştim. Hayatların sonlarını gördüğüm an bu filmi önceden izlemiştim demiştim. Sonları değiştirmek için çabalamadım hiçbir zaman. Anladığım hiçbir şeyi sevemedim ben. Dostlarımı sevmemin tek nedeni; onları anlamamış olmam..........
edit:
belki de anlamamak lazım kimseyi..
aşk kızgın yürekte eriyen bir kar tanesidir. bazen de içine taş konulmuş bir kartopu.