bugün
- güzel kızları piyasadaki 3 5 erkeğin götürmesi9
- sahurdayız uludağ sözlük13
- 28 şubat ta polislerin başörtülüleri coplaması15
- akp'nin insanı zorla chp'li yapması9
- sıradaki hedef mansur yavaş10
- ekrem imamoğlu39
- sözlükteki yaşlılar19
- sözlük yazarlarının ruh hali12
- sözlükte kimliğin deşifre olması14
- mod geldi mod geldi9
- özgür özel21
- espresso lab9
- evde süt kaynatmayıp yoğurt pahalı demek13
- osman gökçek10
- idrarın bulanık renkte olması9
- bedava olan ve insanı mutlu eden şeyler8
- kendini esmer sanarken birden sarışın olan kız11
- ibda c'nin şehzade caminde toplanması9
- akp'lilerin asıl istediği şey10
- arkadaşlar bi bakar mısınız24
- konsolun önemli olması11
- devletimin yanındayım11
- yandaş gazetecilerin iğrenç insanlar olması14
- rte nin unutulmayan sözleri21
- aktrollerin türkçe özürlü olması11
- iş aş ekmek11
- saraçhane12
- türk milliyetçisi cumhurbaşkanı istiyoruz12
- azınlık çoğunluğu yönetemez10
- bayram ikramiyeleri neden eksik11
- imamoğlu soruşturması10
- devlet bahçeli şimdi nerede14
- normal sözlüğe akın eden uludağ yazarları18
- akp bitmiştir26
- nasılım baba12
- polis dayağı yiyen kemalist16
- 23 mart 2025 ekrem imamoğlu'nun tutuklanması32
- sözlükte fakir varsa bana mesaj atabilir mi8
- zengin olmak13
- sudenaz0724
- uludağ sözlük'ün insanı hayata bağlaması9
- siyasi görüş arkadaşlığı etkiler mi18
- nasıl antipatik gibi seviyesiz olabilirsiniz8
- şişman insana söylenen laflar14
- şimdi boykot zamanı13
- tutuklanan akpli belediye başkanı10
- yoğurt yapmanın püf noktaları8
- türkiye nin geleceği için en büyük 5 tehlike13
- darbe durduran yüzde 50 vs polise taş atan 5017
- 94 milyon tl lik tatlı alım ihalesi8
öldürür.net.
marcela'nın aşağıdaki ibret alıcı sözlerine aynen katılıyorum ama peşinden de koşarım. çünkü ben de güzelim. siz sakın ola denemeyin sözlük abazan çirkin erkekleri. yoksa sheltox görmüş sinek gibi ölürsünüz. bakın nasıl?
1600' lü yıllar. ispanya'nın taşra bir bölgesi.
hikayemizdeki parafa geçmeden önce 2 ana bir yedek kahramanımızı belirtmekte fayda var.
marcela: güzeller güzeli genç bir kız. onu gören delikanlılar aşka düşüveriyor. varlıklı bir ailenin kızı olmasına rağmen kısmetini beklememiş. keçi çobanlığını tercih ederek doğanın güzelliklerine ve diğer keçi çobanı kızların dertlerini dinlemeyi ve onlarla sohbet etmeyi tercih etmiş.
grisostoma: varlıklı bir ailenin oğlu genç bir delikanlı. marcela'ya aşka düşmüş ve sırf bu yüzden çobanlık etmeye başlamış. aşkı için sitem dolu şiirler yazmış fakat marcela'dan karşılık bulamayınca kendi canına kıymış...
Ambrosio: grisostomo'nun çoban arkadaşı. onun ölümünde marcela'yı suçluyor.
grisostoma'nın cenazesinde yaşananlar:
ansızın cenazaye marcela da gelir. herkes şaşkın güzelliğe suçlayıcı bakışlarla bakar.
ambrosio'nun suçlamaları ve onun üstüne Marcela'nın söyledikleri:
"ey bu dağların, bakışıyla insanı öldüren ejderi! acaba, zalimliğinle canını aldığın bu zavallının yaraları, seni görünce tekrar kanayacak mı diye bakmaya geldin? yoksa mizacının zalim zaferleriyle böbürlenmeye mi geldin? ya da yüksek yerden, yanan Roma'sını seyreden merhametsiz bir neron gibi seyre mi? nankör kızın , babası tarquinius'un cesedini çiğnediği gibi, kibirle bu zavallı cesedi çiğnemeye mi geldin? çabuk söyle bize niye geldiğini, en çok neden hoşlandığını; Grisosotomo hayattayken her düşüncesinin sana itaat ettiğini bildiğimden, o ölü de olsa, bütün arkadaşlarının düşüncelerinin sana itaat etmesini sağlayayım."
" ey Ambrosio, söylediğin şeylerden hiçbiri için gelmedim," diye cevap verdi marcela. "kendimi savunmaya geldim; çektikleri acılar ve grisostomo'nun ölümü yüzünden beni suçlayan herkesin, ne kadar mantıksız davrandığını anlatmaya geldim. burada olan herkese yalvarıyorum, dikkatle dinleyin beni; zaten aklı başında kimseleri doğru bir şeye inandırmak için ne fazla zaman gerekecek, ne de fazla söz. söylediğinize göre, tanrı beni güzel yartmış, öyle yaratmış ki güzelliğimden etkileniyor, elinizde olmadan beni seviyorsunuz. bana gösterdiğiniz sevgiye karışılık olarak da, diyorsunuz ki, hatta istiyorsunuz ki, ben de sizi sevmek zorunda olayım. tanrı'nın bana verdiği anlayış gücüyle, güzel olan her şeyin sevilebileceğini biliyorum; ama güzel olduğu için sevilenin, kendini seveni, sevildiği için sevmek zorunda olmasını anlayamıyorum. üstelik, güzeli seven çirkin de olabilir; çirkin olan da sevilmemeye layık olduğuna göre, 'güzel olduğun için seni seviyorum; çirkin olduğum halde senin de beni sevmen lazım' demesi, çok saçma olur. ama güzellikler eşit olsa bile, sırf bu yüzden isteklerin de eşit olması gerekmez; her güzellik aşık etmez; bazılarına bakmaktan hoşlanılır ama istek uyandırmazlar; her güzellik aşık etse, istek uyandırsa, kalpler karmakarışık olur, yolunu şaşırır, nerede duracaklarını bilemezlerdi; çünkü sayısız güzel insan olduğundan, istekler de sayısız olurdu. Oysa derler ki, gerçek aşk bölünemez. kendiliğinden olur, zorla olmaz. madem öyle, ki ben böyle olduğunu düşünüyorum, niye benim, sırf sevdiğinizi söylüyorsunuz diye, zorla sevmemi istiyorsunuz? söyleyin. tanrı beni güzel değil de çirkin yaratmış olsaydı, beni sevmiyorsunuz diye size sitem etmeye hakkım olur muydu? üstelik şunu da düşünmeniz gerekir ki, sahip olduğum güzelliği ben seçmedim; onu bana olduğu gibi tanrı bahşetti, ben istemedim, ben seçmedim; tıpkı yılan, onunla ölürse bile, tabiat vermiş olduğu için sahip olduğu zehir yüzünden suçlanamayacağı gibi, ben de güzel olduğum için azarlanmayı haketmiyorum. namusta kadında güzellik, tecrit edilmiş ateş, keskin bir kılıç gibidir.; yaklaşmayanı birincisi yakmaz, ikincisi de kesmez. şeref ve meziyetler, ruhun süsüdürler, onlar olmazsa, beden güzel olsa bile, güzel görünmemesi gerekir. dürüstlük, bedeni ve ruhu en çok süsleyen, güzelleştiren meziyetlerden biriyse, güzel olduğu için sevilen kişi, sırf kendi zevki uğruna var gücüyle bu meziyetini kaybettirmeye uğraşan kişinin isteğine boyun eğerek, niçin bu meziyetini kaybetsin? bem hür doğdum hür yaşayabilmek için, kırların ıssızlığını seçtim. bu dağların ağaçları benim dostlarım, bu derelerin berrak suları benim aynalarımdır. ben düşüncelerimi ve güzelliğimi ağaçlarla ve sularla paylaşırım. ben tecrit edimiş ateş, uzakta duran kılıcım. görününüşümle aşık ettiklerimi, sözlerimle yanılgıdan kurtarırım. isteği besleyen umutsa, ben ne grisostomo'ya, ne başkasına umut vermediğime göre, onlardan herhangi birini, benim zalimliğim değil, kendi ısrarı öldürdü denebilir. onun düşüncelerinin namuslu olduğu söylenip bana sitem edilecek olursa, bu yüzden karşılık vermek zorunda olduğum ileri sürülürse, derim ki, şu anda mezarının kazıldığı bu yerde, niyetinin temizliğini bana ilk kez açıkladığında, ben de kendi niyetimin sonsuza dek yalnız yaşamak olduğunu, iffetimin meyvelerini, güzelliğimin kalıntılarını sadece toprağın tadacağını söyledim ona. eğer o, bütün bunlara rağmen, umuda karşı ısrar etmek, rüzgara karşı ilerlemek istediyse, çılgınlığının denizinde boğulmasında şaşılacak ne var? ben ona umut vermiş olsam, riyakarlık etmiş olurdum; memnun etmiş olsam, iyi niyetime ve kararlarıma aykırı davranmış olurdum. o, uyarıldığı halde umutsuzluğa kapıldı. şimdi onun ıstırabının suçunu bana yüklemek doğru olur mu? aldatılmış olan yakınsın; verilen umutların, vaatlerin boşa çıktığını gören, umutsuzluğa kapılsın; kışkırttığım biri varsa, söylesin; kabul ettiğim biri varsa övünsün; ama söz vermediğim, aldatmadığım, kışkırtmadığım, kabul etmediğim kimseye karşı zalimlikle, katillikle suçlamayın beni. tanrı bugüne dek benim alınyazımla sevmemi istemedi; seçerek sevmemi düşünmek ise sözkonusu değil. bu ortaya söylediklerim, beni isteyen tek tek herkes için bir uyarı olsun. bundan böyle, şunu bilin ki, biri benim için ölecek olursa, kıskançlıktan ya da bahtsızlıktan ölmüş olmayacak; çünkü kimseyi sevmeyen, kimseyi kıskandıramaz; yanılgıdan kurtarmak, aşağılamak değildir. bana bakışıyla insan öldüren ejder diyen, kötü, zararlı bir şey olarak sırt çevirsin bana; nankör diyen, hizmet etmesin; kadir bilmez diyen, tanımasın; zalim diyen izlemesin; çünkü bu ejder, bu nankör, bu zalim ve bu kadir bilmez, onları kesinlikle aramayacak, hizmet etmiyecek, tanımayacak, izlemeyecek. grisostomo'yu sabırsızlığı ve cüretkar arzusu öldürdüyse, neden benim dürüst tutumum ve namusum suçlansın? ben iffetimi ağaçların dostluğuyla koruyorsam, erkeklerle dost olmamı isteyenler neden onu kaybetmemi istiyor? benim bildiğiniz gibi kendi servetim var, başkalarının servetinde gözüm yok; hürriyete düşkün bir mizacım var, baskıdan hoşlanmıyorum, ne kimseyi seviyorum, ne de kimseden nefret ediyorum. şunu aldatıp bunu kışkırtmıyorum; şununla alay edip bununla eğlenmiyorum. benim eğlencem, bu köylerin dürüst çoban kızlarıyla sohbet etmek ve keçilerime bakmak. benim isteklerim, bu dağlarda sınırlı; bu sınırı sadece gökyüzünün güzelliğini seyretmek için aşıyorlar, ki bu da, ruhun ilk barınağına doğru adım atmasıdır."
bunları söyledikten sonra, cevap beklemeden sırtını döndü ve yakındaki bir koruluğun en sık yerinden içiri girdi; orada bulunan herkesi, güzelliğiyle olduğu kadar akıllığıyla da şaşırtmıştı. aralarında bazıları-güzel gözlerindeki bakışların sivri oklarıyla yaralanmış olanlar- onu izlemeye niyetlendiler; işittikleri açık seçik uyarıdan ders almamışlardı.
not: artık bütün kış bilgi entrysi girmeyecek kadar veri depoladım. çalsın sazlar. ohh miss
marcela'nın aşağıdaki ibret alıcı sözlerine aynen katılıyorum ama peşinden de koşarım. çünkü ben de güzelim. siz sakın ola denemeyin sözlük abazan çirkin erkekleri. yoksa sheltox görmüş sinek gibi ölürsünüz. bakın nasıl?
1600' lü yıllar. ispanya'nın taşra bir bölgesi.
hikayemizdeki parafa geçmeden önce 2 ana bir yedek kahramanımızı belirtmekte fayda var.
marcela: güzeller güzeli genç bir kız. onu gören delikanlılar aşka düşüveriyor. varlıklı bir ailenin kızı olmasına rağmen kısmetini beklememiş. keçi çobanlığını tercih ederek doğanın güzelliklerine ve diğer keçi çobanı kızların dertlerini dinlemeyi ve onlarla sohbet etmeyi tercih etmiş.
grisostoma: varlıklı bir ailenin oğlu genç bir delikanlı. marcela'ya aşka düşmüş ve sırf bu yüzden çobanlık etmeye başlamış. aşkı için sitem dolu şiirler yazmış fakat marcela'dan karşılık bulamayınca kendi canına kıymış...
Ambrosio: grisostomo'nun çoban arkadaşı. onun ölümünde marcela'yı suçluyor.
grisostoma'nın cenazesinde yaşananlar:
ansızın cenazaye marcela da gelir. herkes şaşkın güzelliğe suçlayıcı bakışlarla bakar.
ambrosio'nun suçlamaları ve onun üstüne Marcela'nın söyledikleri:
"ey bu dağların, bakışıyla insanı öldüren ejderi! acaba, zalimliğinle canını aldığın bu zavallının yaraları, seni görünce tekrar kanayacak mı diye bakmaya geldin? yoksa mizacının zalim zaferleriyle böbürlenmeye mi geldin? ya da yüksek yerden, yanan Roma'sını seyreden merhametsiz bir neron gibi seyre mi? nankör kızın , babası tarquinius'un cesedini çiğnediği gibi, kibirle bu zavallı cesedi çiğnemeye mi geldin? çabuk söyle bize niye geldiğini, en çok neden hoşlandığını; Grisosotomo hayattayken her düşüncesinin sana itaat ettiğini bildiğimden, o ölü de olsa, bütün arkadaşlarının düşüncelerinin sana itaat etmesini sağlayayım."
" ey Ambrosio, söylediğin şeylerden hiçbiri için gelmedim," diye cevap verdi marcela. "kendimi savunmaya geldim; çektikleri acılar ve grisostomo'nun ölümü yüzünden beni suçlayan herkesin, ne kadar mantıksız davrandığını anlatmaya geldim. burada olan herkese yalvarıyorum, dikkatle dinleyin beni; zaten aklı başında kimseleri doğru bir şeye inandırmak için ne fazla zaman gerekecek, ne de fazla söz. söylediğinize göre, tanrı beni güzel yartmış, öyle yaratmış ki güzelliğimden etkileniyor, elinizde olmadan beni seviyorsunuz. bana gösterdiğiniz sevgiye karışılık olarak da, diyorsunuz ki, hatta istiyorsunuz ki, ben de sizi sevmek zorunda olayım. tanrı'nın bana verdiği anlayış gücüyle, güzel olan her şeyin sevilebileceğini biliyorum; ama güzel olduğu için sevilenin, kendini seveni, sevildiği için sevmek zorunda olmasını anlayamıyorum. üstelik, güzeli seven çirkin de olabilir; çirkin olan da sevilmemeye layık olduğuna göre, 'güzel olduğun için seni seviyorum; çirkin olduğum halde senin de beni sevmen lazım' demesi, çok saçma olur. ama güzellikler eşit olsa bile, sırf bu yüzden isteklerin de eşit olması gerekmez; her güzellik aşık etmez; bazılarına bakmaktan hoşlanılır ama istek uyandırmazlar; her güzellik aşık etse, istek uyandırsa, kalpler karmakarışık olur, yolunu şaşırır, nerede duracaklarını bilemezlerdi; çünkü sayısız güzel insan olduğundan, istekler de sayısız olurdu. Oysa derler ki, gerçek aşk bölünemez. kendiliğinden olur, zorla olmaz. madem öyle, ki ben böyle olduğunu düşünüyorum, niye benim, sırf sevdiğinizi söylüyorsunuz diye, zorla sevmemi istiyorsunuz? söyleyin. tanrı beni güzel değil de çirkin yaratmış olsaydı, beni sevmiyorsunuz diye size sitem etmeye hakkım olur muydu? üstelik şunu da düşünmeniz gerekir ki, sahip olduğum güzelliği ben seçmedim; onu bana olduğu gibi tanrı bahşetti, ben istemedim, ben seçmedim; tıpkı yılan, onunla ölürse bile, tabiat vermiş olduğu için sahip olduğu zehir yüzünden suçlanamayacağı gibi, ben de güzel olduğum için azarlanmayı haketmiyorum. namusta kadında güzellik, tecrit edilmiş ateş, keskin bir kılıç gibidir.; yaklaşmayanı birincisi yakmaz, ikincisi de kesmez. şeref ve meziyetler, ruhun süsüdürler, onlar olmazsa, beden güzel olsa bile, güzel görünmemesi gerekir. dürüstlük, bedeni ve ruhu en çok süsleyen, güzelleştiren meziyetlerden biriyse, güzel olduğu için sevilen kişi, sırf kendi zevki uğruna var gücüyle bu meziyetini kaybettirmeye uğraşan kişinin isteğine boyun eğerek, niçin bu meziyetini kaybetsin? bem hür doğdum hür yaşayabilmek için, kırların ıssızlığını seçtim. bu dağların ağaçları benim dostlarım, bu derelerin berrak suları benim aynalarımdır. ben düşüncelerimi ve güzelliğimi ağaçlarla ve sularla paylaşırım. ben tecrit edimiş ateş, uzakta duran kılıcım. görününüşümle aşık ettiklerimi, sözlerimle yanılgıdan kurtarırım. isteği besleyen umutsa, ben ne grisostomo'ya, ne başkasına umut vermediğime göre, onlardan herhangi birini, benim zalimliğim değil, kendi ısrarı öldürdü denebilir. onun düşüncelerinin namuslu olduğu söylenip bana sitem edilecek olursa, bu yüzden karşılık vermek zorunda olduğum ileri sürülürse, derim ki, şu anda mezarının kazıldığı bu yerde, niyetinin temizliğini bana ilk kez açıkladığında, ben de kendi niyetimin sonsuza dek yalnız yaşamak olduğunu, iffetimin meyvelerini, güzelliğimin kalıntılarını sadece toprağın tadacağını söyledim ona. eğer o, bütün bunlara rağmen, umuda karşı ısrar etmek, rüzgara karşı ilerlemek istediyse, çılgınlığının denizinde boğulmasında şaşılacak ne var? ben ona umut vermiş olsam, riyakarlık etmiş olurdum; memnun etmiş olsam, iyi niyetime ve kararlarıma aykırı davranmış olurdum. o, uyarıldığı halde umutsuzluğa kapıldı. şimdi onun ıstırabının suçunu bana yüklemek doğru olur mu? aldatılmış olan yakınsın; verilen umutların, vaatlerin boşa çıktığını gören, umutsuzluğa kapılsın; kışkırttığım biri varsa, söylesin; kabul ettiğim biri varsa övünsün; ama söz vermediğim, aldatmadığım, kışkırtmadığım, kabul etmediğim kimseye karşı zalimlikle, katillikle suçlamayın beni. tanrı bugüne dek benim alınyazımla sevmemi istemedi; seçerek sevmemi düşünmek ise sözkonusu değil. bu ortaya söylediklerim, beni isteyen tek tek herkes için bir uyarı olsun. bundan böyle, şunu bilin ki, biri benim için ölecek olursa, kıskançlıktan ya da bahtsızlıktan ölmüş olmayacak; çünkü kimseyi sevmeyen, kimseyi kıskandıramaz; yanılgıdan kurtarmak, aşağılamak değildir. bana bakışıyla insan öldüren ejder diyen, kötü, zararlı bir şey olarak sırt çevirsin bana; nankör diyen, hizmet etmesin; kadir bilmez diyen, tanımasın; zalim diyen izlemesin; çünkü bu ejder, bu nankör, bu zalim ve bu kadir bilmez, onları kesinlikle aramayacak, hizmet etmiyecek, tanımayacak, izlemeyecek. grisostomo'yu sabırsızlığı ve cüretkar arzusu öldürdüyse, neden benim dürüst tutumum ve namusum suçlansın? ben iffetimi ağaçların dostluğuyla koruyorsam, erkeklerle dost olmamı isteyenler neden onu kaybetmemi istiyor? benim bildiğiniz gibi kendi servetim var, başkalarının servetinde gözüm yok; hürriyete düşkün bir mizacım var, baskıdan hoşlanmıyorum, ne kimseyi seviyorum, ne de kimseden nefret ediyorum. şunu aldatıp bunu kışkırtmıyorum; şununla alay edip bununla eğlenmiyorum. benim eğlencem, bu köylerin dürüst çoban kızlarıyla sohbet etmek ve keçilerime bakmak. benim isteklerim, bu dağlarda sınırlı; bu sınırı sadece gökyüzünün güzelliğini seyretmek için aşıyorlar, ki bu da, ruhun ilk barınağına doğru adım atmasıdır."
bunları söyledikten sonra, cevap beklemeden sırtını döndü ve yakındaki bir koruluğun en sık yerinden içiri girdi; orada bulunan herkesi, güzelliğiyle olduğu kadar akıllığıyla da şaşırtmıştı. aralarında bazıları-güzel gözlerindeki bakışların sivri oklarıyla yaralanmış olanlar- onu izlemeye niyetlendiler; işittikleri açık seçik uyarıdan ders almamışlardı.
not: artık bütün kış bilgi entrysi girmeyecek kadar veri depoladım. çalsın sazlar. ohh miss
ısrarcı olmak iyidir ama aşırı ısrar varsa mutlaka boku cıkar.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar