bugün

Derler ki; aşk, birine seni yok etme kudreti verip, bunu kullanmama hususunda ona itimat etmekmiş.
aşkla gösteriyorsun cemâlini ve celâlini.

aşkla kalbimden sildiklerini yetinmeyip; elimden de alıyorsun.

senden başka her şeyi haram kılıyorsun.

cezben tatlı bir meltem gibi salına salına çekerken kendine; kimi zaman da hortum gibi yutuyor.

bir deniz kızı gibi dalıp denizine inciler toplarken; bazen de suyun girdabında boğuyor, istiridyenin içine hapsediyorsun.

gece iyice yaklaşan yıldızları elimi uzatıp okşamak da var; meteor yağmurlarının altında taşlanmak da.

aşkın nuru ile parlarken bir pırlanta gibi; aşkın nârı ile ışığı sönmüş bir kömür parçası gibi olmak da.

kâinatı içimde hissettiğim de oluyor zaman zaman; kâinatın içinde toz gibi kaybolduğum anlar da.

cezbenden önce bir sağa bir sola savrulurdum ancak; şimdi bir yukarı bir aşağı vuruyorsun.

bir acı, bir sancı...can çekişerek son nefesi mi veriyorum; yoksa can havli ile nefesine mi doğuyorum?
Ayıbların en güzelidir.

Net.
Duyguların şahıdır.

Kalp onsuz boştur. Şarkılar anlamsız gelir. Hayat sıradanlaşır.
Sonuna vardıramadığın, uzaktan izlemeye mahkum edildiğin, içtiğin rakılarda boğulduğun ve tek yudumda aptal gibi gezebildiğin, gözlerinin dolmasını, dalıp gitmesini, aklına güzel anıları getirdiğin herşeyi aşk yerine koymak makul.

Kendi adına yenilip ego na ihanet edemeyip belki de ah ettiğin herşeye aşk demek de tolere edilebilir.

Yalnız seni aptal yerine koymasının adı aşk olamaz.
Hani kavuşunca meşk, kavuşamayınca da aşk mı oluyordu?

Hepinize aşk olsundu..
görsel
doğru yer, doğru zaman, doğru kişi kombinasyonunun ödülü.

nadiren olur.
Nasıl yazsam nasıl söze başlasam bilmiyorum aslında. Gecenin bilmem kaçında sırf ona yazmamak için gelip buraya yazıyorum hissettiklerimi. O görmesin bana acımasın dıye. Bilmiyorum belki hiç okuyamayacak bunları, görmeyecek bilmeyecek. Onu çook özledim. Gülüşünü, gülerken kıvrılan dudağını, bana bakarken ki masumiyetini ama en çok ellerini özledim. Aşk böyle bir şey sanırsam. Yanı da olmak istiyorum elimi tutsun, dünya dursun, ben durayım. Hiç gitmeden hiç aldatmadan. Elimde olsaydı gitmene izin vermezdım sevdıgım. Beni aldattığında geceleri ağlayıp ağlayıp aynı zamanda da görmek için yalvarmazdım allaha senı. Hiç unutmam mesela bana aldığın çikolatayı arkana saklayıp vermeni, mesela ilk sarıldığımız anı, ilk öpüşümüzü... Hatunlar mısın bilmem yine dalga geçmiştin benimle. O kadar güzeldi ki her şey bitmez sanırdım. Özlemek sevdiğini gösterir mi birini? Ah, aptal kafam seviyorsun işte.
Kalbim o kadar kırık ki ona bir yanım cocuk gıbı hala böyle lunaparka gidip oynayacak yasta senınle el ele. Diğer yanım da öfke dolu. Gözlerimin önünden geçiyor yaşadıklarımız ve gözlerimin önünde kayıp gidecek. Çünkü benim sevdiğim insan sen değilsin artık. Beni aldattığında ben de eskisi gibi olmama kararı vermiştim zaten. Ama olmuyo aklıma gelıyorum en olmadık zamanda bır an gelıyo yasadıgım guzel tatlı manıdar olan her sey gecıyo gozumden. Sonra bir kara bulut çöküyo üstüne o kızla yatışın gelıyo, öpüşün geliyo kurtulamıyorum. insan sevdiğinden yavaş yavaş soğuyo kopuyo diye ağlar mı sorarım size. Hem onu unutmaya çalışıp hem ağlar mı neden unutuyorum diye. Hem de o onu aldatmış, en ihtiyacı olan zamanda yüz üstü bırakmış hem de seni sevıyorum duyerek sorarım size hak eder mi affedılmeyı. Silebilir mi geceleri huckıra huckıra agladıgım zamanları. Silebilir mi yaşattığı acıları. Silemez ben seni sevsem de canım benım seni özlesemde seninle asla olamayacağız bunu biliyorum. Sevgi her şeye gücü yeten bir etken değil. Kimse istemicek seni. O kızla beni aldattıgını söyleyecekler durmadan bana ne kadar unutmak istesem de o kadar hatırlayacam acılarımı. Yapma gelme geri affet de demem bana istesem de olmuyo artık. Ben bana veda ederken sen hayatıma giren en güzel şeysin seni hak edıcek ne yaptım deyıp beni aldatmanı o kızla yatanı kaldıramıyorum artık lütfen olmayacak bir şey için uğraştırma hem gelmezsen ben. De daha kolay unuturum senı acı cekerek değil. Çünkü unutmak zorundayım. Çünkü vazgeçmek zorundayım. Çünkü....
Güzel bir şey.

Haklıyken bile gönül almaya çalışmak bazen; kötü olmaya dayanamamak çünkü.

Cebindeki son parayla onu mutlu edecek bir şey yapmak mesela; çünkü o buna değer.

Onun için bilmediğin bir dersi çalışmak ve onun ödevini yapmak; neden yapmayasın ki?

Aşk güzel şey, yaşabiliyorken yaşamalı.
Öyle bir duygu ki kelimelere dokemezsin yeri gelir karninda kelebekler ucusur yeri gelir sana siirler yazdirir hayatin her doneminde asik olmali insan ask insani degerlerimizi hatirlatan yegane oge bence.
Aşk mı? Ben ona Essy diyorum...
Bilim insanlarına göre aşksız bir hayat sadece sıkıcı olmakla kalmaz, aynı zamanda tehlikeli bir hale de gelebilirmiş.

https://tr.sputniknews.co...m_campaign=URL_shortening

beyler ben aşık olmaya gidiyor.
Aşk, beşeri kusurları görmeyi engeller.
Garip bir duygudur. insana seneler sonra entry girdirir.

Hayallerine karşı çıkar. Planlarına, hayat beklentilerine. Ama korkularını yener.
Başka bir kıtada yaşama hayalim oldu hep, üniversite bitince Türkiye'ye dönmem ve Avrupa'dan başka bir kıtaya geçerim dedim. Bol bol gezerim, kimse nereyi gezmek istediğime karışmasın istedim. Son sevgilim ile ilişkim o kadar sorunlu bitti ki, sevgi kelimesini bir daha ağzıma almaktansa bekarlığın tadını çıkarırım diye düşündüm. Fi zaman sonra nasılsa karşıma bir kadın çıkar diye hayal ettim. Yaşım genç dedim, arkadaşlarımın patır patır evlenmeye başladığı son 2-3 senede hayatımdan çok memnundum.

Mayıs 2018de K.N. ile tanıştığımda Ocak 2019'da başka bir ülkede olacağım belliydi. Ama bu ilişkinin böyle bir şeye dönüşeceği değildi. Çok uğraştım kaçmak için, gerçekten çok uğraştım. Seksten fazlasını istemediğimi düşündüm başta, ama onun özel cazibesine karşı koyamadım. Sürekli gezdiğim için nasılsa bir noktada o beni unutur, ben onu unuturum diye düşündüm. Ama çok özel bir insan olduğunu bir süre sonra fark ettim.

Taşınmadan önceki 3 haftanın nerdeyse tamamını birlikte geçirdik, birlikte yaşadık hatta. Ama gideceğimi bile bile son günleri birlikte geçirmekti belki de hatamız, belki de hiç bu noktaya gelmemeliydik. Haziran'da yazsam benimle konuşur mu? Önümüzdeki haftaları ağlayarak mı geçiririm yoksa rebound bi şeyler bulup kafamı mı dağıtırım bilmiyorum. Bildiğim tek şey özleyeceğim. Her şeyini.
görsel
lazımsın. sesin kulağımda, kokun burnumda. uzaksın ama görüyorum. görüyorum da dokunamıyorum. neymiş? istemezmiş. artık sevmiyormuş. eskisi gibi değilmiş. dedim herhalde delirmiş. hayır, öyle değilmiş.

neymiş? aklıselim her mahluk tadacakmış ölümü. lüzumsuz ise gömünüz, bastırmakla olmaz öyle. hep mi yüksekti bu dağlar? yoksa ben mi dipteyim? soru basit ama cevap değil.

gerek var mı? niye, neden, nasıl. bir boşluk ki her dala tutunduğum da iç çekerek 'en azından daha da düşebilirdin, düşmedin' dedirtir. delirtir en nihayetinde. kök salmış demek, o yüzden hepsi aynı yolda kesişir.

kaktüs mü sevilecek? ilkbaharın en güzellerini yaşadığım mevsimde. ne bileyim? belki insan istiyor ki canım yansın. dinç tutar. sıfırlanan özgüvenle birlikte vites boşta yokuş aşağı yardırırken, o sesin rüya olduğuna inandıramazlar.

kim onlar? belki en ucunda köprünün, tam geçilirken köprü, tam bitti derken tüm hengame; o da nesi? neymiş efendim gök görültüsüymüş, yağmurlarmış, depremlermiş. en büyük artçıyı insana insandan başkası mı yaşatacaktı? ne derece ufakken, nedir bu büyüklük taslamalar? derdim sevmekle dedi, bahçıvan. neymiş? kaktüs mü sevilecekmiş? su verirsin istemez, seveyim dersin dokundurtmaz. iyi bari aynı havayı solumakmış tek teselli.

o da mı satılacak? taksit taksit sevebilecek miyim? mümkün mü? 12 aya eşit dağıtsak. bir anda yüklenmesem. ne bileyim sonra işler karışıyor. olmaz demiş. yokmuş öyle bir izahı sevmemin. peki.

en yüksekten bakarken şehre, karınca kadar insanların üstüne basacak kocaman ayaklı bir hipopotam hayal et. ama kimsenin üstüne basmasın. korksunlar. yaşamanın tesadüf olduğunu anlayan tüm canlılar sonrasında birbirine sarılsın. öpüşsün. konuşsun. sorunları değil, çözümleri. olayları değil, hedefleri. geçmişi değil, geleceği. kabusu değil rüyayı.

neyse demiş o da dönmüş 'ayak basmadık yer bırakmayacağım.'

sevgi ile saygı el ele gezerken; aşk kafa göz tekme takılırmış. çünkü anlamsız duygusal patlamalarda insan her defasında bu ben miydim? der durur. bu kadar mı küçüldüm? bu kadar mı görmedim? bu kadar mı aptalım? bu kadar mı ahmaklık ettim? demiş. hiç

fil olsun. ya da yarı çıplak bir deli. hiçbir şekilde anlaşılmayan bir şey. sen oldun, biraz ben. biraz biz. ikimiz olduk ama ikimiz ölmedik. ayrı zamanlarda ölen iki insan olarak ölümleri yarıştırmak, ne acayip bir densizlik. öldüm öldüm dirildim demiş ama yine olsa yine koşardım, yine coşardım.

çocuk sen hasta mısın? evet demiş. sorunlarınızı başka kulaklara anlatıp başka omuzlarda ağlarken sizler ve bizler, aynı güneşi izledik en nihayetinde. saçın başın dağılır diye yüzüne bakmadığın rüzgardı benim tesellim.

Mevlana'ya göre dert, insanın mevcut duruma boyun eğmemesi ve var olan imkanlardan yararlanarak içinde bulunduğu konumu aşarak daha öteye gitmesi ve dünyaya hakim olan meselelere ve durumlara karşı tavır sergilemesine vesile olur. Acı, insan kişiliğini ve düşüncesini yeniden inşa etmesine zemin hazırlayan bir olaydır ve yaşamında aktif ve canlı olmasına vesile olur. ister adını aşk koyarsın, istersen ölüm.
6 harifli bir kelimedir : futbol.
Büyük bir yalan makinesi.
görsel
Bir meydan muharebesi.
Kimilerine göre "cinsel sevgi", kimilerine göre en yoğun duygu durumu. Ben yine marks'a katılıyorum: "modern zamanlarda aşk da diğer metalar gibi alınıp satılabilen bir formdadır" ve aşk'ın onurunu işçi sınıfının devrimi kurtaracaktır. Gerçek aşk sosyalist toplumda yaşanabilir. Yaşasın özgür aşk!
insan isek elbette biririmiz sevip sayacağız değer vereceğiz.
toz toprak olup da birbirimizin toprağına mı sarılacağız.
bütün insanlar mutlu mesut murat olurlar ama birbirlerii buluyorlar ama bunuyorlar.
buğuz ediyorlar. içleri haset fesat olursa tabi ki yaşayamazlar.
Dışarıdan her ilişki mükemmeldir. çünkü hiçbirimiz, ne yaptığımızı bilmediğimizi itiraf edemeyiz. Çocuklar her şeyin dışarıdan kusursuz göründüğü bu aşk dünyasında büyüyünce 18 yıl sonra gençliklerinde ilk kez bir yetişkin olduklarında korkarlar, yine de yetişkin olmak için bazıları yanlış kişiyi (yanlış parçayı) alıp yapbozu tamamlamaya çalışırken uymadıklarını kabul etmez.

'Bu parçalar çıksın, bu hobi, bu fikir gereksiz, annem mi? Memeli kaltak! Bana artık ne faydası var?'

Bu kişiyi hayatımıza zorla sokarız çünkü elimizin boş kalmasından iyidir. Beş yıl sonra, tanımadığın bu yapboza bakıp dersin ki

bu sürtüğün burada ne işi var?

Belki mükemmel insanı bulursun. Tanışırsınız, çıkarsınız. seni güldürür, onu güldürürsün. Elbet gülüşüne bayılırsın. Aynı şeyleri seversiniz, tuhaflıklardan hoşlanır. Harikadır. Seni tamamlar!

3 ay boyunca. Her ilişki üç ay boyunca mükemmeldir. Sebebi de şu: 3 ay sonra anlarsın ki, kimse bir yapboz parçası değildir. Dünyadaki herkes, sizin kadar derin ve karmaşık bir bireydir. Yani o da hayatının son 20 yılını, kendi yapbozuyla geçirmiştir. Tıpkı senin gibi. Yapbozuna uyması için aniden elde ettiği her şeyden vazgeçmesini bekleyemezsiniz. Tıpkı, onunkine uyman için her şeyden vazgeçmeni istese sinirleneceğin gibi. Ama şimdi, birbirinizi sevdiğiniz ve ilgi duyduğunuz için, birlikte yapboz yaparsınız. Hepimiz bunun sinir bozucu olduğunu biliyoruz. Ama yaparsın çünkü aşıksındır ve ilgi duyarsın. Belki birkaç yıl harika geçer, 'sen bu parçamı seviyorsun, ben senin bu parçanı.' aynı şeyi seviyoruz, evet!

Ama zaman eşittir başarı demek değildir. Biriyle beş yıldan fazla süre geçirip tüm eğlencenin ardından, yapboza baktığında farklı resimler için çalıştığınız görebilirsiniz. Farklı şeyler istediğinizi anlarsınız. Ve o anda kendine sorman gereken çok zor bir soru vardır.

1) Hayatımın son beş yılını boşa harcadığımı itiraf edebilecek miyim?

2) Hayatımın geri kalanını boşa harcayacak mıyım?

Evliliklerin yüzde 55'i boşanma ile sona eriyor. 30 yaşından önce başlayan ilişkilerde yüzde 80'i bulabiliyor. Bunlar ameliyat istatistiği olsa kimse bu riske girmezdi. Ama bu aşk ve ahmakça, bu yüzden ameliyat masasına yatıp, 'belki bu kez için için ölmem' deriz.

Benim kuşağım, yaşamlarının sonraki aşamasına geçmeye o kadar takmış ki, şu anki hayatlarından vazgeçmeye razılar. Romantizm fikrini romantikleştirdik ve bir kansere dönüştü. insanlar, aşkın kendisine; beraber oldukları kişiden daha aşıklar.

Aşkı bulmak imkansızdır, demiyorum. tek söylediğim istatistiksel olarak bulamadığımız.

görsel

(bkz: daniel sloss/#41084004)
"Love doesn't just sit there,
like a stone,
it has to be made
Like bread;
remade all the time,
made new."

(bkz: güzel ama ingiliççe)