bugün

--spoiler--
- mapusluk dönüşü cam'in yanına gidip yumruklaması ve şişkonun bunu öğrenip silahını çekmesi
- kız arkadaşının da onca dazlak arasında "sen i.neleşmişsin içerde olum hani bizim davamız, dönmüş buuu" diye çığırması derek'in aralarında efsaneleştiği o kadar dazlağın arasında yapayalnız ve çaresiz kalması
- evine girmeye çalışan zenciyi yaraladıktan sonra ağzını kaldırıma dayayıp kafasını parçalaması ve kelepçelenirken kardeşine attığı gülümseme
- hapiste zencilerin gözü önünde newboy olmasına rağmen yanındaki dazlaklardan cesaret alıp ağırlık çalışması
filmin en serseri sahnelerinden birkaçıdır.
içerde (her seferinde değişiyo lan bu hapishanenin ismi. ehe) çamaşırhanedeki zenci arkadaşı ile konuşmaları samimiyeti, hocasından aldığı öğütler, yaşadığı aydınlanmalar("her şey para içinmiş lan. yalanmış ulan davamız") eve dönüşte artık büyük bir hümanist hareketin öncülüğünü yapacak sonra da cameron tarafından vurulacak hissini doğurmuştur ben de. lakin film öyle bitmemiştir. niye bitmemiştir. bi okul kavgası yüzünden kardeşi bi zenci tarafından vurulmuştur. oldu mu şimdi... olmadı...
--spoiler--
edit: prestona sevgilerle
bağımsız bir insan hakları kuruluşu olan dünya af örgütünün, vizyona girdiğinde tüm dünyada gösterilmesi için çaba sarfettiği muhteşem film.
başrolünde edwar norton'ın yeraldığı, ırkçılığın ne olduğunu ve nelere yol açabileceğini etkili bir şekilde anlatmış, 1998 yılında tony kaye yönetmenliğinde çekilmiş, senaryosu david mackenna'a ait olan film.
ilk 5 dakikasını ve son 5 dakikasını bile izlesen etkileyebilecek bir filmdir.

edward norton oyunculuk konusunda döktürmüştür bu filmde hatta primal fear sonrası asıl patlama yaptığı film olmuştur ve hemen ardından fight club ile birlikte çift kaşarlı tost lezzeti vermiştir izleyicilere.
hayatimda izledigim en saglam filmlerden bir tanesi. oyle sahneleri vardir ki, hayata bakisinizi degistirir. edward norton'un o inanilmaz oyunculugu zaten filmi gormek icin basli basina bir sebeptir zaten. o rolu ondan baskasi da oynayamazdi herhalde.
edward norton un oyunculukta döktürdüğü, kendisini fazlasıyla kanıtladığı mutheşem film.

faşizmin ve öfkenin çirkin yüzünü bilinçaltına yazarak göstermek yerine gözümüze sokarak idrak edilmesini sağlayan filmdir. filmin içinde bir kaç tane replik var ki insanı çeker içine alır.

it's what we do.
yaptıklarım yaşamımı daha iyi bir hale mi getirdi?
hayat o kadar kısa ki içine etmeye değmez. buna değmez!
Sonda söylecegimi basta hemen dile getireyim, bu hemen herkes tarafindan begenilen ve neredeyse "kult" olarak adlandirilan film irkci bir filmdir. Irkciligin yayginlasmasi acisindan bakildigi vakit olumsuz sonuclari olan bir yapimdir. Bana göre toplumsal zarari olabilecek, gencler üzerinde kötü etki birakacak bir sinema güzelidir.. Baska acidan seyri keyifli, etkisi sarsicidir ama biraz da "kandirikcidir".

Yaklasik sekiz yil önce bu filmi ilk izledigimde cok etkilenmistim.. Bir seyler rahatsiz etmisti belki ama üzerinde durmadim ve yakinimda olan insanlara hemen izlemesini tavsiye ettim ki bu arada ben bir daha izliyorum.. Ve fakat her izleyiste rahatsizlik boyutu gittikce artmakta ve kaynagi da bilinmemektedir. Isin "film" yönü degil siyasi kurnazligi beni biraz endiselendirmistir. Film sonunda hissettiginiz tuhaf bir aci sizi birakmaz.. Kaynaginin ise muazzam bir ironik yaklasim ile diplere gömülmesi kesinlikle zekice buldugumu da saklamiyorum..

Konu irkcilik.. Irkci bir abi,demokrat abla ve abisine özenen gelecegin güzel irkci kardesi. Abi Derek ya da Edward Norton, örgütlenmenin popüler cocugu ve reisi durumunda. Kardesi feci sekilde abisine özenmekte.. Film, Flashbacklerle sizi sürekli gecmise götürüyor ve Derek'in nasil irkci oldugunu cok iyi bir sekilde gösteriyor.. Babasinin irkci tutumunun ve ogul üzerindeki etkisini. Yalniz, bu irkciliga gecisi o kadar muthesem bir sekilde yapiyor ki film, basinda izleyen hemen herkes biraz olsun hak vermek durumunda kaliyor. Derek'in neden irkci oldugu argümanlari cok kuvvetli bir sekilde temellendirilmistir. Babasi bir itfaiyeci.. Görev sirasinda ölüyor. Oglu Derek bu ölümü muhtesem bir sekilde analiz ediyor. Babasi öldü cünkü; Amerikada varolan göcmen yasasi geregince ise alinmasi gereken iki "iyi" beyaz yerine zorunluktan dolayi alinan siyahlar yüzünden. Eger ki siyahlar ya da böyle bir göcmen yasasi yürürlükte olmasaydi babasinin yaninda o yeri hakeden belki iki beyaz olacakti. Babasinin yaninda calisanlar o isin ehli olduklari icin degil göcmen yasasi geregince zorunlu olarak ise alinmak durumunda kalan ve muthemelen digerine göre daha "egitimsiz" iki siyah vatandas..

Muhtesem degil mi ?

Keza marketlerde ve her yerde o kosullarin olagan sonucu olarak konuslandirilan asyalilar ile issizlik arasindaki kurdugu iliskiye kadar siradan bir insani dahi "irkci" yapacak o kadar kuvvetli argümanlar filmde sunuluyor ki inanamiyorsunuz.. Ve siz bir izleyici olarak "irkcilik" basligi altinda sunulan bu argümanlarin cürütülmesini bekliyorsunuz.. Zira..

Derek, simdiki zamanda saclarini uzatmis tüm o pisligin disinda kalmistir. Ve biz bekliyoruz bu sunulan tezlerin cürütülmesini, irkciligin anlamsizliginin filmde islenmesini ve fakar o da ne..

Derek Hapishanede irkdaslarim dedigi insanlarin para alisverisi nedeniyle düsmanlarla isbirligi yapmasindan ve bir kac kuru nedenden dolayi onlara tavir aliyor. Bu tavir sonucu hapishanede bizzat irkdasim dedigi insanlar tarafindan tecavüze ugruyor iste bu yüzden dönüsüm basliyor.. Ve artik o irkci degil..

Ortalama insani dahi irkci yapabilecek argümanlarin sunumundan sonra bu ve diger bütün hastalikli zihniyetleri etkileyecek, irkciliga karsi elle tutulur tek bir argüman sunmuyor film size. Daha da önemlisi aslinda bu konuyu islemiyor bile.. Yukarida, havada birakiyor. Gönül rahatligiyla irkci insanoglu hapistekiler icin "paraci, davaya adam gibi kendisini verememis it sürüsü" der gecer gider üzerinden.. Ama özünde irkciligina zeval gelmez.. Ve fakat uzunca bir süre islenilen Derek'in nasil irkci oldugu ise tam bir ajitasyondur. Ve bu film aslinda tehlikelidir de bu acidan..

Sonuna deginmiyorum bile..

Bu ayrimci zihniyete sahip bosbeles kitlenin kendi capinda calip oynadiklari kötü niyetli filmler vardir.. Ya da söylemi önceden belli olan yapimlar.. Bunlar tehlikesizdir. Capi kadar ses cikarirlar.. Asil tehlike ise bence budur. Velhasil muhtesem bir ironi vardir aslinda Amerikan History X'de. "Irkciliga karsi film, helal olsun" derken icten ice büyüttükleri ayrimciligi cok kimse görmek istemez..

Amerikan History X film olarak cesitli acidan muhtesem veya igrenc bulunabilir. Oyunculuk elestiri noktasi olur ,acilar girer araya, ifadeler ayri ayri ele alinir filan.. Toplamda filmden cikan ya da filmi seyreden kitlenin beyninin icerisine yerlestirilen irkci tohumlar ise görünmez kilinmistir. Üstelik muhtesem de bir kilif gecirilmistir üzerine..
bakış açısını yakaladığınız zaman ırkçı olmayan filmdir.

--spoiler--
biz düsman degiliz,dost da degiliz.
düsman olmamalıyız.
bizi saran tüm hırslarımıza ragmen...
sevkate olan baglılıgımızı kaybetmemeliyiz.
hafızamızın gizemli yolları...
icimizdeki meleklerin kullanmalarıyla...
emin olun...
yukarılara yükselecek"
--spoiler--

film içerisinde cumhuriyetçi bir baba, bu babanın esasında hepimizin ailesine geçebilecek türden cümlelerle çocuklarına aşılamaya çalıştığı milliyetçilik, babanın ölmesinin ardından ağır bir travma yaşayan çocukla daha çok ilgilenilememesi ve bunun sonucunda içinde ırkçılık tohumlarını taşıyan çocuğun neo nazi bir çeteye girmesi ve kardeşini etkilemesi filmin işlediği konu.

bu ırkçılığa varan nefretin nasıl ekildiğini, yeşerdiğini ve dallandığını anlatan filmin, buraya kadar olan konusunun bile saatler aldığı düşünülürse, bir de ırkçılığın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatmak saatler alırdı. film kesinlike amerikan kafa yapısı içerisinde demokrat görüşe de uymuyor. evet göçmen yasası eleştiriliyor çünkü bu eleştirilmesi gereken bir şey. eğer siz filmi izlemeden önce ırkçılık kötüdür, ırkçılığa karşı olan her şey iyidir diyorsanız filmi beğenmezsiniz. üzgünüm ki hatalısınız da.

şöyle ki; içinde yaşadığınız, doğduğunuz toplum sizin toplumunuzdur. sizler bu toplumun parçası olduğunuz kadar bu toplum da sizlerin oluşturduğu bir olgudur. yani burada limit alırken, 0'a hem sağdan hem soldan yaklaşmak zorundayız. birilerinin hataları yüzünden yüzyıllarca eziyete uğramış insanları kurtmarak adına 0'a sadece soldan yaklaşıp sonra da onları +lara geçirmek hatayı hatayla kapatmaya çalışmaktır ve şark kurnazlığı diye ifade edilebilecek türden hatalı bir politik yaklaşımdır. bunu yapan politikacılar, sizlerin şevkatini, azınlıkların acısını sömürmekten ileri bir şey değildir.

zencilerin amerika'ya nasıl getirildiklerini, daha sonra getirildikleri bu yabancı topraklarda ne tür işlerde kullanıldıklarını ve bunların sonuçlarını hepimiz biliyoruz defalarca anlatmanın önemi yok. ama eğer siz suç oranlarına ve suçları işleyenlere bakıp, sonra da bunun sebebi "yoksulluk" diyerek kestirip atarsanız başınıza bela almaktan başka bir şey yapmamış olursunuz.

yaşadığınız yerde mutlu olmamak dolayısıyla yaptığınız bir göçten sonra, ben burada yoksulum ama onlar zengin diyerek, diğerlerinin mallarına ve canlarına kast etmenin siyah olmanız doğrultusunda hor görülmesiyle alakası yoktur. sen siyah olduğun için değil, o suçu işlediğin ve bu suçu işleyenlerin siyah olması durumu neticesinde hor görülürsün. toplumun tabu yaratması kaçınılmazdır. hayatın şekli böyledir ki bunu değiştirmek milyon yıl alır. bir etrafınıza bakın, türk milli futbol takımı çıkıp maç kazanıyor, türkler kazandı oluyor, kaybediyor türkler kaybetti oluyor. türk bir sanatçı bir ödül alıyor, türkiye ödül aldı deniyor, sanatçı da ödülünü ülkesine atıyor. bu kimse tarafından yadırganan bir durum değil, değil mi? o zaman bir insan, birisini gasp edip öldürdüğünde, siyah bir insansa, bunu yapan zencilerdir şeklindeki hatalı "genellemeyi" kabul etmekten başka çareniz yoktur. amerika bu ayrımı gidermek hususunda daha detaylı çalışmalar yapmalı ve her insanın rahatını düşünmeliydi. ve tabii ki öncelikle, amerika'yı oluşturan insanların rahatını düşünmeliydi. eğer senin atalarının var ettiği bir devletin olanaklarını başkalarına, özellikle senin insanlarına rahatsızlık vermekte olan başkalarına peşkeş çekerseniz, nefreti körüklemekten daha ileri bir şey yapmış olamazsınız. amerikan hükümetleri senelerce bu konuları paspas altı ettiler. çünkü bu, içeride çok büyük bir yaraydı ve dünyaya kendisinin en güçlü olduğunu kanıtlamak zorunda hisseden amerika birleşik devletleri, bu yarayla uğraşamazdı. önce almanya'da nazileri temizlemeliydi, sonra aya daha erken insan göndermeli ve son olarak sovyet rusya'yı saf dışı bırakmalıydı. ve şimdilerde ise tek kutuplu hale getirdiği dünyayı, kendisine özel, fare büyüklüğünde düşmanlarla doldurup, hepsini temizleyerek ekonomisini canlı tutmalı. ama bunun cefasını yine amerika birleşik devletlerinde sıradan ve sıradan altı hayat süren insanlar çekiyor, dünyanın her yerinde olduğu gibi. dünyadaki her savaşta ölenler gibi.

ırkçılık sapına kadar kötü bir şeydir, aksini hiç bir zaman iddia etmedim. ama gel gelelim; ırkçılık karşıtı olacağım, hümanist olacağım diyerek, kendi insanın ekmeğini elinden almak, hayatını riske atmak en az ırkçılık kadar kötü bir şeydir. amerika birleşik devletleri iç piyasası ve dış siyaset gücüyle dünyanın en güçlü ülkesi olabilir. ve doğal olarak kendi vatanında rahat edemeyen insanlar bir şekilde bu ülkeye kapak atıp bu pastadan yararlanmak isteyebilirler. ki amerika'ya bir şeyler katabilecek derece eğitimli ve şevkli insanları amerika yüz yıllardır kabul etmektedir, kral muamelesi yapmaktadır. ama göçmen yasalarından yararlanayım, en azından karnımı doyursunlar diye oraya giden insanların, baş üstünde tutulması çabası, önündeki ekmeği azalan insanları sıkıntıya sürükleyecektir.

ve bu film de tam olarak bundan bahsetmektedir. her ne kadar içinde büyüttüğü nefret kendisine çok şey kaybettiren ve en sonunda yoran bir adamı anlatsa da.

insanları sevmek güzeldir ve sevmeliyiz de ancak benim ekmeğime göz dikene kadar.
nerede ve nasıl, kim tarafından ve kime aktarılır oluşum aşamasındaki sperm. bunun seçimi size ait değildir. yine de zencileri sevmiyorum. * hey! senin sorunun ne ha! ilk defa mı görüyorsun bir zenci poposu. lanet olsun!

cozefe göre: edward norton yine klasını konuşturdu.
kesinlikle izlenmesi gereken süper ötesi bir film.ne zaman başladı ne zaman bitti lan dedirtir.(yani en azından benim için öyleydi).
mükkemmel ötesi bir filmdir ki şu quote zaten can alıcı noktadır:
"has anything you have done made your life better?"
edward norton'un çekimlere hazırlanma sürecinde mode'a girebilmek için arian brotherhood'dan gerçek çete üyeleriyle konuştuğunu söylediği film.

(bkz: durduk yere insanı alt üst eden filmler)
faşizmin neden yanlış olduğunu anlamanıza en iyi şekilde yardımcı olucak görsel şölendir her ergenlik yaşına gelmiş cocuğu oturtup izletilmesi gerektiğini düşündüğüm yapım özgürlük aradığını sanan anarşistlerin aslında bunu neden istediğini anlatmayı en iyi şekilde beceren filmdir son sahnesinde alnıma akan terlerin soğuduğunu hissettiğim nadide film.
harika bir film. Sonunda beni ağlatmıştır.
mesaj kaygısı güden filmlerden. güzel ama çok güzel hatta.

edward'lar döktürmüş, dedirtir.
beni şöyle bir düşünceye sürükledi sonu. o zenci çocuk da hapse girecek aynı şeyler başına gelecek. tam uslandım derken bunun da bir yakınını öldürecek bi çeteden birisi... bu böyle kısır döngü.
az önce izlediğim film. imdb top 250'de 39. sırada. aslında bundan daha iyisini hakediyor.

final kısmı şu sözlerle bitiyor:
--spoiler--
galiba size öğrendiklerimi
anlattığım yer burası.

sonuç kısmı değil mi?

sonuç şu. öfke bir yüktür.

hayat sürekli kızgın
yaşanmayacak kadar kısadır.

buna kesinlikle değmez.

derek bir yazıyı
alıntıyla bitirmek iyidir der.

birileri zaten senin söyleyeceğini
en iyi şekilde söylemiştir.

daha iyisini yapamıyorsan...

onlarınkini alır ve yazını
etkileyici şekilde bitirirsin.

seveceğinizi düşündüğüm
birinden alıntı yapıyorum.

biz düşman değiliz dostuz.

düşman olmamalıyız.

hırslarımız zorlayabilir.

ama yürek bağlarımızı koparamaz.

hafızamızın gizemli yolları...

tekrar aşıldığında canlanacak.

ve tabiatımızın...
iyi yönlerinin yanında olacaktır.
--spoiler--
(#2335258).

"ağaç yaş iken eğilir" mesajlı film. izleyiniz.
(bkz: tecavüz edilmeden ırkçılıktan vazgeçmemek)
milli eğitimin her sabah çocuklarımıza faşizan bir andı içirmek yerine , her sene bir defa izletmesinde yarar olan bir film. ( öze dokunmadan bazı sahneler sansürlenebilir tabiki )
filden bir replik:
Öfke bir yüktür, hayat sürekli kızgın yaşanmıyacak kadar kısadır. Buna kesinlikle değmez.
dünya sinema tarihinin sahil.mpg'den sonra gördüğü en başarılı filmdir.
zenciyi, ağzını açık şekilde kaldırıma dayayıp çenesini kırdığı sahne unutulmazdır.
Edward Nortonun canlandırdığı Derek isimli karakterin söylediği "hayatlarımızı sürdürme hakkımızı kaybediyoruz! özgürlüğümüzü kaybediyoruz! niye? bazı iğrenç yabancılar gelip bizi sömürsün diye... ve bu uzaklarda olan bir şey değil! bu hiçbir şey yapamayacağımızbir yerde olmuyor! tam burada oluyor!" sözler bizim de hiç yabancı olmadığımız bir konuyu ele almıştır.
ırkçılığı, hatta bütün ideolojileri çok iyi anlatan bir film. sonuç olarak hepsinin ucu para. yani koskoca bir yalan. önemli olan bu fikirler için savaşacak kurşun askerleri bulmak. bunları çok güzel anlatan, anlatırkende gayet net ve açık diyaloglarla izleyicilerini beyin fırtınasına yönelten hem ciddi, duygusal, politik hemde eğlenceli bir film. arşivinizde bulunması gereken, tekrar tekrar izlenilesi bir yapım. film bitince haberleri açmanızı ve şu dünyada insanların ne kadar saçma şeyler için, nasıl düşmanlık yaptığını tekrar farklı bir gözle görmenizi tavsiye ederim.
--spoiler--
hayat sürekli kızgın yaşanmayacak kadar kısadır, buna kesinlikle değmez.
--spoiler--
ayrıca edward norton harika bir performans sergiliyor. akıllı ve düzgün birisi olmasına rağmen, babasının başına gelenlerden sonra öfkesiyle, kiniyle hareket eden, herşeye karşı koşulsuz bir nefret besleyen "derek" beni derinden etkilemiştir.
--spoiler--
bütün aile yemek yerken yaşanan diyaloglar ve derek'in öfkesinin içine sığmamasından ötürü kendi kız kardeşine bile şiddet uygulayabilecek duruma gelmesi, ama ailesini bir o kadar da sevmesi. karakterin yaşadığı tüm bu çelişkileri, o sahnelerde kusursuz bir şekilde aktarmıştır.

hapishaneden çıktığında, şartlı tahliye memurunu görmeye gideceği gün annesine sarılması ve "burada kalmam doğrumu bilmiyorum." dedikten sonra, "ama burda kalmak istiyorum" dediği sahne çok güzeldi.
--spoiler--
ha birde hapishanedeki zenci kankasıyla arasındaki kız arkadaş diyaloğu yerlere yatırmıştı beni...