bugün

allah rahmet eyleyesice.
her ünlü kürt gibi terörist sempatizanı bir canlı idi.
tek geçtiğim adamım.
kemal kılıç-taroğlunun fransada kabrini ziyaret ettiği şahıs. yaptığı en makbul işlerden biri olsa gerek. ülkesinden uzaklarda yatan şahsiyet. kendine özgü müziğiyle birkaç asır daha mp3lerden silinmeyecek olan yazardır kendileri. tek suçu kürt olmak...
dinlemediğim zaman sesini özlediğim tek sanatçı diyebilirim.
Anne tarafı Erzurumlu türk, baba tarafı Adıyamanlı kürt ailenin çocuğudur. Kürtçe bilmemektedir. 16 kasım 2000 tarihinde Paris'te yaşama veda etmiştir. Kürtçe şarkı söyleyeceğini belirttiği için Türkiyede hapis cezasına çarptırılmış ve büyük tepki görmüştür. Ne yazık ki şimdilerde isteyen herkes kürtçe konuşup şarkı söyleyebilir.
mustafa kemal'in kurduğu, ayarını yaptığı diken üstündeki yüksek batı standartları hayali olan laik burjuva sistemini komünizm esaslarına göre yönetilen bir ülkeye dönüştürme gayretleri çok sert tepki bulmuş, hatasını ülkesinden kovularak taçlandırmış olan devrimci. oynadığı oyunda rakibi kemalistlerdi, kemalistler ve komünistler şimdilerde dincileri suçluyorlar. çok ayıp ediyorlar aq, bu kadar dönülmez ki ama.
her kesimden insanın en az bir kez dinlediği, kim ne dersi desin eserlerini kalbinden okuyan kalbi gibi güzel insan.
hiçbir zaman devrimci olamayacak kadar karaktersin biridir hiçbir zaman kardeşliği savunmamıştır!
hah tamam artık.
böyle devam eder bu.

bilmem nelerin, kimlerin tanrısı diye bakınızlar ardı ardına gelir.

bayram bayram gidin büyüklerinizi ziyaret edin.
türkiye de bölücülük yaptığını katiyetle reddettiğim insandı...
şu video'yu görene kadar:
http://www.youtube.com/watch?v=Z0x6yLGmocU
--spoiler--
kürdüz, sonuna kadar, kürdüz sonuna kadar
vallahi biz dostu özledik
kürdüz, sonuna kadar, kürdüz sonuna kadar
vallahi apo'yu özledik
--spoiler--
Ahmet Kaya 5-6 yaşlarındayken birgün bir inşaatta bulduğu tahta parçasından,kendi saz yapmıştır.Tahta parçasının iki ucuna düzenli bir sırayla çiviler çaktıktan sonra,bir elektrik kablosunun içinden çıkardığı telleri takıyor.Artık bi sazı vardır..o da birilerine konser vermek istiyordu fakat kime?
Aklına bir fikir gelir ve hemen evin arka bahçesindeki kümese gider,taştan koltuğa oturup, ilk konserini tavuklara verir.
en son kılıçdaroğlunun mezar ziyareti ile gündeme gelmiştir.
"Ünlü olmadığı zamanlardan birinde, tamamen mutsuzlaştığı ve umutsuzlaştığı bir gün yanından geçtiği ve hiç tanımadığı insanların bulunduğu bir düğün salonuna girip kendini düğünde dans edenlerin arasına atarak delirmişçesine ve ağlayarak dans ettiğini yıllarca hiç unutmayacak ve birçok sohbette anlatacaktır." (http://www.ahmetkaya.com)

Bazıları ne kadar sıkarsa sıksın sevilmeye devam edilecek, seveni daima artacak olan adamdır. Albümleri hiç bir televizyonda, hiç bir radyoda, hiç bir basın organında tanıtılmadığı zamanlarda dahi milyonlarca satmıştır. Konserleri hınca hınç dolmuştur. Bu adamı seven kadar PKK'lı olsaydı bu ülkede zaten çoktan bölünürdük. Evet, kürt kökenliydi... Kürttü... Bakın kürt olduğunu söylediğimde ülkem bölünmüyor, bayrak dalgalanmaya devam ediyor.

Kaçtı, iyi yaptı. Hapiste ölse daha mı iyiydi... Bu ülkede biz Mustafa Balbay'a üzülürken iki senedir tutuklu tutulduğu için 14 senedir tutuklu olanlar varmış. Adalet mekanizması olduğunu söyleyebilir miyiz bu ülkede? Mustafa Kemal de kaçmadı mı zamanında Samsun'a... "Geri gel" dediğinde padişah döndü mü? Dönmedi değil mi? Kötü mü etti... Biraz da o hesap yani...

Hem içimden söylüyorum da
"Ne sen bulutsun ne de ben yağmur
Ne sen mağrur ne de ben mağrur
Hüzünlü bir akşam susmuşuz durgunuz hepsi bu." diye ne vatan bölünüyor ne her taraf kan revan...
Facebook'da "gelin atatürkçüler olarak bir milyon kişi olalım" diyerek bir şeyler değişmiyor ne yazık ki...
Düşünsel bir mastürbasyon yapılıyor ancak o şekilde...
Kimse duymuyor, kimse bilmiyor, hiç bir şey de değişmiyor. Tıpkı "Kurtlar Vadisi"nde olduğu gibi...
Kimse Amerikalılardan çuval olayının intikamını almadı, kimse istail'in içine giremedi, ABD üssü basılmadı...
Olmayan olayların gerçek gibi gösterilmesine ve gazınızın alınmasına göz yumarken ayakta götürüyorlar sizi ve günü kaçırıyorsunuz.
Bunların yerine bir şarkıcıdan mı korkuyorsunuz, nefretinizi sadece ona mı saklıyorsunuz gerçekten...
- Bir şarkının sözlerini "Apo'yu özledik" şeklinde değiştirdikten sonra dinleyicilerinden zafer işaretleri ve "biji serok apo" sloganları atarak alkış alması onun 3 defa daha aynı sözlerle aynı şarkıyı tekrarlamasını sağladı.
- Temmuz 1999'da Münih'te verdiği bir konserde "Arabamı şerefsizlerin memleketinde bıraktım' dedi.
- Frankurt'ta PKK'yı öven konuşması nedeniyle istanbul 3 No'lu DGM'de 10 Mart 2000'de hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı.
- 1993'te Almanya'da Abdullah Öcalan'ın posteri önünde konser verdiği gerekçesiyle 3 yıl 9 ay ağır hapis cezasına mahkum oldu.
- Kasım 1993'te Berlin'de verdiği konserde "Dağdaki adamın paraya ihtiyacı var' dediği için yasadışı terör örgütüne yardım ve yataklık etmekten 4.5 yıl ağır hapisle cezalandırıldı.
- Nisan 1999'da, Almanya'daki konserinde, "Beni de imralı'ya o saygı değer şahsın yanına koyun' dediği için hakkında soruşturma açıldı.

hala vırı vırı edenler var yahu. sizin abiniz kardeşiniz askerdeyken bu ibneler yüzünden şehit olsaydı aynı şeyleri söyleyebilecek miydiniz cıbır herifler?

not: mhp'li, akp'li, chp'li vs. değilim, ailemden kimse şehit olmadı.
16 kasım da ölümünün 10. yılında andığımız sanatçıdır.
adıyamanlı kürt bir baba ile türk bir annenin 5. çocuğu olarak malatyada dünyaya geldi. ahmet kayanın otorite ile uyuşmazlığı henüz 4-5 yaşlarında sokakla tanışmasıyla başladı. sinemaya gidebilmek için dedesinin ayvalarını manava satıyor, mahallenin başıboş eşeğine binip kara murat oluyordu.

müziğe olan ilgisini fark eden babası o henüz 6 yaşındayken bir doğumgünü hediyesi olarak bağlama ile geldi eve. bir kaç ay sonra bağlamadan çıkardığı sesler ev halkını bıktırmış, evin kümesindeki tavuğa, horoza konser vermeye başlamıştı. kendisin sahneye çıkma zamanının geldiğine inanmıştı daha o yaşta. dokuz yaşında babasının çalıştığı fabrikanın işçi gecesinde kendini sahnede buldu. o gece işçiler onu o da işçileri pek bir sevdi.

ahmet 15 yaşına geldiğinde ülke bir ihtilalden geçmiş, hiç kimseyi öldürmedikleri ve yaralamadıkları halde alelacele yapılan bir yargılamanın ardından 3 sosyalist genç asılarak idam edilmişlerdi. kendisi bir aile dostlarının kaset, plak satan dükkanında çalışmaya başlamıştı. bu dükkanda çalıştığı süre içinde çok değişik müzik türlerini tanıma imkanı buldu. ahmet o dönemde tanıdığı ve "sucular" dediği, ruhi su nun kasetlerini alan, uzun saçlı gençlerden oluşan ve dolmuşçuluk yapan başar abisi için yaptı ilk bestelerinden birini. bir gün polis tarafından tutuklanıp götürülen başar abisi için "bir volkswagen alacağım, adını başar koyacağım" diye başlayan bestesiyle yüzlerce şarkılık repertuvarının ilk meyvelerini veriyordu.

ailesi babasının emekli olmasından sonra daha rahat geçinebilmek için istanbul a göç etti. istanbul a geldikleri ilk gün şivesinden ve eşyalarının içinde bulunduğu kolilerin üzerinde yazan "malatya" yazısından dolayı küçümsendikleri bir yerde olduğunu duyumsadı. kızlı erkekli gezen istanbul gençliğine çok özenmesine rağmen ne kendi kültürünü bırakıp onlar gibi davranabilir ne de istanbul u malatya kılabilir. konservatuvar okumak ister ama olmaz, müzikle içiçe olmak istese de geçim şartları bunu da çok olası kılmaz. tamamen mutsuzlaştığı ve umutsuzlaştığı o günlerden birinde hiç tanımadığı insanların olduğu bir düğün salonuna dalar, düğünde dans edenlerin içinde çılgın gibi ve ağlayarak dans eder. ahmet bu anısını yıllarca unutmayacak ve gelecekte bir çok sohbette anlatacaktır.

Ötekileştirilen her genç yavaş yavaş örgütlenmeye başlamış ve ahmet de birçok benzeri devrimci arkadaşı gibi halk bilimleri derneği ne gidip oradaki kültürel çalışmalara katılmaya başlamıştır. orada da bağlamasıyla birliktedir. bağlama çalışındaki fark garipsenir. birgün boğaziçi Üniversitesi nde hayranı olduğu ruhi su nun bir dinletisine gider ve dinletiden sonra bir yolunu bulup ustası saydığı bu adamın yanına ulaşmayı başarır. kendisini göstermek amacı ile onun en bilinen eserlerinden "mahsus mahal" isimli parçayı çalar. usta, şarkının yarısında ahmet in elinden sazı kızarak alır ve "Öyle at teper gibi bağlama çalınmaz, kavga edilmez bağlama ile, bağlama ile meşk edilir." der. ahmet kaya şaşkınlık içinde oradan uzaklaşır ama bildiğini yapmaya da devam edecektir. o güne dek denenmemiş şeylerin peşindedir. besteleri de bu yüzden garipsenmektedir.

halk bilimleri derneği ndeki arkadaşları ile beraber türkiye nin pek çok yerinde gösteriler sunarlar. van depremi sonrası kamyonlarla eşyalar toplayıp depremzedelerin yanına gidenlerin, bir gecekondu mahallesindeki dayanışmanın da içinde ahmet kaya vardır. 1 mayıs 1977 de taksim meydanında hala kimin açtığı bilinmeyen ateşte ahmet kaya ayakkabısının tekini ve bir çok arkadaşını kaybeder.

eğitim enstitüsü nün keman bölümü ne girer. halk bilimleri derneği nde ise kendisi ile yakınlık kuran emine adlı bir kız arkadaşı vardır artık. evlenmeye karar verip nişanlanırlar. ama ilk önce ahmet in askere gitmesi gerekmektedir. 1978 yılında, ahmet kaya 21 yaşında iken askere gider. askerliği gelibolu ya çıkar. askerliğin neredeyse tamamını orduevindeki orkestranın joker elemanı olarak geçirir. askerden döndüğünde ise daha saçları bile uzamadan türkiye nin üçüncü ve en büyük darbesi gerçekleşir. ahmet tutuklanmaz ama hemen tüm arkadaşları hapise girdiği için yapayalnız kalır. 1981 yılında kendisinin yaptığı müziğe en çok inanan ve detek veren kişi olan babasını da yitirince yalnızlığı artar.

emine ile ahmet bu arada evlenmiş, çiftin 1982 yılında Çiğdem isimli bir de kızları olmuştur. ahmet kaya bildiği yolda yürümek istese de artık geçindirmek zorunda olduğu bir de ailesi vardır. kızı Çiğdem e de bir şarkı yaparak doğduğu dünyayı anlatır. "ağlama bebeğim, ağlama sen de, umut sende, yarın sende... Çok uzakta öyle bir yer var; o yerlerde mutluluklar, paylaşılmaya hazır bir hayat var..." bir süre sonra ahmet in peşinde koştuğu albümü yapamamış olması, evi geçindirecek parayı da kazanamaması yüzünden emine Çiğdem i de alıp evi terk eder. ahmet kaya bir kez daha tek başına kalır bağlaması ile.

1984 e gelindiğinde stüdyolar korkudan hala ahmet kaya nın beklediği albümü yapmaya yanaşmamaktadırlar. buna rağmen şarkıları yavaş yavaş da olsa duyulmaya başlanmıştır. birkaç arkadaşının yardımı ile hodri meydan kültür merkezi nde bir dinleti yapar ve bu dinletinin afişinde ruhi su ustaya gönderme yaparak "bağlama böyle de çalınır" yazdırır. bu dinletinin umulanın çok üzerinde ilgi görmesi üzerine bir kez daha beyoğlu na gider ve kendi albümü kendi yapmak için sezer bağcan ın değişim stüdyosu na girer. sezer bağcan bu kendine has tarzı, şarkıları olan adamı çok beğenir. ama o dönemde bırakın bu şarkıları söylemeyi dinlemek bile tehlikelidir.
sonunda albüm çıkar, albümüm içinde yer alan onca eleştirel parçanın yanısıra türk ordusunun kurtuluş savaşındaki kahramanlığını anlatan şarkısı kafaları karıştırır... albümün adı "ağlama bebeğim" dir. Çıkış yılı nisan 1985. hemen ardından Şan tiyatrosu nda tek başına verdiği konser tıka basa dolar...

"ağlama bebeğim" çıkar çıkmaz toplatılır. ahmet kaya gözaltına alınır. hakim "ağlama bebeğim" parçasındaki "Çok uzakta öyle bir yer var, o yerlerde mutluluklar" sözüne takılmıştır ve o yerin neresi olduğunu sorar. ama o kahramanlık şarkısının yarattığı tereddütle yargılama kısa sürer ve albüm serbest bırakılır. bu serbest bırakılmayı gazete ilanıyla duyurduklarında satışlar daha da artar.

bu arada ikinci albüm için yeniden değişim stüdyosu nda sezer bağcan ile çalışmaya başlar. sezer bağcan aynı zamanda selda bağcan ın ağabeyidir. selda bağcan 12 eylül darbesinde hapse girmiş ve orada pek çok mahkum bayan arkadaş edinmiştir. bu arkadaşlarından biri de gülten hayaloğlu dur. hapisten çıktıklarında selda bağcan gülten e abisinin stüdyosunda çalışmasını teklif eder. ikinci albümünün çalışmalarını sürdüren ahmet ve gülten orada tanışırlar ve çalışma aralarında ettikleri sohbetlerde dünyaya ve ülkeye bakış açılarının birbirlerine çok yakın olduğunu farkederler. ikinci albümü olan "acılara tutunmak" ın piyasaya çıkması ile inanılmaz satış rakamlarına ulaşılır. ahmet bu başarısını arkadaşlığını aşka dönüştürdüğü gülten ile paylaşır.

albümler satsa da para kazanılmamaktadır. ahmet kaya da bir çok yerlerde konserler vermeye başlar. her konserde tutuklanmaktadır neredeyse. bu arada gülten ile evlenmişlerdir. bir gün gülten kaya ahmet in önüne hapishane günlerinde eline geçen nevzat Çelik adlı bir idam mahkumunun annesine yazdığı şiiri bestelemesi için koyar. "Şafak türküsü" adlı bu şiiri ahmet kaya besteler. albüm de bu isimle çıkar ve ahmet kaya bir kez daha toplumun kanayan yarasına parmak bastığı için hapishane önlerinde bekleyen anne ve babaların sesi olur. aynı zamanda sistemin yaramaz çocuğudur. 1987 yılında çiftin melis adında bir kızları olur.

1987 de ahmet kaya nın "an gelir" albümü liste başına oturur. artık devamlı çok satanlar listesine giren ve bir türe sokulamayan bu adamın müziğine bir isim verilmesi zorunluluğu doğmuştur. ahmet kaya artık kendini de aşmış ve yaptığı müziğe bir isim koydurtmuş olur : Özgün müzik!

1987 yılında Şişli deki küçük atölyesinde tasarım, yontu ve grafik işleri yapan gülten in ağabeyi yusuf, gülten kaya aracılığıyla ahmet ile tanıştırılır. gülten kaya abisinin şiir konusunda çok üretken bir insan olduğunu bildiği için eşiyle birlikte çalışmasını istemektedir. bu şekilde buluşulan yemeklerden birinde yusuf hayaloğlu ahmet kaya nın önüne ilk şarkı sözü denemesini koyar: "hani benim gençliğim" bu sözleri okur okumaz ahmet kaya ağlamaya başlar ve çok üretken bir dostluğun başlangıcı da başlamış olur. bu şarkı yıllarca dillerden düşmeyecek, içinde yer aldığı "yorgun demokrat" albümü yüzünden ahmet kaya defalarca yargılansa da albüm liste başından uzun süre inmez.

ahmet kaya üretmeye devam eder... 1988 yılında "başkaldırıyorum", 1989 yılında da "resitaller" albümleri gelir. her iki albüm de bir kez daha çok iyi satış rakamlarına ulaşır. 1990 yılında gülhane parkı nda verilen bir konsere 70.000 biletli, tahminen 150.000 kişi gelir. konserde olaylar çıkar, polis havaya ateş açar, birçok kişi yaralanır. sahneye atlayan bir hayranının boynuna doladığı sarı kırmızı yeşil renkli fular yüzünden ahmet kaya bir kez daha yargılanır.

ahmet kaya nın bu dönem içinde bu denli popülerliğe ulaşabilmesi sosyoloji bilimiyle uğraşanların araştıracağı bir konudur. Çünkü bu dönemde sadece devlet televizyonu ve devlet radyosu vardır. yasaklı olduğu için hiç bir görsel yayın organında duyulmuyor, görülmüyor ve şarkıları çalınmamasına rağmen verdiği her konser tıklım tıklım dolu olur.

1990 lı yıllarda özel radyo ve tvlerina rtması ile ahmet kaya nın tanınırlığı artar ve yıllar önce yaptığı eserlere bile klipler çekmeye başlar. aynı yıllarda pkk terörü de iyice tırmanır. savaş ortamının gergin günleri ve sert önlemler sırasında medya kürt sözcüğünü korkulacak bir söz haline getirir. kürt olmak pkk lı olmakla neredeyse özdeşleştirilir. pkk saflarında hiç bulunmadan, pkk ile hiçbir ilişkide olmadan kürt dilinin ve kültürünün kabul edilmesi ve buna saygı görmesi gerektiğini söyleyen birçok insan da vatan haini ilan edilmeye başlar. bunlardan biri de ahmet kayadır.

uzatılan her mikrofonda, her konserinde, her televizyon programında bu sorunu dile getirir ahmet kaya. türkiye cumhuriyeti nin bölünmesini değil, daha da birleşmesini istediğini ve tam demokratik bir türkiye cumhuriyeti nde her ırktan insanla kardeşçe yaşamak istediğini anlatmaktadır her seferinde; ancak devletin bu ülkede kürtlerin de yaşadığını kabul etmesi, kürt dilini ve kültürünü tanıması, doğudaki kürt nüfusun yoğun olduğu yerlere daha iyi eğitim ve yaşam koşulları getirilmesinin gerektiğini vurgular hep. hiçbir zaman, hiçbir örgütü desteklemediğini, sanatın örgütler üzeri olduğunu ve örgütlü sanat yapılamayacağını, sadece kendi doğrularını söyleyip şarkılaştırdığını, en doğusundan en batısına kadar türkiye yi çok sevdiğini, türkiye nin bölünmez bütünlüğünü savunduğunu, ancak "kürt diye bir şey yok." demenin sorunu hiçbir şekilde çözmeyeceğini söyler durur. ahmet "kürt" dedikçe basında çıkan ahmet kaya haberleri sertleşir.

1994 yılına gelindiğinde çıkardığı "Şarkılarım dağlarım" albümünde yer alan "saza niye gelmedin", "kum gibi", "ağladıkça" tüm televizyon kanallarında klipleri için en çok istek alan parçalar olur. albümde zirvede yer alır. bu albüm resmi rakamlara göre 2.800.000 adet satış rakamıyla erişilmesi güç bir yerde bulunur. albümde yer alan "ağladıkça" parçasının sözleri eşi gülten kaya ta aittir. bu albümün ardından kanal d ekranlarında yayınlanan "ahmet abinin vapuru" adlı programı sunar. Ülke gündemini oluşturan konuları konuklarıyla konuşarak tartışır aynı zamanda şarkılar da söyler. 1995 yılında her cumartesi günü galatasaray lisesinin önünde toplanan ve medya tarafından kendilerine "cumartesi anneleri" adı verilen kayıp çocuklarını arayan annelere destek verir, onların safında yer alır ve "beni bul" adlı parçayı yapar.

96 yılında toplama bir albüm denilebilecek "yıldızlar ve yakamoz" u yapar. albüm yine liste başıdır. fakat kürt dili ve kürt kültürüne yaptığı göndermeler basın tarafından iyice eşilerek toplumun hedefi haline getirilir. bir sözü üzerine berberler odası, bir sözü üzerine tokatlılar ayaklanır.

1997 yılında okuduğu bir şiir yüzünden hapse giren şu anki başbakan recep tayyip erdoğan için "bu ülkede hiç kimse okuduğu bir şiir yüzünden özgürlüğünden alıkonulmamalıdır" deyince bu seferde radikal solun tepkisini alır. Çünkü kendisinin solcu yönü bilinmekle birlikte bu ülkede radikal sol ve radikal islam hiç bir zaman barışık yaşamamıştır. aynı zamanda üniversitelere başörtüsüyle alınmayan kız öğrenciler için de "ben takım elbise ile üniversiteye girebiliyorsam onlar da başörtüsü ile girebilmelidir." der. bu sözleri üzerine gazetelerin köşe yazarlarınce demokrasi ve özgürlük konularıyla ilgili yazılar çıkar. bunun üzerine ahmet kaya "beni sağcılar sevmez, beni solcular sevmez, beni islamcılar sevmez, peki kardeşim kim bu benim albümlerimi alan milyonlarca insan, kim bu konserlerime gelen on binler?" diyerek halktan kopuk siyaset üreten köşe yazarlarını ve sanatçıları eleştirir.

müzik çalışmalarını daha özgür ve daha rahat yapabilmek amacı ile eşi ile birlikte gak adlı bir sgtüdyo kurar. burada genç ve yetenekli sanatçılara da destek verirler. "dosta düşmana karşı" albümünü bu stüdyoda yapar. bu albümden sonra müzik çalışmalarını ağırlaştırıp kafasını uzun süredir meşgul eden "mülteci" adlı filmi için çalışmaya başlar. oyuncu arkadaşlarıyla buluşup rol paylaşımında bulunur hatta film için mekan bile aramaya başlar.

1999 yılında halkın oylarıyla belirlenen ve magazin gazetecileri derneği tarafından kendisine verilecek olan "yılın sanatçısı" ödülünü almak için geceye katılır. herkes ödülünü alıp sahneden iniyordu. sıra ahmet kaya ya geldiğinde kendisi için sonun başlangıcı olacak olan şu konuşmayı yapmak için sahneye çıkar:
"ben bu ödül için insan hakları derneği ne, cumartesi anneleri ne, tüm basın emekçileri ve tüm türkiye halkına teşekkür ediyorum. bir de bir açıklamam var: Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir kÜrtÇe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. aramızda bu klibi yayımlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayımlamazlarsa türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum."

bu konuşmasının ardından "giderim" şarkısını söyler ve yerine oturmaya başladığı sıralardan itibaren önce malum şahıslar tarafından yuhalamalar ki bunların arasında sanatçılar ve gazeteciler vardır, sonra da çatal bıçak atılmaya başlanır. sunucular durumu toparlamak adına sıradaki sanatçı olan serdar ortaç ı alelacele sahneye çıkarırlar. o da sağolsun durumu düzeltmeye çalışacağı yerde o zamanlar meşhur olan şarkısının sözlerini değiştirerek "bu devirde kimse sultan değil, hükümdar değil, padişah değil / atatürk yolunda tüm türkiye, bu vatan bizim ellerin değil" diye ortamı daha da provake eder. bunun ardından da ülkenin en ünlü anchormanlarından biri sahneye çıkarak salondaki tüm sanatçıları 10. yıl marşını okumaya davet eder. hain ahmet kaya ve eşi salondan güç bela çıkartıldıktan sonra gece tüm coşkusu ile devam eder. ertesi sabah neredeyse tüm gazeteler tarafından baş sayfadan vatan haini ilan edildiği gazeteleri alır eline. bununla da bitmez... 14 Şubat günü ülkenin en yüksek tirajlı gazetesinde baş sayfada ve büyük puntolarla "ayıp ettin gözüm" haberi yer alır. bu haberde ahmet kaya 1993 yılında berlin de verdiği bir konserde sahne arkasında türkiye haritasının bir kısmını kürdistan toprakları olarak gösteren bir fotoğraf vardır. ahmet kaya ilk sorgusunun ardından tutuklandıktan sonra aynı gün avukatlarının yaptığı itiraz sonucu serbest bırakılır. bu zor günlerde çok yakın dostları dışında kimse aramaz... bir kere sokağı çıkmayı dener ama marşlarla ve tükürüklerle karşılanır.

devam eden duruşmalarda, pasaport kayıtlarıyla 1993 te ahmet in almanya ya hiç gitmediği kanıtlansa da, basında çıkan o fotoğraf tüm yazışmalara rağmen hürriyet gazetesi tarafından mahkemeye sunulmasa da, ahmet resmin fotomontaj olduğunu ve olmasa dahi özellikle yurtdışında bir konserde sahne dizaynından sanatçının sorumlu tutulamayacağını ne kadar söylese de, hiçbir gazete bunları yazmadı. kimse hürriyet gazetesine 1993 yılında hainliğini tespit ettiği bu adama 1994 yılında neden "yılın sanatçısı" ödülü verdiğini sormadı ve kimse savcının iddianamesinin sadece televizyonlardaki yorumcuların cümlelerinden ibaret olduğunu fark etmedi, etmek istemedi.

ilk duruşmasında savcı "vatana ihanet" suçlaması ile 13,5 yıl hapsini istedi. ahmet kaya 12 sayfalık bir savunma yazdı. tek kelimesinin dahi gazetelerde yayımlanmadığı bu savunmada "başka bir dilden, örneğin italyanca, arapça ya da ingilizce şarkı söyleyeceğimi açıklasaydım, yine vatan haini ilan edilir miydim, her an yanı başımızda duyduğumuz ve konuşulan bu dili ben bilmediğim halde, bilen ve konuşan milyonlarca insanla aynı topraklarda yaşıyor olmam gibi nesnel bir gerçekten yola çıkarak bu dilden bir tek şarkı söyleme isteğim, bütün bir türkiye halkı ve çocuklarımın önünde "vatan haini" olarak suçlanmamı mı gerektiriyor sizce?" diye sordu mahkemeye.

anlaşması olan bir turne için 4 haziran 1999 da çıktığı yurduna bir daha geri dönemedi.

-- alıntı --

http://www.ahmetkaya.com

-- alıntı --

açıklama: Çok sık aralıklarla Ahmet Kaya ile ilgili çok fazla entry girdim. Ama adama yapılan haksızlıklar, ikiyüzlülükler karşısında içim yanıyor... Dayanamıyorum içim yanıyor...
gizli gizli dinlediğimdir.

nerden baksan tutarsızlık
nerden baksan ahmakça...
hakkında güzel bir yazı için:

http://www.hurriyet.com.t...sp?yazarid=218&gid=61
Hiçbir sanatçının yapamadığı şekilde onun şarkılarında coşarsınız ya.O kadar farklıdır o sözleri söylerken yüreğinizde hissedersiniz.Sesiyle, şarkı sözleriyle hep bir numarıdır o.
düşünceleri şarkılarının önüne geçmiş ....... birey.
(bkz: ahmet kaya yı anlamak)
hakkettiği değeri asla bulamamış o çok sevdiği ülkesinde vatan hayini ilan edilen ender kişilikli yüce bir insan.şarkılarına hiç değinmeye bile gerek olmayan bir düşünür.
ırkla gırtlağı ayıramayan ,serdar ortaçı müzik ödüllerinde hep rekora koşturacak bir toplumun en steril cinayetidir kendisi.
sürgün edildiği şehir şebeke suyundan tad alamayan damağı için türkiyeden su gönderilen tek sanatçı.
bu veri fazıl say gibi bir adamın piyona başında orgazm yaşamasından sonra yabancı ülke acanslarında , mecmualarında bizim götümüzü kapartmasından daha elzem değil belki sizin için.
ama benim için;
oldukça inandırıcı bir ülke özlemi vardı, katledildi.
katli vacipti, çünkü;dokunsa donacaktık.
katli vacipti, çünkü; anaların saçlarına yeterince yıldız düşmüştü ve koyunlarına biraz evlat acısı düşürmek gerekirdi.
katli vacipti, çünkü; türkiye insan hayatıyla bedel ödemeyi inanç biliyordu.

tanım:( ahmet kayanın tek tanımıdır) dünyada ilk kez çatal bıçakla ve tv'den canlı yayınlanmak süretiyle insan etinin alkışlar eşliğinde yendiği tek olgudur.
objektif olarak bakacak olursak, siyayi duruşunu, katıldığı mitingeleri ve söylediği söylemleri hayatından çıkartacak olursak türkiye'de üzerine sanatçı gelmemiştir, muhtemelen de gelmeyecektir. öyle bir olgudur ki ahmet kaya, farklı farklı piskolojilerde, farklı farklı şarkılarda kendinize ait bir şeyler bulursunuz, takılıp kalırsınız.

bir başkadır.
an itibari ile yakarım geceleri şarkısını dinlediğim, gerçek bir sanatçı.
şu memlekette adam olan kim varsa gönderildi, baskıya maruz kaldı..

bölücülük yapmamıştır hiç bir zaman. kendisi bölünmemesi gerektiğini söylemiştir.
hali ile mensubu olduğu milletin de haklarını savunmak ister.

ben sanmıyorum ahmet kayayı sevmeyen kürtlerin olduğunu.
ancak hazımsız ve sanattan anlamayan türkler söver sayar..

kürtlerin arasında en saygı duyduğum insanlardan birisidir..

"...geçtim borandan kardan..
yitirdim bahçeleri
ellerimi tutmadın yar..
yatamam geceleri..."