bugün

Spoiler diye filmi vermişsin.
Şimdiye kadar hiç sinemaya gitmedim, bir şekilde hep erteledim. ilerde eşimle ile giderim diyordum ama bu fikrimi değiştirecek bir film olabilir.

Nuri bilge ceylanın bir zamanlar anadolu’da filmini 10’a yakın izlemişimdir. Onun filmleri hoşuma gidiyor. Genelde filmleri uzun diye eleştiriliyor ama ben bazen süre kaygısından dolayı bazı sahneleri kısa tuttuğunu bile düşünüyorum. Kış uykusu daha uzun bir film olabilirdi mesela bazı sahnelerde istemeden de olsa konuşmalarda kendini frenlediğini düşünüyorum. Bir zamanlar anadolu’da süresi uygundu.

Merakla bekliyorum, yeminimi bozdurabilir bu film.
----spoiler--

çocuk heryerde derdini, meramını anlatmaya çabalıyor, arıyor. en sonunda ise; ayaklarından zincir bağlayıp suyun altına çeken babasına ulaşıyor.

netice ise; sanki mayıs sıkıntısı veya uzak filmlerindeki sessiz karakterler artık konuşmaya, içindekileri dökmeye başlıyor. kimileri cümlelerin çok edebi, günlük hayatın olağan akışına aykırı bulabilir, doğrudur da.

castta da sorunlar olabilir. baba ile oğul arasındaki yaş farkı, oğulun olması gerekenden biraz daha büyük göstermesi vs. gibi.

ya da senaryoda da dayanak noktasının eksikliği de belirgin olabilir. babanın tam olarak neden ve hangi koşul sonrası kendini ganyana kaptırdığını öğrenemiyoruz. sadece aykırılık ise neden en başından itibaren değil de, sonradan ganyana başladığını bilemiyoruz. çünkü en başından itibaren aykırıydı. o noktada bişeyler yaşanmış olmalı ki, kendini kapatsın dışardaki kendisini anlamayan dünyaya.

ama nihayetinde, ben kış uykusundan daha gerçekçi buldum. hatta kimi zaman kendimi aynada gördüm. kim siyaset, din, edebiyat üzerine arkadaşlarıyla konuşmaz ki?

--------spoiler---

çok güzel bir film.
geçtiğimiz günlerde vizyona giren yeni nuri bilge ceylan filmi.

büyük bir merakla gidip filmi izledim, iyisiyle kötüsüyle tüm eleştirilerimi elimden geldiğince meraklısına anlatmak istiyorum. dikkat, yazının bundan sonrası kısmi spoiler içerebilir.

başlayalım; film taşralı bir gencin üniversite hayatının bitişinin ardından aile evine dönüşüyle başlıyor, henüz ilk sahnede otogardan indikten sonra karşılaştığı kuyumcuyla olan diyalogdan sorunlu bir aile yapısının bizleri beklediğini anlıyoruz. fakat bu "sorun" olarak nitelendirdiğimiz şey büyük trajediler değil, babanın at yarışı merakı, annenin sağdan soldan borç isteyerek oğlana harçlık verişleri gibi sıkıntılarla karşılaşıyoruz. film bu noktadan sonra üniversiteden dönen bu gencin aile üyelerine ve topluma tepeden bakışıyla ilerliyor, bir kitap bastırmak isteyen gencimiz bu yolda karşılaştığı herkesi küçük görüp, kendini tatmin ediyor bir şekilde, muhtemelen nuri bilge'nin de amaçladığı gibi seyirci bir noktadan sonra bu kahramanın tutumundan rahatsız olmaya başlıyor.

filmde bana göre en önemli vurgulardan biri erkek çocuğun babaya karşı olan "rekabet" duygusunun yıllar içerisinde törpülenmesiyle, babayı anlamaya başlamak ve ister istemez onun yerini almak şeklinde. kahramanımız filmin son dakikalarına kadar neredeyse babasına düşman bir noktadayken, son sahnede babasının sürekli yaptığı eylemi yaparken görüyoruz. kahramanın dönüşümü ve olaylarla yüzleşmesi anne açısından da ilerliyor, anneye olan sonsuz sevgi ve güven annenin yazılan kitabı okumaması noktasında sallanıyor, oysa düşman olan baba kitabı bitirmiş hatta bazı yerleri tekrar tekrar okuyarak kitaba hakim olmuş, oğluyla gurur duyan bir noktada.

filmin bana göre en büyük sorunlarından beri uzun yıllardır dilden dile dönen o klasik eleştiri; cihangir'de oturup anadolu'nun köyünü anlatmanın sağlıksız olacağı. evet böyle bir durum söz konusu yine. yani çanakkale'nin çan ilçesinin bir köyünden iki imamı görüyoruz filmde, o kadar ağdalı bir dille o kadar boğaziçi sosyoloji tezi kıvamında konuşuyorlar ki gerçekliği kırıyor bu durum. cannes'da alt yazı takip eden entelektüel kitle için hoş olabilir fakat bu toprakların gerçekliğini bilenler için durum çok da hoş sayılmaz. aklımda kalan bir kavram nedensellik mesela, ben çan'ın o köyündeki köy imamına gidip nedensellik desem çok anlaşabileceğimizi sanmıyorum.

bir eleştirim de doğu demirkol'un yüzünün eğriliğine karşı hatice karakterinin pürüzsüz güzel yüzünün yakışmadığı olacaktır. doğu demirkol seyircide o taşralı genç imajını veriyor eyvallah fakat hatice'nin o yüzüne oturmuyor, ayrıca yanlış hatırlamıyorsam ilkokul veya ortaokuldan sonra okumaya devam etmediğini dile getiren hatice karakterinin felsefi cümleleri de az önce bahsettiğim noktada absürt kaçıyor.

filmin güzel yönleri var mı? var ve saymakla bitmez, örneğin doğu demirkol'un canlandırdığı karakterin bir inşaatçıdan bastıracağı kitap için sponsorluk istediği bir sahne var ki diyaloglarıyla ve tavırlarıyla temsil ettikleri insanları yansıtmakta oldukça başarılı.

tam da bu bahsettiğim sahnede çanakkale söz konusu olunca herkesin şehitliği anlatarak şehitlik üzerinden prim yapıp, bu işi ekonomiye döktüğünü dile getiriyor kahramanımız. daha sonra; çanakkale'nin şehitlikten ibaret olmadığını, pazarda fötr şapkasıyla şarap içerek portakal satan dayıyı anlatmak istediğini söylemesi tam anlamıyla nuri bilge'nin kendi düşünceleriymiş gibi hissettirdi. gençliğine dair bir hesaplaşma diyenler de var, doğrusu yanlışı tartışılır hemen niyet okumaya gerek yok.

daha yazılır daha anlatılır, uzun yıllar da konuşulur. mutlaka izleyiniz.
izlediğim için pişman olmadığım filmlerden biri.
Özellikle ikinci bölümde gözlerim nemlendi. insanların, hayatına yüreğini koyanı görüp anladığında hayatın anlam kazandığını gördüm ben. Herkes kendi penceresinden bir şeyler görecektir mutlaka.

Yine uzun sohbetler ve bu filmi bir daha izlemek lazım tiradı eşliğinde izledim. Spoiler falan vermeyeceğim. Oyuncular iyiydi. Dikkatimi çeken tipleme, Sinan'ın sponsor ararken gittiği kumcu oldu. Adam sahiden de bu işi mi yapıyor yoksa diye düşündüm.

Gidin, izleyin. Ben işimi erteleyip filme geldim. Pişman değilim.
Filmde bolca alber camu göndermesi vardır, franz kafka’nın dava’sını okuduğumu hissettim bazen de . Sinan ve ailesinin öyküsü Çanakkale çan’da geçmektedir fakat Spoiler vermeyeceğim, insanı insana yine çok güzel anlatmıştır nuri bilge ceylan. Ayrıca murat cemcir kendisinden beklemediğim bir oyunculuk sergilemiştir.
imamlar ile geçen ve filmin başındaki kuyumcu sahnesi ayrıca güzeldi.
yarın bu filme gitmek isteyen varsa beraber gidebiliriz dediğim film.
"Anlaşılmayana deli demek adet olmuş."

görsel
filmin derinliği, gözlemler, tespitler, oyunculuk, efsanevi diyaloglar, kendinizi be etrafınızı görme muhabbetleri için saatlerce konuşulabilir, övgüler düzülebilir.

ben şöyle özetleyeyim, bugüne kadar böyle 188 dakikalık film az izlemişimdir. Bu kadar uzun olup da dikkatimin dağılmadığı Tek film de buydu.

emeği geçen herkesin eline sağlık. gurur duyulacak bir yapıt var ortada.
Ahlat Ağacı, kuraklığa ve susuzluğa oldukça dayanıklı bir ağaçtır. Bozkır bölgelerinde bu ağaca rastlamak mümkündür. Meyveleri ahlat armudu olarak bilinir. Meyeveleri buruk tatlı olup zor çiğnenir, zor yutulur bu nedenle gelinboğan ve yabani armut olarak da bilinir.
görsel
izlediğim nbc filmlerinden en beğendiklerimden birisi oldu, ödül almamış nadir filmlerinden olsa da ödül falan çoğu zaman hikayedir iyi film her zaman izleyicisini hakettiği değeri bulur, tüm bunları ödüle bağlamak sinemaya nankörlüktür bana göre. filme gelecek olursak evet ışık kullanımı benim de gözlerimi kimi zaman yordu fakat oyuncu yönetimi, senaryosu, diyalogları ve nbc'nin en iyi olduğu taraflarından; o yüksek gözlem yeteneği ve bunu abartıya kaçmadan gerçekçi yansıtmaları filmden bir an bile kopmanızı engelliyordu, özellikle sinan rolünü doğu demirkoldan daha iyi kimse yapamazdı gibi, çok başarılı buldum oyunculuğunu hatta daha ileri götürerek şöyle bir tahminde bulunuyorum; bence nbc doğu demirkolu bir yerlerde izlemiş ve sinan karakteriyle bir bakıma doğuyu benzetmiş çünkü normal hayatta izlediğim doğunun iğneleyici şakaları biraz ukalalığı sinanda da var. filmi bir cümleyle anlatmak gerekirse gerçi bunu filmde eleştiren bir tavır var sinan kitapçıda yazarla konuşurken söylüyor hatta ama bence bu filmin cümlesi; oğullar babalarının kaderlerini yaşarlar.
Şu an itibari ile darıcapark avm de 10 tl ye izleyeceğim filmdir. Neden bunu söyledim? Cinemaximum da 20 tl de ondan dolayı.

Filmi çok merak ediyorum. Üniden mezun olup ailesi ile yaşayan bir genç anlatılıyor ve ben de tam olarak o gencim. Bakalım izledikten sonra editlerim.
Türkler yapıyor be kardeşim dedirten cinsten.

(Bana degil. Beni tanirsiniz, ben Türk'ten olan herneni sever, sayarım. Yonetmenini butun salon ayakta alkışladı onlarca dakika)
halk dilinde atalete ve kullanışsızlığa vurgu yapmak için ahlat armudu diye bir terim kullanılır daha çok. ahlat ağacı pek geçmez, demek üstadın oralarda kullanılıyormuş.
gideyim de çoğunluğun beğendiği şeyi bi yerin dibine sokayım dedim, göt oldum geldim.
fularlı da olsan fularsız da, adam yapmış aga..

---spo-----------

o belediye başkanının, sonuç vermeyen sırf goygoy lakırdıları, boş boş ve uzun uzun konuşması, aptal siyasi argümanları, oy oy diyorum, türkiye'deki herhangi bir başkanı bul oraya koy aynısı.. iş icraate gelince ve nemalancak birşey olmayınca direk başkasına postalaması..ki 3 kuruşluk bişey bile olsa..

"çok okumuş olan ve okumayı seven" kumcunun "bir zamanlar" okuduğu kitapların britannica ve şu çılgın türkler olması..

alabildiğine sığ ve yüzeysel olmasına karşı neticede para onda olduğu için aslında "haklı"da olması..

sinanın kendisinin de ahlat ağacı olduğunun kafasına tam olarak dank etmesi, kabullenmesi..

alabildiğine laf soktuğu, beğenmediği babasının aslında bir kopyası olması..

nasıl ki babası köpeği için beni bir tek o anlıyordu düşüncesinin aslında sinanı da bir babasının anladığı..

babasından bir nevi tiksinirken, kitabını defalarca okuyanın babası olması.. babasının kitabı aklına kazıması örnekler vermesi.. kitabını adadığı annesi ve kızkardeşinin ise kitabın kapağını bile açmamış olması, hatta emanete sahip çıkamayıp onları ıslatmış olmaları...

kuyuyu kazmaya devam...

film çok uzun ama izleyin arkadaşlar..

yapmış adam diyecek birşey bulamadım..
özgün bir senaryoya sahip, oyuncuların rollere oturduğu eşsiz film. hemen hemen herkesin kendinden bir parça bulacağını düşündüğüm bir yapıt.

3 saatlik olmasına rağmen hiç sıkmadan kendini izlettiriyor.

film boyunca başrol oyuncusunun müthiş kibrine hayran kaldım.


--spoiler--

küçük gördüğü, kendini yakıştırmadığı hayata tıkılı kalması kaçınılmaz bir sondu.

--spoiler--
tepeden tırnağa mükemmel bir film. filmi izlediğim salon cinemaximum'da art house olarak isimlendirilmiş. dövmesi olmayanı salona almıyorlardı art yazdığı için, bütün güzel sanatlar okuyanlar gelmişti. film daha bitmeden eleştiriler, övgüler başladı. sonra film arasında şarabımızı falan içtik. ne bilsin allahın art house'ta film izlememiş cahilleri. yersen.
"uyumsuz, yalnız, şekilsiz" ahlat ağaçları, herkesin hayatının ortasında bir yerde bitiverir. kendi köklerine bile hayıflı, yaşarken hoyrat; sevmekte toy, sevilmekten tedirgin.
"Kaderinden kaçtığında, kaderine varırsın."

görsel
Hiç sıkılmadan izledikten sonra iki saat sonra tekrar izledim ve her ayrıntısını ayrı ayrı benimsedim. Sadece güzel bir film değildi, çok çok güzel bir filmdi.

--spoiler--

Sinan’ın Babasıyla olan o son sahne o kadar güzeldi ki. Her ne olursa olsun insanları yargılamadan sevebilmek yüceliğini en güzel şekilde anlatılıyor idris hoca.

Sinan: orda yamaçta bir ahlat vardı, okulun karşısında. Ona bakarak anlatmıştın.

idris hoca: vardır, evet doğrudur. Aha burda da ahlat var. Şurada!

Sinan: seni de, kendimi de, hatta bazı açılardan dedemi bile ahlat ağacına benzettiğim oluyor bazen. Böyle ne bileyim uyumsuz, yalnız, şekilsiz.

idris hoca: e herkesin bir tabiatı var tabi. Ondan kaçış yok. iş bunu kabullenip, sevebilmekte. Ahlatın meyvesi de şekilsizdir mesela dediğin gibi çok. Ama bazen onunla kahvaltı edebiliyorum burda. O kadar güzel geliyor ki!

--spoiler--
Her biri Birbirinden başarılı Oyunculuk performanslarına, yine muhteşem kamera Görüntülerine ek olarak filmin, "kış uykusu" filmindekine benzer güçlü diyalogları, insanımıza ve doğasına dair son derece yerinde bulduğum tespitleri, yaşama ve varoluşa dair düşündürdükleri bizlere göstermiştir ki; nuri bilge ceylan aynı zamanda bu toprakların yetiştirdiği iyi de bir düşünürdür.
Çok güzel Nuri Bilge Ceylan filmidir şaheser ya evet.
nuri bilge ceylan'ın hayat, din, aile, edebiyat üzerine düşündüklerini filmdeki karakterlere söylettiği filmdir. cannes'daki galasındaydım, seyirciler ne 15 dakika ne de 8 dakika alkışladılar. kronometre tuttum, 9 dakika, 25 saniye 12 salise alkışladılar. ben tamam tamam deyip durdurmasam daha da alkışlayacaklardı. evet.
Geçenlerde izleme fırsatı bulabildiğim,Nuri Bilge Ceylan'ın son filmi.

Bir 'bir zamanlar Anadolu'da' olmasada güzel filmdi bana göre.Diyalogların biraz yapay ve absürt kaçtığını hissettiğiniz anlar oluyor filmi izlerken.Bunun haricinde izlenebilecek ve evet Nuri bilge'nin elinden çıkmış bu yapıt diyeceğiniz bir film.
--spoiler--

Sonundaki kuyuda asılı kalma sahnesi için bile tekrar tekrar izlenebilir bir baş yapıt.

--spoiler--