bugün

Adalet, hakkın gözetilmesi ve yerine getirilmesi anlamına gelir. Haklı ile haksızın ayırt edilmesi adaletle sağlanır. Bu anlamda herhangi bir durumun adil (adaletli) olup olmadığından söz edilebilir. Adalet kavramı temelde hukuk kurallarına uygunluğu içerir. Öte yandan, adalet insanların toplum içindeki davranışlarıyla ilgili olduğundan ahlak ve din kurallarıyla da ilişkilidir.
'ee ne anladım ben bu yatıştan? adalet dediğiniz o kadar da adil bişey değilmiş demek.' (bkz: pardon)
Adalet savaşın başlangıcı için kullanılan vazgeçilmez bir kelimedir. Demokrasi, özgürlük gibi.
Hukuk Fakülteleri'nin içerisinde Meslek Yüksek Okulu olarak okunabilecek bölümdür, DGS ile Hukuk'a geçme imkanınız vardır, lâkin zorlamak lazım...
hiç kimse asla %100 adalet istemez, zira adalet yapısı gereği vicdansızdır.

(bkz: baklava çalan çocuk)
bugün çağlayan adliyesi'nde sırtından vurulan kavramdır, içi boşaltılan kavramdır.
tutuklu gazetecilerin özgürlüğüne el koyan kavramdır.

Adalet artık temelsizdir!
adalet kelimesi dilimize arapçadan gelmiş olan bir kelimedir. düzenli ve dengeli davranmak anlamına gelir hak kanundur yani. ne yazık ki benim yaşadığım ülkede bu kavramın varlığı var ama nicedir anlamını unutmuşuz insanlığımızı unuttuğumuz gibi. özdemir asaf'ın dediği gibi:

insansız adalet olmaz
adaletsiz insan olur mu ?
olur,olmaz olur mu !
ama,olmaz olsun!
görsel
tecellinin kendisinde aramak lazım.
Türkiye'de saraylara verilen addır.*
hak ve hukuka uygunluk, doğruluktur. adalet topaldır ağır ağır işler. biz de ise adalet sakattır işlemez.
eşitlik ile çoğunlukla karıştırılan şeydir. adalet, eşitlik demek değildir. adalet, herkese eşit uygulandığında adalet olur. klasik örneklerden birisi olan 6 aylık bebek ile 25 yaşındaki insana aynı oranda yiyecek verirseniz eşitlik ilkesine uyulur ama adil olmaz. 6 aylık bebek ile 25 yaşındaki insana aynı oranda yiyecek vermek adil değildir.
görsel
adaletin simgesi olan heykelin terazisinin satılıp çalındığı bir ülkeden bahsediyor. bize uğrayamadı daha.
vergilendirmede uyulması gereken ilkelerden biridir.
sözlükte bile yoktur. çaylağa ayrı, yazara ayrı, moda ayrı. hepimiz insanız lan.
Çok eski yıllarda krallıkla idare edilen bir ülke varmış. Ama, bu ülkede, hukuk ve hâkimler de varmış.
Törelere göre, bir vatandaş öldüğünde, şehir merkezindeki dev çan bir defa çalınırmış.
Uzun uzun da yankılanırmış.
Asillerden birisi ölürse çan iki defa, kral ailesinden biri ölürse üç defa çalınırmış.
Ya kral?..
O öldüğünde, çan dört defa çalınırmış.
Gel zaman git zaman..
Şehirde bir olay olmuş. iş mahkemeye düşmüş..
Sanık diye hâkim huzuruna çıkarılan kişinin masumiyetine herkes inanıyor, davaya formalite diye bakılıyormuş..
Halk, beraat beklerken, sanık para cezasına mahkûm olmuş..
Mahkeme bitmiş. Dinleyiciler dağılmış.
Kafalarında bir kaygıyla!..
Kısa bir süre sonra dev çanın sesi duyulmuş...
Acaba kim öldü?..
Çan bir daha çalmış.. Acaba hangi kont öldü?..
Şehir, çan sesi ile bir daha inlemiş...
Hımmmmm... Kral ailesinden biri gitti.
Acaba kim?..
Çan bir defa daha çalmış..
Herkeste bir feryat.. "Eyvah!.. Kralımız öldü!.."
Ancak, tarihte görülüp işitilmemiş bir şekilde çan beşinci defa da çalmış, yeri göğü inleterek.. Sesler kesilmiş şehirde, nutuklar tutulmuş..
insanlar "Beşinci çan sesi"nin ne anlama geldiğini öğrenmek için çana koşmuşlar deliler gibi. Bir de bakmışlar ki çanı, haksız yere mahkûm edilen adam çalıyor.
Sormuşlar. "-Ne demek beş defa çan çalmak?..
Kraldan daha büyük, kim öldü?..."
"Adalet" demiş adam.. "Adalet öldü!."
kaynak hıncal uluç
şu an ülkemizde bulunmayan bir kavramdır.
konu insan ihtiyaçları oldukça hiç bir şekilde söz konusu edilemeyecek uğraşı alanı.

diyelim ki, dünya üstündeki herkese günde 2 ekmek dağıtılıyor. ilk bakışta muhakkak bu adaletli bir düzen gibi görünmekte. fakat, iki ekmekle doyana da doymayana da iki ekmek verildiği durumda üstten inme bir adaletin geçersizliği anlaşılıyor. velev ki herkese doyduğu kadar ekmek verilirse de bu sefer, ücret eşitsizliği ortaya çıkmakta. başka bir yönden bakalım, herkese beş ekmek alabileceği para dağıtılsın her gün. bu da adaletli görünüyor ve herkesin doyacağı garantileniyor. fakat burada da ortaya bir ekmekle doyanın üç ekmekle doyana göre daha fazla arzusuna göre hareket edeceği görülmekte.

bu örneği biraz açalım: örnekte ekmek, insan ihtiyaçlarının tümünü temsil ediyor. örneğim ikinci kısmındaki " arzusuna göre hareket etmek " sözü bu noktadan hareketle anlaşılabilir.

bir de üst yönetimin, devletin, otoritenin olmadığı yerde neler olabilir konuşalım. ekmek dağıtılmadığı ve kişisel gönüllülüğe dayalı iş bölümsel üretim olduğu için üretim ücretinden bahsedilemez. herkes kendi bireysel tercihine göre üretime katılır ekmeğini yapar veyahut toplayıcı bir yaşam sürer, en kötü ihtimalle açlıktan ölür ve bu yine kendi tercihleri doğrultusunda gerçekleşir. yani otoritesiz toplumda bireysellik ön plana çıktığında bir çeşit adaletten söz edilebilir. çünkü her şey gönüllülük ve tercihlere göre biçimlenir, böyle bir durumda bireyin kazanımı ancak ve ancak tercihi ve isteği kadardır.

genel adaletten, yani hani şu yasalara bağlı olanlardan bahsedelim. misal diyelim ki cinayetin cezası yasaya göre öldürülmek. öldürmenin cezası öldürmekse ve öldüren öldürülecekse, öldüreni öldürenin durumu ne olacaktır? alıkoymanın, adam kaçırmanın cezası hapis ise, alıkoyan ve adam kaçıranı hapse atıp onu alıkoyup, kaçıranın cezası ne olacaktır? eğer adam öldürmenin cezası öldürülmekse, öldürenin öldürdüğünün kardeşi, öldüreni öldürürse yasayı mı uygulamış olur yoksa o da bir suçlu mudur?

bu soruların bir cevabı olmamakla birlikte bunların hepsini insanların başına insanlar tarafından getirilmiştir. kısasa kısas adaleti sağlamadığı gibi, başka hiç bir ceza da adaleti sağlayamayacaktır. yasalar tümden saçma ve bir kesimin idealleri için varolur ve yaşamını sürdürür. suçun adaletini sağlamak kimsenin haddi değildir, çünkü suç için cezalandırmak yeni bir suç oluşturur. bu paradoks içinde insan varolmaya ve güvenli bir ortam özleminde yaşamaya devam eder. bunun yanında suçlara geri dönecek olursak hiç bir suç, hiç bir suçun aynı değildir. herakleitosvari bir tavırla nehir benzetmesi burası içinde geçerlidir. hiç bir suç hiç bir suça emsal oluşturamaz ve hiç bir suç hiç bir suç ile aynı kapsamda değerlendirilemez. maddeler durumları ifade edemez, bireysellik, irade ve düşünce yasa kitaplarınca yadsınır. tüm suçlar otonom makinelerce işleniyormuş gibi ortak maddelerden yargıya varılır. bu da tek başına adaletten bahsedilemeyeceğini destekler niteliktedir.

bir de işin yetki boyutu var. devlet adlı bir yetki dağıtma kurumu insanlara yetkiler verir. bunun en büyük boyutu yönetmektir. oysa yönetme diye bir şeyin var olması insana hakarettir. hiç kimsenin böyle bir şeye hakkı yoktur ve böyle bir güç hiç bir şey tarafından hiç kimseye verilemez.

yönetmek isteyenler ilk önce ilahi kuvvetler, sonrasında devlet diye bir şey uydurdu. ilk zamanlarda yönetme yetkisini ilahi güçlerden alıyorlarken insanlar uyanmaya başlayınca devlet diye bir şey öne sürdüler ve onu ilahileştirdiler. ilahileştirilen devletten yetkiler alıp onları insanların iradelerini, özgürlüklerini ve bireliklerini aşağılamak için kullandılar. tam da bu noktada kendi ölçütlerinin dışındakileri, aykırı sesleri, böyle bir saçmalığa isyan bayrağı açanları susturmak için yasayı öne sürdüler ve bu çerçevede insanları yasal adalete inandırdılar. herkesin yasalar önünde eşit olması liberalistlere göre elbet eşitlikti, liberterlere sorsan farklı bir şey söyleyeceklerdi fakat herkesin yasalar önünde eşit olması, herkesin eşit olması anlamına gelmez. mesela geniş imkanlar dahilinde yaşayan biri ekmeğe bir ücret öder ve satın alır. bir başkası ekmeği koşullar dolayısıyla çalar. ( buradaki ekmek de önceki paragraflarda betimlediğim temsil. )
sonrasında ekmeği çalan yargılanır. oysa iki insan da bulunduğu koşullar dahilinde davranmış ve ihtiyacını karşılamıştır. eşitlikten bahsedeceksek ya ikisi de hapse atılmalı ya ikisi de serbest bırakılmalıdır.

adalet namına yapılan ne varsa en büyük adaletsizlik örnekleridir. kimse kimse için fermanlar yayamaz, kimse kimse için kararlar alamaz ve yine kimse kimse için yasalar öne süremez. yasayı öne süren de kabullenen de insanlık adına suçludur ve cezaları yasaların kölesi olmaktan fazlası değildir.

-------------------------- i. s. 1815; küçük bakunin ilk adımlarını atarken, akheramosis
eşitlikle aynı olarak bilinen fakat bikaç ortak yönü hariç eşitliğe benzemeyen kavramdır.
adalet akp' nin temelidir.
(bkz: adele)
hükümetin kucağına oturtup dans ettirdiği olgu.
kararlarımızla sağlayamayacağımız kadar ağır bir yük ve derin kavramdır.
defalarca izah etmeme rağmen, her odaya girişinde bana neden namaza gitmediğimi soran ve tüm kafa ütülemelerine, rağmen yaşına hürmeten saygı gösterdiğim ahmet abi'nin temizlik görevlisi statüsünde olması adalettir. ama bu kafadaki bir insanın bakan koltuğuna oturup beni ve ülkeyi yönetmesi adaletsizliktir. başkalarının hayatına, yaşama şekline, inanç biçimine karışma hakkını kendinde gören; demokrasiden, insan haklarından, din ve vicdan özgürlüğünden nasibini almamış insanlar bu makamlara getirilmemelidir, bu adaletsizliktir işte.